Zamanaşımına bir gün kala savcılık harekete geçti
Yirmi yıl önce İstanbul'daki evinde öldürülen lise öğrencisi Çağla Tuğaltay'ın 5 Haziran'da zamanaşımı nedeniyle kapanacak olan dosyasıyla ilgili savcılıktan yeni bir hamle geldi. Apartmanın o dönemki kapıcısının ifadesini alan savcılık, kan ve doku örneklerinin, 20 yıl önceki cinayetten kalan örneklerle karşılaştırılmasını istedi. Anne Gülnur Tuğaltay, soruşturma sürecinde ihmaller olduğunu söyledi. Tuğaltay ailesinin avukatı Cengiz Suyabatmaz, öldürme suçlarında zaman aşımının olmaması gerektiğini belirtti.
DUVAR - İstanbul'da 5 Haziran 2000'de 15 yaşındaki lise öğrencisi Çağla Tuğaltay'ın öldürülmesine ilişkin davanın zamanaşımına uğramasına bir gün kala savcılık harekete geçti. O dönem binada kapıcılık yapan kişinin ifadesini alan savcılık, şahsın kan örneği ile cinayet sonrasında apartmanda bulunan kan ve Tuğaltay'ın tırnağında bulunan doku örneklerinin karşılaştırılmasını istedi. Soruşturma 20 yılını doldursa bile şüphelilerin ifadelerinin alınmasına ve kan ile parmak izi incelemelerine devam edildiği için Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 67. maddesi kapsamında zaman aşımının duracağı ve soruşturmanın devam edeceği öğrenildi.
Bu süreçten de bir sonuç alınamazsa soruşturmanın zaman aşımına uğrama ihtimali bulunuyor.
KATİLİN SADECE ERKEK OLDUĞU ÖĞRENİLEBİLDİ
Lise öğrencisi Çağla Tuğaltay, 5 Haziran 2000'de okuldan çıkarak Şişli'deki evine gitti. Tuğaltay aynı gün evinde öldürülmüş halde bulundu. Cinayetin ardından yaklaşık 65 kişinin ifadesi alındı, apartmana girip çıkan kişiler ile olaya dair ihbar edilen kişilerin ifadeleriyle kan örnekleri alınarak dosyadaki örneklerle karşılaştırıldı ancak hiçbir uyum sağlanamadı. Kan örnekleri ve maktulün tırnaklarındaki dokulardan yalnızca şüphelinin erkek olduğu ve maktulün şüpheliye direndiği ortaya çıktı.
Çağla Tuğaltay dosyasındaki şüpheliye ait olduğu değerlendirilen DNA örneğinin, emniyetin DNA havuzunda olduğu, emniyete girişi yapılan DNA örnekleriyle her gün karşılaştırıldığı belirtildi.
Tuğaltay ailesinin alt komşusu verdiği ifadede ise, maktulün eve girince ayaklarını sert bir şekilde vurduğunu, bu seslerden Çağla Tuğaltay'ın eve girdiğini anladığını, olay günü de bu şekildeki seslerden sonra Çağla'nın tanıdığı biriyle konuşuyormuş gibi sohbet ettiğini duyduğunu söyledi.
ANNESİ OLAYI ANLATTI
Çağla Tuğaltay'ın ailesi dosyanın zaman aşımı nedeniyle kapatılmasından endişe ediyor. Olay gününü anlatan anne Gülnur Tuğaltay, 5 Haziran 2000 sabahı kızını okula yolladığını, doktor randevusu olduğu için okuldan döndüğünde 5-10 dakika gecikebilme ihtimaline karşın kızına bilgi verdiğini söyledi. Doktor randevusunun ertelenmesi nedeniyle kızını aradığını ancak telefonuna yanıt alamaması üzerine komşusunu aradığını aktaran Tuğaltay şöyle konuştu:
"Komşumuzda bizim evin anahtarı vardı, 'Çağla'ya ulaşamıyorum, banyo mu yapıyor, tuvalette mi? Bir bakar mısın?' dedim. Sonra komşum bizim eve girmiş, o manzarayla karşılaşmış. Birkaç dakika sonra komşumuzu tekrar aradığımda apartmandan çığlık sesleri geliyordu. Sonunu dinlemedim zaten. Eşimle beraber hemen arabaya atladık, evin oraya geldiğimizde korkunç bir kalabalık vardı. Polisler, insanlar, apartmandakiler… Apartmana koşarak girdik. Ben yukarı çıkamadım, babası çıktı o vaziyette gördü. Evin içinde buzdolabı, gardırop, balkon dahil her yerde adamı aramış ama bulamadık, ondan sonra da hayatım karardı."
