Haftanın öne çıkarları: Heykel heykel, diploma diploma olalı böyle eziyet görmedi
Okurlarımızın da verdiği destekle toplam 84 özel haber ve köşe yazısı yayınladık. Kıbrıs'ın YÖK'ü olan YÖDAK'ın başkanının kayıp diploması ile tarihi eser sanılan heykel öne çıkan iki haber oldu.
DUVAR - Gazete Duvar okurlarının da verdiği katkıyla Türkiye'nin dört bir yanındaki gazetecileri desteklemeye devam ediyor. Geçen hafta 50 imzalı özel haber ve 34 köşe yazısı yayınladık. Patreon'dan bize destek verin, daha fazla gazeteciyle işbirliği yapıp hakikatin peşinden birlikte yürüyelim.
Geçen haftanın haberlerinden bazıları şunlardı:
Restaratörü, 'Stalin bıyığı' bile kurtaramadı
En çok hatırladığımız herhalde eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in o meşhur sözüdür: "Tükürürüm böyle sanatın içine." Gökçek, iktidarın sanata bakışının simgesi olan bu sözü 1994 yılında, Mehmet Aksoy’un "Periler Ülkesinde" adını taşıyan eserini Altınpark’tan kaldırırken sarf etmişti. Mehmet Aksoy'un 2006 yılında Kars'ta açılışı yapılan 'İnsanlık Anıtı' da dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın bir başka veciz sözü eşliğinde kaldırılmıştı: "Ucube."
Yine heykelin başrolde olduğu ve okuyunca insanda 'güler misin ağlar mısın' duygusu uyandıran çarpıcı bir haber Antalya temsilcimiz Ceren Deniz'den geldi. Restoratör Muzaffer Doğan'ın 'eskitme' tekniğiyle yaptığı heykele bilirkişi "Bu heykel Bizans dönemine ait" dedi. Muzaffer Doğan tarihi eser kaçakçılığı suçlamasıyla nezarete atıldı, hakkında dava açıldı, kendi yaptığı heykellere el kondu. Haberde anlatılan anekdotlar Türkiye'de adaletin geldiği noktayı da anlatıyordu. Heykelleri kendisinin yaptığını kanıtlamak için soruşturmayı yürüten 'Stalin bıyıklı' savcının da büstünü yapan ama başarısız olan Muzaffer Doğan, uzun süren hukuk mücadelesiyle aklanmayı başardı. Ama derdi bitmedi. Çünkü bu kez kez de adli emanete kaldırılan heykelleri kaybolmuştu.
Literatüre geçecek haber: Kıbrıs'ın YÖK'ü, başkanının diplomasını arıyor
'Diploma' denince pek çok kişinin aklına muhtemelen Recep Tayyip Erdoğan geliyordur. Her seçim döneminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın üniversite mezunu olmadığı için aday olmaması gerektiği iddiası o kadar çok konuşuluyor ki bu çağrışım normal. İktidar kanadının kamuoyuna tatmin edici bir belge sunamaması bu konunun kapanmasını engelliyor. Tabii eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın açıklamasını da unutmamak lazım: "YÖK Başkanı iken Marmara Üniversitesi’ndeki arkadaşlara sordum. ‘Hocam tek bir tane kayıt yok’ dediler."
Diplomayla ilgili bir başka çarpıcı haberi geçenlerde Birgün'den İsmail Arı'nın kaleminden öğrendik. 115 üniversitenin bağlı olduğu Uluslararası Üniversiteler Konseyi Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu meğer akademisyen değilmiş. Konseyin internet sitesindeki özgeçmişinde akademisyen olarak tanıtılan Orhan Hikmet Azizoğlu bu bilginin doğru olmadığını kendisi itiraf etti: "Akademisyen değilim, üniversite hocası değilim."
Gazete Duvar ailesine yeni katılan Osman Çaklı 'literatüre' geçecek bir diploma haberini KKTC'de buldu! YÖK'e denk bir kuruluş olan YÖDAK'ta bir üyenin diplomasının sahte olduğu anlaşılınca YÖDAK yönetimi tüm üniversite rektörlerinden ve üyelerinden diplomalarını belgelemelerini istedi. Bir kişi hariç herkes istenen belgeleri gönderdi. Üniversite mezunu olduğunu belgeleyemeyen kişi ise bizzat YÖDAK Başkanı 'Prof. Dr.' Turgay Avcı idi.
Balık baştan koktu: Bir ilçenin eli 30 yıldır burnunda
Klişe emeklilik hayallerinden biridir; her şeyi bırakıp şirin bir balıkçı kasabasına yerleşmek. Böyle bir hayaliniz varsa Trabzon'un Çarşıbaşı ilçesini listenizden çıkartın! Çarşıbaşı balıkçılıkla geçinen bir balıkçı kasabası iken 30 yıl faaliyete geçen iki balık yağı ve unu fabrikasıyla tüm şirinliğini kaybetti. Balık sezonunda faaliyete geçen fabrikalardan yükselen koku ilçenin üzerine karabasan gibi çöktü. Anlatılanlara göre durum o kadar vahim ki bir aracın içinde gözünüz kapalı seyahat etseniz Çarşıbaşı'na geldiğinizi kokusundan anlıyorsunuz.
Trabzon temsilcimiz Fatih Sayın, pis kokunun peşinden gidip ilçe halkının çarpıcı ifadelerle dile getirdiği zorlukları aktardı. Bir kesim fabrikaların geçim kaynağı olduğunu söylerken bir kesim de şu haklı soruyu soruyordu: Başka ülkelerde benzer fabrikaların olduğu yerlerde böyle bir sorun yaşanmıyor da bizde niye yaşanıyor?