Güvencesiz ve düşük ücretli işler kadınların istihdamda kalma süresini kısaltıyor

“Piyasa, Politika ve Toplumsal Cinsiyet Kıskacında Kadın Emeği” araştırmasına göre güvencesiz veya düşük ücretli emek yoğun işler, kadınların iş hayatında kalma süresini kısaltılıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Şimdiki Kadınlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı ve Kırkayak Kültür’ün Mutfak||Matbakh Atölye programı işbirliğinde tasarlanan “Piyasa, Politika ve Toplumsal Cinsiyet Kıskacında Kadın Emeği” raporu, akademisyen Lülüfer Körükmez  tarafından hazırlandı.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre Türkiye, cinsiyet eşitliğinde 156 ülke arasında 133 sırada yer alıyor. TÜİK 2020 işgücü verilerine göre çalışan nüfusun yüzde 74,6’sını erkekler, yüzde 35’ini ise kadınlar oluşturuyor. ILO Türkiye Ofisi’nin TÜİK’le yaptığı ortak araştırmaya göre ise Türkiye’de cinsiyete dayalı ücret farkının yüzde 15.6 olduğu belirtiliyor.

Rapor, Suriyeli kadınların işgücü piyasasındaki yerini de inceliyor. ILO’nun 2017 verilerine göre, Türkiye göçmenlerin işgücüne katılım oranının en düşük olduğu ülke konumunda. Aynı çalışma göçmenlerin yüzde 46’sının kayıtdışı çalıştığını gösteriyor. Bu oran erkeklerde yüzde 52,3 iken kadınlarda yüzde 31.8. Araştırmanın gerçekleştirildiği kentlerden Gaziantep’te çalışma izni verilen 6 bin 127 kişiden sadece 697’si kadın. İstanbul’da ise 60 bin 583 izinden yalnızca 18 bin 580’i kadınlara verildi.

SURİYELİ KADINLAR EĞİTİMLİ OLSA DA DÜŞÜK KALİFİYE İŞLERDE ÇALIŞIYOR

Göç sürecinde beceri ve niteliklerin göç edilen ülkeye aktarılması sorunuyla karşılaşılıyor. Saha çalışması kapsamında görüşülen Türkiyeli kadınların hepsinin eğitim düzeyi düşük ve güvencesiz işlerde çalışıyor olmasına karşın, Suriyeli kadınların üniversite eğitimleri olsa dahi, güvencesiz ve düşük kalifikasyon isteyen işlerde çalıştığı kaydediliyor.

Kadınlara uygun görülen ve görülmeyen meslekler, hem Türkiyeli hem de Suriyeli kadınlar arasında yaygın bir norm. Suriye’de mühendislik eğitimi alan 30 yaşındaki Maha, ne orada ne de burada mesleğini yapabiliyor: “Ailesi çalışmasına izin vermediği için Suriye’de öğretmenlik yapan Maha, şimdi eşiyle birlikte fotoğrafçılık yapıyor. Evlenmeden önce, güvenlik sebebiyle teklif edilen her işi yapamamış, yaptığı her işe ise annesi kendisiyle birlikte gitmiş.”

Araştırma bulgularına göre, kadınların çalışmaya başlamasının temel sebebi ekonomik zorluklarla baş etme zorunluluğu. Erişebildikleri işlerin güvencesiz veya düşük ücretli emek yoğun işler olması, ev ve çocuk bakımından sorumlu tutulmaları ve bu yükü hafifletecek kreş gibi kamusal hizmetlerin sağlanmaması nedeniyle kadınlar, yalnızca zorunlu oldukları süre boyunca çalışıyor. Evlilik, çocuk sahibi olmak veya ekonomik darboğazın geçilmesi kadınların iş hayatından ayrılması sonucunu ortaya çıkarıyor. Evli ve çocuk sahibi kadınlar, geçim sıkıntısı arttığında tekrar işe başlayabiliyor. Görüşülen kadınların “Evlendikten sonra işe dönmek zorunda kaldım”, “Hamileyken dahi çalıştım”, “Çocuklarımı evde bıraktım çalıştım” biçimindeki ifadeleri, bu gibi durumlarda çalışmanın sıradan ve makbul olmadığını gösteriyor.

Araştırmaya göre düşük ücretli, yorucu ve güvencesiz işler dışında seçeneği olmayan kadınların, çalışma hayatları da kesintili veya kısa oluyor. Çalışma hayatında kalma süresi, 2019 yılında kadınlarda 19,1 yıl, erkeklerde 39,0 yıl olarak hesaplanıyor.

Fotoğraf: Kemal Vural Tarlan

‘İHTİYACIM OLMASA NE İŞİM OLUR BURADA?’

