İşten çıkartılan 5 psikolog hukuki süreç başlatıyor
Pınar Öğünç’ün Gazete Duvar'da yayımlanan ve korona günlerinde psikologların yaşadıklarını anlatan yazısını sosyal medyada paylaştıkları için işten atılan 5 psikolog, hukuki süreç başlatıyor. İfade özgürlüklerini kullandıkları için ihbarsız, tazminatsız ve sosyal hakları gasp edilerek işten çıkartıldıklarını; yönetim tarafından ahlaksızlıkla yaftalandıklarını belirten psikologlar, bu süreçte danışanlarına da gerçeği yansıtmayan bilgiler verildiğini söylüyor.
İSTANBUL - Övül Kozan 11 yıldır, Şükran Pelin Balcı 4 yıldır, Başak Karagöz Okutan 9 yıldır, Yasemin Mert 2 yıldır, Ceylan Nur Akgün ise 10 yıldır Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde psikolog olarak çalışıyordu. Gazeteci Pınar Öğünç’ün Gazete Duvar'da yayımlanan salgın günlerinde psikologların sorunlarının anlatıldığı yazısını sosyal medyada paylaştıkları için beşi de işten atıldı.
'Çıldıracak seviyeye gelmiş psikologlar var'
Bu süreçte, ne savunmaları istendi ne de ellerine bir tebligat ulaştı. Kararı telefonla öğrendiler. İşten çıkarılma biçimlerinin çok incitici olduğunu belirten Psikolog Ceylan Nur Akgün, on yıldır her sabah kapısından içeri girdiği odasını kilitli bulduğunu ve kısa bir süre sonra gelen telefonla işten çıkarıldığını öğrendiğini anlatıyor: “Bilgisayarlarımızın kablosu sökülmüştü. Gözyaşlarını tutmaya çalışan hamile arkadaşım zar zor eğilerek kitaplarını koliye doldurmaya çalışıyordu. Hem onu hem de onu öylece hiçbir şey yapamadan seyretmek zorunda bırakılan, belli ki mahcubiyet ve üzüntü içinde olan yardımcı personelin görüntüsü sürekli gözümün önünde beliriyor halen. Bir de bitişik odadaki meslektaşımın duvarındaki diplomaların çerçevelerinden sökülüp sökülüp önüne atıldığı an hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak.”
Öncelikle sizleri tanıyarak başlayabilir miyiz?
Övül Kozan: Ege Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunuyum, yüksek lisansımı Hacettepe Üniversitesi Odyoloji Konuşma Bozuklukları bölümünde tamamladım. 15 yıldır klinik alanda çalışıyorum, 11 yıldır Madalyon Psikiyatri Merkezinde yetişkin psikoterapisti olarak devam ediyordum. Çift terapileri konuşma bozuklukları spesifik olarak çalıştığım alanlar.
Şükran Pelin Balcı: 2009 yılında Hacettepe’den mezun oldum. Alanda pek çok test ve kuramsal eğitimi tamamlamış bir psikolog olarak 2013 yılında Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde çalışmaya başladım. 2015 yılında zorlandığım bazı sebeplerden dolayı işten ayrıldım. 2018 yılında ekonomik sebeplerden dolayı tekrar Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde çalışmaya başladım. Ta ki bir gece haksız sebeple atılana kadar.
Başak Karagöz Okutan: Klinik psikoloğum. Lisans eğitimimi Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünde aldım. Yine Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünde Klinik Psikoloji yüksek lisans ve doktora programlarını tamamladım. Halen eğitim ve süpervizyon çalışmalarıma devam ediyorum. İşten çıkarıldığımda yaklaşık 9 yıldır Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde çalışmaktaydım.
