Hak arayışına destek verirken kimseyi peşinen suçlu saymamalısınız

İnsanların sosyal ağları kullanarak hak arayışında seslerinin duyulmasına destek olmak başka, bir kişiyi veya grubu peşinen suçlu ilan etmek başka şeyler.

Google Haberlere Abone ol

Sosyal ağlar, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de insanların sesini duyurabilmesinin, yaygın medyanın bazen alternatifi bazen de etkisini artıran bir aracı olarak kullanılıyor. Kullanıcılar fikirlerini, duygularını, iş hayatını, sevinçlerini, hüzünlerini, uğradıkları haksızlıkları, taleplerini genellikle özgürce paylaşabiliyorlar. Herkes kendi sesini “platform demokrasisi” ölçüsünde duyurabiliyor.

Türkiye’de yaygın haber medyasının büyük bölümü, sahiplik yapısından ve sorumlu koltuklardaki çalışanların siyaset havasından nem kapma alışkanlığından kaynaklanan yayın çizgisi dolayısıyla birçok insan için artık sesini duyurabileceği veya haber alabileceği mecralar arasında bile sayılmıyor. Yaygın dağıtımı yapılan günlük bir gazetenin neredeyse her gün “emekliye zam müjdesi” manşetiyle çıktığı, diğer birçoğunun patronlarının çizgisinde olmayan her muhalifi terörist ilan ettiği bir ortamda, sosyal ağlar ve sınırlı sayıdaki haber mecrası ezilenlerin, hakkını arayanların seslerini duyurabildiği yegane alan olarak bir bakışta anlaşılabiliyor.

Türkiye’de hak arayışı denince akla ilk gelen alan artık adliyelerin yanı sıra ve hatta çoğu zaman öncesinde sosyal ağlar oluyor. Kötü çalışma koşulları, şüpheli cinayetler ve kaybolmalar, hayvan hakları ihlalleri, çevresel sorunlar, rantiyecilerin kurdukları tezgahlar ve taciz iddiaları benim en sık karşılaştığım paylaşımlarn başında geliyor. Yetkili mercilerde sümenaltı edilmek istenen dosyaların yanı sıra yasal yolların arasında takipsizlik, yetkisizlik, zaman aşımı, iyi hal gibi insanların hak arayışını buharlaştıran ve toplumsal vicdanı rahatsız eden tüm konular sosyal ağlarda duyuruluyor veya tartışılıyor. Adalet arayanlar, başına gelenleri duyurmak ve destek bulmak için sıklıkla Twitter, Facebook gibi mecraları kullanıyor.

Adaletin Türkiye’de pek de adil işlemediği gerçeğinden hareketle de bu yöntemin hak arayışında çok işe yaradığını görüyoruz. İntihar veya kaza olduğu iddia edilerek üstü kapatılmaya çalışılan cinayetlerden kaybedilmek istenen insanlara, sessiz sedasız verilen baraj veya maden ruhsatlardan kaza olduğu iddia edilen iş cinayetlerine, hunharca katledilen hayvanlardan tehdit edilerek susturulmaya çalışılan taciz mağdurlarına kadar birçok insan olanları sosyal ağlar sayesinde öğreniyor.

İşte tam da bu tip konulardan haberdar olduğumuz an, sesini duyurmak isteyen insanlara destek verirken şüphe kasını çalıştırmayı ihmal etmemek gerekiyor. Karşılaştığımız mesajları yaymadan önce derin bir nefes alarak muhakeme kabiliyetimizi güvenmek ve medya okuryazarlığı süzgecinden geçirmek, iyi niyetli olsak da yangına benzin dökme riskini azaltmamıza yardımcı oluyor. Önünüze düşen mesajı çok güvendiğiniz insanların paylaşması, sizin de düşünmeden herhangi bir mesajı yaymanıza sebep olmamalı.

Bu noktada da öncelikle gördüğümüz adalet arayışı mesajlarına dair şeffaf çalışmalar yürüten ve her olayı teyit ederek ilerleyen sivil inisiyatiflere göz atmamız bence kritik öneme sahip. Kamuyu ilgilendiren konular ve tanınmış kişilere dair gerçekliği şüphe uyandıran iddiaları ise Teyit.org benzeri doğrulama platformlarından takip edebilir veya doğrulama talebini direkt olarak onlara iletebilirsiniz. İyi bir şeyler yapmak isterken dezenformasyonun yayılma aracı olmaktan bu şekilde kendinizi sakınabilirsiniz.

Önemli bir diğer konu ise iddiayı paylaşan ve bir konuda suçlanan insanlarla ilgili paylaşımlar. Özellikle kimlik bilgileri açıkça yazılmış ve bir konuda direkt suçlanan insanlara dair paylaşımları yayarken bence daha fazla dikkat etmek gerekiyor. Hiçbir sosyal medya kullanıcısı, önüne düşen iddiaların tamamını teyit edemeyeceğine göre suçlanan insanlara dair paylaşımlarda bulunurken şüphe kasını çalıştırmanın yanında kimsenin kişilik hakkını ihlal etmemeye de özen göstermek gerek. Diyelim ki hak gaspına uğradığı yönünde paylaşım yapan, mağduriyetini paylaştığını düşündüğünüz gerçek veya anonim bir hesap, bir iddialı paylaşıp olayın sorumlusu olarak da birini direkt suçladı ve kimliğini paylaştı. Siz de bu paylaşıma belki duygusal bağ kurarak belki de sırf sesini duyanlar artsın diye paylaşıp geçtiniz. Gerçekten de bu iddiaların ne kadarının akıbetinden haberdarsınız? Yani bir insanı zan altında bırakan bir iddianın doğruluğunu gazeteci titizliğiyle takip edebiliyor musunuz?
Olayı biraz ilerletip ikini faza geçelim. Diyelim ki paylaşımın gerçek olmadığı adli makamlarca ispatlandı. Suçlamakta hiçbir beis görmediğiniz insana dair yaptığınız paylaşımdan dolayı sorumluluk hissediyor musunuz yoksa o paylaşımın üstüne binlerce paylaşım yapıp çoktan unutmuş mu oluyorsunuz? Diğer açıdan düşünelim bir de: Diyelim ki suçlanan kişi yargılandı ve hakikaten de suçu sabit görüldü, cezası verildi. İnternette hakkında silinmesi imkansız ithamları yine de hak etmiş olur mu? Masum olmadığı halde, suçlu olduğu halde yine de bir insan için ömür boyu isminin her aratılmasında görülecek paylaşımlar sizce müstehak mı?

Bu soruları kendime de sıklıkla sorarım. Her bir sorunun her durumda haklı veya doğru birer yanıtı var mı emin değilim ama en azından eliniz “paylaş” butonuna giderken aklınızın bir kenarında bu sorular da olsun isterim.

İnsanların sosyal ağları kullanarak hak arayışında seslerinin duyulmasına destek olmak başka, bir kişiyi veya grubu peşinen suçlu ilan etmek başka şeyler. Bir kişinin iddiasıyla kimsenin peşinen suçlu sayılabileceğini düşünmüyorum. Hele ki iddia sahibinin iddiası dışında kimsenin elinde hiçbir veri yokken, çoğumuz paylaştığımız işin peşine düşmeyecek veya akıbetini merak etmeyecekken…