Uzmanlardan 9 maddede 'okullar nasıl açılmalı?' kılavuzu

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi öncülüğünde, eğitim ve sağlık alanında çalışan bilim insanları okulların hangi koşullarda açılması gerektiğine ilişkin rapor hazırladı. Okulların açılma süreciyle ilgili 9 kriter belirlenirken, merkezi değil, il bazlı kademeli geçiş önerildi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, “Pandemide Okul Sağlığı” konulu uzmanların katılımıyla online basın toplantısı düzenledi. TTB Merkez Konseyi ve TTB Covid-19 İzleme Kurulu üyelerinin de katıldığı toplantıda okulların açılmasına ilişkin atılması gereken adımlar ve yaşanan sorunlar sıralandı.

Eğitimde yüz yüze eğitimin esas olduğunu belirten uzmanlar, gerekli önlemlerin alınarak okulların açılması gerektiğini ifade ederken, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı’nın 21 Eylül’de hangi ölçütlere dayanarak okulların açılması kararını aldığını da açıklamasını talep etti.

‘İZLENECEK STRATEJİ VAROLAN EŞİTSİZLİKLERİ ARTTIRMAMALI’

Pandemi ve okul sağlığına ilişkin basın açıklamasını okuyan Prof. Dr. Sibel Sakarya, okulların yüz yüze eğitime açılması kararının, toplum sağlığı açısından önemli sonuçları olabileceğini ve çok boyutlu bir süreç olduğunu belirtti. Okulların sürekli kapalı kalmasının söz konusu olamayacağını belirten Sakarya, “Ne zaman yeniden açılmalı?”, “Kim için açılmalı?” ve “Hangi sağlık ve güvenlik önlemleri uygulanmalı?” sorularının yanıtlanması gerektiğini söyledi. Okulların açılıp açılmama kararının bilimsel ve idari açıdan özenle ele alınması gerektiğini belirten Sakarya, bu karar verilirken koşulların yerel özelliklere, eğitimin düzeyine, mevcut olanaklara ve gereksinimlere göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini söyledi ve değerlendirme kriterlerini şu şekilde sıraladı:

1-“İzlenecek strateji, eğitimde varolan eşitsizlikleri artırmamalı, tersine bu eşitsizlikleri pandemi koşullarında bile olsa gidermeyi amaçlamalıdır.

2-Okulların açılması, eğitimin sürdürülmesi veya ara verilmesi gibi kararlar, mevcut bilgiler ve bilimsel kanıtlar çerçevesinde ülkemize özgü belirlenmiş ölçütlere dayanarak yapılmalı ve bu ölçütler toplumla paylaşılmalıdır.

3-Gerek okul çocukları, gerek öğretmenler gerekse aile bireylerinden risk grubunda bulananlara yönelik alınan koruma önlemleri belirlenmeli ve toplumla paylaşılmalıdır.

4- Öğretmen-öğretmen, öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci etkileşimlerinin fiziksel koşulları ile ilgili kuralların ne olması gerektiği ve kurallara uymanın nasıl sağlanabileceği, izlenebileceği, olası toplumsal tepkiler üzerinde de düşünülmelidir.

5-Ders saatleri ve ders araları konusunda ayarlamalar yapılmalıdır.

6- Pandemi döneminin oluşturduğu gereksinimler göz önüne alınarak birinci basamak sağlık hizmetleri düzeyinde okul sağlığı hizmetleri yeniden yapılandırılmalı ve etkinleştirilmelidir.

7-Okullarda psiko-sosyal hizmetlerle ilgili ihtiyaçlara yönelik bir yapılanma ve örgütlenme modeli oluşturulmalıdır.

8- Okullarda teması azaltmaya yönelik uygun yöntemlerin bulunması için MEB, ilgili uzmanlık gruplarından ve sivil toplum kuruluşlarından görüş almalı, işbirliği yapılmalıdır.

9- Türkiye’nin bu öncelikli ve önemli konuda kısa, orta ve uzun vadeli bir stratejik plana ihtiyacı vardır. Bu plan olmadıkça ve tüm karar süreçlerinde ve uygulamalarda öğretmen ve ailelerin katılımı/katkısı sağlanmadıkça konu içinden çıkılmaz bir hal alabilir.

‘ÇOCUKLARDA BİRÇOK YENİ DAVRANIŞ PROBLEMİ GÖZLENMESİ KAÇINILMAZ’

Basın açıklamasının ardından hazırlanan rapora katkı sağlayan eğitim ve sağlık alanında çalışmalar yürüten uzmanlar konuştu. Yetişkinlerin dahi yeni koşullara alışmakta zorluk yaşadığını belirten Maltepe Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı’nda görevli Dr. Öğretim Üyesi Gresa Çarkaxhiu Bulut, “Çocuk ve gençlerin gerçekçi olmayan bakış açıları benimsemiş olmaları, duygularını yönetmekte zorlanmaları olasıdır. Yeni yaşam düzeyine ve kurallara uyum sağlamaya çalışırken çocuklarda birçok yeni davranış problemleri ve değişikliği gözlenmesi kaçınılmazdır” dedi.

