Hakan Günday Zamir'i anlattı: Dünya başıma yıkılmış gibi yazdım
Hakan Günday'la Doğan Kitap tarafından yayımlanan son romanı Zamir'i konuştuk. Günday Zamir'i, "Başıma neyin düştüğünü anlamak için yazılmış bir hikaye..." sözleriyle anlattı.
DUVAR - Hakan Günday, yeni romanı Zamir ile edebiyatseverlerin karşısına çıktı. Okuyucularının sekiz yıldır merakla beklediği roman, doğar doğmaz bir mülteci kampına bırakılan Zamir’in hikâyesini anlatıyor. "Zamir, dünya üzerime yıkılıyormuş gibi yazmak zorunda olduğum bir metne dönüştü. Aslında bir sabah uyandım ve baktım ki dünya zaten üzerime yıkılmış... Bunu sadece tasvir etmek gerekiyordu. Başıma neyin düştüğünü anlamak için yazılmış bir hikaye..." diyen Günday'la, sinemadan edebiyata uzanan yazı mesaisini ve Zamir'in çıkış noktasını konuştuk.
Daha ile Zamir arasında sekiz yıllık bir ara var fakat siz bu süreçte sinema ve dizi dünyasına işler yaptınız. Sekiz yıllık aranın sebebi neydi? Sizi sinemaya yönlendiren motivasyonu anlatır mısınız?
Çok hızlı bir şekilde art arda romanlar yazdım ve bu durum bir süre sonra şunu fark etmemi sağladı: Yazıyla olan ilişkimde sanki daha farklı yerler keşfetmem gerekiyordu. Senaryo veya tiyatro metni üzerinde çalışırsam yazıya bambaşka açılardan bakabilirim diye düşündüm. Çünkü her disiplinin kendine has gizemi var. Benim asıl işim yazıyla düşünmek ve boğuşmak. Bu noktadan hareketle yazının etkilerini görebilmek için bir deneyim sürecine girdim. Bu süreçte üzerinde çalıştığım her metin benim için farklı deneyimlerdi.
Sonrasında yeniden roman yazmaya nasıl karar verdiniz?
Bir konuyu ilk düşündüğüm anda tiyatro mu roman mı olacağını söylüyor. Zamir'in bir roman olacağını biliyordum. Zamir'de elimden geldiğince edindiğim tecrübeleri kullanmaya çalıştım. Sekiz senelik ara bir öğrenme süreciydi.
'NE YAZARSAN YAZ GERÇEKTEN DAHA ŞİDDETLİ DEĞİL...'
Dünya edebiyatına baktığımızda mülteci krizi çokça işleniyor. Türkiye'de ise son zamanlarda ele alınan bir konu... Sizi, Daha'yla başlayan ve Zamir'de de devam eden mülteci anlatısına iten mesele nelerdir?
Bu konuyu asıl işlemeye çalıştığım, tüm soruları sorduğum roman Daha'ydı. Daha, bana çok ilginç bir şey öğretti. Daha'da çaresizlikten evini terk etmek durumunda kalan birini hayal etmeye çabaladım. Kitap çıktıktan aylar sonra bir haber gördüm. Haberde, Ege'de bir atölyede kaçak can yeleğinin imal edildiği yazıyordu. Bu sahte can yelekleri sizi korumuyordu. Bir insana sahte can yeleği satmayı düşünmek aklıma gelmemişti! Bunu görünce ne yazarsam yazayım hiçbir zaman gerçekten daha şiddetli bir şey yazabilmemin mümkün olmadığını anladım.
Zamir'in konusu herkesin herkese saldırdığı bir dünya resmi... Zamir'i yazarken de hep bu aklımdaydı. Çünkü gerçekliğin şiddetine asla yetişemiyoruz. Tam yakaladığını hissettiğin an bir bakıyorsun ki yepyeni bir zulüm tekniği icat edilmiş.
Zamir'de dikkat çeken meselelerden biri de dünyanın ikiyüzlülüğü... Ne kadar barıştan bahsetsek de savaşı da görünür kılıyoruz. Sizin bakış açınız nedir?
Zamir'in hikayesinde birtakım aşamalar var. Doğumundan itibaren başlayan bir süreç ve sonrasında girdiği barış vakıfları ve STK'lar... Bu aşamalarda kendisi de bir savaşın kurbanı olan bebek olarak yaşama başladığı için bütün bunlara bir tutkuyla son verme isteği hep içinde duruyor. Zamir'de bir idealizm anlayışı var.
Bir barış vakfında çalışan Zamir ister istemez karşı olduklarının öznesi oluyor. Çünkü kullandığı araçlar barışın saf ve masum anlayışına uymuyor. Kitapta kendime sorduğum soru da buydu. Amaç için tüm metodlar doğrudur, cümlesinden yola çıkarsak bir sabah uyanınca kendini durdurmaya çalıştığın gaddar insanlara dönüşmüş bulur musun?
Kadınların dünya üzerinde yaşadığı vahşi baskı Zamir'de oldukça gerçekçi işleniyor. Zerre karakteri, kadınların yaşadığı baskı ve zulmün ete kemiğe bürünmüş hali...
Bu durumu Az romanımda Derda karakteri üzerinden anlatmaya çalışmıştım. Benim için romanlar daha çok soru sorma yolu... Roman, anlayamadığım bir konu hakkında olabildiğince soru sormak ve ayrıntılarıyla inceleyebilmek için bir alan...
Dünyada ilk baskıyı hissedenlerin kadınlar olduğunu görmemek mümkün değil. Zerre, hikayede uğradığı bütün baskıları misliyle geri veren bir çocuk ve bu bir refleks... Zamir'in hikayesi de annesi Zerre'deki büyük tepkiyle başlıyor.
Romanlarınızda felsefi tartışma ve sosyolojik alt metin kendine her daim yer buluyor. Günler geçtikçe kararan bir dünyaya uyanıyoruz. Yazar olarak bu denli 'karanlık' bir mesele anlatmak sizi nasıl değiştirdi?
Uzun zamandır aklımda olan bir hikaye ve soruydu Zamir... Bütün macera oturup yazmaya başladığınızda ortaya çıkıyor. Ne tür yokuşlardan inip uçurum kenarlarına geleceğinizi bu noktada görüyorsunuz.
Zamir, dünya üzerime yıkılıyormuş gibi yazmak zorunda olduğum bir metne dönüştü. Aslında bir sabah uyandım ve baktım ki dünya zaten üzerime yıkılmış... Bunu sadece tasvir etmek gerekiyordu. Başıma neyin düştüğünü anlamak için yazılmış bir hikaye...