Hakkari’nin kader planı
Son depremden en ufak bir ders alındı ise, uzun süredir kaderine terk edilmiş bu kent için bir an önce çok ciddi bir seferberliğe girişilmesi “kamu”nun bu halka olan sayısız borcundan biridir. Umalım ki bu borç çok geç olmadan yerine getirilir.
Prof. Dr. Naci Görür, 6 Şubat depreminden sonra çıktığı hemen tüm canlı yayınlarda olası yeni deprem noktaları olarak özellikle iki noktayı işaret ediyor. Biri Erzincan-Bingöl hattı, diğeri ise Hakkari. Prof. Dr. Ahmet Ercan da bu riski teyit ediyor ve bölge için beklenen depremin büyüklüğünün 7.3 olabileceğini aktarıyor. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün aktif fay hatlarını gösteren haritasında da Beytüşşebap’tan Hakkari’ye, oradan Yüksekova ve Şemdinli’ye uzanan bir fay hattı dikkat çekiyor. Ne yazık ki yine haritadan bu hattın önemli bir bölümünün yerleşim yerlerine yakın mesafelerde olduğu anlaşılıyor.
10 ili etkileyen, onbinlerce yurttaşın hayatını kaybettiği deprem her yerde çok büyük bir korku ve endişeye yol açmış durumda. Binaların herhangi bir denetimden geçmediği, deprem dayanıklılığı için en ufak bir çalışmanın yürütülmediği, yapılaşmanın fay hatları-tarım arazileri dikkate alınmadan yapıldığı gerçeği karşısında insanlar çaresiz bir bekleyiş içinde. İstanbul’dan Hakkari’ye hemen hiç kimse yeni veya eski, yaşadığı binanın güvenli olup olmadığını bilmiyor. Deprem ne zaman olacak, olacaksa hangi mevsimde, hangi saatte, ne şekilde olacak? Olduktan sonra arama kurtarma ekipleri yetişebilecek mi? Yollar kapanacak mı, iletişim kesilecek mi? Bu soruların çoğu her kent için geçerli ancak Hakkarililerin konu deprem olunca aklında kalan çok daha fazla soru ve sorun var. Bu da tahmin edileceği üzere coğrafi/politik konumundan kaynaklanıyor.
MUCİZEYE BAĞLI BİR YOL
Maraş depremi, arama kurtarma ekiplerinin karayoluyla deprem bölgesine ulaşımının zorluğunu birçok yönüyle ortaya koydu. Adıyaman’dan Hatay’a, Antep’ten Maraş’a ekipler birçok kente ulaşmakta zorluk yaşadı ve gecikti. Bu deneyim olası bir yıkıcı depremde normal dönemlerde de kötü olan Hakkari ulaşımını ve zorluklarını akla getiriyor.
Hakkari’ye ve ilçelerine Türkiye’nin herhangi bir yerinden gidebilmek için kullanılabilecek bir yol bulunuyor. Her ne kadar Van ve Bitlis’ten gidilebilse de bu iki yol bir noktada birleşiyor ve yaklaşık iki saatlik yol bir hat üzerinden ilerliyor. Bu yol da Yeni Köprü isimli mevkiden sonra sadece iki aracın geçişine imkan veren, devasa uçurumların kenarında kurulmuş, yağışlı dönemlerde büyük-küçük kayaların düştüğü ve ulaşımı engellediği, Zap vadisi boyunca ilerleyen bir yol.
Bu yol çok uzun yıllardır kader planına terk edilmiş halde. Yılda en az iki-üç defa küçük heyelanlar veya kaya düşmeleri sonucu kapanıyor ve açılması saatlerce sürebiliyor. Olası 7 ve üzerindeki büyüklükteki bir depremde bu yolun kaç noktasından kayaların düşeceğine, yolun kaç noktadan trafiğe kapanacağına, böyle bir durumda yolun ne kadar sürede açılabileceğine dair kimsenin bir fikri yok. Veya Maraş depreminde görüldüğü gibi yolun kırılması, çatlaması gibi durumlarda ulaşımın ne kadar süre aksayacağı hakkında da herhangi bir senaryo/hazırlık çalışması bulunmuyor. Hakkari merkezli bir depremde bu yolun zarar görmemesi büyük bir mucize, ilk andaki arama kurtarma desteğinin ulaşması da mevcut koşullarda bu mucizeye bağlı olur.
