Eğlence sektöründe bizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Büyük kalabalıklarla hayat bulan eğlence sektöründe korona virüsü salgınıyla birlikte de tüm taşlar yerinden oynadı. Geri dönüş ne zaman başlar, neler değişir? Sektörün tecrübeli isimleri anlatıyor.
Melis Danişmend
İzlediğim dizide bir kulüp sahnesi. Çılgınca yanıp sönen spotların altında birbirine çarpa çarpa, terleye terleye, güle oynaya dans eden insanları gördüğümde konuyu, senaryoyu, her şeyi unutup aklımdan geçirdiğim ilk şey, “Aman aman sosyal mesafe!” oluyor. Nasıl böyle otomatiğe bağlamış şekilde bunu düşünecek hale geldim diye şaşırırken izlediğim şeyin kurgu ama normal, benim olduğum yerin ise gerçek dünya ama anormal oluşunu sindirmeye çalışıyorum.
Evlerimizde geçirdiğimiz ayların ardından hayatın nasıl bir yöne doğru gideceğini, özellikle belli sektörlerde darma duman olan dinamiklerin ne şekilde yerine oturacağını merakla izliyoruz. Evet herkesin durumu zor ama barlar, kulüpler, festivalleri kapsayan canlı müzik ve eğlence sektörünün oldum olası iniş çıkışlarla dolu olan kaderi pandemi ile birlikte tepetaklak. Bir belirsizlik denizinde yol almaya çalışmak ve ufukta ne olduğuna dair tahminde bulunmak zor olsa da, sektörün deneyimli isimlerinin öngörüleri var.
Bunları öğrenmek üzere harekete geçtiğimde, ilk adımım artık günlük hayatımıza yerleşmiş bir tabirin peşinden gitmek oluyor; ‘yeni normal’in. Yüzler, binler ve hatta on binlerin bir araya gelmesiyle gerçekleşen etkinliklerin tüm dünyada buharlaşıp uçmasıyla beraber hızlıca ve belki de bir tür panik motivasyonuyla alternatif çözümler aranmaya başlandı. Bir gün açık hava sinemalarını andıran arabalı konserleri, başka bir gün online performansları gördük. Zoom, Houseparty gibi uygulamalar üzerinden parti düzenleyip dans edenleri ekrandan ekrana kadeh tokuşturanlar tamamladı.
“Hemen her gün benim kişisel olarak hiç sıcak bakmadığım ve sürdürülebilir olduklarını da düşünmediğim formatlarda oturmalı ve ayakta konser, parti gibi etkinlik denemeleri yapılıyor” diyor Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas. “Koltukların söküldüğü, araba içinde partilerin yapıldığı, kafes gibi set-up’larda ‘sosyal mesafeli’ partilerin, konserlerin videolarını gördükçe gülüp geçiyorum. Bir kez yaptınız, iki kez yaptınız, üçüncüsünü yapamazsınız. Hoş birer PR çalışması olarak kalır bunlar. Bu tip formatlar ne kültür-sanat-eğlencenin ruhuna uygun ne de ekonomik olarak sürdürülebilirler. Normalde 3000 kişinin katılabileceği bir partiyi 60-70 araçla nasıl gerçekleştireceksiniz? DJ ya da grup ne kadar ücret alacak? Prodüksiyon, operasyon masrafları nasıl çıkacak? Diyelim oturmalı işlerde bazı koltukları boş bıraktınız, ayakta işlerde insanların bir araya toplanmasını nasıl engelleyeceksiniz? Birileri öksürmeye ya da hapşırmaya başladı, maskesini indirdi, bunları nasıl takip edeceksiniz?” sorularını sıralıyor ve aşı bulunmadan sektörün ‘yeni normal’ine kavuşmasının zor olduğunu söylüyor.
Dünyaca ünlü pek çok ismi Türkiye’ye getiren organizatör Bülent Burgaç, bir süre yarı kapasite ile çalışma izni olsa da, zaten sıkıntılar yaşayan sektörde vergi ve masraflar aynıyken kişi sayısının azalmasıyla birlikte iş yapmanın zorlaşacağı kanısında. “Çarkın dönmesi için sanatçıların bir süre fedakarlık yapması gerekecek yoksa sektör daha da zora girecek. Müzik sektörünün ve sektör paydaşlarının hayatını idame ettirebilmesi için sponsorlara her zamankinden daha çok iş düşecek. Eğlence sektöründe, özellikle de kapalı mekanlarda aşı bulunana kadar artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını söyleyebilirim” diyor.