Anne ve babaların gerçekçi beklentiler üzerinden bu süreci planlamaları gerektiğini söyleyen Bulut, “Düşünce düzeyinde bir esneklik sosyal problemleri çözme becerilerinin olması, özveri ve öz yeterlilik gibi becerilerin gelişkin olduğu bireylerin süreci daha avantajlı bir açıdan sürdürdüklerini söylemek mümkün. Sosyal ve toplumsal gelişime katkıda bulunabilmemiz için verilecek olan ruh sağlığı desteklerinin yaygın bir şekilde sürdürmemizin olanaksız olduğunu söyleyebilirim. Okul gibi toplumsal yerlerde müdahale programlarının sunulması etkin olacaktır” ifadelerini kullandı.

‘OKULLARIN AÇILMASI GEREKİYOR’

Okul sağlığına ilişkin alınacak kararların standart bir karar olamayacağını belirten Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Türkan Günay ise “Covid-19’a ilişkin yapılacak işlemler nasıl çok sektörlü bir yaklaşım gerektiriyorsa, okul sağlığıyla da ilgili çok sektörlü kararlar gerekiyor. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nın değil, Sağlık Bakanlığı’nın, ailelerin ve sivil toplum örgütlerinin birlikte karar almaları gerekiyor” dedi.

Okulların açılmaması ve yüz yüze eğitimden vazgeçilmesi gibi bir seçeneğin bu zamana kadar yapılan çalışmalarda söylenmediğini belirten Günay, şu önerilerde bulundu: “Okulun ve yüz yüze eğitimin değeri herkes tarafından kabul edilmiş. Fakat ne zaman ve nasıl yapılacağıyla ilgili çok daha fazla çalışma yapmak gerekiyor. 21 Eylül’e ertelendi ama Milli Eğitim Bakanlığı nasıl hazırlanıyor bilmiyoruz. Okullardaki koruyucu önlemlere ilişkin hazırlanmış bir rehber var ama o rehberde Sağlık Bakanlığı’nın adını göremiyoruz. Daha o rehbere baktığımda çok sektörlü yaklaşımdan uzak bir bakış olduğunu düşündüm. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu işi tek başına götürmesi mümkün değil. Mutlaka uzmanlık dernekleri, üniversiteler ve Sağlık Bakanlığı’nı sürece katmalı.”

OKULLAR İLLERİN DURUMUNA GÖRE AÇILMALI

Okul sağlığı hemşiresinin istihdamının her okulu kapsayacak şekilde bu dönemde düşünülmesi ve Sağlık Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nca bu kararın alınması gerektiğini vurgulayan Günay, “Okulların açılması gereklidir. Okullar açılırken alınması gereken önlemler standart listeler halinde hazırlanmalı ve ilgili bakanlıklar tarafından paylaşılmalıdır. Okulların açılması zamanı tüm ülkede aynı tarihte olmamalıdır. Okullar kendi seviyelerine göre ayrı zamanlarda açılmalıdır. Okulların kademeli olarak açılması merkezden değil il bazlı kararlar verilmelidir” diye konuştu.

‘OKULLARDA EN ÇOK VAKA KAYNAĞI SERVİSLER’

Pandemi döneminde okul sağlığı kavramının öneminin farklı boyuta taşındığını belirten Dr. Gülgün İncirci Kıran, “En temel hak olan eğitim hakkının sekteye uğraması hem öğrenciler hem de çalışanlar için fiziksel ve ruhsal sıkıntılara yol açtı” dedi. Pandemi döneminde hayata geçen kısa süreli açılmalarda yaşadıkları deneyimlere değinen eğitimci Kıran sözlerini şöyle sürdürdü:

“Velilerin ve çalışanların kaygı durumları çok yoğun başladı. Yeni sürecin ve normal dediğimiz uygulamaların ne şekilde uygulanacağı, çocukların güvenli bir ortamda eğitim alıp alamayacağı ciddi kaygı konusuydu. Okullar açıldığında bir sıkıntımız servislerle ilgiliydi. Servisler kapalı alan olmaları ve birden fazla kamuya hizmet etmeleri nedeniyle ciddi temas alanları. Okullarda en çok vaka kaynak artışını servis kaynaklı gördük. Fizik mesafesi konusunda öğrencilerin tutumu ayrıydı. Büyük öğrenciler fizik mesafeye uyum konusunda daha sıkıntılıydı. Küçük öğrenciler öğretmenlerinin uyarlarına her zaman uyuyorlar. Okullarda bir diğer sıkıntı geçişlerin çok yoğun olduğu koridorlardı. Buralarda işaretlemeler yapılsa da öğrencilerin temas hevesi koridordaki geçişi arttırdı. Belki de açık alanlar gibi yerlerde nöbetçi öğretmen sayısını arttırarak çocukların daha kontrollü bu süreci geçirmeleri sağlanabilir. En önemli uygulamalardan birisi atama bekleyen öğretmenlerin bir an önce atanarak eğitim kadrolarının arttırılması olabilir. Öğrenci ve öğretmenlerin devam durumlarının yeniden gözden geçirilerek yönetmelik değişikliğine gitmesi önemli bir konudur.”

