Sur'u bitirdiler: Artık ancak hizmetçi olarak geliriz

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde kentsel dönüşümle yıkılan mahallelerde yeni evler satışa çıkarıldı. Konutlar, “Diyarbakır’ın kalbi Sur’da” ifadeleriyle sunulurken fiyatların yüksekliği dikkat çekiyor. Sur’un eski sahipleri ise neredeyse tamamen unutuldu...

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Ötede eşyalarını kamyonetlere yükleyip taşıyanlar vardı. Bir iki beyaz eşya, televizyon, kap kacak, bohça edilmiş giysiler, duvarlardan indirilmiş fotoğraflar, saksılar… Sessizce ve düzgünce yerleştiriliyordu kamyonete. Kim bilir kaç yıldır yaşadıkları ev, bugün yarın yıkılacaktı.

Biraz daha ötede enkaz yığınına dönüşmüş evlerde hummalı bir başka çalışma vardı. Kadınlar, erkekler ve çocuklar demirini almak için betonu kırıyorlardı. Toplayıp bir kenara istifledikleri demirleri hurdacıya satacaklardı. Acele ediyorlardı çünkü her an iş makineleri gelip evden geriye kalanları kamyonlara doldurabilirlerdi.

Evi yıkılan genç adamla yan yana duruyorduk. Küçük kızı sessizce kucağında duruyordu. Üstünde kirlenmiş beyaz bir atlet vardı adamın. Arada bir esmer yüzünde biriken teri çıplak koluyla siliyordu.

İş makinesi büyük bir iştahla yıkıyordu birkaç katlı evi. Şehrin göbeğinde yıkılan evler bizim için haber değeri taşıyordu. Evi yıkılanlar içinse büyük bir belirsizlik başlıyordu. Evleri yıkılanlar direnmişler ama fayda etmemiş, seslenmişler ama birkaç kişi hariç, seslerini duyup gelen olmamıştı. Evleri gözlerinin önünde yıkılıyordu. Bütün şehir, bütün memleketle birlikte izliyorlardı.

“Biz nereye gideceğiz şimdi?” Bu soruyu kendilerine sormuşlar ama cevap bulamamışlardı. Şimdi herkese soruyorlardı ve hiç kimsenin de verilecek bir cevabı yoktu.

.

‘ANCAK HİZMETÇİ OLARAK GELİRİZ’

“Artık turist olarak gelirsiniz mahalleye” dedim adama. Alaycı baktı adam. “Abême bak hele, ne diyor? Biz artık ancak hizmetçi olarak geliriz buraya. O da kabul ederlerse” dedi.

Öfkesi bitmeyecekti. Acısı dinmeyecekti. Çaresizliğine derman bulamamıştı, bulamayacaktı. Kucağındaki kızını yavaşça yere bıraktı, elini tuttu. O minik el ile nasırlı el birbirlerine ne dedi, bilmem mümkün değildi.

Bütün Suriçi için acele kamulaştırma kararı alınmıştı. Buradaki evler yıkılacak, yerlerine yenileri yapılacaktı. İşe Alipaşa ve Lalebey mahallelerinden başlanmıştı. Evlerini terk etmek istemeyen insanların elektriğini ve suyunu kestiler. Evlerini terk etmek istemeyen insanların üstüne polisleri saldılar, gözaltına aldılar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan memurlar, yaz sıcağına rağmen devletin ciddiyetini gösteren takım elbiseleri, kravatları ve sözleşme dosyalarıyla mahalleleri gezdiler. Gölgeye masa kurup, sözleşmeyi imzalamak için insanların sıraya girmesini beklediler.

BÜYÜK DARBE SURİÇİ’NDE GERÇEKLEŞTİ

15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasıydı. Bir darbe bastırılmıştı ama bir başka darbenin hükmü sürüyordu. Siyasetçiler hapse atılmış, belediyelere kayyım atanmış, binlerce insan bir gecede işsiz bırakılmış, soruşturmalara maruz bırakılmıştı. Ve herkes, bir sonraki hamlenin ne olacağını suspus beklemeye başlamıştı.

Suriçi’ndeki insanlar hariç. Onların evleri yıkılıyordu. Ev, her şey demekti onlar için. Ev, ekonomik eşitliğin olduğu, sınıfsal çatışmaların yaşanmadığı bir mahalledeydi. Komşuluk vardı burada, arkadaşlık, dayanışma vardı. Hatıralar vardı her kûçede (sokakta).

Bu yüzden susmuyorlardı, isyan ediyorlardı. İnsanların isyanına devlet TOMA’yla, akreple, yüzlerce polisle karşılık vermişti. Birkaç siyasetçi, bir iki sivil toplum örgütünün girişimleri sonuçsuz kalmıştı. Hep birlikte evlerin yıkılmasını izliyorduk. Darbelerin en büyüğü Suriçi’nde gerçekleşiyordu.

'TOLEDO' PARA İSTER!

Evler yıkılıyordu ve yerlerine yenileri yapılacaktı. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, “Sur’u Toledo yapacağız” diyordu. Evinin, mahallesinin yıkılmasını istemeyenler duvarlara, “Toledo’ya hayır” yazıyordu.

