Güneşte Uyumak: Birini tanımak gerçekten mümkün mü?
Adolfo Bioy Casares'in kitabı 'Güneşte Uyumak', Bengi Kıraçoğlu Paixao çevirisiyle Everest Yayınları tarafından yayımlandı.
Latin Amerika’nın en önemli yazarları arasında anılan Adolfo Bioy Casares, namıdiğer ABC ile ilk tanışmamız doksanlı yıllardaki 'Morel’in Buluşu'na kadar uzanıyor. O günden bugüne Casares’in pek çok kitabı pek çok yayınevince basıldı. Şimdilerde yayın hakları Everest’te ve Everest, H. Bustos Domecq’in kitaplarını da yayınladı. (H. Bustos Domecq, Casares ile Borges’in beraber yazdıkları kitaplarda kullandıkları bir mahlas.)
Borges’le beraber Arjantin’in iki ölümsüz yazarından biri olan Casares, 1914’te Buenos Aires’te dünyaya geldi. Varlıklı bir aileye mensuptu. Küçük yaşlardan itibaren edebiyatla ilgilenmeye başladı. İlk öyküsü kabul edilen Iris y Margarita’yı yazdığında on bir yaşındaydı.
Üniversiteye girdiğinde edebiyata, felsefeye ilgisi oldukça yüksekti ancak yaşadığı hayal kırıklıkları nedeniyle üniversiteden uzaklaşıp kabuğuna çekilmeyi daha doğru buldu. Ailesine ait bir çiftliğe yerleşti ve bütün vaktini okuyup yazmaya ayırdı.
İlk kitabını 1945’te çıkardı. Yazdıklarıyla Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde sevilen bir yazar olarak anılan Casares, Cervantes Ödülü başta olmak üzere onlarca ödüle layık görüldü.
UMULMADIK BİR DÖNÜŞÜM
“Bu size üçüncü yazışım. Olur da tamamlamama izin verirseniz diye ilk müsveddeyi bildiğim bir yere koydum. Yarın, istersem oradan geri alabilirim. O kadar kısa ve öyle hızla yazdım ki kendim dahi anlamadım.”
Geçtiğimiz günlerde Casares’in bir romanı daha Türkçeye çevrildi. 'Güneşte Uyumak' adını taşıyan, kitap Everest Yayınları etiketine sahip. Çevirmeni ise Bengi Kıraçoğlu Paixao.
'Güneşte Uyumak', sondaki birkaç sayfayı saymazsak, mektuplardan oluşan bir kitap. Tam da bu yüzden iç kapakta “Yazan: Lucio Bordenave” ibaresi yer alır. Evet, mektupları yazan Bordenave’dir. Sonraki birkaç sayfa ise ikinci bölüm diye geçer ve o kısımda da mektupların iletildiği kişi olan Félix Ramos’un tavrını görürüz.
Bordenave eskiden bankacılık yapan, işinden olduktan sonra da, saat tamir ederek yaşamını sürdüren kendi halinde bir kimsedir. Eşi Diana ve neredeyse annesiyle bir tuttuğu dadısı Ceferina’yla beraber yaşamaktadır.
Bordenave ve Diana birbirlerini severek evlenseler de olur olmaz sebeplerle sürekli tartışmaktadırlar ancak Bordenave alttan almayı, uzlaşmayı bilir. Eşinin evlenmeden önce iki kez akıl hastanesinde tedavi gördüğünü aklında tutar.
Süregiden hayatlarını darmaduman eden o ilk domino taşı, Bordenave’nin doğum gününe katılan Bay Standle’nin, Diana’yı köpek sahiplenmesi konusunda desteklemesiyle devrilir. Bugünden sonra Diana kendini kaybedercesine köpek arar ancak çok geç saatlere kadar uğraşmasına kadar bir türlü bir köpekte karar kılamaz. Standle’ın talebi, Bordenave’nın boyun eğişi sonrasındaysa Diana başka bir akıl hastanesine götürülür ve bu ikinci adım hepsinin hayatını bambaşka bir yola sokuverir.
BELİRSİZLİĞİN GÜCÜ
Casares’ın fantastik olarak da değerlendirilen bu romanı kısa bölümlerden oluşan akışkan bir anlatıya sahip. Bordenave’nın yazdığı mektuplar her ne kadar olayı anlatsa da, arada muhatabına yönelik çeşitli ricaları, iç dökümleri de içerir, gerilimi, merakı besleyen etmenlerden biri de budur.
Kabaca değerlendirirsek metni üçe bölebiliriz; ilk kısımda süregiden bir rutinle karşılaşırız, ikinci kısımda Diana’nın hastane sürecini, üçüncü kısımda da hastaneden çıktıktan sonraki zamanı okuruz, ki esas giz, Casares’in işi fantastikleştirdiği yer de buradadır: Diana değişmiş midir, yoksa beden mi değiştirmiştir?
“Kitaplarım arasında okuması en keyifli olanın Güneşte Uyumak olduğunu düşünüyorum. Romanların bütünlüğünü sağlayan başlangıç ve sonun bu kitapta birbiriyle pek de örtüşmediğini düşünüyorum, ama bu durum onu daha da keyifli hale getiriyor. Bir yazarın, kitaplarından daha fazlasını isteyebileceğini düşünmüyorum. Bazen tüm çalışmalarımı yadırgadığım olur, ama bunun nedeni belki de onu haklı çıkaran Güneşte Uyumak’ı unutuyor olmamdır.”
Casares’in bu samimi açıklaması, 'Güneşte Uyumak'ı kendi yazını içerisinde kolayca değerlendirmemize olanak tanır. Belli ki yazarın en sevdiği romanı budur. Eğer kitaplar ev olsaydı, 'Güneşte Uyumak'ta yaşamak isterdim,” demesi de bunu destekler.
Romanı belirsizlik üzerine inşa ettiğini söyleyen Casares, insanların birbirleriyle kurudukları ilişkilerde, kişilerin bazen bilerek bazen de hayatın akışında kendiliğinden değişmelerinin yarattığı üzüntüyü farklı yönleriyle irdeler. Tabiri caizse, Bordenave ile Diana’nın ilişkisi okurun gözünde bir kerteriz, bir terazi, dahası bir ayna işlevi görür. Böylece birini gerçekten tanımanın mümkün olup olmadığını, hatta tanımanın da değişim gibi süreklilik arz eden bir devinim içerisinde bulunduğunu ister istemez düşünmeye başlarız.
Peki mühim olan değişim midir, yoksa değişimin yarattığı etki midir?