Çocuk istismarı, ölüm, adalet arayışı, cezasızlık...
Antalya’da kaçırılıp tecavüze uğrayan 15 yaşındaki Sezgi Kırıt’ın ölümünün üzerinden 11 yıl geçti ama 9 yıl süren adalet mücadelesi hala sonuçlanmadı. Mahkeme, “kızın rızası vardı” diyerek sanıkları serbest bırakırken dosya hala Yargıtay’ın kararını bekliyor. Bu süreçte kanser olan ve hastalığının son evresinde bulunan anne Hanife Kırıt “Gözüm açık gidecek” diyor.
ANKARA – Sezgi Kırıt, henüz 15 yaşında bir çocuktu. 2009 yılında “Bakkala gidiyorum” diyerek çıktığı evine bir daha dönemedi. Facebook üzerinden tanıştığı bir adam, yanına aldığı iki arkadaşı ile birlikte Sezgi’yi bir eve götürdü. Sezgi, önce rahatsız oldu, gitmek istedi. İçlerinden birinin ‘annesinin’ evde olduğunu görünce kendini güvende hissetti. Sezgi, o gece üç erkek tarafından uyuşturucu, alkol verilerek cinsel saldırıya uğradı. Sabah olduğunda erkeklerden ikisi ‘hiçbir şey olmamış’ gibi işe gitti. Sezgi’nin ‘annesi var’ diye güvendiği sanıklardan birinin annesi, sabah uyandığında Sezgi’ye gitmesini söylemek için odaya girdi. Sezgi, nefes almıyordu. O kadar vahşeti, iğrençliği küçük bedteni taşıyamamıştı. Ölmüş olduğunu fark edince oğlu ve sanıklardan biri olan kardeşini arayıp, “Kız ölmüş, gelip buradan alın” dedi.
TECAVÜZ, UYUŞTURUCU, ÇOCUK, KATİLLER
Üç sanık, ambulans çağırmak yerine Sezgi’den kurtulmak için harekete geçti. Cesedi, deliller yok olsun diye banyoda yıkandı. Ardından bir valizin içerisine konulup Antalya’dan Isparta’ya götürülerek boş bir arazide bulunan arı kovanlarının arasına atıldı. Amaç; tanınmasını engellemekti.
Aradan 10 gün geçti; arı kovanlarının arasında yarı çıplak bir kadın bedeni bulundu. O zaman diliminde kayıp olan bir hayat kadını da vardı; Sezgi’yi o zannettiler. Üstünkörü bir Adli Tıp raporu hazırlandı. Bedeninde üç ayrı sperm örneği bulundu ama “Ölüm nedeni belli değil” raporu verildi. Hayat kadınıydı ya, olabilirdi! Normal karşılandı.
Boğazındaki 2 cm. delik, kırık dişleri, bavula konurken meydana geldiği düşünülen yüzülmüş saç derileri rapora yansımadı bile. Kim olduğu tespit edilemeyince kimsesizler mezarlığına gömüldü.
Bu arada Sezgi’nin ailesi kızları için kayıp başvurusunda bulundu, televizyon programlarına çıktı. Bunun üzerine Sezgi’nin kimsesizler mezarlığına defnedildiği ortaya çıktı. Aile, kan örnekleri, belgeler, prosedürler derken uzun uğraşlar sonucu kızlarının mezarını Isparta’dan Antalya’ya naklini sağladı.
9 YILLIK ADALET MÜCADELESİ
İşte 9 yıla varan adalet mücadelesi de tam da bu sırada başladı. Kimse davayı almak istemedi önce. Bu dosyadan bir sonuç çıkmaz dediler. Bir süre sonra ailenin ulaştığı Sibel Önder, davayı aldı ve insanüstü bir mücadele harcadı. Önce Sezgi’nin atıldığı yerdeki lastik izi örnekleri alındı, MOBESE görüntülerinden araç tespit edildi. Arabayı kendi isimleri üzerine kiralayan zanlılar, yakayı ele verdi. Bu esnada da Sezgi’nin Facebook hesabındaki yazışmalara ulaşıldı.
Zanlılar yakalandı, suçlarını itiraf ettiler. Adli Tıp raporunda çıkmayan alkol ve uyuşturucu zanlıların ifadeleri ile ortaya çıktı. Suça ilişkin itirafa rağmen Adli Tıp tarafından yapılan üstünkörü incelemede alkol ve uyuşturucudan bahsedilmediği, spermlere ilişkin tecavüz raporu verilmediği için delil yetersizliğinden kısa bir süre sonra serbest kaldılar.
Avukat Sibel Önder, olayın peşini bırakmadı. Sezgi’nin katillerinin yargılanması için tam 7 yıl mücadele etti.
Yeni tanıklar, deliller ortaya koydu.
Şüphelilerden biri, kaçmak için akrabasına gittiğinde olayı anlatmış, akrabanın eski eşi de gidip savcılığa duyduklarını anlatmıştı.
Bu arada 7 savcı değişti.