Hakkari, bu yönüyle Maraş depreminin etkilediği birçok ilden farklı bir konum ve durumda. Maraş, Antep, Adıyaman, Hatay, Malatya gibi illere farklı birçok noktadan/yoldan ulaşmak mümkün iken Hakkari açısından bu geçerli değil. Buraya ulaşılabilen bir yol var ve o yol da herhangi bir güven vermiyor. Dolayısıyla olası bir depremde Hakkarililerin en büyük endişelerinden biri arama-kurtarma ekipleri ile insani yardımın çok uzun süre ulaşamayacağı yönünde.
DEPREMİN MEVSİMİ
Depremin bu yıl olduğu gibi kış mevsiminde olması halinde durum daha da zorlaşacak, ilçelere giden yol kayalarla kapanmazsa bu defa karla kapanacaktır. Normalde karla kapandıktan sonra açılması günleri bulan köy yollarının da olası bir depremde ne kadar sürede açılacağına dair kimsenin bir fikri yok. Maraş depreminin yaşandığı coğrafya Malatya hariç karın çok yoğun olmadığı, olsa bile yolları kapatacak seviyede olmadığı yerlerdi. Ancak Hakkari ve ilçeleri açısından bu seçeneklerin de dikkate alınması gerekiyor. Hakkari havanın soğukluğu bakımından da Türkiye’nin pek az yeriyle kıyaslanabilecek bir yer. Geceleri eksi 30’ları bulan soğuklarda insanların dışarıda sabahı etmesi bile çok güç olacak.
Hakkari’deki bir başka zorluk ilçelerine ulaşmak olacak. Bir ihtimal Yüksekova’ya ulaşılabilse de buradan bir saatlik mesafede bulunan ve yine engebeli yollarla varılabilen Şemdinli’ye ulaşılması yine yolların çökmesi, kayaların düşmesi, heyelan gibi riskler nedeniyle imkansız olabilir. Benzer şekilde, Şemdinli’ye ulaşıldıktan sonra gidilmesi gereken bir yer daha olacak, o da buraya yarım saat mesafedeki Derecik ilçesi. Buranın da yolu engebeli, risklerle dolu.
Kentte uzun yıllardır yolların iyileştirilmesi bakımından herhangi bir ciddi çalışma yürütülmüş değil. Yeni Köprü ile Yüksekova arasını birbirine bağlayacak tünel yıllardır bitirilemediği gibi ne zaman biteceği de belirsiz. Bu tünelin kendisinin deprem dayanıklılığı hesaplanarak yapılıp yapılmadığı da meçhul. Bu karamsar durum karşısında, kente Van yolu üzerinden ulaşılamaması halinde İran veya Irak üzerinden ulaşılması ihtimali akla geliyor. Ancak şiddeti büyük bir depremde bu ülkelerin de ayakta kalacağının, bunların bu desteği sağlayacağının da herhangi bir garantisi yok.
Bütün bu riskler veya ihtimaller bir felaket senaryosunun parçası değil. 6 Şubat Maraş depremleri nelerin olabileceğini en kötü halleriyle tek tek gösterdi. Kelimenin her anlamıyla kırılgan olan bir bölgenin yıkıcı bir depreme olan hazırlıksızlığı karşısında bu risklerin bir an önce değerlendirilmesi ve azaltılması yönünde çalışmaların yapılması gerektiği de ortaya çıktı.