'OLAY YERİ LAYIĞIYLA ÇALIŞMAMIŞ'
Evde hiçbir yerin karıştırılmadığını ve evde hırsızlık şüphesi olmadığını söyleyen Gülnur Tuğaltay, kızı Çağla'nın cep telefonunun dahi durduğunu belirtti ve "Katil, Çağla’yı öldürmüş, mutfakta ellerini yıkamış, çıkıp gitmiş. Kapıda zorlama yok. Sayısını ben bile bilmiyorum olayla ilgili birçok kere ifade verdim. Bunun haricinde de aklımıza ne geldiyse babası, ağabeyi, ben gidip emniyetle paylaştık" dedi. Olaydan bir süre sonra soruşturmanın eski hızıyla devam etmediğini kaydeden Tuğaltay, şöyle devam etti:
"Olay yeri inceleme ekipleri de ilk aşamada layığıyla çalışmamış. Yeterli hassasiyet gösterilmemiş. Açık noktalar vardı. Ben bunu 20 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra emniyettekilerle paylaşınca anlıyorum. Benim şüphelendiğim kimse yok ama Çağla’nın ürkek olması ve yabancılara kapıyı açmamasından dolayı, emniyet de biz de bunu yapanın tanıdık biri olduğu yönünde yoğunlaştık. Bununla ilgili de etrafımızdaki tüm insanların özellikle apartman ve çevresindekileri ifadeleriyle kanları alındı. Otopside Çağla'nın tırnakları kesilmiş, muhafaza altına alınmıştı. 2014 yılında bir DNA bulundu. 2000 yılında da DNA araştırması vardı, 14 senelik bir kayıptan bahsediyoruz. Yerde kan izi varmış, üzerine lastik ayakkabıyla basılmış, hiçbir ayakkabı incelemeye alınmamış. Çağla’nın cep telefonu vardı, belki katilin de vardı. Baz istasyonları araştırılmamış.
Yapanın yanına kalmamalı. Bir çocuk 15 yaşında, hiçbir suçu günahı yokken, en güvenli olması gereken yerde evinde öldürülüyor ve katil hala bulunamıyor. Bu kimin ayıbıdır siz takdir edeceksiniz. Sürenin uzatılmasını istiyorum. Cinayetin süresi olmaz. 20 yıl önce yaptı, 5 Haziran'da süre doldu, 6 Haziran'da gitse 'Benim vicdanım rahat değil, bu işi ben yaptım.' dese ceza almayacak. Başka çocuklar ölmesin. Zaten bunu yapanın ruh sağlığı normal değil. Tüm yetkililerden yardım istiyorum. Hepsinin çocukları, torunları var. Biracık empati yapsınlar. 20 yıldır mücadele ediyorum. Allah onu bulmayı nasip etmeden ben gözlerimi kapamayayım."
AVUKAT UMUTSUZ
Tuğaltay ailesinin avukatı Cengiz Suyabatmaz failin bulanacağına dair umudunun çok az olduğunu söyledi ve şunları ifade etti:
"Bence failin bulunması için gerekenler yapıldı ama cinayetin işlendiği tarihteki teknolojik durumlar şimdiki gibi değildi. Bu olayda kamera kaydı yok, görgü şahidi yok. Bir kişi apartmana giriyor, cinayeti işliyor çıkıyor gidiyor. Ne mahallede ne apartmanda 'Şüpheli bir kişi gördüm.' diyen yok. Sadece bir kan var, aydınlatmayı yakarken failin elindeki kan bulaşmış, bir de Çağla’nın tırnaklarında doku örneği var. Bunları şüphelenilen kişilerin DNA’larıyla karşılaştırdılar ama uyuşmadı. Çok kısır bir dosya. Şüpheliye ulaşılabilecek yeterli delil yok. Polis çalışmıştır, ellerinden geleni yapmışlardır ama mevcut delillerle 20 yılda bir şey çıkmadı ortaya."
'ÖLDÜRME SUÇLARINDA ZAMANAŞIMI OLMAMALI'
Cengiz Suyabatmaz, geçen yıllarda yapılan bir değişiklikle zaman aşımı süresinin 30 yıla çıkarıldığını söyledi fakat bunun kanun yürürlüğe girdikten sonraki olaylarda uygulanabileceğini belirtti. Suyabatmaz kanunda tekrar değişiklik yapılması gerektiğini söyledi ve "Aslında cinayetlerde 20 yıllık zaman aşımı sınırı çok kısa bir süre. Örneğin soykırım suçlarında, olayın üzerinden 100 yıl geçse dahi zaman aşımı yok. Bence öldürme suçunda da zamanaşımı olmaması lazım. Bir insan canı çok önemli, soykırım suçları gibi cinayette de zaman aşımı sınırsız tutulmalı. Belki Çağla’nın olayında bir faydası olmayacak ama en azından bundan sonraki cinayetler için bir kanun değişilikliği yapılmalı" diye konuştu. (AA)