Kaboğlu: Sözleşmeyi sorgulamak İnsan Hakları Bildirgesini sorgulamaktır
CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa Hukukçusu İbrahim Kaboğlu, İstanbul Sözleşmesi’nin "kazanılmış haklara saygı" ilkesi gereği tartışmaya açılamayacağını söyledi. Kaboğlu, “İstanbul Sözleşmesi'ni sorgulamak, aslında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ni, Türkiye Cumhuriyeti’nin 'insan haklarına dayanan devlet' niteliğinin sorgulanması demektir” dedi.
ANKARA - AK Parti, İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalanmasından 9 yıl sonra tartışmaya açtı. Sözleşme’de geçen “toplumsal cinsiyet” ve “cinsel yönelim” gibi ifadeler nedeniyle “Aileye zarar veriyor”, “eşcinselliği özendiriyor” gibi iddialarla tartışmaya açılan sözleşmeyle ilgili itirazlar doğrultusunda imzanın çekilmesi, şerh düşülmesi ya da niyet beyanında bulunulması gibi bir dizi seçenek konuşuluyor. AK Parti’nin önümüzdeki günlerdeki iç toplantılarında yeniden ele alınacak tartışma başta kadın örgütleri olmak üzere muhalefetin de tepkisine yol açtı.
Anayasa Hukukçusu, CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, 2011 yılında imzalanan sözleşmenin insan hakları hukukunda kayda değer bir ilerleme ve dönüm eşiği olarak görülebileceğini söyledi. Sözleşmenin "Düşünce evrensel, uygulama yerel" şeklindeki insan hakları ilkesinden hareket edildiğinde düşünce ve uygulamayı buluşturması bakımından özgün ve Türkiye açısından çok anlamlı bir sözleşme olduğunu belirten Kaboğlu, bunun gerekçelerini şöyle ifade etti:
- Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi gibi büyük insan hakları belgelerini hazırlayan Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi örgütlerin kurucu ve "uluslararası toplumun onurlu" üyesi sıfatını haklı olarak kullanmaktadır.
- Türkiye'nin insan hakları politikası, siyasal partiler ötesi ve hükümetler ötesi bir politika niteliği taşımaktadır.
- Nüfusunun çok büyük çoğunluğu Müslüman olduğu halde Türkiye'nin demokrasiyi uygulamaya koyabilmesi, büyük ölçüde laiklik ve kadın hakları sayesinde mümkün oldu. Bu özellik, Türkiye'nin uluslararası toplum önünde ve içinde özgünlüğüne işaret eder.
- Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin İstanbul'da hazırlanmış olması, sembolik özelliği aşan bir anlama sahiptir.
'TÜRKİYE NE KADAR ÖVÜNSE AZ'
Uluslararası toplumun onurlu bir üyesi olan Türkiye Devleti'nin yurttaşlarının bu sözleşme dolayısıyla ne kadar övünse az olacağını belirten Kaboğlu, “Türkiye Devleti ve toplumu, bu belgenin gereklerini tam olarak yerine getirme onur ve sorumluluğuna da sahip olup, başka devletler ve özellikle Müslüman toplumlar için esin kaynağı olmak durumundadır” dedi.
'YERİNDESİZ VE SAKINCALI'
İstanbul Sözleşmesi’nin ulusal ve evrensel açıdan önemine işaret eden Kaboğlu, “İstanbul Sözleşmesi, bütün Avrupa devletleri için olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti için de çok önemli, hatta yaşamsal bir kazanım olup, 'kazanılmış haklara saygı' ilkesi gereği, Sözleşme tartışmaya açılamaz. Bu ilkeye, 21. yüzyılda "geriye götürme yasağı" da eklenmiş bulunuyor. Bu itibarla, insan haklar alanında, Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı temel bir uluslararası insan hakları belgesini sorgulamak ve tartışmaya açmak, özgürlükler hukuku genel ilkeleri bakımından yerindesiz olduğu kadar sakıncalıdır da” dedi. Kaboğlu şöyle devam etti:
“İstanbul Sözleşmesi'ni sorgulamak, aslında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ni sorgulamak olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin "insan haklarına dayanan devlet" niteliğinin de sorgulanması demektir. Özellikle 2004 ve 2010 Anayasa değişiklikleri ile tanınan eşitlik ve pozitif ayrımcılık ilkelerinin de tartışılmaya açılması demektir: "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz" (md.10/2).”