Arjantin tatilinde korona kabusu: Gözde ne olacak?
Gözde ve Alex, köpekleri Lokum ile Arjantin'de tatil yaparken yakalandılar küresel salgına. Karavanları ile seyahat etmeleri izin olmadığı için aç kalma, Patagonya kışında mahsur kalma tehlikelerini atlattılar... Ancak onlar için zorluklar halen bitmiş değil ve yardım bekliyorlar...
DUVAR - Güney Amerika'da 21 aydır karavanla seyahat eden Gözde Orgun ve yol arkadaşı Alex’in seyahati bitirip ailelerinin yanına dönmelerine iki ay kala korona virüsü salgını tüm dünya gibi Arjantin’i de etkisi altına aldı. Türkiye’ye dönmek için günlerdir uğraşan Gözde'nin Alex ve köpekleri Lokum ile başlarına gelmedik kalmadı.
Öncelikle seni tanıyabilir miyiz? Alex’le nasıl tanıştınız?
Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunuyum. Dokuz yıl önce başladığım iş hayatımın ilk iki yılını Türkiye’de, sonraki beş yılını aynı firmanın ana merkezinin bulunduğu Silikon Vadisi’nde geçirdim. San Francisco’da yaşadığım bu sürede Alex ile tanıştım. Alex, benim gibi, işi gereği ABD’ye taşınmış bir Fransız.
İşi gücü bırakıp yola çıkmaya nasıl karar verdiniz?
Tanıştığımız dönemde, ikimiz de iş hayatının yarattığı stresten, yıllık iki haftalık izinlerde sadece kendi ülkelerimize gidip ailelerimizle vakit geçirdiğimiz için dünyanın geri kalanını keşfedemiyor olmaktan dem vuruyorduk. Bu döngünün içinden çıkmamızın yolunun radikal bir karar alıp, istifayı vermekten geçtiğine karar verdik.
Neden karavan peki?
Sırt çantalı diye planlamalara başladığımız seyahati, #vanlife akımını takip edip, bize sunacağı konfor ve özgürlüğü hesaba katarak karavanlı bir maceraya dönüştürdük. Ve hayatı boyunca ehliyeti olmamış iki birey olarak önce aracımızı, sonra ehliyetlerimizi aldık. Güney Amerika kıtasının kara yolu ile ulaşılabilen en uç noktası Ushuaia şehrine ulaşmak üzere San Francisco, Kaliforniya’dan 8 Ağustos 2018’de yola çıktık. Seyahati bitirip, ailelerimizin yanına dönmeye iki ay kala, tüm dünyayı etkileyen Covid-19 pandemisi, bizi de etkisi altına alıp, karavan ile karantina yaşadığımız bir sürecin içine dâhil olduk.
Korona virüsü salgını Arjantin’de nasıl başladı? Ne tür önlemler alındı?
Arjantin’de ilk vakalar (14 Mart) görüldükten sonraki üç-dört günde, buradaki hükümet çok hızlı önlemler alarak bölgedeki tüm ulusal parkları, diğer ülkelere kara sınırı geçişlerini kapattı. 19 Mart’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve bu üç defa yenilenerek 10 Mayıs’a kadar uzatıldı. Tüm kasaba ve şehirler karantina altında, giriş ve çıkışlar yasak. Ülke içinde otobüs, tren, uçak ulaşımı kapalı; sadece tahliye kapsamında belediyelerin düzenlediği seferler mevcut. Uluslararası uçuşlar iptal, sadece devletlerin kurtarma uçuşu yapmasına izin veriliyor. Kurallar katı, bizim hayatımızı zorlaştırıyor ama bu süreçte Arjantin’de vaka sayılarında artış çok yavaş. O yüzden çok şikayet etmiyor, aksine takdir ediyoruz bu ülkeyi aldığı bu katı önlemlerden ötürü. Şu anda vaka sayısı 3 bin 800 ve 192 ölüm yaşandı (27 Nisan 2020)
Arjantin’de ilk vaka çıktığında siz ne yapıyordunuz? Sorun yaşadınız mı?
