Sosyal izolasyon erkek şiddetini gizliyor
Salgın nedeniyle evlere kapanıldığı için erkek şiddeti görünmez oluyor. Birleşmiş Milletler 2019 yılında yayınladığı raporda şu gerçeği kaydetmişti: “Kadınlar için en tehlikeli yer evleri.” Sivil toplum kuruluşları, kadın çalışmaları yürüten platformlar önümüzdeki günlerde, zaten görünmez olan kadın şiddetinin daha da görünmez olacağına dikkat çekiyor. bianet editörü Evrim Kepenek, “Mesela bu ay hiç tecavüz vakası yok. Bu imkansız” diyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Fidan Ataselim, Kadınların yüzde 60’dan fazlasının evlerinde öldürülduklerini söylüyor.
İSTANBUL - Josê Saramago’nun “Körlük” romanında salgın nedeniyle toplumdan izole edilen körler bir akıl hastanesine hapsediliyor. İnsanlıktan çıkmanın -ki tezat bir övgüyle söyleyecek olursam- 'enfes' anlatıldığı romanda erkeklerin acınacak durumdayken dahi akıllarına gelen şey kadınlara tecavüz etmek oluyor.
Birleşmiş Milletler 2019 yılında yayınladığı raporda şu gerçeği kaydetmişti: “Kadınlar için en tehlikeli yer evleri.” Aslında bu, duymuş duyacağınız en korkunç cümlelerden biri olabilir. Coğrafya, kültür fark etmeksizin hemen her ülkede “kutsal, mahrem” olarak addedilen “aile”, karantina günlerinde kadınların katillerle birlikte yaşamak zorunda kaldığı sosyal cezaevlerine dönüştü. Öncelikli tedbir olarak herkesin evde kalması gereken bu süreci bazı kadınlar dışarıda virüs, içerde kaçılamayan şiddet şeklinde yaşıyor.
Sivil toplum kuruluşları, kadın çalışmaları yürüten platformlar önümüzdeki günlerde, zaten görünmez olan kadın şiddetinin daha da görünmez olacağına dikkat çekiyor. Çünkü evden çalışan, üniversitelerinden evlerine dönen, halihazırda zaten ev emeği işçisi olan kadınlar yaşadıklarını dışarıya taşıyamıyor. Bunun çeşitli nedenleri var. Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu’nun destek hatlarına gelen başvurular şu şekilde anlatılmış: “Kadınlar virüsün bulaşma riskinden ötürü darp raporu almak için hastaneye gitmekte tereddüt ediyor. (…) Şiddete uğrayan ya da tanık olanlar, saldırganın korona günlerinde sağlıksız koşullarda kalacağından kaygılanıp şikayetçi olmaktan vazgeçiyor. Kolluk birimlerinin korona virüsü günlerini bahane ederek 6284 kapsamında yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gözlemleniyor.”
İZOLASYON GÜNLERİNDE ÜLKELERİN KADINLAR İÇİN ALDIĞI ÖNLEMLER
Kimi ülkeler kadına şiddet için özel yasa taslaklarını ve ayrıca alınacak önlemleri konuşuyor. Örneğin İtalya’da Roma Belediye Başkanı şiddet hattının 24 saat çalıştığını duyurdu. Avusturya Adalet Bakanlığı özel yasa çıkarılacağını deklare etti. Fransa’da eczacılar, şiddete uğrayan kadınların “maske 19” parolasını söyledikleri takdirde polise bildirim yapabilecekler.
Türkiye’de ise henüz bir önlem paketi açıklanmadı. Aksine salgın günleri bahane edilerek 6284 sayılı kanun (Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacı taşıyan kanun) askıya alınmaya çalışılıyor. Kadın örgütleri bu düzenlemeyi “krizi fırsata çevirme” olarak değerlendiriyor.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yayınladığı korona virüsü tedbirlerinden biri olarak 6284 kapsamındaki tedbir kararlarının yükümlülerin sağlığını etkilemeyecek şekilde değerlendirileceği açıklandı. Bu ne demek?
‘ADLİYELERDE MÜRACAAT SAVCILIKLARI ÇALIŞIYOR’
Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) avukatlarından Sezin Uçar, düzenlemedeki “Sağlık bakımından risk oluşturmayacak şeklinde” ibaresine dikkat çekiyor. “Oysa bu zaten bir uzaklaştırma kararı” diyor ve şöyle açıklıyor: “Hakim ne diyecek bu kararı verirken? ‘Erkeğin kalacak yeri yok. Sokakta kalması kamu sağlığı açısından tehlikeli…’ Nihayetinde uzaklaştırma kararı vermeyecek ya da zor verecek. Hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiş. Uygulayacıların bakış açısına göre esneyebilecek bir düzenleme. Bu virüsün çıktığı ülkelerde şiddet üç kat artmış. İzolasyonun böyle bir sonucu var. Türkiye’de erkeği koruyan sistem sağlık bahane edilerek yine onların lehine düzenleniyor ”
Uçar, şiddetin artma oranına göre başvuruların azaldığına dikkat çekiyor. Bunun nedenini ise şu sözlerle anlatıyor: “Kadınlar hayat durmuş gibi hissediyor. Karakola gitsek işlem yapılır mı diye düşünüyorlar. Salgın böyle bir algıya neden oldu. Adliyelerde müracaat savcılıkları çalışıyor. Başvuru alınıyor. Personelde ciddi bir eksilme var. Bu işlemlerin yavaşlayacağının göstergesi ama adli idari mekanizmalar çalışmıyor diye bir durum söz konusu değil.”
