Rodop masallarının dili Pomakça yok oluyor

UNESCO’nun Tehlike Altındaki Diller Dünya Atlası’na göre, dünyada konuşulan yaklaşık 7 bin dilin yüzde 40’ı, yani 2 bin 500’ü kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Her 2 haftada 1 dil yok oluyor. Türkiye’de ise 15 dil tehlike altında. Bu dillerden biri de 93 Osmanlı-Rus Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçen Pomakların konuştuğu Pomakça. Yeni nesil Pomakça konuşmuyor.

Google Haberlere Abone ol

İSTANBUL - Hint Avrupa dil ailesine mensup olan Pomakça, Güney Slav dillerinden. Diğer Slav dillerinden farklı olarak içinde çok sayıda Arapça, Farsça ve Türkçe sözcükler bulunuyor. Kiril alfabesi ile yazılan Pomakça’da sözcüklerin sonuna gelen ekler cinsiyete göre değişiyor. Bugün en çok köylerde ve yaşlılar tarafından konuşuluyor. Türkiye’de doğup büyüyen 3. ve 4. nesil Pomakların çoğu Pomakça konuşamıyor.

Pomaklar bugün yoğun olarak Trakya ve Güney Marmara’da yaşıyor. Türkiye’de yaşayan Pomakların sayısıyla ilgili resmi bir veri bulunmuyor. 2009’dan beri Pomak tarihiyle ilgili araştırmalar yapan Pomak Dernekleri Federasyonu Başkanı Bayram Erat bu sayının 2.5 milyon civarında olduğunu söylüyor.

Bayram Erat, 1964 yılında Çanakkale'nin Çan ilçesinde Bulgaristan'dan göç eden Pomakların kurduğu bir köyde doğmuş. Türkiye'de 250’den fazla Pomak köyü olduğu düşünülüyor. İlkokula başlayana kadar Türkçe bilmediğini söyleyen Erat, bu tür keskin geçişlerin Türkiye’de yaşayan ve anadili Türkçe’den farklı olan halkları zorladığını belirterek “Lazlarla, Çerkezlerle, Kürtlerle sorunumuz aynı” diyor.

İLK POMAK DERNEĞİ 2009’DA KURULDU

Türkiye’de yaşayan Pomaklar, internet kullanımının yaygınlaştığı 2000’li yılların başında sosyal medya platformlarında bir araya gelerek dernekleşmiş. İlk Pomak Derneği ise Eskişehir’de Nezire Nazan Öztürk tarafından kurulmuş.

Erat, farklı dilleri zenginlik olarak gören anlayışın 90’lı yılların sonunda dünyada yaygınlaştığını belirtiyor ve “Herkes kola içsin, hamburger yesin gibi bir tek tipleştirme vardı. Sonra dünya gördü ki biz kültürü, medeniyeti yok ediyoruz” diyor.

Pomak dernekleri, Pomakça’nın seçmeli ders olarak ortaokullarda okutulmasını istiyor. Bayram Erat, bunun için Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat başvuru yapmış. Bakanlık ortaokulda Pomakça dersine “evet” dese de bunun fiiliyata geçirilmesi için gerekli desteği sunamamış: “Gittim MEB’e başvurdum. Dediler ki ‘olabilir, siz müfredatı hazırlayın, kitapları hazırlayın.’ Ama bunu devletin yapması lazım, biz nasıl hazırlayalım. Belki burada bir işbirliği gerekiyor ama hepsine yetişemiyoruz.”

Pomak dernekleri bünyesinde kurslar açılsa da sürdürülebilir olmamış. Bunun en önemli sebebinin Pomakçayı anlatacak bir hoca bulunmayışı olduğunu anlatıyor: “Yazı bilmiyor hocalar. Kurslar açılıyor, başlangıçta ilgi yoğun oluyor. Fakat 6-8 ay sonra azalıyor. Bir de şöyle bir şey var, insanlar Pomakça öğrenmek yerine İngilizce, Fransızca öğrenirim diye düşünüyor. Pomakça ile uğraşmıyor. Ama kültürünü tanıması için Pomaklı gerekli.”

