YAZARLAR

Gündemin zimmetine geçirdiği aklın ve hayallerin ufkunu genişletmek için

Somutumuzun tahlilini neden sığ dile ve dar ufka mahkûm ediyoruz!.. Giderek daraltılan düzen çitlerinin içinden konuşmaya mecbur muyuz?! Neden sol/sosyalist müktesebatın zengin tecrübe ve birikimini seferber etmiyoruz? “Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde, muhalefet bileşenlerinin fay hatları” hassasiyetine yaslanarak neden döş cebindeki sarı kırmızı kartlara gidiyor eller?..

Kendini bir şövalye sanırken, bu hayat sirkinde ömrünün sonuna kadar, bir palyaço kılıcı sallar durursun.
Ş. S. Aydemir

Tutana aşk olsun!
Zikir ehli misali, kaptırmışım kendimi, soluklanmıyorum dahi…
Vaaza başlıktan devam edecek:
HALKIN TEPKİSİNİ DEMOKRATİK ENERJİYE DÖNÜŞTÜRECEK, KALABALIKLARIN YARATICI TECRÜBELERİNİ AÇIĞA ÇIKARIP TEMEL ALARAK DEVREYE SOKACAK POZİTİF MUHALEFET KANALLARINI YARATMAK, HALKIN İKTİDAR ORGANLARINI MAYALANDIRMAK ŞART!... (breh breh…)
Diyerek feyz saçacaktım…

Şansınıza küsün; dış güç zuhur etti:
Zil çaldı…
Kapıyı açtım… Bizim sucu; Taci
Hoş beşi… Selam kelamı araya sıkıştırdı; acelesi var yine, belli…
Olsun; pes etmedim…
O, damacanaları evdeki emanetlerine, plastik haznelerine yerleştirmekle meşgul…
Ben fırsat kolluyorum…
Acar gazetecilik yapacak, “Halkın nabzını” tutacağım…

Veee… evet, sonunda:
- Taci millet ne diyor bu zamlara yav?
- Valla abi ilkin söyleniyorlar ama anlatınca hak veriyorlar bee…
- Neye…?! Nasıl yani?!...
- E abi gene baktım bizim sucuların sitesine, diğerleri uçmuş valla, Allah inandırsın, bizimki gene en ucuzu…
- Yahu bizim su fiyatından bahsetmiyorum… Genel olarak zamlara, artan hayat pahalığına ahalinin tepkisini soruyorum… Muhitindeki AKP’liler ne diyor mesela?..
- ….
- …
- …
- …

Iıııhh!..… Sağından solundan dalıp yokladım ama “su”dan alamadım, bizim Taci’yi…
Aşikâr; onun tek gündemi var…
Daha doğrusu genel gündem (hayat pahalılığı) içinde şahsının gündemi:
Periyodik hâl alan su zamları…
Kilitlenmiş adeta mübarek buna…
Muhtemelen her kapıda maruz kaldığı “izahat verme” mecburiyeti, otomatikleştirmiş…
Her dokunuşu ‘su’yun soruşturulmasına yoruyor… (gibi.)
Hani boş bulunup garibin biri, “Abi ateşin var mı?” [“sigara sağlığa zararlı”] dese, su zammının mazeretlerini dinleyecek bizimkinden; vaziyet bu: valla mübalağa etmiyorum…

Geçen gün arkadaş sohbetinde, tam da bundan yakınıyordum:

GÜNDEM REHİNELERİ OLDUK…

Diyebilirsiniz ki; kendin anlatıyorsun Taci’nin vaziyetini; ne olsun istiyorsun!..
İyi ama…
Memleket kavrulurken o Orta çağ keşişleri misali, meleklerin cinsiyetini tartışmayı öneren yok ki! Akideşlee…

Bak şimdi zamanı; selam istedi muhterem:

Lenin’i analım; lazım tabii, somut durumun somut tahlili… (Bir vakitler yerli yersiz ne çok sarf edilirdi… Şimdi?... Bazılarımızı bıyık altından güldürüyor ya da kaşlarını çattırıyor olabilir mi kimi okurun?.. Hıı?)

İtiraz şuna:

Somutumuzun tahlilini neden sığ dile ve dar ufka mahkûm ediyoruz!..

Giderek daraltılan düzen çitlerinin içinden konuşmaya mecbur muyuz?!

Neden sol/sosyalist müktesebatın zengin tecrübe ve birikimini seferber etmiyoruz?..

