Gündüz ve Gece Düşleri: Eksik bir şey mi var hayatımda?

Marc Augé'nin öykü kitabı 'Gündüz ve Gece Düşleri', Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, Günlerin Kaçışı ve Albert’in Geceleri adında iki başlığa ayrılmış toplamda altı öyküden oluşuyor.

Google Haberlere Abone ol

Fransız bir antropolog olan Marc Augé, 1935’te Poitiers’te doğdu. Gündelik hayata, gündelik hayattaki yaşam alanlarına ve mekânlara yönelik yaptığı incelemelerle isminden söz ettirmeye başlayan Augé, edebiyatla da iç içe bir hayat sürmektedir. Romanlarında ve öykülerinde, tıpkı incelemelerinde olduğu gibi, insanın “bilinmeyen”, o tuhaf yanına dokunmaya, onu anlamaya, anlatmaya çalışır.

Augé’nin Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan beş kitabı var. 'Yaşsız Zaman – Kendi Etnolojini Yapmak' (2017), 'Evsiz Bir Adamın Güncesi' (2018), 'Unutma Biçimleri' (2019), 'Biri Sizi Bulmaya Çalışıyor' (2019) ve geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini alan öykü kitabı 'Gündüz ve Gece Düşleri'. Zeynep Büşra Bölükbaşı tarafından çevrilen 'Gündüz ve Gece Düşleri', insanın eksik kalan yanıyla ilgileniyor, hatta oraya bir çomak sokup karıştırmaya başlıyor.

İKİ BÖLÜM – ALTI ÖYKÜ – İKİ KARAKTER

“Sen iyi bir şarkıcısın evlat, ama her şeyden önce, emin ol ki, senin en büyük şansın yapmayı seçtiğin işi yapıyor olman. Hayatları boyunca hiçbir risk almamış ortalama insanların senin ne olabileceğini ya da ne olman gerektiğini sana söylemesine izin verme. Sorumluluğunu al ve ‘ben buyum!’ demeyi bil. Mademki şarkı söylemekten keyif alıyorsun, o zaman şarkı söyle ve can sıkıcı birtakım insanların seni, seni mutlu eden bir şeyin esasında mutlu etmediğine ikna etmesine izin verme.”

'Gündüz ve Gece Düşleri', Günlerin Kaçışı ve Albert’in Geceleri adında iki başlığa ayrılmış toplamda altı öyküden oluşuyor; her başlıkta üçer öykü var. Öyküleri genel olarak değerlendirdiğimizde karşımıza evvela boşluklar çıkar, insanın yanında yöresindeki ama özellikle de içindeki boşluklar; kimi zaman bir eş, kimi zaman bir dost, kimi zaman da bir geçmiş… İnsan ne yaparsa yapsın bu boşluktan kurtulamaz, ister unutmaya çalışsın ister hesaplaşmaya kalksın fark etmez, boşluk giderek büyür.

Günlerin Kaçışı bölümü, yaşlıca bir insan olan Jean’ın başkahramanı olduğu üç öykü içerir. Üç öykü de bağımsız, kendi başına bir anlama sahip, ancak her öykü Jean’e dair ufak tefek bilgiler verdikçe hem Jean hem de öyküler bu bilgilerin -boşlukların- ışığında daha bir oturaklı hale gelir kuşkusuz.

Gündüz ve Gece Düşleri, Marc Augé, Çevirmen: Zeynep Büşra Bölükbaşı, 80 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2021.

Bulutların Ardından adlı ilk öykü, Jean’le yakın dostu Robert’ın ilişkisine odaklanır. Neredeyse çocukluktan itibaren görüşen, fırsat buldukça vakit geçiren, hepsinden önemlisi de birbirilerini çok iyi anlayan bu iki dostun hayatına telafisi mümkün olmayan bir karanlık çöker; Robert komadadır ve belli ki kurtulma şansı da yoktur. Bir dostun yerini ne tutar; eş, çocuk, para, peki ya başka dostlar?

