Güney Afrika’da barışa giden yolun ilk aşaması 

Güney Afrika'da 1994’te ilk demokratik seçim yapıldı, siyahlar oy kullandı ve Mandela başkan oldu. Barışı kuran liderler olarak, Mandela ve De Klerk 1993 Nobel Barış Ödülü ile onurlandırıldılar.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Güney Afrika’da Johannesburg yakınlarında 1886’da altın madeninin bulunması sonrası 1900’lü yıllarda başlayan, ırkçı beyaz azınlığın hakim konumda bulunduğu, çoğunluğu oluşturan siyahların politika, sosyal yaşam dahil her alanda dışlandığı, “apartheid” olarak anılan rejime karşı yürüttükleri mücadele ve barış süreci, yoğun çatışmaları bitiren başarılı örnek olarak gösterilmektedir.

Bu kısa yazıda GA’da müzakere sürecine giden gelişmeler, belli başlı aşamaları, politik tartışmaların derinliğine girilmeden özetlenmekte, sürecin kilit kişisi durumundaki Mandela ile görüşmeler ve süreçteki tutumu özetlenmektedir.

69 SİYAHIN POLİSLERCE ÖLDÜRÜLMESİ PROTESTOLARI YÜKSELTTİ 

Apartheid baskıları altında yaşayan siyahların 21 Mart 1960 günü siyahlara özel kimlik taşımayı protesto ettikleri sırada 69 siyahın polislerce öldürülmesi, protestoların yükselmesine neden olmuş, hükümet bu protestolara ANC ve önde gelen diğer siyah örgütlerini kapatarak yanıt vermişti. Bu katliamın GA siyah hareketinde önemli bir aşamaya işaret ettiği, katliam sonrası, siyahların örgütü ANC’nin Nelson Mandela ve Oliver Tambo öncülüğünde silahlı mücadele kararı aldığı ve silahlı eylemlere başladığı görülmektedir. Ancak, kısa zaman sonra 1963 yılında silahlı eylem merkezine yapılan baskınla Mandela ve arkadaşları yakalanarak, ömür boyu hapis cezası ile Robben adasına gönderildiler. 

Mandela’nın 1964’te Robben Adası’nda 46 yaşında başlayan cezaevi sürecinin ilk yıllarında çok sağlıksız, dünyadan kopuk ilkel koşullarda yaşamak ve 13 yıl taş ocağında taş kırmak zorunda bırakılması beyaz yönetimin ne kadar acımasız olabildiğini ortaya koymaktadır. 1977’ye gelindiğinde madende zorunlu çalışmalara son verilmiş, cezaevi bahçesinin bir köşesinde küçük bir alanda domates, soğan vb. yetiştirmesine izin verilmiş ve nihayet, 1980’de mahkumların gazete almalarına izin verilmişti. Ancak gazeteler, “sakıncalı” haber ve makaleler kesilmiş olarak verilmekteydi.

1980’li yıllara gelindiğinde, sürgünde olan ANC lideri Oliver Tambo’nun girişimiyle, “Mandela’ya özgürlük” kampanyası uluslararası alanda giderek etkili olurken, siyahların ülke içinde silahlı direnişlerinin güçlendiği, çok sayıda ölümlerle sonuçlanan saldırılar sürerken bazı beyaz sivil toplum kuruluşlarının, Desmond Tutu liderliğindeki Kiliseler Birliği ve 1962 yılında yapılmış olan BM’nin ambargo çağrılarının giderek etkili olduğu, ırkçı beyaz yönetimi Mandela ile görüşmelere zorladığı görülmektedir. 

GÜNEY AFRİKA HÜKÜMETİ ÜZERİNDEKİ ULUSLARARASI BASKI ARTIYOR

Ayrıca, BM’nin apartheid'ı yasaklayan uluslararası antlaşması 1976’da yürürlüğe girmiş, 16 Haziran 1986’da GA’ya uygulanacak yaptırımlar konusunda Dünya Konferansı organize edilmişti. Ayrıca, çeşitli kararlarında Mandela ve diğer siyasi mahkumların serbest bırakılması çağrıları yanında, 14 Aralık 1989’da Apartheid’e son verilmesini isteyen BM Genel Kurul kararında müzakere çağrısı da yapılmıştı.

Ekonomik ambargo yanında, 1980’lerde spor, kültürel aktiviteler ve akademik alandaki boykotların da başlaması ve nihayet ABD’nin politika değişikliği ile, 1986’da ekonomik ve mali yaptırımların uygulamaya koyması sonucu ekonomik sorunların iyice ağırlaştığı bu dönemde, GA Hükümeti’nin uluslararası alanda yalnızlığı artarken ANC'ye olan ilgi, Mandela’nın artan popülaritesi ile siyahlara olan desteğin büyüdüğü görülmektedir. Örneğin, 1989'da ANC'nin yurtdışındaki temsilci sayısı Apartheid yönetiminin temsilcilerinden daha fazlaydı.