Görüştüğüm isimlerin hepsi -doğal olarak- her şeyin ancak aşıyla birlikte rayına oturacağı konusunda hemfikir. Fakat yine de detaylara inince farklı görüşler hakim. MilyonFest Sanatçı Organizatörü, KadıköySahne Müzik Direktörü ve menajer Serkan Fidan, “Anormal olduğu apaçık olan şeylere ‘yeni normal’ demeyi beceremiyorum. Bolca anormallik yaşıyoruz, yaşayacağız” dese de sektörün kendine gelme konusunda antrenmanlı olduğunu düşünenlerden; “Ağır bir tablo söz konusu. Canlı müzik sektörü yüzde yüz darbe aldı. Ama tam da bu sebeple, yaraların sarılması için hemen bir çözüm üretilebilir. Zorlukları aşma konusunda diğer sektörlerden çok daha antrenmanlıyız, bu süreci daha az travmayla atlatabiliriz. Aşama aşama, deneme yanılma yöntemiyle ilerlenecek. Yeni dengeler kurulacak. Hiçbir şey kazanamamaktansa herkesin ortak fedakarlık yaparak kazanması gereken bir dönem olacak bu” diyor.
Yakın zamanda pandeminin kültür sektörüne etkileri konusunda önemli bir rapor yayımlayan İKSV, festivallerini gerçekleştirmek üzere çalışmalarını sürdürüyor. İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer bundan sonra tek bir ‘yeni normal’ değil, zamana yayılmış ‘yeni normaller’ olacağı görüşünde. “Mesela şu anda her şey çevrimiçi yürüyor, pratikte başka bir imkan da yok zaten. Ama önümüzdeki dönemde karma çözümler ortaya çıkabilir. Bu süreç dijitalleşmeyi hızlandıracak gibi görünüyor. Bundan kastım dijital konserlerin sektöre hakim olacağı değil tabii. Ama bu dijitalleşme trendi müzik ve eğlence sektörünün geleceğine etki edebilecek başka şeylere sebep olabilir.” Klein Entertainment Genel Koordinatörü ve DJ Orkun Bozdemir ise bu karanlık dönemi hızla atlatacaklarına inanıyor. “Herkes çok yoruldu. Büyük zarara uğrayan, bir daha açılamayacak mekanlar var. Ama bu bizim en iyi bildiğimiz, yıllardır yaptığımız iş. Sürdürmenin yolunu bulacağız.”
Herkesin eski hayatına sahip olmak için dört döndüğü bir dönemde, canlı müzik ve gece hayatından elde ettikleri gelirle hayatını idame ettiren binlerce kişinin en çok merak ettiği şey, “Konserler, etkinlikler ne zaman başlar?” Bu konuda yurt dışında yapılan anketlere ve uzmanların tahminlerine bakınca 2020 yaz ortasından 2022’ye uzanan bir yelpaze karşımıza çıkıyor.
Harun İzer, “Yakın zamanda açık hava festivallerine dair bazı olumlu haberler duyduk ama mekanlar kamusal kısıtlamalar dolayısıyla kapalı. Bu kısıtlamalar bittiği anda birileri o ilk konseri mutlaka yapacak, tabii ne şartlarda yapılacak o ayrı. Tıbbi gelişmeleri takip etmemiz lazım. Uluslararası sektörden değişik görüşler duyuyoruz, altı ay ile iki yıl arasında değişen tahminler var. Bence en az bir yıl için değişik şartlarda konser deneyimine hazır olmamız lazım” derken Murat Abbas, aşı ve tedavi bulunmadan konserlerin düşük kapasitelerle bir şekilde başlatılacağını, kapalı mekan etkinliklerinin en erken ekim ayında gerçekleşeceğini düşünüyor: “Kapasite düşürme regülasyonları, vs. hayata geçerse yabancı sanatçılı işler 2021 ilkbahar-yazında ancak yapılabilir.”
Bülent Burgaç, yerli konserlerin iyi ihtimalle sonbaharda, büyük kapasiteli konserlerin ise 2021 ilkbaharında yapılabileceğini, bir süre araçla katılımın olduğu etkinlikleri göreceğimizi ama hem alışık olmadığımız hem de tat vermeyeceği için unutulacağını söylüyor. Serkan Fidan, “Virüsle baş etme yönteminin bulunması ve yaşadığımız sürecin psikolojik etkilerinden kurtulmamızdan sonra toplumsal hafızasızlığımıza güvenerek en hızlı bizim normalleşeceğimize inanıyorum. Tahminim 2021’de virüs ve onun etkileri nostaljik bir sohbete dönüşür” yorumunda bulunuyor.