Yasemin Mert: 2008 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden mezun oldum. İş hayatına insan hakları alanında çalışarak başlamıştım. 10 yılı aşkın süredir ise mesleğimi yapıyorum. Meslek hayatımın çoğu istismara uğramış çocuklar, şiddete maruz kalan kadınlar, mülteciler gibi dezavantajlı gruplarla çalışarak geçti. Son 2 yıldır da Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde çalışmakla birlikte hala bazı dezavantajlı gruplarla, travmaya maruz kalmış kişilerle çalışmaya elimden geldiğince devam etmeye çalışıyorum.
Ceylan Nur Akgün: 1997 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden mezun oldum. Çocuk, ergen ve gençlerle çalışmaktayım. Meslek hayatımın büyük kısmı travma psikolojisi; kültürel, politik ve psikolojik antropoloji alanlarında çalışarak geçti. Yirmi yıllık mesleki tecrübemin son 10 yılını Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde sürdürmekteydim.
İşten çıkarıldığınız günü anlatabilir misiniz? O gün neler yaşandı?
Ceylan Nur Akgün: İşten çıkarılma biçimimiz çok inciticiydi. Örneğin ben akşam iki arkadaşıma telefon geldiğini öğrendim ve olan biteni öğrenmek için sabah işe her zamankinden erken gittim. Kliniğe vardığımda 10 yıldır her sabah kapısından içeri girdiğim odamı kilitli buldum. Şaşırdım, ne olup bittiğini anlamaya çalışırken bir telefon geldi ve işinize son verildi dendi. Şaşkınlık içinde eve geri döndüm. Sonra bize şunu dediler, “Özel eşyalarınızı alabilirsiniz ama gelirken haber verin.” Sonra başımızda ikişer üçer nöbetçiyle eşyalarımızı topladık. Bilgisayarlarımızın kablosu sökülmüştü. Gözyaşlarını tutmaya çalışan hamile arkadaşımın zar zor eğilerek kitaplarını koliye doldurmaya çalışıyordu. Hem onun hem de onu öylece hiçbir şey yapamadan seyretmek zorunda bırakılan, belli ki mahcubiyet ve üzüntü içinde olan yardımcı personelin görüntüsü sürekli gözümün önünde beliriyor halen. Bir de bitişik odadaki meslektaşımın duvarındaki diplomaların çerçevelerinden sökülüp sökülüp önüne atıldığı an hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak. O diplomaları hınçla çerçevelerinden söktüren motivasyon üzerinde uzun uzun konuşmak isteriz bir gün.
TPD: İşten çıkarmalara karşı her türlü adımı atmaya kararlıyız
Daha önce yaptığınız açıklamada Pınar Öğünç’ün yazısını sosyal medyada paylaştığınız için çıkarıldığınızı tahmin ettiğinizi söylemiştiniz. Son süreçte buna dair yeni bir gelişme var mı? Kurumdan sizinle iletişime geçen oldu mu?
Yasemin Mert: Aslında niçin işten çıkarıldığımızdan hala emin olamıyoruz. Çünkü bize kurum tarafından bir açıklama yapılmış değil. Beşimizin tek ortak noktası Pınar Öğünç’ün yazısını sosyal medyada beğenmek ve paylaşmak. Bu yazıda bir psikolog kendi çalıştığı yerdeki iş yükü ve işleyişteki sorunları anlatıyor ve bu sorunları meslek yasamızın olmayışına ve sağlıktaki özelleştirme politikalarına bağlıyordu. İki arkadaşımıza gece 22.30’da üçümüze sabah 08.00’de gelen telefonla, İş Kanunu’nun 25. