Güneş'e komşu yıldızdaki parlama yaşam formları için ne anlama geliyor?
Güneş Sistemi’ne en yakın yıldız olan Proxima Centauri’de tespit edilen büyük parlama, yörüngesinde bulunabilecek yaşam formlarının varlığına işaret ediyor.
R. O. Parke Loyd
Proxima Centauri, Güneş Sistemi’ne en yakın yıldızdır. Birkaç yıl önce, bir araştırma ekibi, yıldızın yörüngesinde dönen Proxima-b adlı bir gezegenin varlığını ortaya çıkardı. O, Dünya’dan biraz daha büyük, büyük olasılıkla kayalık ve ‘yaşanabilir bölge’ ya da ‘Goldilocks bölgesi’ denen yerde bulunuyor. Bu, Proxima-b’nin yıldızdan doğru uzaklıkta olduğu anlamına gelir ve bu sayede yüzeyinde sıvı su bulunabilir.
NEDEN PROXIMA CENTAURI’YE BAKIYORUZ?
Öte yandan, bu yıldız sistemi, Güneş’ten büyük oranda farklı. Proxima Centauri, ‘kırmızı cüce’ adı verilen küçük bir yıldız, Güneş’in yarıçapının yaklaşık yüzde 15’i büyüklüğe sahip ve büyük oranda daha soğuk. Şu durumda, Proxima-b’nin Goldilocks bölgesinde olması için, aslında Proxima Centauri’ye Dünya’nın Güneş’e olduğundan çok daha yakın olması gerek.
Daha küçük bir yıldızın daha uslu bir yıldız olacağını düşünebilirsiniz ama aslında durum hiç de öyle değil; kırmızı cüceler, Güneş’e kıyasla çok daha sık yıldız parlamaları üretir. Hâl böyleyken, başka bir yıldız sisteminde yaşam ihtimali barındıran en yakın gezegen olan Proxima-b, Dünya’nın Güneş Sistemi’nde maruz kaldığı uzay havasından çok daha şiddetli bir uzay havasına maruz kalıyor.
NELER BULDUK?
2018 yılında meslektaşım Meredith MacGregor, Proxima Centauri’den, Güneş’teki patlamalardan çok daha farklı görünen ışık parlamaları yayıldığını keşfetti. Proxima Centauri’yi gözlemlemek için ışığı milimetre dalga boylarında algılayan bir teleskop kullanıyordu ve bu dalga boyunda büyük bir ışık parlaması gördü. Gökbilimciler, daha önce milimetre dalga boyundaki ışıkta gerçekleşen bir yıldız parlamasına tanık olmamışlardı.
Meslektaşlarım ve ben, yıldızdan yayılan milimetre ışığındaki bu olağandışı parlamalarla ilgili daha fazla şey öğrenmek ve bunların gerçekten de parlama mı yoksa başka bir olgu mu olduğunu anlamak istedik. Proxima Centauri’nin şu ana dek elde edilmiş en geniş dalga boyu kapsamına sahip (yaklaşık iki günlük) en uzun gözlem setini elde etmek için Dünya’daki dokuz teleskop ve bir uydu gözlem evini kullandık.
Gözlem başlar başlamaz, gerçekten de büyük bir parlama fark ettik. Yıldızın ultraviyole ışığı saniyenin çok küçük bir bölümünde 10 bin kattan fazla bir oranda arttı. Eğer insanlar ultraviyole ışığı görebilselerdi, bu, bir kameranın flaşı yüzünden görme yeteneğini kaybetmek gibi olurdu. Proxima Centauri gerçekten çok hızlı parladı. Işıktaki bu artış yalnızca birkaç saniye sürdü ve akabinde kademeli bir azalma yaşandı. Bu keşif, bu garip milimetrelik salımların gerçekten de parlama olduğunu doğruladı.
BU DURUM GEZEGENDEKİ OLASI YAŞAM İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?
Şu anda gökbilimciler bu soruyu aktif biçimde araştırıyorlar çünkü her iki yöne de gidebilir. Ultraviyole radyasyonunu duyduğunuzda, büyük olasılıkla Dünya’da kendimizi ultraviyole radyasyondan korumaya çalışmak için güneş kremi kullandığımız gerçeği aklınıza geliyordur. Ultraviyole radyasyonu, insan hücrelerinde bulunan proteinlere ve DNA’ya zarar verebilir ve bu da güneş yanıklarına ve kansere yol açabilir. Bu durum, potansiyel olarak farklı bir gezegendeki yaşam için de geçerli olacaktır.
Öte yandan, biyolojik moleküllerin kimyasıyla uğraşmanın bizlere sağladığı bazı avantajlar olabilir ve başka bir gezegende yaşamı harekete geçirmeye yardım edebilir. Yaşamın varlığını devam ettirmesi için daha güç bir çevre olsa bile, başlangıçta yaşamın yaratılması için daha uygun bir ortam sunabilir.
Bununla birlikte, gökbilimcilerin ve astrobiyologların en fazla ilgilendikleri mesele, bu büyük parlamaların meydana geldiği her seferde, temelde bu yıldızın yörüngesinde dönen -potansiyel olarak Dünya benzeri gezegenler de dahil olmak üzere- herhangi bir gezegenin atmosferini bir miktar aşındırıyor olması. Eğer gezegeninizde bir atmosfer kalmadıysa, o durumda kesin olarak yaşama karşı alabildiğine düşman bir ortamdasınız demektir; zira etrafta çok büyük miktarda radyasyon, büyük ısı dalgalanmaları ve solunacak çok az hava vardır ya da hiç hava yoktur. Bu, yaşamın var olmasının imkânsız olacağı anlamına gelmese de bir gezegenin yüzeyinin doğrudan uzayın etkilerine maruz kalması, temelde Dünya’daki her şeyden tamamen farklı bir ortam yaratacaktır.
PROXIMA-B’NİN BİR ATMOSFERİ VAR MI?
Şu anda hiç kimse bunu öngörmüyor. Bu parlamaların meydana geldiği gerçeği, atmosferin bozulmamış olarak kalması ihtimali açısından hiç de iyi değil; özellikle de Güneş’te yaşananlara benzer plazma patlamalarıyla ilişkilendiriliyorlarsa. Fakat bu yüzden bu işi yapıyoruz. Gezegensel atmosfer modelleri oluşturan insanların, ekibimizin bu parlamalar hakkında öğrendiklerini alıp, bu gezegende varlığını koruyan bir atmosferle ilgili olasılıkları tespit etmeye çalışmasını umuyoruz.
Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)