‘ŞİDDET AZALDI, BUNUN NEDENİ BASININ ÖNCELİĞİNİN DEĞİŞMESİ’
Her ay basına yansıyan kadına yönelik şiddet haberleri taranarak yayınlanan raporlardan biri bianet tarafından hazırlanıyor. Raporu hazırlayan bianet editörü Evrim Kepenek, 1’i ile 13 Mart arasında toplam 72 şiddet vakasını kaydettiğini belirtiyor ve başka bir konuya dikkat çekiyor: “13- 31 Mart’a kadar olan sürede ise 50 vaka olduğunu gördük. Bu kadına yönelik şiddetin azaldığını gösteriyor. Daha da doğrusu basına yansımadığını gösteriyor. 11 Mart’a kadar, önceki aylarda olduğu gibi cinsel saldırı, tecavüz, çocuğa yönelik istismar haberleri varken özellikle 13 Mart’tan sonra bu haberler azalıyor. Yani basına yansımıyor. Cinayet, cinsel saldırı, şiddet azalmış. Mesela bu ay hiç tecavüz yok. Bu imkansız! Bunun ilk nedeni basının önceliğinin değişmiş olması olabilir. Diğer sebep kadınlar evde şiddet görüyor ama bunu dışarıya aktaramıyor. Salgın döneminde ‘özel tedbir alın’ dememizin sebebi buydu."
‘EMİNE BULUT ÖRNEĞİ AKLIMIZDA’
Kepenek, şu günlerde kadınların yaşadıklarını tahmin etmenin zor olmadığını dile getiriyor: “KADES’i (Kadın Destek Uygulaması) kadınlar bilmiyor. Uygulama olarak telefona indiriliyor. Bunu evdeki bir kadının yapabilmesi çok zor. Şiddet gören kadın 155’i yani polisi aradı diyelim. Polisin şu günlerde ilgili davrandığını düşünmüyorum. Normal zamanlardan biliyoruz nasıl davrandıklarını, aile içi mesele deyip görmemezlikten geldiklerini. Emine Bulut örneği aklımızda.”
Peki Kepenek’in bahsettiği “KADES” uygulaması nedir? Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri tarafından bilhassa bugünler için “Şiddetten Korunma Kılavuzu” hazırlandı. Şiddete uğrayan kadınlar 155 Polis, 156 Jandarma, 183 Bakanlık ve baroların destek hatlarını arayıp acil yardım talebinde bulunabiliyor. Faille aynı ortamda olduğu için telefon edemeyecek durumda olanlar ise İçişleri Bakanlığı’nın KADES uygulamasını telefonlarına indirebiliyor ve bir butonla polisin yaşadıkları konuma gelmelerini sağlayabiliyor.
Kepenek, raporlara yansımayan şiddeti çarpıcı bir örnekle anlatıyor: “24 Mart’ta Rize’de Hatice Kurt sokak ortasında öldürülmeseydi bence hiçbirimizin ondan haberi olmayacaktı. Binlerce kadın evde sistematik bir şekilde şiddet görüyor ve bunu şimdilerde duyuramıyor.”
‘KADINA ŞİDDET VERİLERİNE ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE ULAŞAMAYABİLİRİZ’
Bir diğer kadına yönelik şiddet verilerini tarayan, raporlayan çalışma Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından yapılıyor. Son raporlarına göre bu ay 29 kadın cinayeti işlenmiş, 9 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuş. Evden çıkmama çağrılarının yapıldığı 11 Mart’tan, 31 Mart’a geçen 20 günlük süreçte ise 21 kadın öldürülmüş. 23 kadının neden öldürüldüğü tespit edilememiş. Raporda “23 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, korona virüsü günlerinde kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur” sözleri yer alıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Fidan Ataselim, “Korona ile birlikte bize gelen ihbarların sayısı arttı” diyor ve fakat önümüzdeki günlerde kadına yönelik şiddet verilerine ulaşılamayacağına dikkat çekiyor: “Kadına yönelik şiddet daha da görünmez olabilir ve diğer taraftan kadın cinayetleri artabilir. 2019 yılının sonlarına doğru ‘kadınlar nerelerde öldürülüyorlar’ sorusunun verilerini ön plana çıkarmaya başlamıştık. Oradaki veri bizi dehşete düşürmüştü. Yüzde 60’ın üzerinde kadınlar evlerinde öldürülüyorlar. Şimdi ise kadınlar evlerinde katilleriyle yaşamak zorundalar.”
‘BABAM YAŞLI DİYOR, ŞİKAYETTEN VAZGEÇİYOR’
Ataselim, platform üzerinden kendilerine gelen ihbarları şu sözlerle paylaşıyor: "Çok tedirginler. 'Bu vakitte haklarımdan yararlanabilecek miyim?' diye soruyorlar. Çeşitli destek hatlarına ulaşamadıklarını söylüyorlar. Kolluk birimlerinin virüsü bahane etmeye başladıklarını gözlemliyoruz. Darp raporu alınacak mesela. Polis kapıya geldi. Vazgeçiyor son anda. Eee niye? 'Hastaneler tehlikeli' diyorlar. Üniversite öğrencisi, babasını şikayet edecek, 'Karar verebilmek için düşünmek istiyorum' diyor. ‘Çünkü babamın yaşı ilerlemiş durumda ve hastalıkları var. Onla ilgili ne yapılacak?’ endişesini paylaşıyor. Bu kaygılar anlaşılabilir ama biz temelde şöyle bakmalıyız. Her vatandaşın yaşam hakkı eşittir. O kadının buna karar verebilmesi için devletin devreye girmesi gerek.”