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı sebebiyle işten çıkarıldığımız söylendi. Ertesi gün SGK çıkışımızın yapıldığını e-devletten öğrendik. Ne bir savunma istendi, ne de tarafımıza yazılı bir tebligat yapıldı. Sosyal medyada bir iki kurum çalışanın yazdıkları 'çeteci', 'algı operasyonu yürütücüsü' gibi ithamlar dışında yazılı bir bilgi alabilmişliğimiz henüz yok. Ha bir de şu var: Yazının yayınlanmasından bir gün sonra kurum sahibesi hekim tarafından tüm kurum çalışanlarına “İçimizdeki hainleri bulacağız” gibi ifadelerle dolu bir e-posta gönderilmiş. Ve orada şöyle bir ifade kullanılmış, “Akla karanın belli olması için kuruma gönül verenler hemen bir açıklama yazıp altına imza atmalı.” Yani geride kalanları da zorda bırakıyorlar, ya bizdensin ya onlardan, ya sev ya terk et gibi bir tavır bu. Sonra hemen o gece işten çıkarmalar başladı. Pandemi yüzünden üç ay boyunca işten çıkarmaların yasaklandığı bir dönemde usülsüz bir şekilde iş akdimiz feshedildi. Geçmiş olsun diye arayan arkadaşlarımız dışında kurumun yönetici kadrosundan bizimle irtibata geçen kimse yok. Bu yazıyı paylaşmış olmanın bir işten çıkartma gerekçesi olabileceğini kabul etmiyoruz. Bir meslek mensubu olarak yaşadığımız sorunları yansıtan yazıyı okuduk, beğendik ve paylaştık. Mesleğimizin işleyişindeki sorunları ortaya koymak, etik değerleri korumak bizim sorumluluğumuz zaten. Özellikle de meslek yasamızın olmadığı ancak bu yasayı çıkartma yönünde meslek örgütümüz Türk Psikologlar Derneği'nin (TPD) de çalışmalarının yoğunlaştığı şu dönemde bunu ayrıca önemli bulmuştuk. Ne yazık ki mesleki kimliğimiz, sorumluluğumuz, eleştiri hakkımız hiçe sayılarak böyle bir uygulamaya maruz kaldık.
‘DANIŞANLARA GERÇEĞİ YANSITMAYAN AÇIKLAMALAR YAPILDI’
Bu ani işten çıkarılma durumu danışanlarınıza nasıl yansıdı? Kurumu aradıklarında neyle karşılaştılar?
Başak Karagöz Okutan: Bu şekilde işten çıkarıldığımız için yaşadığımız sayısız kişisel güçlüğün yanında danışanlarımızı bilgilendirme sorumluluğumuzu da yerine getirememenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Pek çok danışanımızın kendini terk edilmiş ya da değer verilmemiş hissetmesinden, bu nedenle zarar görüyor olmasından endişe ediyoruz. Sosyal medya üzerinden durumdan haberdar olup kurumu kaygıyla arayıp bilgi almaya çalışan, sosyal medya hesaplarımız üzerinden bize ulaşan danışanlarımız oldu. Etik yükümlülük danışanlarımızı yalansız, doğru bilgilendirmeyi ve terapistleriyle iletişim kurmalarını sağlamayı gerektirirken; danışanlarımıza yapılan açıklamaların birbiriyle tutarsız ve gerçeği yansıtmadığını öğrendik. Örneğin bir danışanıma önce hafta boyu dolu olduğum, sonra Mayıs ayının sonuna kadar izinli olup çalışmayacağım bilgisi verilmiş; danışanım durumunun aciliyetini anlatınca işten kendi arzumla ayrılmış olduğum bilgisi verilmiş ve indirimle bir başka terapiste yönlendirilmesi teklif edilmiş. Bir başkasına da ‘Psikoloğunuz işten ayrıldı, yüzde 20 indirimle sizi bir başkasına yönlendirebiliriz’ denilmiş. Bize ulaşan danışanlarımız üzüntü ve desteklerini ilettiler. Danışanlarımızın yarım kalan süreçleri nedeniyle yaşadıkları endişe, onlara da tüm bu yaşananların duygusal yükünün ister istemez yüklenmiş olması, terapötik ilişkimizin bu durumdan kaçınılmaz olarak etkilenmiş olması bizi derinden sarstı. İşin aslı bize olduğu kadar kuruma güvenip gelen insanlara da yapılmış bir haksızlık var ortada.
