Avcılar'da Ya Kanal Ya İstanbul zinciri
Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu'nun, İstanbul'u savunmak ve Kanal İstanbul projesine 'Hayır' demek üzere Küçükçekmece Gölü etrafında insan zinciri oluşturma çağrısından sonra binlerce kişi Avcılar'da bir araya geldi. "Gelecek nesiller için buradayız, Kanal hayal deprem gerçek" sloganları atarak Kanal İstanbul projesi protesto edildi.
Ferhat Yaşar
DUVAR - Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, Kanal İstanbul'a karşı Küçükçekmece Gölü etrafında insan zinciri oluşturdu. Binlerce kişi Kanal İstanbul projesine karşı toplandıktan sonra basın açıklaması okundu. İnsan zincirinin bir kolu Avcılar'dan diğer kolu ise Küçükçekmece'den yola çıktı.
'O KADAR SORUN VARKEN BU LÜKS NEDEN?'
İnsan zincirine katılanlardan Kurban Gülgen, "75 milyar diyorlar bence daha fazla" diyerek " Bir de kanal yapımında bomba kullanılacak diyorlar. Bu çok büyük tehdit. Burada deprem yaşanma riski var. Kendimi geçtim torunlarım için kanala karşı çıkıyorum. O kadar sorun varken, neden böyle lüks bir şey için uğraş veriyorlar. İnsanlar kanser olacak ortaya çıkan zehirli maddelerden dolayı. Ekonomi kötü diyorlar. Ben emekliyim yüzde 5.5'lik bir zam yaptılar bundan dolayı. Madem böyle neden bu kadar masraf yapıyorsunuz?" ifadelerini kullandı.
'ÖNCELİK KANAL İSTANBUL DEĞİL, DEPREM OLMALIDIR'
Avcılar Kent Konseyi Başkanı Turgay Halisçelik ise, "Kanal İstanbul'a hayır demek için bir insan zinciri oluşturuyoruz. Burası bir deprem bölgesi. Daha dün bir deprem oldu ve halk tedirgin. Eğer hükümetin bir bütçesi varsa kanal için değil, deprem için harcasın. Eğer siyasiler ve bakanlık gerçekten halkı düşünüyorsa, Kanal İstanbul değil, deprem öncelik olmalıdır" dedi.
Basın açıklamasında şu ifadeler öne çıktı, "Günümüzde Kanal İstanbul projesine karşı toplumun genel olarak tekrar kutuplaştırılmaya çalışıldığı bir durumda; bizler bu işin kutbu olmak yerine; toplumun gerçek ihtiyaçlarını merkeze alan ve bilimsel temeli olacak önceliklerimizin hayata geçirilmesini talep ediyoruz.
Son 15 yılda uygulanan birçok mega projeyle ekolojik yıkım yanında, doğanın düzenini hiçe sayan, tüm canlı yaşamını tehlikeye sokan birçok proje iktidar tarafından hayata geçirilmiştir. Bu projelerin yap-işlet-devret modeliyle yapılması ve yapılan sözleşmelerle geçiş garantisi verilmesi süreci ise emeği ve alın teriyle geçinen; işçi, emekli, öğrencilerin yaşamlarını daha da ağırlaştırmıştır.
Öncelikle belirtmek isteriz ki; iddia edildiği gibi Kanal İstanbul projesi bir ihtiyacın ürünü olan bir ulaşım projesi değildir. Bir emlak, rant ve ekolojik yıkım projesidir. Özellikle İstanbul'da yaşayan emekçi kent sakinleri açısından da öncelikli değildir. İstanbul'un önceliğinin ne olduğu 24-26 Eylül depremleriyle tekrar merkezini alan depreme hazırlık sürecidir. Kanala geçit vermek demek, aynı zamanda İstanbul'da yaşayan yüz binlerce insanın hayatına kastetmek etmek demektir. Kamu kaynakları deprem tehlikesiyle karşı karşıya olan kent sakinleri için kullanılmalı ve kentimiz depreme hazırlanmalıdır.
Bu bütçeyle 150 bin yeni konut, 1.5 milyon bağımsız bölüm ve altı milyon (dört kişilik bir aile için) emekçi kent sakininin hayatı deprem riskine karşı kurtarılabilir. Bizleri yönetenlerin aldıkları bu kararı da bu nedenle kabul etmiyor ve bugün burada oluşturacağımız insan zinciriyle bu kanalın Marmara Denizi başlangıcındaki ayağını da geçişe kapatıyoruz.
'PARA KAZANILACAĞI İDDİASI YANILTICI'
Kanal projesi yerin jeodinamik kuvvetleriyle doğal olarak oluşmuş bir Boğazımız olmasaydı, bir ihtiyaç olabilirdi. Tıpkı Panama, Süveyş ve Korin Boğazı gibi. Ancak doğal bir boğazımız bulunmaktadır ve kanal projesi daha uzun, daha dar ve daha sığ olduğu için gemi seyahatleri açısından da daha tehlikelidir. Yani ortada geçişleri kazasız, belasız atlatacağımız bir projede yoktur. Projeden para kazanılacağını iddia edenler ise yanıltılmaktadır.
Hem Montrö Boğazlar Sözleşmesi hem de uluslararası denizcilik hukukunun koyduğu kurallar gayet açık ve nettir. Açılması planlanan kanalın girişine gişe koyup; kimseyi haraca bağlayacak bir durum oluşmadıkça, kanal geçişlerinden para da kazanılmayacaktır.
Ayrıca bir ülkenin aydınlanması, kalkınması ve gelişmesi de böyle bir kanal projesiyle değil; yüksek teknoloji ve ağır sanayi uygulamaları, fabrikaların tesis edilmesi, üretim modeline getirdiği yeniliklerle tarım ve hayvancılık başta olmak üzere sosyal devlet olabilme özelliğinden geçmektedir.
Ayrıca milyonlarca işsizin olduğu, emekçilerin kölelik ücretine mahkûm edildiği, emeklilerin sefaletle baş etmek zorunda kaldığı, gençlerin İŞKUR kuyruklarında sırada beklediği ve öğrencilerin cebinde yemek yiyecek parası olmadığı için intihar ettiği günümüz Türkiyesi koşullarında kanal projesini uygulamak demek; emekçiler aleyhine ekonomik krizi daha da derinleştirmek demektir."