‘ESAS OLAN YÜZ YÜZE EĞİTİM'

Eğitim kurumlarının açılmasının önemli olduğunu fakat eğitimin başlatılması için tıp uzmanlarının salgın tablosunun nereye çekilmesi gerektiğine ilişkin yaptıkları değerlendirmelere odaklanmak gerektiğini belirten Prof. Dr. Işıl Ünal, “Esas olan yüz yüze eğitimdir. Çünkü öğrenme koşulları yüz yüze eğitim sırasında daha fazla sağlanabilir. Bu nedenle hedef alarak yüz yüze eğitimin gerçekleşebileceği koşulları sağlama, gerekli hazırlıkları yapma bakanlığın temel hedefi olarak görülmelidir” dedi.

‘Pandemi altında eğitimi nasıl yapabiliriz’ sorusunun yanıtını verebilmek için eğitime bütünlüklü bakmak gerektiğini belirten Ünal, öğrencilerin homojen olmadığını, farklı sosyoekonomik düzeylere ve coğrafi koşullara sahip olduklarına odaklanılması gerektiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitimi başlatabilmek için yapılacak hazırlıklarda ilk önce yerelden konuya bakmak ve yerel gerçeklikleri dikkate almak gerekiyor. Merkezden bakıp toptancı bir anlayış geliştirmek ve eğitimi buna göre düzenlemek hatalı bir durum olur. Her şeyden önce yaşadığımız pandeminin sınıfsal bir mesele olduğunu bilmek gerekiyor. Farklı olanaklara sahip ailelerin çocukları eğitime geliyorlar. Hepsine aynı şekilde yaklaşmamız söz konusu değil. Yüz yüze eğitim olanakların sandığımız gibi kentlerde daha fazla olduğunu düşünemeyiz. Kentlerde daha kalabalık sınıflar söz konusu. Örneğin yerelde çok daha az sayıda öğrenci çok daha uygun mekanlar söz konusu olabilir.

‘DİJİTAL ORTAMA HEMEN GEÇMEK YARARDAN ÇOK ZARAR GETİRİR’

Pandemi döneminde dijital ortama hemen geçmek gibi kolaycı bir tavır yarardan çok zarar getiren bir tavır olur. Geçtiğimiz dönemde dijital eğitim çalışmalarında hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından çok fazla sorun yaşandığını biliyoruz. Bu eğitiminden hiç yararlanamamış insanların olduğunu biliyoruz. Bu kesimlerin öne çıkarılması ve daha fazla çalışılması gerekli. Dezavantajlı gruplara bakarsak, örneğin yoksul ailelerin çocukları, emekçilerin çocuklarının sayısı az değil. Özel eğitim kurumlarındaki eğitimin online devam etmesi hem ebeveynler hem de öğrenciler açısından işkenceye dönüşüyor. Anadili Türkçe dışında olan, örneğin Kürtçe ve Arapça olan çocuklar yüz yüze eğitimde öğretmenlerle karşılıklı iletişimle belki bu durumu halledebiliyordu. Online eğitim için çok daha fazla fırsat sağlamak gerekiyor. Kullanılan araçların bulunmadığı iller açısından durumun değerlendirilmesi için ciddi önlemlerin alınması gerekiyor.”

OKULLAR 21 EYLÜL’DE HANGİ ÖLÇÜTLERE GÖRE AÇILIYOR?’

‘Pandemide salgının gidişatı ne olursa okullar açılsın?’ sorusunun yanıtını Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortak vermesi gerektiğini ifade eden TTB COVID-19 İzleme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala ise şu açıklamayı yaptı:

“21 Eylül’e okulların ertelenmesini doğru bir karar olarak görüyoruz. Salgın giderek hız kazanırken okulların açılması ciddi problem oluşturacaktı. Ancak 21 Eylül’de okullar açılması kararı verilirken hangi ölçütlere göre açılabileceğini, olgu sayılarında beklenenin üzerinde artış olursa hangi senaryolara göre bir tutum alınabileceğini her iki bakanlığın açıklaması gerekiyor. Yoksa velilerin bir bölümünde haklı olarak gelişen endişeleri ortadan kaldırmamız çok mümkün olmayacak. Salgının yükünün sosyal sınıflar arasındaki eşitsiz dağılımı hem de kamu okullarıyla özel okullar arasındaki eşitsizlikler, alınacak kararlarda başat bir direngi noktasını oluşturuyor. Bu eşitsizlikleri artıracak değil azaltacak yaklaşımlara ihtiyaç var.”