Bu sürede turistik bir kasaba olan El Chalten’de kalıyorduk karavanımızla. 18 Mart günü, Arjantin’de uçuşların durdurulacağı bilgisi, ülkede sokağa çıkma yasağı geleceği haberleri dolaşmaya başlamıştı. Bu kadar büyük çapta önlemler, oranın yerlisini ve bizim gibi turistleri panikletmişti. O gün, fırına ekmek almaya gittiğimizde, “Geldiğiniz yere geri dönün” tepkisini almış, sonrasında da bir kafenin önünde internet bağlantısını kullanırken “Araçlarınıza binip burayı terk edin” tepkilerine maruz kalmıştık. Yanlış anlaşılmasın, Arjantin insanı bu 21 aylık gezimizde gördüğümüz en tatlı, yardımsever insanlardır. Ancak, virüs ile birlikte gelen panik dalgası ve olayı tam idrak edememek, insanları korkutmuştu o günlerde. Virüsün kaynağını turist olarak görmeye başlamışlardı. Sanıyorum ki dünyanın birçok ülkesinde buna benzer durumlar yaşandı.
Bu tepkiler karşısında siz ne yaptınız?
Bu küçük kasabada kalamayacağımızı anlayıp, bizimle birlikte seyahat eden iki Kanadalı karavan (dört kişi) ile birlikte konvoy oluşturup 220 kilometre uzaklıktaki El Calafate kasabasına gitmeye karar verdik. Planımız, karavanımızı El Calafate’de bırakıp, uçak ile ülkenin başkenti Buenos Aires’e geçmek, oradan da kendi ülkelerimize dönmekti. Yola geç çıktığımız için geceyi El Calafate kasabasına 60 kilometre kala, bir gölün yanına park ederek geçirdik.
Sabah uyandığımızda Arjantin’de ülke genelinde sokağa çıkma ve seyahat yasağı ilan edildiğini öğrendik. Hemen kendi büyükelçiliklerimiz ile iletişime geçtik. Kafamızda gitsek mi, kalsak mı diye soru işaretleri vardı. Ta ki büyükelçilik ve THY’den cevap gelene kadar... Köpeğim Lokum’u uçak ile Türkiye’ye getirmek için belgeleri hazırlamaya başlarken, bakanlık kararınca Covid-19 önlemi olarak evcil hayvanların ülkeye giriş çıkışlarının yasaklandığı, bu yüzden kesinlikle Lokum’u uçağa alamayacaklarını bildiren bir elektronik posta geldi. Bu karar, 13 Mart’ta yani Türkiye’de ilk vaka görüldükten sadece üç gün sonra verilmişti. Yapılması gereken, insan hayatını kurtaracak onlarca mühim önlemden çok önce… Hâl böyle olunca, bizim kafamızdaki gitsek mi kalsak mı sorusu cevabını bulmuştu. Lokum’u arkamızda bırakamayacağımız için biraz daha Arjantin’de beklemeye karar verdik. Zaten bir-iki haftaya normalleşir her şey diye düşünüp kendimizi avutmaya çalışıyorduk.
Kanadalı arkadaşlarınız ne yaptı?
Onlar konsolosluklarından seyahat belgesi temin edip yola çıktılar. 60 kilometre ötemizdeki El Calafate kasabasına girmeye çalıştıklarında polis tarafından içeri alınmadıklarını bize telefon ile bildirdiler. Kanada kurtarma uçuşu düzenlediği için Buenos Aires’e gitmeye çalışıyorlardı. Bulunduğumuz yer ile Buenos Aires arası 3 bin kilometre! Arkadaşlarımız altı gün, 33 polis kontrolünden geçerek ve içinden geçtikleri tüm kasabalarda polis eskortu eşliğinde yollarına devam ettiler. Ellerinde kurtarma uçuşuna aldıkları uçak biletleri, konsolosluk yazısı, sağlık belgesi ve polisten imzalı hareket edilebilir belgesi vardı.
Siz niye Buenos Aires’e doğru yola çıkmadınız?