Bu yönde atılan/atılacak adımları baskılıyoruz:

“Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde, muhalefet bileşenlerinin fay hatları” hassasiyetine yaslanarak neden döş cebindeki sarı kırmızı kartlara gidiyor eller?..
Velhasıl…

ZİHİN MÜHENDİSLİĞİNİN TEZGÂHINA GELMEDEN DE…

Muktedirlerin sığ diline ve dar ufkuna sıkışmadan da pekâlâ gündemden kopulmayabilir…

Nasıl?
Herkesin/cemi cümlemizin, gıyabında üfürüp püfürsek de yan gözle (el mecbur) CHP’yi takip ettiği ahvalde…
Başlangıç dozu:
O saf dil “Ekmek için Ekmeleddin”in emmi oğlu…
“Geliyor gelmekte olan”ın yolunu gözlemek; gayri resmi kabulün fiiliyattaki bu tezahüründen kurtulmak…
Gündemin soldan, devrimci, komünist eleştirisini -biz bize değil- toplumsallaştırmaktan geri durmamak; vurgulanan bu!
Tabii daha mühimi de şu:
Sözünün icaplarını yapmaya soyunmuş, sonuç almaya ahdetmiş sol müdahale; ihtiyaç bu… (sanırım)
Müdahalenin yordamları yaratılabilir…
Ki bunlar bilinir de

KEŞKE… KEŞKE OLMAKTAN ÇIKSA…

Teşhirle yetinmeyen…
Çözüme odaklı; alternatiflerini sözle/vaatle sınırlamayan…
Açlık ile ağır yoksulluk cenderesine kilitlenmiş ruh hallerinin kilitlerini çözecek…
Kalabalıkları, lider düellolarını izlediği tribünlerden indirecek…
Tahayyüllerdekini; yapılmak istenenin nüvelerini hayata geçirme sürecine seferber olunarak…
Gündemini biyolojik devir daimin ötesine taşıyacak…
Misal…
Asgari (ücret) talepleri arasına tatil hakkını da sanat-kültürel ürünlere erişim hakkını filan da katarak genişletmeyi “Canım millet açken” sığlığına feda etmeyecek…
İnsanın kendini gerçekleştirip zenginleştireceği hayat kurmayı bugünden başlatmayı programının mütemmim cüzi sayan…
Geniş ufuklu/vukuflu olduğu kadar cüretkâr da olabilen pozitif muhalefet…

Bu muhalefet yaygın sosyal pratikler örgütleyemez mi?
‘Sokağa çıkmak’, sokağın tabii hâllerinin yanı sıra…
Geniş anlamıyla ‘Sokağın’ bu perspektiften örgütlenmesi / muhalefetin kendi iktidar alanlarını/kurumlarını yaratarak kurumlaşması olarak (da) ele alınamaz mı?..
Demek kolay… Yapmak?..
İşte bütün mesele bu!.. (değil mi?)

***
MURAT BELGE’NİN YAE KAŞINTISI NEDEN NÜKSETTİ Kİ?

“Yazmasaydım olmazdı!”¹
Bahsederim bir ara…
Yeni okudum, ondan olsa gerek…
Murat Belge’nin önceki gün “Yetmez Ama Evet konusu”nu² okuyunca, gayri ihtiyari, Fegan’ın Kitap adını (hoş, Fegan da Sevim Belli’den esinlenmiş) mırıldanırken buldum kendimi:
‘Yazmasam olmaz’
Yazdım esasında vaktiyle epeyce, Evrensel’de…
Murat Belge dahil adrese teslim sol liberal pozisyon kritikleri orda duruyor… Evrensel’in arşivine bakabilir merak eden…
Neyse, uzatmayayım epeydir bu mesele üstünde etraflıca durmuyordum- ara sıra bilvesile ben de geçerken dokundurmalarla, “Hatırlatma dozu”³ vermekle yetiniyordum…
“Oldu bitti, üstünde tepinmenin alemi yok!” kanaatine vardığımdan değil; hayır…
Bilakis!.. “Üstünde tepinerek” değil elbette ama liberal/(“özgürlükçü”) sol liberal meseleyi enine boyuna ele almanın, haddini ayarlayarak meşgul olmanın gerektiğini düşünürüm…
Dahası onca tantanaya rağmen, yapanlar oldu tabii haksızlık etmeyelim, geniş kesimlerce hak ettiği ölçüde hesaplaşılmadığı kanısındayım hâlâ, bilhassa bu “özgürlükçü sol” adını seven liberal arkadaşlarla…

Elimi tutan, demeyeyim de soğutan, rastladığım, yerli yersiz, hele hayli yüzeysel suçlama malzemesine dönüştürülmesi oldu…
Ama daha çok da yakın siyasi tarihte, 90’lardan itibaren neredeyse daha düne kadar, aynı doğrultuda hareket eden, “özgürlükçü sol” lafız/duruş sahiplerinin, salt 2010’da ‘hayır’cı olmalarından ötürü, bir tür maziyi görünmez kılma malzemesi olarak lüzumlu-lüzumsuz YAE eleştirisine abanmaları iğreti etti doğrusu…

Hani o meşhur (şimdi, adını hatırlayamadığım) Kemal Sunal filminde bir sahne vardır:
Mafyöz adam ne zaman sinirlense adamlarına bağırır…
“BANA MAZLUMU GETİRİN”
‘Mazlum’un işi o; kadrolu dayak yeme elemanı…
‘Baba’, hırpalar Mazlum’u, rahatlar, sakinleşip işine bakar…

O misal...
YAE’cilere reva görülen bir tür ‘Mazlum’ muamelesine ortak olma tedirginliği, dedim ya, uzak tutuyordu beni…
Ahlâki sakınım değil salt…
Daha çok siyasi hesaplaşmanın hakiki zeminini tahrip ettiği için, iştahım kaçıyordu…
Lakin gel gör ki…
Son günlerde, bir değil iki (peş peşe döşendiği) yazı ile Murat Belge “yetmez” diyor, ille de konuşmak istediğini beyan edip duruyor… (eyvallah)
Teslim edelim; üstümüzde hiç -okuru olarak- emeği yok değil; davetini geri çevirmek olmaz…
Ama bilahare; “Aklımda” demiş olayım şimdi sadece...