MANDELA İLE İLK TEMASLAR BAŞLIYOR

Özetlenen koşulların zorlamasıyla, GA ırkçı beyaz yönetimi ile Mandela arasında ilk temaslar İstihbarat Örgütü aracılığı ile gizli görüşmeler olarak başlatılmış, bu görüşmelerde gelecekte olası barış görüşmeleri için yeterli ortak zemin olup olmadığı sorgulanmıştır. Ayrıca beyaz ırkçı yönetimin ajanlarının ANC temsilcileri ile yurtdışında gizli görüşmeler yürüttüğü de bilinmektedir.

Mandela cezaevinde bulunduğu yıllarda başta commonwealth ülkeleri olmak üzere, değişik ülkelerin önde gelen politik liderleri tarafından ziyaret edilmiş olmakla birlikte, Adalet Bakanı Coest’nın bazı ülke temsilcilerine izni vermeyi reddettiği görülmektedir. Bu ziyaretler, Mandela için nasıl bir ülke için mücadele ettiğini anlatma fırsatı olarak önem taşımaktaydı. 

Mandela, görüşmeler ilerledikçe olası görüşmeleri kolaylaştırma amacıyla 18 yıl kaldığı Robben Adası’ndan Mart 1982’de Cape Town yakınlarındaki Pollsmoor Cezaevine nakledilmiş, daha sık görüşmeler sürecine girilmiştir. 

31 Ocak 1985 günü, Başkan P.W. Bothanın parlamentoda, Mandela eğer koşulsuz biçimde şiddeti politik bir araç olarak reddettiğini bildirirse, özgürlüğüne kavuşacağını duyurarak, Mandela’nın özgürlüğüne hükümetin engel olmadığını, şiddeti tercih eden Mandela’nın kendi tercihi nedeniyle cezaevinde kaldığını ortaya koymaya çalıştığı anlaşılmaktadır. 

Ancak, Mandela’nın otobiyografisindeki ifadesi ile; bu, son on yıl içinde hükümet tarafından yapılan 6. koşullu serbest bırakılma önerisiydi ve Botha’ya bir mektup yazarak, öneriyi reddettiğini bildirdi. Ayrıca, yanıt olarak hazırladığı bir metni kızı Zindzi 10 Şubat 1985’te, Soweto’da Stadyumda yapılan geniş katılımlı toplantıda kamuoyuna duyurmuştu. Mandela, bu metinde, kendi özgürlüğü ile diğer siyahların özgürlüğünün ayrılamayacağını, tek başına serbest bırakılmanın anlamsızlığını vurgulamaktaydı. 

MANDELA HASTANEDE YATARKEN ADALET BAKANI İLE GÖRÜŞTÜ

Mandela 1985’te prostat ameliyatı için yattığı hastanede, Adalet Bakanı Kobie Coetse tarafından ziyaret edilse de bu görüşmenin arkası gelmedi. Mayıs 1986’da kendisini ziyaret eden İngiliz Uluslar Topluluğu heyetine görüşme zamanının geldiği mesajını iletmişti; ancak, GA Hava Kuvvetleri’nin Botswana, Zambia ve Zimbabve‘de bulunan ANC üslerini bombalamasıyla değişen politik iklim nedeniyle bir görüşme yapılamadı. Ayrıca, bombalamalar sonrası ANC Lideri Oliver Tambo'nun örgüte gönderdiği mesajlarında, ülkenin yönetilemez hale getirilmesini istemesi sonrası artan şiddet nedeniyle, Hükümet, Haziran 1986’da olağanüstü hal ilan etti. 

Şiddetin yoğun biçimde sürdüğü, 1987 ve 88’de olağanüstü hal sürerken, ekonomik durumun daha da kötüye gitmesi, bazı şirketlerin GA’yı terk etmeleri ve ABD’nin kapsamlı yaptırımları uygulanmaya koyması Hükümeti Mandela ile görüşmeye zorlayıcı etkiler yaratmaktaydı. Buna karşılık, ANC’nin uluslararası alandaki etkinliğinin her yıl arttığı gözlenmekteydi. 1987’de ANC’nin 75. yılı Tanzanya’da, 50’nin üzerinde ülke temsilcisinin katıldığı bir konferans ile kutlanmıştı.

Mandela’nın, Adalet Bakanı Kobie Coetse ile görüşmeleri 1987’de sıklaşmış ve nihayet Bakanın başkanlığında, görüşmeleri yürütmek üzere; İstihbarat Başkanı, Cezaevlerinden Sorumlu General, Cezaevleri Genel Direktörü’nden oluşan bir komite oluşturulmuştu. 