Arkadaşlarımızın anlattıkları zorlukları görünce ve üzerine Lokum ile seyahat etmemiz mümkün olmayınca, olduğumuz yerde beklemeye karar verdik. Zaten Türkiye’ye Arjantin’den olan son uçuşun 25 Mart’ta olacağını söylediler ve bizim ona yetişmemiz mümkün değildi. Sonraki uçuşun da 12 Nisan’da olması planlanıyordu.
Karantina sürecini nasıl geçirdiniz? Erzak sorunu yaşadınız mı?
Karavanımızda bizi dört-beş gün idare edecek yiyecek ve suyumuz mevcuttu. Kaldığımız yer Arjantin Gölü’nün yanında, boş bir alanda. Ne bir tesis ne bir ev vardı yanımızda. Yemeğimiz tükendiğinde telefon ile El Calafate’deki polisi aradık. Habersiz yola çıkıp, yasayı çiğnemek istemedik. Durumumuzu telefondaki polise aktardığımızda, bize kesinlikle kasabaya giremeyeceğimizi ve yola çıkmamamız gerektiğini bildirdiler. Aç mı kalacaktık! Konsolosluğa durumu bildirdikten sonra yola çıkmak için tam hazırlanıyorduk ki, yanımıza bir araç geldi. 5 kilometre ötemizdeki bir çiftliğin sahibiymiş, ismi Marcelino. Bir şeye ihtiyacımız var mı, Arjantin’deki karantina durumundan haberdar mıyız diye sormak için durmuş. Ona polisin bizi kasabaya almayacaklarını söylediğini, ama yemeğimiz kalmadığı için yola çıkıp şansımızı deneyeceğimizi söyledik. “Kesinlikle almayacaklar, bizi de almıyorlar” deyip, “Siz bekleyin burada. Ben size yiyecek getireceğim” dedi. İki saat sonra geri geldiğinde iki koli erzak getirmişti; kuru bakliyat, sebzeler, meyveler, ekmek, kocaman bir koyun bacağı! Evet, dondurulmuş halde koca bir bacak getirdi. Lokum için de kendi köpeklerinin mamasından… Biz şok içinde gelen malzemelere bakıp, teşekkür ederken borcumuzun ne olduğunu sorduk. Bize verdiği cevap, “Böyle zor şartlarda yardımın karşılığı olmaz. İnsanlık görevimiz bu. Hele siz burada yabancı ülkedesiniz, sizin için şartlar daha da zor” oldu ve veda edip gitti. Ben o arada hüngür hüngür ağlıyorum. İnsanlığı böyle güzel insanlar kurtaracak. İyilik meleğimiz Marcelino…
Yemeğimiz bizi 10 gün idare edecek kadar vardı. O yüzden kendimize bir yaşam alanı kurduk o ıssız yerde. Aksilikler üst üste gelir ya hep, ocağımızın tüpü bitti ve onu doldurmamız mümkün olmadı. O yüzden günlerimiz, odun toplamak, ateş yakmak, içmek için gölden su alıp kaynatmak, yemek pişirmek, çamaşırları gölde yıkamak, banyo için buz gibi göle atlamaktan ibaretti. Şartlarımız zordu ancak insanlardan, virüs riskinden uzak olduğumuz için kendimizi şanslı sayıyorduk. Ayrıca köpeğimiz Lokum’u serbest bırakıyorduk, o da etraftaki guanaco (bir lama türü) ve atlarla birlikte özgürce koşuyordu.
Yemeğiniz bitince ne yaptınız?
