Güvenli alanların sonsuz ve sorunsuz huzuru: 'Güvenli Bir Yer'
Juraj Lerotic yönetmenliğindeki "Güvenli Bir Yer", zaman ve mekanı aşan güvenli alanların sonsuz ve sorunsuz huzuruna ışık tutuyor.
Gizem Üstündağ
Hırvat yazar ve yönetmen Juraj Lerotic'in ilk filmi olan "Güvenli Bir Yer" (A Safe Place), Locarno'nun 'Günümüzün Film Yapımcıları' bölümünde prömiyerini gerçekleştirdi ve birkaç gün sonra Saraybosna'daki ana yarışmada yer aldı. 13 Eylül'de Kadıköy Sineması'nda yapılan ön gösterim yapan film, 15 Eylül'den itibaren sinemalarda...
"Güvenli Bir Yer", çarpıcı bir şekilde kişisel deneyimlere dayanarak dokunaklı bir hikayeyi seyirciye aktarıyor. Filmin merkezinde, erkek kardeşinin intihar girişimi sonrasında yaşananları ve bu trajik olayın ailesi üzerindeki etkilerini anlamaya çalışan bir karakter var. Lerotić'in olayları açık bir şekilde anlatması, filmin duygusal yoğunluğunu artırıyor ve karakterle derin bir bağ kurmamızı sağlıyor. Hikayenin bir gün içinde geçmesi ise, olayların yoğunluğunu ve gerilimini giderek arttırıyor.
HIZLA GELİŞEN BİR TRAJEDİNİN HABERCİSİ
Filmin açılış sahnesi ile Zagreb'deki bir mahalleye gidiyoruz. Bu başlangıç, sakin atmosferiyle başlayıp, Bruno'nun apartmanın girişini kırana kadar yanıltıcı bir şekilde sakin devam ediyor. Ardından, Damir ile telefonda konuşmasıyla gerilim aniden yükseliyor. Bruno'nun içgüdüsü, kardeşinin durumunun ciddiyetini sezip hemen eve dönmesiyle doğrulanıyor: Damir, bileğinden ve boynundan kesilmiş bir şekilde bulunuyor. Bu sahne, hızla gelişen bir trajedinin habercisi olarak dikkatimizi çekmeyi başarıyor. Bruno'nun endişesi ve paniği, acil durumun ciddiyetini yaşatıyor.
Acil bakım ekibinin gelmesiyle birlikte Damir'in iyi olacağına dair bir umut ışığı doğuyor. Ancak burada filmin atmosferi de değişiyor. Yardım eden personelin soğuk ve mesafeli tavırları, Damir'in tedavisinin yanı sıra aile bireylerinin ruhsal durumlarını da mercek altına alacağının sinyallerini veriyor.
Bruno'nun, polislerin Damir'in durumuna duyarsız yaklaşımları karşısında yaşadığı şaşkınlık, içimizde haklı bir öfke uyandırıyor. Empati mefhumun eksikliği filmin protest tavrının belirleyici temalarından biri. Bu keskin eleştiri, kurallara ve prosedürlere aşırı bağlı bir sistemin yarattığı mekanik insanın güçlü bir tezahürü. Öte yandan film, bunu sadece belli bireylerin üzerinden tasvir etmiyor, aynı zamanda bu sistemin içinde çalışanların tecrübe ettiği toplumsal bir sorunun altını çiziyor; insani değerlerin kuralların gölgesinde kaybolduğu bir dünyada, insanlar arasındaki bağlar giderek zayıflıyor.
HİYERARŞİK DÜZENİN ACINASI VARLIĞI
Bruno ve annesinin Damir'in tedavisini gerekliliklerini anlamaya çalıştığı hastane sahnesi, filmin güçlü bir diğer eleştiri noktası. Doktorun bıkkınlık ve kibirle yaklaşımı, aile üyelerine karşı duyarsızlığı hiyerarşik düzenin acınası varlığını bir kez daha önümüze getiriyor. Statü ya da mesleki yeterlilik ile lokalize edilemeyen evrensel bir kavramın altını çiziyor: Saygı. Otoritenin ve şekilciliğin zehirli dinamiği, bir diğerinin varlığını hiçe saydığında "saygı" izafi bir tanımdan ibaret kalıyor. Lerotić, sağlık sisteminin ve otoritenin heyula gibi üzerimize çöken bu normatif tavrına meydan okumayı başarıyor.
Film, sadece toplumsal eleştiriler sunmakla kalmayıp, temelde bir aile hikayesine odaklanarak güçlü bir duygusal bağ kuruyor. Bruno ve annesinin yaşadığı bölünmüşlük, filmin duygusal çekirdeğini oluşturuyor. Damir'e göstermeleri gereken özen ve dikkat, aynı zamanda kendi yaşamlarını sürdürme çabalarını da içeriyor. Aldıkları her kararın ağırlığı, kendi duygusal süreçlerini işlemek meselesini daha da güçleştiriyor.
Damir'in karakterizasyonu, filmdeki önemli bir farklılık ve etkileyici bir özellik. İntihar eğilimlerinin nedenleri film boyunca açıklığa kavuşturulmuyor. Filme dair bu gizem, hikayeyi başka bir aksa taşıyor. Karakterin iç dünyasını bir bulmaca gibi çözmek izleyiciye düşüyor.
NEDEN BEN?
"Güvenli Bir Yer", akıl sağlığı, ruhsal devinim ve intihar girişimleriyle ilgili derin bir soruya dokunuyor: "Neden?" ve dahası "neden ben?". Genel geçer bir yanıtın olmadığı, zorlayıcı bir soru şüphesiz ki. Fakat iyileşmenin ya da varoluşsal anlamın önemli bir çözüm arayışı oluyor her bir "neden". Tüm zor zamanların ve hastalığın en üst düzeye çıktığı zamanlarda acımasızca beyni ele geçiren bir diğer soru ise "neden ben?" Bruno da aynı şekilde bir cevap arzusunda fakat yine de kardeşinden bu cevabı almak için ısrar etmiyor. Damir ise ruhsal acısından doğan "neden ben?" kısmını öyle ki aşamıyor.
Belirsizlik, filmin en güçlü temalarından biri. Hiçbir sorunun yanıtı mutlak değil. Lerotić, büyük açıklamalardan ve kesin sonuçlardan kaçınarak, kendi çıkarımlarımızı yapma özgürlüğünü bize veriyor.
Görüntü yönetmeni Marko Brdar'ın katkıları da dikkate değer. Hastane ve polis karakollarının iç mekanlarındaki boğucu atmosferi başarıyla yansıtarak, karakterlerin yaşadığı gerilim dolu ortamı incelikle resmediyor. Donuk renk paleti, filmin genel estetiğini şekillendirerek yıkıcı atmosferi güçlendiriyor.
Film, zaman ve mekanı aşan güvenli alanların sonsuz ve sorunsuz huzuruna ışık tutuyor. Anları ve mekanları duygusal bir forma sokan zihin çiçeklendiği müddetçe varoluşun kaygan zemininden güvenli yerlere geçmek mümkün gözüküyor.