YÜZYILLIK İHMALLERİN TAMİRİ
Dolayısıyla tüm bu özgün koşullar Hakkari için her açıdan ayrı bir hazırlığın yapılması gerektiğini gösteriyor. Olası bir depremde dışarıdan desteğin ulaşmama ihtimali kuvvetli olduğuna göre Hakkari ve ilçelerinde, yani yerelde ciddi bir hazırlığın yapılmasına ihtiyaç var. Bu hazırlığın da ilk ayaklarından biri on yıllardır ihmal edilen yapı denetimi. Binlerce binanın bir an önce denetiminin yapılması, deprem dayanıklılığına dair raporların hazırlanması, yıkılması gerekenlerin yıkılması ve yeni bir inşa sürecine başlanması gerekiyor. Devletin sorumluluğu depremden sonra evi yıkılanlara konut yapmak olmadığına göre deprem öncesinde de bu yönde önleyici ciddi bir çalışmaya girişilmesi şart.
Özellikle Yüksekova’nın köyleriyle birlikte önemli bir kısmının tarım arazisi üzerine inşa edildiği gerçeği karşısında bu yönde ne gibi önlemlerin alınabileceğine dair çalışmalara ihtiyaç var. Zira; “Bölgenin en önemli sorunu zemin özelliklerinin nispeten daha kötü olduğu, yeraltı suyu seviyesinin oldukça sığ derinliklerde hatta bazı bölgelerde yüzeyde olduğu ova kısmında yerleşimin yoğunlaşması ve zemin özelliklerine uygun yapılaşmanın gerçekleştirilmemesidir.”[1] Dolayısıyla ilk aşamada depremin etkisini azaltacak afet öncesi, ardından da afet sonrası önlemlerin programlanması elzem.
Afet sonrasına dair her ilçede ayrı ayrı; dışarıdan gelecek desteğe olan bağımlılığı azaltacak şekilde arama kurtarma ekiplerinin kurulması, arama kurtarma araç-gereç stoğunun güçlendirilmesi, bu stoğun köylerde de sağlanması, her köyde arama-kurtarma eğitimlerinin verilmesi, iletişimin aksamaması için gerekli önlemlerin alınması gibi adımların atılması gerekiyor.
Bunlar Maraş depreminin ortaya koyduğu insani kriz sonrası akla ilk gelenler. Elbette yapılacak ayrıntılı çalışmalarla önlemler çeşitlenebilir, kapsamı genişletilebilir. Ancak Hakkari’yi esas olarak büyük bir karakol olarak gören, ne yapacaksa o karakolun ihtiyaçları çerçevesinde yapagelen devletin artık daha fazla erteleyemeyeceği çok temel görevleri bulunduğunu idrak etmesi en önemli ilk adım olacak.
Cumhuriyetin ilk yüzyılında sadece güvenlikçi politikalarla idare edilen Hakkari, deprem gibi yıkıcılığını son Maraş depreminde tüm ülkeyi sarsacak ölçüde gösteren afetler bakımından korunmasını sağlayacak önlemlere ihtiyaç duyuyor. Yıllardır “kamu güvenliği” gerekçesiyle tiyatrodan sinemaya, yürüyüşten konsere her türlü etkinliği yasaklayan, kentin giriş çıkışlarını sınır kapıları gibi kontrol eden, kentin seçilmiş belediye başkanlarını görevlerinden alıp hapseden, yerine ne yaptıkları konusunda kendileri dışında kimsenin fikrinin olmadığı kayyumları atayan, kendisi dışında bir yapı/STK oluşumuna müsaade tanımayan idarenin aynı “kamu güvenliği” hassasiyetini asgari de olsa deprem için de kullanmasının vaktinin geldiğini idrak etmiş olması beklenir. Son depremden en ufak bir ders alındı ise, uzun süredir kaderine terk edilmiş bu kent için bir an önce çok ciddi bir seferberliğe girişilmesi “kamu”nun bu halka olan sayısız borcundan biridir. Umalım ki bu borç çok geç olmadan yerine getirilir.
[1] İstanbul Yerbilimleri Dergisi, C.26, S.1, SS. 37-51, Y. 2013 Yüksekova (Hakkari) Bölgesinin Depremselliği Ve Sismik Tehlike Analizleri, İsmail Akkaya, M.Alper Şengül, Ali Özvan, Mücip Tapan.