‘HAYALLERİ ve MASALLARI POMAKÇA’

Bayram Erat, özellikle köylerde yaşam dilinin hala Pomakça olduğunu anlatıyor. “100 yıl boyunca bizim Balkanlarla bağımızı koparmışlar, korkunç bir süreç yaşamışız. Ama yine de günlük yaşam dilimiz Pomakça, ben her gün annemle telefonda Pomakça konuşuyorum. Kardeşlerimle de öyle. Bugün köylerde hala Pomak bir yaşam sürüyorlar. Hayalleri Pomakça, masalları Pomakça.”

Erat, Türkiye’nin 80’ler sonrası değişen iklimine paralel olarak Pomakça’nın daha az konuşulduğunu belirtiyor ve bunu şöyle anlatıyor: “1980'lere kadar, kültür daha kapalıydı. 80'lerde televizyon geldi ve her evde aynı diziler izlenmeye başlandı. Ondan sonraki nesillerde Pomakça daha az konuşulmaya başlandı. 80'den önce düğünlerde, yörelerde orada yaşayan halkların kendi türküleri söylenirdi. Ama şimdi hepsinde mastika ve Ankara oyun havası var. Halbuki Lazların düğünü başka güzeldir, Kürtlerin düğünü başka güzeldir.”

2000'lerde Bulgaristan'nın Orta Rodoplar bölgesinde bulunan köyüne giden Bayram Erat, orada kalan Pomaklarla konuştuğunu anlatıyor: "Kalanlar, gidenlerden daha çok acı çektiler. Gidenler daha şanslı ve çok daha iyi durumdalar. Şu an kendi köyünde kimse kalmamış. Çoğunluğu göçmüş, orada kalan azınlıksa asimile olmuş. Bulgaristan Pomaklara karşı çok acımasız. Şu anda bile Pomak kelimesini kabul etmiyor ve 'Öyle bir şey yok, siz Bulgar Müslümansınız' diyor.

Bayram Erat köyünde, annesiyle birlikte.

POMAKÇA GÜNLÜK YAZIYOR

Bayram Erat, arkadaşlarına “bratko” diye sesleniyor. Annesi, babası ve kardeşleriyle Pomakça konuşuyor. Uzun yıllardır günlük tutan Erat, son birkaç yıldır günlüğüne Pomakça da yazıyor. Ana diliyle ilgili yaptığı kültürel araştırmalara 20 yıldır devam ediyor. Bu sebeple Kiril alfabesini okumayı da öğrenmiş. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Balkan Tarihi Araştırmaları bölümünden yüksek lisans yapan Erat, şu sıralar yazmaya başladığı tezi için Pomak köylerini ziyaret ediyor.

Başkanlık yaptığı federasyonun amacının Pomakların tarihini, dilini ve Pomak kültürünü kayıt altına alınacağı bir vakıf kurmak. Erat, "Bu işleri enerjik bir kişinin inisiyatifine bırakmak olmuyor. Kurumsal bir işleyiş sağlamak gerekiyor. Herkesin ulaşabileceği bir arşiv yaratmak istiyor” diyor. Pomaklar, devlet televizyonlarında Pomakça yayın yapılmasını da istiyor. Erat, “Bunun için bir gün ve saat ayarlanabilir. Sadece Pomakça değil, Türkiye’de konuşulan birçok dilde bu tür yayınlar yapılmalı” diye konuşuyor.

BAHARIN GELİŞİ KUTSAL SAYILIYOR

Ana yurtları Rodoplar’da doğa ile iç içe bir yaşam süren Pomaklar, baharın gelişini kutsal kabul ediyor ve farklı ritüellerle karşılıyor. Erat bu geleneğin göçle beraber Türkiye’ye taşındığını belirtiyor ve “Cemre düşmesi Balkanlar'da başlı başına bir olaydır. Annem hemen söyler: 26 Şubat'ta suya, 6 Mart'ta toprağa düşecek der” diye konuşuyor.

Yine Pomakların baharı karşılama ritüellerinden Baba Marta günümüzde yaşatılan gelenekler arasında. Geleneğe göre Pomaklar, 1 Mart’ta dilek tutarak bileklerine kırmızı beyaz bir ip bağlar ve havada bir göçmen kuş görene kadar o ipi bileğinden çıkarmaz.

Bir başka önemli gelenek ise Gergövden (Hıdırellez). Gergövden'de nasıl bir gün geçirilirse bütün bir yılın öyle geçeceğine inanılıyor. Erat, "Erkenden kalkarız, ateşler yakarız, üzerinden atlarız. Bir yılı nasıl yaşamak istiyorsak o günü öyle yaşarız” diyor.