Şunun için:
Belge… Offf.. En yumuşak ifadeyi bulmaya çalışıyorum… ‘Doğru söylemiyor’ kendini/YAE pozisyonunu savunurken…

AYIP… SAHİDEN AYIP…

Hem de başkalarına sataşarak, onları suçlayarak(4) … Bak ya, yine… Ağzıma geleni söylemek de istemiyorum ama… Evet, neyse… Hem de başkalarına sıçratarak yapıyor bunu…

Misal:
“Örneğin AKP’nin bugün kurmuş olduğu faşizan hukuk düzeni o referandumun sonucu, devamı vb. değildir. 2017 referandumundan sonra gerçekleşme imkânı bulmuş, bu imkânı onlara verenler arasında CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne 'tek oy/blok oy' itirazının da payı olmuştur.” (abç)

Öfkelenmemek mümkün değil ama…
Murat Belge de olsa “öfkeli” yazının muhatabı olmamalı; biraz soğusun, öyle yazayım istedim…

Burada sadece bazı satırbaşlarıyla hatırlatmış olayım:
YAE’in bugünkü Saray rejiminin kurumlaşmasındaki “günahı” salt HSYK meselesine indirgenemez, Murat Belge…

Fethullah’ın “Gerekirse mezardakileri bile kaldırın, oy kullandırın” talimatı dahi, tırmanan/kurumlaşma dönemecine giren İslamcı faşizm tehlikesine ‘acaba’ sualini dahi sordurtamadı ya… (Daha ne demeli!)
Canları sağolsun…

Durulur da yazacak takati bulursam, 15 Temmuz’daki İslamcı (İktidar) İç Savaş’ın(ın) taşlarının önemli ölçüde o YAE destekli 2010 Referandumu ile döşenmesi bahsine de gireriz…

Kısmetse önümüzdeki yazıda…

Hiç olmadı, Cangül Örnek’in Türkiye’nin “entelektüel dönüşüm”ünü tartıştığı kitabı­(5) ile fısıldaşarak yaparız…

Örnek’in yazdıkları bağlamda, ‘Soğuk Savaş Dönemi Düşünce Hayatı’ bağlamında, YAE’ci liberallerin tarihsel kökenlerine, Belge’nin bir ara elbette farklı bağlamda, kullandığı tabirle, yol veren “dış dinamik”lerine bakarız…

***

SS’CE PLAN!

Bakan Süleyman Soylu, Çanakkale Jandarma Eğitim Merkez Komutanlığı'ndaki Mezuniyet Töreni'nde (10 Haziran 2022) konuşmuş…
Göçmen meselesine de değinmiş...
Bir yerinde diyor ki:
“… göçü bu ülke için bir güce, geleceğe ait bir katkıya dönüştürmek için de çabalıyoruz."
E hani “Ensar”dık!...
Demeyin…
“Ensar”ın ekonomi politiği varmış demek ki...
Hadi bu faslı geçtik...
Esas soru şu bence ve sizi bilmem ama ben rastlamadım sözün hikmetinin sual edildiğine:
“GÖÇ bu ülke için bir GÜCE” hele ki “GELECEĞE AİT bir katkıya” nasıl dönüştürülüyor/dönüştürülecek?
Var mı fikri olan?

Notlar: 

1- Latife Fegan, Yazmasaydım olmazdı, Belge Yayınları, Ekim 2020
2- Murat Belge, Yetmez Ama Evet Konusu, T24, 20 Haziran 2022
3- Kemal Okuyan, Hatırlatma Dozu – AKP Türkiyesi’nde Liberal Hezeyanlar, Yazılama Yayınları, Mayıs 2022
4- Belge mesela şöyle sataşma hakkını bulabiliyor hâlâ: “öteki kesimin [YAE’ci olmayan, 2010 Referandumu’nda ‘hayır’ diyenler] sözü, 'Her şey olabilir, başta bizim olmamız koşuluyla' diyor. Böyle olduktan sonra, 12 Eylül yasamasını bile savunmakta bir sakınca görmüyorlar. Bu durumda, rejimin 'otoriter' yapısı ikinci dereceden bir soruna dönüşüyor. Asıl sorun, otoriteyi kimin kullanacağı.” La havle!..

5- Cangül Örnek, Türkiye’nin Soğul Savaş Düşünce Hayatı -Antikomünizm ve Amerikan Etkisi, Yordam Kitap, Nisan 2022