10 gün sonra yemeğimiz tükendiğinde bu sefer kasabaya polisi aramadan gitmeye karar verdik ve yola koyulduk. Kasaba girişinde polis durdurup kayıtlarımızı aldı ve kasabaya giriş çıkışların halâ kapalı olduğunu, kesinlikle, alışveriş için bile olsa, giremeyeceğimizi söylediler. Bir şekilde yiyecek temin etmek zorundaydık! Orada içeri giremeyeceğimizi, kuralları söylüyorlardı ama bir yandan da bize yardımcı olmak için çözüm arıyorlardı. Polis, kasabadan görevli birinin bize malzeme getirip getiremeyeceğini araştırıyordu. O arada da ambulans şefi, tüpümüzü doldurmak için kasabaya gitmişti. Sonra polis bize bir marketin telefon numarasını verip, oradan sipariş verebileceğimizi söyledi. Oradaki marketin sahibi Luis, ona yazdığımız her şeyi alıp, polis kontrol noktasına kadar getirmişti. Ambulans şefi Ricardo da tüpümüzü doldurtmuştu ama adaptör probleminden dolayı maalesef ki kullanamadık ve ateş ile pişirmeye devam ettik. Sonra hepsine veda edip, daha önce kaldığımız göl kenarına geri döndük. Yemeğimiz vardı, Türkiye’den haber gelene kadar kalabilirdik burada.
Bildiğimiz kadarıyla Arjantin’de de haber oldunuz ve sizin için bölgede ciddi bir kamuoyu oluştu…
Ertesi günü bir telefon geldi. El Calafate’den bir gazeteci, bizim durumumuzu ambulans şefi Ricardo’dan öğrenmiş ve bizimle röportaj yapmak istediğini söyledi. O gün, akşamüzeri kaldığımız yere geldi. Gazetecilerin seyahat izni varmış! Sosyal mesafemizi koruyarak, bir röportaj yaptık, durumumuzu anlattık. Haber hem televizyonda hem de gazetede yayınlanınca epey ilgi toplamış. Güney yarım kürede olduğumuz için size yaz gelirken, buraya kış geliyor. Patagonya kışı ve buzulları ile meşhur olduğu için, bölgenin halkı genel olarak bizim soğuktan hastalanıp sağlık problemi yaşayacağımızı düşünmüş ve yüzlerce mesaj, arama ile belediyeyi protesto etmişler. Ertesi gün, belediyeden bize telefon geldi ve bizi kasabaya alacaklarını söylediler. Girişte sağlık kontrolümüz yapıldı ve polis eşliğinde El Calafate’deki sıcak suyu olan, korunaklı bir kamp alanına yerleştirdiler bizi. Bu süreç, canlı yayında aktarıldı bölgeye. İnsanlar evlerine davet mesajları, yardım mesajları atıyorlardı bize. Çok duygulandık.
Kasabada günler nasıl geçti?
Kasabaya girdiğimizde, kamp alanında 14 gün karantinada kalacağımıza ilişkin belge imzaladık. Bu 14 günde, hiç dışarı çıkmadık, ihtiyaçlarımızı market sahibi Luis getiriyordu. Sıcak suya sahip olmak ne kadar büyük bir lüksmüş! Ellerimiz donmuyor, hastalık korkusu taşımıyorduk. O süreçte havalar iyice soğumuştu, biz de battaniye ve elektrikli ısıtıcı siparişi verdik. Onunla biraz daha yaşanılabilir hale gelmişti karavanımız. Böyle 14 günümüz geçti.
Talihsiz bir tahliye uçuşu denemen de olmuş…
Son dakika gelen haberlerle, 17 Nisan günü Alex’i Lokum ve karavan ile birlikte El Calafate’de bıraktım. Türkiye’nin kurtarma operasyonu ile 25 bin Türk vatandaşını kurtaracağını okuduk haberlerden. Konsolosluğumuz hemen Buenos Aires’e gelmemizi söyledi. Şansımıza ertesi gün, Arjantin içinde 300 km. uzaklıktaki bir kasabadan tahliye uçuşu mevcuttu. Apar topar biletimi alıp, hastaneden sağlık raporu temin edip, çantamı hazırladım ve 12 saatten kısa bir sürede, 21 aydır yaşadığım evime, yol arkadaşıma ve köpeğime veda ettim. Hiç kolay olmadı… Yedi saatlik bir yolculuktan sonra Buenos Aires’e indiğimizde, Türkiye’nin düzenlediği tahliye uçuşu listesinde Arjantin’in olmadığını öğrendik.
Şu anda nerede kalıyorsun, neler yaşıyorsun peki?