Evleri yıkılanlar Toledo’da oturamayacaktı. Bu imkansız bir şeydi. Evleri yıkılanlara, yeni evlerden edinmek isterlerse ayrıcalık tanınacaktı. Ama yıkılan evine 100 bin lira değer biçilmişse, yeni evin fiyatı 500 bine kadar çıkıyordu. Evi yıkılan yoksul insanların 500 bin lirayı denkleştirip yeni evlerden edinmesi mümkün değildi. Toledo’da oturmak para isterdi. “Biz artık ancak hizmetçi olarak geliriz buraya” sözü, laf ola beri gele söylenmemişti.

Sözleşme imzalatmak için gölgede masa kuran devlet memurları, kravatlarını gevşetemeden boşuna beklediler yaz sıcağında. Suriçi’nde evleri yıkılan insanların birçoğu, teklif edilen parayı kabul etmediği için devletle mahkemelik olmuş durumda.

FİYATLAR ZENGİNLERE GÖRE

Emlak sitesinde Alipaşa’daki yeni yapılardan birinin ilanına rast geldim. Sur manzaralıymış. Yani sabah uyanıp pencereden baktığınızda surları göreceksiniz. İlanı veren şahsın telefonunu buldum. İş insanıymış adam. Satışa çıkardığı yapının butik otel olduğunu söyledi. Fiyatı 2 milyon TL'ydi. Adama göre bu rakam yüksek değildi. Bir iki soru daha sorunca nedense sıkıldı, “Alıcıysanız gelin konuşalım” dedi.

Alıcı değildim elbette. Gazeteci ve bütün sürece tanık olmuş bir insan olarak merak ediyordum Alipaşa’da yeni yapılan yapıları. Bu nedenle emlakçıya da gidip sordum fiyatları. Sitedeki bilgileri ve fotoğrafları inceledi. “Turistlerin gelip kalacağı bir yer gibi düşünüyorlar. Bu yüzden fiyatı yüksek görünse de aslında normal” dedi. Sonra da şunları: “Sen ben gidip oturacak değiliz ya bu evlerde. Zenginler alacak, zenginler oturacak orada.”

Etrafı hâlâ bariyerlerle kapalı olsa da binaların önemli oranda tamamlandığını görmek için surlara çıkmak yeterli. Emlak sitesinde evlerin konforu hakkında da bilgiler veriliyor ki sahiden de hiçbir masraftan kaçınmamışlar. Mesela Alipaşa’da 1 milyon 250 bin TL ile satışa çıkarılan evlerle ilgili emlakçıların verdiği ilanlarda, “Diyarbakır’ın kalbi Sur’da ana caddeye sıfır, anahtar teslim, eksiksiz; mutfak, kazan dairesi, özel jeneratör ve otoparklı. Her işletmeye müsait, ticari ruhsatlı, cafe, restoran gibi birçok hizmet sektörü işletmeciliği avantajına sahip, hazır, faizsiz kredili yatırımlık satılık bedeli kredili fiyattır” gibi ifadeler yer alıyor.

Bu ifadeler, “Sur yeni ve zengin sahiplerini bekliyor” şeklinde de okunabilir.

Yıkımın ve inşaatın devam ettiği günlerde Sur...

KİMSE DÖNÜP BAKMADI

Suriçi’nde evler hızla yıkıldı. Yerlerine yenileri hızla yapıldı. O kadar çok şey yaşandı ki memlekette, Suriçi’nde yaşananlar çok uzun zaman önceymiş gibi geliyor insana. Öte yandan, etrafı bariyerlerle çevrili yeni evlerin yanından her geçtiğinizde daha dünmüş gibi yaşananlar hatırlanıyor. Polisin herkesin içinde tokatladığı adam, kadınların bağrışları, çocukların gözleri, iş makinelerinin gürültüsü… İki mahallenin üzerine kabus gibi çökmüş umutsuzluk, çaresizlik, belirsizlik…

Sonra zaten kimse dönüp bakmadı evlerinden koparılan insanlara. Dönüp bakmak isteyenlerin ise hiçbir gücü yoktu. Belki 5 yıl, belki 10 yıl sonra yeni yapılar otel, restoran, kafe olacak. İnsanlar başlarını yastığa koyup rahatça uyuyacaklar. Kimse polisten tokat yiyen Mardinli ev sahibini hatırlamayacak. Surlara bakıp çay içecekler ve oturdukları mekanın eski sahiplerini merak etmeyecekler, akıllarına bile getirmeyecekler.

Suriçi’nde 8 mahalle hızla yıkıldı ve hızla yeniden inşa edildi. Her şey daha dün gibi. Son yerel seçimlerde kayyım uygulamasına ve evlerinin başlarına yıkılmasına itiraz ettiklerini gösterdiler. Ama sahi, yaşama biçimlerinden ve ekonomik düzenlerinden koparılan on binlerce insan nereye gitti? Şimdi nasıl yaşıyorlar?