Konfeksiyon atölyelerinde çalışan kadınlar, düşük ücretli ve yıpratıcı olması nedeniyle sigortalı ya da sigortasız çalışmaları farketmeksizin işe devam etmek istemediklerini belirtiyor. 52 yaşındaki Aytül, “Şu an ihtiyacım olmasa Allah aşkına ne işim olur benim burda? Niye geleyim ya?” diyor. Aytül ile beraber çalışan diğer kadınlar da bu görüşe katılıyor: “Beş kadının tamamı, uzun çalışma saatleri, belirli sayıda iş çıkarma zorunluluğu sebebiyle hızlı tempolu çalışmak ve toz gibi sebeplerden şikâyetçiydi. Gerek İstanbul’da gerekse de Gaziantep’te görüşme yaptığımız kadınların tamamı fason üretim yapan atölyelerde çalışıyorlardı. Bu atölyeler, küresel hazır giyim sektöründe sert rekabet içinde hızlı üretim ve düşük maliyet koşullarında piyasada var olabiliyorlar ve bu çalışanlar için güvencesiz ve zorlu koşullarda istihdam anlamına geliyor.”

Raporda, Suriyelilere verilen “geçici koruma” statüsünün kapsayıcı ve tutarlı bir korumadan ziyade, sermayedarların bu durumdan istifade etmesini sağlayan bir işlev gördüğü ifade ediliyor.

Öte yandan Suriyelileri kayıtdışı ve ucuza çalıştırmanın yerleşik bir uygulama olduğuna dikkat çekiliyor. Bu durum, İstanbul’da bir emlakçıda çevirmen olarak çalışan Awra üzerinden anlatılıyor: “Awra’ya hiç sigorta başlangıcı yapılmamış ve bu konuda resmi şikayette bulunup bulunmadığını soruduğumuzda ise tam da piyasa ve devlet politikalarının iç içe geçişinin sonuçlarını anlatıyor: Benim bulunduğum yerden şikayet etsen nolacak? Daha önce defalarca haklarımız için başvuru yaptığımızda “Siz kimsiniz! Gidin çalışın! Gidin kendinizi idare edin! Bir gün olup kendi memleketinize geri döneceksiniz!” gibi… Demek ki onlar (resmi görevliler) bizim bu şekilde olduğumuzu biliyor… Bizim sigortasız çalıştığımız da biliyorlar, yoksa nereden para getirip yaşayacağız!”

Fotoğraf: Kemal Vural Tarlan

‘SOSYAL İLİŞKİLER DÜŞÜK SEVİYEDE’

Gaziantep ve İstanbul’da Suriyeliler ve Türkiyelilerin beraber yaşadığı mahallelerde gerçekleştirilen araştırmada iki grup arasındaki sosyal ilişkilerin düşük seviyede olduğu gözlemlendi. Suriyeli/Türkiyeli arkadaşı olan kadınların sayısı oldukça az, var olan arkadaşlarla görüşme sıklığı da oldukça seyrek.

İstanbul’da görüşülen 26 yaşındaki Berivan, işyerindeki Suriyelilerle ilişkileri olup olmadığı sorulduğunda “Neden ilişkimiz olsun ki?” yanıtını verirken, 23 yaşındaki Awra ise işyerinde “Onlar kendi içinde muhatap olurlar biz de kendi içimizde” diyerek ilişkisizliği ifade ediyor. Temasın az olmasına rağmen medyada yaygın olarak kullanılan tanımlama ve damgalamalar Türkiyeliler tarafından geniş biçimde tekrarlanıyor. “Tembel”, “sahilde bayrak açıyorlar Alanya’da”, “otobüsler bedava”, “onların çocuğu sınavsız giriyor okula”, “hepsi o kadar zenginler ki”, “hakları çok burada”, “bizim askerlerimiz orada savaşıyor”, “kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz, kültürlerini değiştirsinler” bu örneklerden bazıları.

‘YOKSULLUK VE GÜVENCESİZLİK SOSYAL TEMASI ENGELLİYOR’

Araştırma, sosyal temasın, ırkçılığı ve düşmanlığı azaltarak eşitlik temelinde birlikte yaşamı kurmada anahtar olduğu varsayımının sınırlarını da ortaya koyuyor. Buna göre yoksulluk, güvencesizlik ve piyasa koşullarında hayatta kalma çabası, işyerlerinde ve mahallelerde fiziksel yakınlığın temasa ve empatiye dönüşmesini engelliyor.

Gruplar arası mesafenin kapanması içinse atılması gereken önemli adımlar şöyle sıralanıyor: Farklı grupların üyeleri arasında durum içinde eşit statü, ortak hedeflere sahip olmak, işbirliği yapmak ve gruplar arası temas kurmak için otorite figürlerinden ve kurumlardan destek görmek.