Ne Türkiye’deki aileme ulaşabiliyorum ne de yol arkadaşımı ve köpeğimi görebiliyorum. Buenos Aires’te, diğer iki Türk ile birlikte airbnb’den tuttuğumuz evde kurtarma uçuşu için bekliyoruz. Bize yapılan herhangi bir resmi açıklama olmadığı için, sosyal medyadan sesimizi duyurmaya, yetkililerin dikkatini çekmeye çalışıyoruz. Sadece Arjantin değil, Güney Amerika’ya yapılan hiçbir kurtarma, tahliye operasyonu yok. Bu bölge için de dikkatleri çekmeye çalışıyoruz. Umarım kısa sürede ailelerimize kavuşuruz.
Arjantin’de kalmayı düşünmedin mi, neden Türkiye’ye dönmek istiyorsun?
Sürecin ilk aşamalarında zaten Lokum’u götüremeyeceğimizi ve vaka sayılarının Türkiye ve Fransa’da, Arjantin’e oranla çok yüksek olduğu için, Arjantin’de kalmamızın daha sağlıklı olacağını düşünüyorduk. Tabi bu sürecin bir-iki hafta süreceğine olan inancımızdandı bu kararımız. Ancak gün be gün dünyadaki vaka sayısı artmaya devam ediyor, hem kendimiz hem ailelerimiz için endişelerimiz artıyor. Benim ailemde riskli gruba giren üç birey var ve onların yanında olmak istiyorum. Bu süreçte ne Alex Türkiye’ye gelebiliyor ne ben Fransa’ya onunla gidebiliyorum. Fransa kurtarma uçuşu yaparsa köpekleri götürebileceğimiz onaylandıktan sonra benim Türkiye’ye dönme çalışmalarım başladı. Üç maddede insanların neden ülkelerine dönmek isteyebileceklerini toparlamak isterim:
Birincisi; 12 bin kilometre ötede acaba ailelerimiz, sevdiklerimiz sağlıklı mı, ya başlarına bir şey gelirse ne yaparım endişesini, her saniye hem biz hem ailelerimiz yaşıyor.
İkincisi, turist olarak bulunduğumuz yabancı bir ülkede, dilini doğru düzgün konuşamadığımız, sağlık sistemini bilmediğimiz bir yerde ya bize bir şey olursa korkusu… Arjantin de konuştuğumuz insanlar, buranın sağlık sisteminin iyi olmadığını söylüyorlardı. Bu yüzden de endişeleniyorduk. En azından kendi ülkemizde, kendi hekimlerimizle daha güvende olacağız.
Üçüncüsü, belirsizlik… Hani bir ay sonra her şeyin yoluna gireceğinin garantisi verilse, dönmek için bekleriz ancak bu süreçte, kimse ne olacağını, normal hayatlarımıza ne zaman döneceğimizi kestiremiyor.
O yüzden, bizler Türkiye’ye dönmeye çalışıyoruz ve kurtarma uçuşu için sesimizi duyurmaya çabalıyoruz.
Eğer ikiniz de ülkelerinize dönebilirseniz karavan ne olacak?
Karavanımızı bu süreçte satmamız mümkün değildi. Alex, karavanı temizleyip, kasım ayına kadar park edebileceğimiz bir garaj buldu. Normalde aylık ücreti 65 dolar ancak sahibi zor şartlar altında bırakıp gitmek zorunda kaldığımız için ücret talep etmiyor. Karavanımızın ülkede kalma süresi 4 Kasım’da dolacak ve eğer o zaman kadar geri gelip aracı çıkarmazsak, ya günlük 150 dolar ceza ödeyeceğiz ya da aracı tamamen elimizden alacaklar. O yüzden Alex, bu süreci uzatmak için resmi makamlarla da görüşüyor. Planlarımız bu yönde ama şu an ne olacak, ülkelerimize geri dönersek tekrardan ne zaman geri gelebileceğiz buraya bilmiyoruz. Karavanımız bizim evimiz ve yatırımımız, o da bizi epey endişelendiriyor.