Orkun Bozdemir de elektronik müzikseverler için iyimser bir tahmin müjdeliyor. Kulüp müdavimleri bu süreçte öyle özlem dolmuş ki, açtıkları anda (Klein.Garten’in büyük bir teras avantajı olduğunu da düşünürsek) müşterilerin geleceğini tahmin ediyor. “Canlı yayınlarda çalarken, ‘Ne olur artık gelelim, çok özledik’ diyen çok oldu” diyor. Ama yabancı DJ’lerin Türkiye’ye ancak 2021’de gelebileceğinin altını çiziyor. Fakat bu onun düşüncesine göre ‘yerelin’ ön plana çıkması için bir fırsat.
Peki diyelim ki, konsere/festivale gidebileceğimiz gün nihayet geldi. Biraz detaya inersek, içeride bizi neler bekliyor olacak? Ortak tahminlerden bazıları elbette maske, kapıda ateş ölçümü, otomatik tuvalet kapıları, tek kullanımlık bardaklar, (Bozdemir kulüpler için otomatik kokteyl makinelerinin bile gündemde olduğundan bahsediyor), düzenli sterilizasyon… Peki neleri artık görmeyeceğiz?
Harun İzer, “Hınca hınç kalabalık konserleri bir süre unutacağız” diyor. “Kapasiteler düşecek, mekanların yarısı boş görünecek. Açık hava mekanlar daha çok tercih edilecek. Ayakta düzenlenen konserler ya azalacak ya da hareketlerimize dikkat etmemiz gerekecek veya bu kontrol edilecek. Şu anda tahmin edemeyeceğimiz başka uygulamalar da gündeme gelebilir” derken Murat Abbas’a göre tarihe karışacak şeyler: “Sıkışık giriş sıraları, tıklım tıkış tuvaletler, şişe dışı açık içecekler, otomatik olmayan tuvalet kapıları…”
Aylardır çamaşır suyu reklamlarıyla yarışan bir hayatımız var. Dürüst olalım, genelde hijyenin çok da üst seviyede olmadığı gece hayatında kurallar tamamıyla baştan yazılacak gibi görünüyor. Bülent Burgaç, “Uzunca bir süre her etkinlikte, mekanda hijyen malzemeleriyle yaşamayı öğreneceğiz. Maske zaten zorunlu olacak. Kendinden pipetli veya maskeyi çıkarmadan içmeyi sağlayacak ürünler görürsem şaşırmayacağım” derken, Serkan Fidan, “Otelde kalacağı zaman kendi nevresimlerini getiren, check out yaparken bile banyoyu çamaşır suyuyla temizleyen bir annenin evladı olarak, toplumsal hijyen seviyemizin bana ‘anormal’ gelecek bir noktaya ulaşabileceğine ihtimal vermiyorum” diyor. Ona göre bugünlerin tek mirası hijyen konusunda topyekün daha duyarlı davranmak olsa da, sosyal mesafe ve maske gibi şeylerin virüsle beraber hayatımızdan çıkacağı kanısında. (Kişisel olarak ben de, “Ne baktın!?” kavgalarının tarihe karışıp, “Masken düştü / Üzerime tükürdün / Çok yanaştın” kavgalarının yeni parlama noktaları olacağını düşünüyorum.)
Bazı yeniliklerin (mekanlara iletilen genelgelerle birlikte) ciddi bir yatırım gerektirdiği ve mekanların, organizasyonların yeni düzenlemeler sebebiyle zorlanacağı kesin. En geç normalleşme muhtemelen canlı müzik alanında görülecek. Sektörün bu ve benzeri durumlar için hazırlıklı olması, mutlaka örgütlenmesi, devlet desteğiyle kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiği de ortada. Yine de göz ardı edilemeyecek bir gerçek var. En zor, karanlık zamanlarda insanlar sanata her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Uzun yıllardır çok hassas dengeler üzerine kurulmuş olan kültür-sanat sektörü küllerinden nasıl doğacağının provasını ister istemez tekrar tekrar yapmış durumda. Yeni fikirlerin üretileceği, çözümlerin bulunacağı, belki de yaratıcılığın doruğa çıkacağı bir dönem olacak bu. En azından olmak zorunda. Çünkü hala söylenecek şarkılar, dans edilecek pistler ve işlemesi gereken çarklar var.