İki Baba adlı öyküdeyse Jean altmışlı yaşlarındadır. Bir performans sanatçısı olan Max’ın teklifi üzerine bir oyunda sahneye çıkmayı kabul eden Jean’ın yapması gereken tek bir şey vardır; kendi olmak, tabiri caizse kendini oynamak. Max, başarısız bir şarkıcı olarak çıkıp şarkı söyleyecektir ve etraftaki insanların olumsuz tepkilerine, alaylarına, ilgisizliğine karşın Jean -Max’ın babası rolünde- bu durumda sadece ama sadece kendi istediği tepkiyi verecektir; iyi-kötü, güzel-çirkin fark etmez. Jean her oyunda Max’a o denli sevecen, motive edici konuşmalar yapar ki sahnede herkes, hatta izleyiciler arasındaki Max’ın gerçek babası bile mahcup olur. Ne var ki Jean’ın sahnedeki babalığıyla gerçek hayattaki babalığı arasında ciddi bir fark vardır.

Jean’ın bir diğer öyküsü olan Yolculuk’sa bir hastanede başlar. Amnezi hastası olan Jean, doğru düzgün bir şey hatırlamadığından hastanede tedavi altındadır. Ne denli engel olunsa, sürekli bir yerlerde bulunup getirilse de Jean her fırsatını bulduğunda hastaneden çıkıp gitmektedir. Aradığı şey hem kendine hem de geçmişine dair bir başka boşluğa dokunmakta, hatta orayı iyice bir kanatmaktadır.

BOŞLUKTAN KARMAŞAYA

Albert’in Geceleri adlı ikinci bölümde de, tıpkı Günlerin Kaçışı’nda olduğu gibi, Albert’in başkahramanlığında üç bağımsız öykü var. Bunlar da kendi başlarına bir şey ifade ettikleri halde, bir aradalıkları başka bir okuma zevkine sebep olur.

Ancak Albert’in Geceleri’ndeki öyküler, ilk bölümdekilere nazaran daha kaotik ve karmaşıktır. Düşle gerçeğin, doğruyla yanlışın içe içe geçtiği bu öykülerde Albert’in bir türlü işin içinden çıkamadığı ve düştüğü boşlukta sürüklenmeye engel olamadığı bir dizi durum söz konusudur.

İlk öykü Önceki Gece’de, bir apartman dairesinde bütün elektronik cihazlar bozulur ve herkes aynı saatte, gecenin köründe birden uyanır; ne elektrikler vardır ne de saatler çalışmaktadır. Ne olduğunu anlamak için karanlıkta, el yordamıyla bir araya gelen apartman sakinleri, daha sonra bütün mahallenin, belki de şehrin, ülkenin, dünyanın aynı olduğunu fark ederler. Onca uğraştan sonra dinlenmek üzere yataklarına çekildiklerinde düşle gerçeğin hepten karmaşık bir hal aldığını fark etmeye başlarlar.

Buluşma adlı öyküde, depresyon tanılı bir hasta olan Albert hastaneye gider. Doktoru ona bir ilaç verir. İlacın çeşitli yan etkileri vardır, bunlardan en öne çıkanıysa uykusuzluk, sersemlik ve cinsel isteğin artmasıdır. Albert, ilacı düzenli olarak kullanmaya başlar. Depresyonunda önemli ölçüde bir “iyileşme” yaşanır ancak bu, tuhaf birtakım olayları peşi sıra getirir.

Bölümün ve kitabın son öyküsü olan Son Düş’se sanıyorum kitaptaki en dikkat çeken öykü. Albert kendini adeta dışarıdan izleyen bir “canlı” olarak hareket eder bu öyküde: Her zamanki gibi uyandığı bir sabah, gazeteyi eline aldığında, sayfanın ortasında kendi ölüm ilanıyla karşılaşır. İlanın altında merasim saati ve adresi de yazılıdır. Önce olayın tuhaflığına öfkelenen ve bir şaka yapıldığını düşünen Albert, sonra kalkıp hazırlanır ve kendi cenazesine doğru yola çıkar.

Marc Augé, iyi bir gözlemci; bir karakterin hayatının farklı anlarına, belki de en kritik anlarına dokunarak önemli öyküler çıkarıyor ve böylelikle okura derinlikli sorular yöneltiyor. Ölüm, dostluk, aile üçgeninde kendini arayan insanın boşluklarına ve bu boşluklara sırtını dayayarak ayakta kalmaya çalışan günümüz insanına farklı bir gözle bakmaya çalışıyor.

'Gündüz ve Gece Düşleri', Marc Augé ile tanışmayanlar için iyi bir merhaba niteliğinde.