ANC'YE SİLAHLARI BIRAKIN ŞARTI

Mayıs 1988’de Polsmoor Cezaevi’nde yapılan ilk görüşmelerde beyazlar, ANC’nin çoğunluk partisi olarak iktidara gelmesi halinde, azınlık olarak beyazların durumu, ANC’nin Komünist Partisi ile işbirliği ve bazı özel işletmelerin devletleştirileceğinden endişe etmekteydiler. Komite, resmi müzakereler başlamadan önce, ANC’nin silahlı mücadeleden vazgeçmesi gereğini ileri sürmekte, Mandela ise, şiddetten devletin sorumlu olduğunu, eğer devlet barışçı araçlar kullanırsa ANC’nin de barışçı araçlar kullanacağını ifade etmekteydi.

Mandela bir süre sonra, tüberküloz oldu, altı hafta kadar hastanede yattı. Tedavi sırasında Bakan Kobie Coetsee ve Komite ile görüşmeleri sürdü. Bakan Coetsee, kendisini cezaevi ile özgürlük arasında bir yere nakletmeyi istediğini söyledi. 

9 Aralık 1988’de hastaneden Cape Town yakınlarında Victor Verster cezaevine nakledildi. Burası daha rahat, tek başına kaldığı, kendisine yardımcı verilen ve mutfağı olan bir cezaeviydi. Burada, herkesle olmasa da ailesi ve yakın arkadaşları tarafından ziyarete edilmesine, diğer  cezaevindeki yakın arkadaşları ve Lusaka’daki ANC liderliği ile iletişim kurmasına izin verilmekteydi. 

Komite ile görüşmeler sürerken, Mandela Mart 1989’da Başkan Botha’ya bir mektup göndererek, önce müzakere koşullarının belirlenmesini, ardından müzakerelere geçilmesini önerdi. Artan şiddet ve uluslararası baskılar sonucu Botha, Mandela’yı 5 Temmuz 1989’da kabul etmek zorunda kaldı; ancak, Mandela’nın kendisi dahil tüm siyasilerin koşulsuz olarak salınması isteğini yapamayacağını söyledi.

DE KLERK VE YENİ BARIŞ SÜRECİ

Ağustos 1989’da Botha devlet başkanlığından ayrıldı, yerine F. W. De Klerk geldi. Reform yanlısı olan De Klerk, barış isteyen herhangi bir grupla görüşebileceğini açıkladı. Mandela görüşmek için yazdığı mektupla, milyonlarca kişiye umut verdiğini vurgulamanın yanında, 21 Ağustos 1989’da ANC tarafından yayımlanan, hükümetle görüşmelerin ancak tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması, tüm yasakların kalkması, olağanüstü halin kaldırılması, siyahların yaşadıkları alanlardan askerlerin çıkarılması ile olabileceğini ilan eden deklarasyonu desteklediğini bildirdi. 

Mandela 13 Aralık günü, De Klerk ile görüşmesinde, kendisi serbest bırakılmadan önce, ANC üzerindeki yasağın kaldırılmasını istedi. 2 Şubat 1990, Güney Afrika’da tarihsel dönüşümün tüm dünyaya duyurulduğu gün oldu. De Klerk Parlamento’da yaptığı konuşmada, ilk beyaz GA Lideri olarak, Mandela ve arkadaşlarının serbest bırakılacağını, apartheid sisteminin temel yasalarının ve yasaklarının kaldırılacağını, yeni bir anayasa için müzakare sürecine geçileceğini ilan etti.

SONUÇ

De Klerk konuşmasında, Mandela’ya özel bir yer ayırarak, Mandela’yı koşulsuz olarak serbest bırakma kararı alındığını, hükümetin barış isteyen tüm liderlerle görüşmeyi istediğini, örgütler üzerindeki yasak kalktığı için herkesin serbestçe politika yapabileceğini ilan etti.

Şubat 1990’da, siyasi yasaklar kaldırıldı, siyasi mahkumlar serbest bırakıldı. 27 yıllık hapis hayatından sonra Mandela, 11 Şubat 1990 günü, Victor Venster Cezaevi’nden serbest bırakıldı. Ardından binlerce siyahın öldüğü bir süreçte, zaman zaman kesilen görüşmeler sonucunda, 1993’te geçici anayasa ve seçimler konusunda anlaşmaya varıldı. 27 Nisan, 1994’te ilk demokratik seçimler yapıldı, siyahlar oy kullandı ve Mandela ilk demokratik seçimle gelen başkan oldu. Böylece, Apartheid’ın sona erdiği bu dönem barışa giden yolun ilk aşaması olarak tarihteki yerini aldı. Barışı kuran liderler olarak, Mandela ve De Klerk 1993 Nobel Barış Ödülü ile onurlandırıldılar.


KAYNAKLAR:

N. Mandela, Autobiography, Long Walk to Freedom, Little, Brown & Company, Newyork, 1995 

David Welsh, The Rise and Fall of Apartheid, Jonathan Ball Publishers, Johannesburg & Cape Town, 2009

South Africa History Online, https://www.sahistory.org.za