Sibel Önder’in tespitleri yıllar sonra Ulusal Kriminoloji’den gelen raporla doğrulandı: “Zorlamalı ölüm ve tecavüz”
Bunun üzerine iddianame hazırlandı, dava açıldı. Üç zanlı ile onlara yardım ettiği suçlamasıyla birinin annesi yeniden tutuklandı. Sanıklardan biri duruşma öncesi kalp krizi sonucu öldü. Diğer sanıklar da bütün suçu ölen ‘suç ortaklarına’ yıktı. Ne de olsa ölünün dili yoktu.
ÖNCE MÜEBBET, SONRA CEZASIZLIK
Yargılama 2 yıl sürdü.
Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanıklardan ikisine ağırlaştırılmış ömür boyu ve 21'er yıl hapis, sanıklardan birinin annesine ise 28 yıl hapis cezası verdi. Sanıkların fütursuz savunmalarını gözyaşları ile dinleyen ve her duruşma sonrası, “Ateşler içinde yanıyorum ben. Kızımın mezarı başına gidemiyorum” diyen Sezgi’nin annesi Hanife Kırıt, karar açıklandığında ilk kez derin bir nefes almıştı ve “Artık kızımın mezarına gidebilirim” demişti.
Ama ‘adalet’ kazanımı kısa sürmüştü.
Savcının ve sanıkların temyiz ettiği dosya, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Dairesi tarafından bozuldu ve yeniden görüldü.
Mahkemenin ilk işi sanıkları tahliye etmek oldu. Sezgi’nin annesi Hanife Kırıt, adalet aradığı bu 9 yıllık süreçte kansere yakalandı. Ona rağmen her duruşmada dimdik ayakta durup, kızına yapılan işkenceleri defalarca dinlemek zorunda kaldı.
Bilindik kadın cinayetleri davasında olduğu gibi bu davada da Sezgi yargılandı. Zanlılar, daha önce de evden kaçtığını ileri sürdü, “küçük olduğunu bilmiyorduk” bahaneleriyle kendilerini savunmaya çalıştılar. Hatta o kadar rahat bir yargılama geçirdiler ki, sanıklardan biri duruşmanın birine sağlık sorunlarını gerekçe göstererek gelmedi. Bir diğeri de duruşmaya geç geldi.
SEZGİ NASIL ÖLDÜ? SORUSUNUN CEVABI YOK
Nitekim daire, uyuşturucudan hırsızlığa, yaralamadan cinayete 15 sabıkası bulunan sanıklardan birine 1 yıl ceza verdi. Sezgi’ye tecavüz ettiği sabit olan bir diğer sanık ise 'evi terk eden çocuğu rızası ile de olsa ailesine veya yetkili makamlara haberdar etmeden yanında tutma suçundan 1 yıl, 'reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan ise 2 yıl hapis cezası aldı.
Onlara yardım eden sanıklardan birinin annesi ise, ‘delilleri yok etme’ suçundan 4 yıl, yetkili makamlara haber vermediği için de 1 yıl ceza aldı. Üstüne üstlük dava masrafları bile acılı aileye yüklendi.
Bu yargılamada “Sezgi nasıl öldü?” sorusunun cevabı bulunamadı. Sezgi'nin bavula katlanıp, arı kovanlarının arasına çıplak atılması suç sayılmadı. Yasalara göre 18 yaşını doldurmamış herkesin çocuk sayıldığı bir ülkede 16 yaşındaki bir çocuğun tecavüze uğrayıp öldürülmesi rızaya bağlandı. O kararda, “Ölenin suç tarihinde 16 yaşını doldurmuş olması, kendi rızası ile gitmesi, zorla tutulduğuna, cinsel ilişkiye girdiğine dair herhangi bir delilin bulunmaması…” denildi.
Dosya şimdi Yargıtay’da...
SEZGİ’NİN KANSER HASTASI ANNESİ: GÖZÜM AÇIK GİDECEK
Sezgi’ye tüm bu vahşeti yaşatan o kişiler ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşırken, Sezgi’nin kanser olan annesi Hanife Kırıt, hastalığının son evresinde hala kızı için adalet bekliyor.
Sezgi’nin ablası Sevgi Kırıt, “Annem, “bunlar çıkarsa ben ölürüm” demişti. Şimdi ölmek üzere. Katiller, elimi uzatsam değecek kadar uzakta hayatlarını yaşarken, annem kızının katillerini görerek ölüyor. Geçtiğimiz ay bir buçuk ay yoğun bakımda yattı. Oraya girmeden önce bile, “Gözüm açık gidecek” dedi. Annem hala adaleti bekliyor. Kanserin son evresi. Yargıtay’dan dosya ne zaman gelir, annem görür mü, bilmiyorum. Annem, kızı için adalet sağlandığını görmeden ölecek. En çok ona üzülüyorum” dedi...
Sezgi’nin hikayesi, “Çocuk evlilik” olarak da nitelendirilen çocuklara cinsel istismar suçlarında mağdur ve failin evlenmesi halinde cezanın ertelenmesini öngören düzenlemeyi ve İnfaz Yasası’nı konuştuğumuz şu günlerde kadın cinayetleri ve cezasız kalan dosyalara en çarpıcı örneklerden biri...