Madalyon Psikiyatri Merkezi’nde çalıştığınız zaman dilimini nasıl tarif edersiniz? Hak ihlallerine, performans baskısına ve mobbinge maruz kalıyor muydunuz?
Şükran Pelin Balcı: Bu konu adli sürece girdiği için Madalyon’un iç işleyişi hakkında çok konuşmak istemem ama daha genel bir yerden belirtelim. O gazete yazısı neoliberal sağlık politikalarının bir psikoloğun deneyimi üzerinden eleştirisiydi. İnsan sağlığını verimlilik, kârlılık, maliyet, performans ücretlendirmesi gibi iktisadi kavramlarla tarif ettiğinizde yani insanın beden ve ruh sağlığını bir ürün gibi özel sektörün ellerine teslim ettiğinizde bu yaşananların olması kaçınılmaz. İnsan sağlığı hastane ya da klinik sahiplerinin insafına bırakıldığında sömürüye, değersizleşmeye açık hale geliyor. Bu iki taraflı bir durum başta sağlık hizmeti alanlar sonra da sağlık emekçileri için… Hele ki ruh sağlığı gibi bir alanı doğrudan hizmet sektörü içinde konumlandıran, kârın paylaşılması üzerine örgütlenen prim/performans sistemi niceliksel olarak iş yükünü artırıyor. Sağlıkçıları performans açısından değerlendiren bu sistem kaçınılmaz olarak hizmetin kalitesini de düşürüyor ayrıca. Hele ki böyle bir dönemde, özel hastanelerin kâr etmediğini öne sürerek, sıkıntıya katlanma külfetini tamamen biz sağlık çalışanlarına yüklemesi fırsatçılık değil de nedir? Yine de şunu açık yüreklilikle söylüyorum çıkarıldığım kurumda çalışan meslektaşlarımın birçoğu varolan zor koşullar içinde ellerinden geldiğince gayretli ve etik değerler içinde çalışmaktalar. Çoğu mesleğinde başarılı, çalışkan ve fedakarca çalışan psikologlar. Zorlanarak, yıpranarak, kendi ailelerine vereceği zamandan çalarak çalışıyorlar. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Maalesef ki, bizler bu gayreti sürdürürken çember giderek daralmakta, koşullar giderek daha da zorlaşmakta…
‘DAVANIN, MESLEK YASAMIZ İÇİN YOL AÇACAĞINI UMUYORUZ’
Durumla ilgili hukuki süreç başlatmaya karar verdiniz. Birazdan bundan bahsedebilir miyiz? Bu kararı nasıl aldınız ve nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Övül Kozan: Elbette hakkımızı arayacağız. Bu konuda kararlıyız. Şiarımız şu, karamsarlık bir mizaç meselesidir iyimserlik ise irade. Yani hak arama mücadelemizi iyimser bir irade ile yapıyor, bu davanın meslek yasamızın çıkması için bir yol açacağını umuyoruz. Bazen insanlar travmalardan büyüyerek ve güçlenerek çıkarlar. Yaşadıkları travma onların hayatlarına yeni anlamlar katar. İşte biz mesleğimiz ve şahsiyetimiz adına yeni anlamlar bulmak için kararlı bir şekilde mücadele edeceğiz. Hukuki, mesleki ve sosyal her alanda haklarımızı alacağız. Çünkü bizi çok incitici hatta insanlık onuruna zarar verecek şekilde işten çıkardılar. En temel insan haklarından biri olan ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkını kullandığımız için ihbarsız, tazminatsız, sosyal haklarımız gaspedilerek ve “ahlaksızlıkla” yaftalanarak işten çıkarıldık. Oysa ki bizim beğenip paylaştığımız yazıda herhangi bir kurum ismi bile yoktu. Neden bu kadar üstlerine alındılar onu da anlamadık. Bu arada bugün Dünya Psikologlar Günü. Bu vesileyle tüm meslektaşlarımıza özellikle ağır koşullarda çalışıyor olanlara sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz.