Halkevi’nin mirasıyla, pandemide açan Nilüfer
Pandeminin yarattığı sessizliğe rağmen düzenlediği etkinlikleriyle yerel yönetimler arasında dikkat çekici ve uluslararası seviyeyi gözetir bir tutarlılık ortaya koyan Nilüfer Belediyesi’nin Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Nejla Aslan anlattı: “Halkevi mirası, bizim için önemli bir ilham kaynağı.”
Kültür ve sanatın Türkiye’deki varlığı ve iktidarını büyükşehirlerle kısıtlama sığlığına meydan okuyan yerel yönetimlerden biri, Nilüfer Belediyesi. Kurum, yakın geçmişte yaşanan tarihi Özlüce Kilisesi trajedisi ile gündeme gelmişti. Hatırlanacağı üzere 2006’da metruk haldeki tarihi yapıya sahip çıkan belediye Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nca onaylanan proje kapsamında binayı restore ederek, 2009’da Özlüce Kültürevi olarak hizmete açılmıştı. Ancak 2013’te Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün açtığı dava sonucu, Özlüce Kültürevi belediyeden alındı.
Kapısına kilit vurulan tarihi binaya yıllarca hiçbir müdahalede bulunulmayınca, yapıda çatlaklar oluşmaya başladı. Durumu Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne bildirerek yıkılma tehlikesine dikkat çeken belediye 2016’dan bugüne kadar, pek çok kez binanın tadilatını yapmak üzere tekrar kendisine tahsis edilmesini talep etti ve her defasında ret cevabı aldı. 7 yıl boyunca sahipsiz bırakılan tarihi mekânda korkulan oldu ve bina geçtiğimiz günlerde, gece yarısı yıkıldı. Bu konu ile ilgili, Vakıflar Bölge Müdürlüğü binayı tekrar restore edeceklerini açıkladı. Ancak henüz bir adım atılmış değil. Sorumlular hakkında savcılığın da bir soruşturma başlattığı öğrenildi. Ancak, bu vesile ile belediyenin kültür politikası ve çeşitli faaliyetlerini büyüteç altına aldığımız Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Sn. Nejla Aslan, takipçisi oldukları bu konu hakkında pek de ümitli olmadığını vurguluyor. Bu vesile ile dertleştiğimiz Aslan, ‘Siyasi iklimin kültür politikalarının kurumsallaşmasının önünde engel olduğu bir ülkede, işimiz daha da zor,’ şeklinde konuşuyor..
2020 dünya ve Türkiye'sinde kültür politikası üretmenin zorluk ve avantajları nedir?
Küresel etkileşimin ve teknolojinin toplumsal yaşamın dinamiklerinde yarattığı dönüşümü düşünürsek, çok katmanlı bir politikaya ihtiyaç duyduğumuzu söyleyebilirim. Her iki kavram da, yeni ifade olanakları ve yeni açılımlar yaratmasının yanında kültürel çoğulculuğa karşı aynı zamanda bir tehdit. Siyasi iklimin kültür politikalarının kurumsallaşmasının önünde engel olduğu bir ülkede, işimiz daha da zor.
Yerel yönetimler açısından baktığımızda kültür sanat etkinliklerinin demokratik bir deneyim sürecine dönüştürülmesi, bana daha olanaklı görünüyor. Buna örnek olarak yakın zamanda hayata geçirdiğimiz bir pilot projeden bahsetmek istiyorum. "Köyünün GeleceğiMİSİn?’’ Nilüfer’ in kırsalındaki gençlerle 2 ay boyunca deneyimlediğimiz "birlikte öğrenme" çabası. Projenin bizi çok da heveslendiren dönüşleri oldu. Şimdi köyün tam merkezinde gençlerin de karar alma süreçlerine dâhil olduğu bir sanat evi açıyoruz. Büyük kitlesel etkinlikler düzenlemek evet gerekli, ama yerelde oluşturacağımız küçük kültür üretim odaklarının, çağın zorluklarını bertaraf edebileceğimiz sayısız içsel farklılığı barındırdığına inanıyorum. Gençlerle kişisel tanışmalar bu küçük mekânların varlığı ile mümkün ve bu buluşmalar onları, asla yalnız hissetmeyecekleri kültürel bir ağın parçası yapacak.
Kültür turizminizi pandemi sürecinde nasıl güncellediniz?
Pandemi kültür haritamızı sil baştan değiştirdi. Yine de inatçı davrandığımız bazı alanlar oldu. Çalı Köy Filmleri Festivali’ni yapmaktan vazgeçmedik mesela. Pandemi koşullarının bize yüklediği sorumluluğu üstlenerek, tüm önlemleri de alarak çok güzel bir festival süreci yaşadık. Katılımın bu kadar çok olduğu ulusal bir etkinliği sorunsuz hayata geçirmek ciddi bir deneyim oldu bizim için. Bundan sonraki süreci nasıl yürüteceğimize dair de bir verimiz oldu.
Çalı Köy Filmleri Festivali’nde ısrarcı olduk çünkü, bu bir açık hava etkinliğiydi ve bu dönemde ihtiyaç duyduğumuz şey de sanatın iyileştirici gücünün doğa ile birlikteliğiydi. Kültür turizmini bu perspektifle yeniden ele aldık. AB destekli, IRD “Kırsal Kalkınma için Yenilikçi Yaklaşımlar” Projesi’nin bileşeni olduğumuz Mysia Yolları bu alanda bize yeterince imkân sağlıyor. 850 kilometre uzunluğunda 50 adet treking, bisiklet ve atlı yürüyüş parkuru, doğa, tarih ve kültür mirasını tümüyle değerlendirebileceğimiz en önemli turizm destinasyonlarımızdan biri ve hemen hemen Nilüfer’in tüm tarihi çevresini kapsıyor.
Kültür etkinlikleri böyle kriz zamanlarının ilk gözden çıkarılan alanları olmuş her zaman. Pandemi sürecinin nasıl ilerleyeceğini bilemiyoruz, ancak halk sağlığını önceleyen, mümkün olduğunca sürdürülebilir bir kültürel planlama yapmış olduğumuzu umuyorum. Bunun için katılımcı bir anlayışla bütün çalışma arkadaşlarımızı bu planlama sürecine dâhil ettik. Dijital ortama taşıyabileceğimiz etkinlik alanlarını, atölye başlıklarını tartıştık. Edebiyat Müzesi, Fotoğraf Müzesi ve Mübadele Evi kapsamında yürüttüğümüz söyleşileri hangi dijital platformlarda nasıl gerçekleştireceğimizi belirledik.
Alanınızdaki içerik üretim ve yönetimini kısır siyasi propaganda veya verimsiz, bayat, tekrara düşük sözde üretimden neye göre sakınıyorsunuz?
Nilüfer Belediyesi olarak bu alanda uzun zamandır sanat üretiminin yaygınlaşması ve kentin dokusuyla bütünleşmesi için çaba gösteriyoruz. İlçe olarak 30 yıl gibi genç bir yaşa sahip olsa da Nilüfer’de bugün çok canlı bir kültür hayatına tanıklık edebilirsiniz. Bu canlılığı bir başka boyuta taşımak üzere, gençler, kadınlar, bağımsız kültür üreticileri ve sivil insiyatiflerle ortak bir kültür çalıştayı düzenledik. Çok yakında bu çalıştayın çıktılarını da yayınlayacağız. Bu çalıştaydan çıkan kararla değişik kesimlerden ve disiplinlerden katılımcıların yer aldığı bir Sanat Kurulu oluşturduk. Bu çabaların sonucunda artık kurumsallaşmış bir yapıdan söz edebiliriz. Burada kültür sanat kenti olma iddiası bizim için çok belirleyici bir kriter. Hem yerel yönetim hem de Nilüferliler bu iddiayı sahiplenmiş durumda. Sanatın odak noktası olduğu bir yapıda kendimizi kısır çekişmelerden bir nebze olsun koruyabiliyoruz.
Bütün bu olanakları salt bölge halkı için değil, Türkiye ve dünya kültür turizmi hizmetine sunuyor olmak, size ne gibi geri dönüşler ve emsaller vaadediyor?
Sizin sorunuzun içinde de yer aldığı gibi sınırların giderek aşındığı bir dünyada yarattığınız her değer başka bir işbirliğine başka bir-projeye dönüşebiliyor. Bu hem biraz daha fazla sorumluluk demek hem de kentiniz için yeni bir kazanım demek. Örneğin Nilüfer'de hayata geçirdiğimiz Mysia Kültür Rotaları bir Avrupa Birliği Projesi olan Avrasya Kültür Rotaları içinde de yer almakta. Bu proje ile Nilüfer'in bir köyü İtalya'nın bir köyü ile aynı hatta buluşabilmekte. Bu bence çok heyecan verici. Etkinliklerde ve projelerde uluslararası işbirliklerine önem vermek aynı zamanda çok yönlü bakış açıları ve içerik zenginliğini de beraberinde getiriyor. En son Nilüfer Caz Tatili için Avrupa Caz Ağı'na üyelik başvurusu hazırlığını yapan ekibimiz böyle bir eğitici deneyim yaşadı. Yine Türkiye’de bir Caz Ağı kurulması çabasının içindeyiz. Nilüfer’in kırsalında yer alan Misi’de gerçekleştirdiğimiz Sanatçı Konaklama Programı ve Sanat Çalıştayı gibi organizasyonlarla yerelle evrenseli sanat aracılığı ile buluşturduğumuz ve çok keyif aldığımız öğretici deneyimler.
Türkiye kültür tarihine iz bırakan Halkevleri pratiği size ne gibi bir yankı veriyor?
Halkevi mirası bizim için önemli bir ilham kaynağı. Mekanın dilsel ve mimari örgütlenmesinin belirleyiciliğinden yola çıkarak mekanlarımıza hacmi ne olursa olsun "Kültürevi" ismini vermeyi bu mirastan beslenerek tercih ettik. Etkinlik içeriğinde herkese açık ve eşit olmaya özen gösterdik. Bu sadece kültür mekanlarıyla sınırlı kalmadı. Belediyemizin merkez binası da Halkevi adını taşıyor. Nilüferlilerin diline de belediyeye gidiyorum yerine Halkevi'ne gidiyorum tümcesi yerleşmeye başlamış durumda.
'Ankara'dan bariz beklentileriniz veya iletişimsizlikleriniz oluyor mu?
Bütünlüklü bir kültür politikası sadece yerel yönetimin çabası ile hayata geçirilecek bir konu değil. Ancak ülkemizdeki siyasi iklim maalesef kurumlar arası işbirliklerini de engelliyor. Size de gölge etmesinler yeter demekten başka bir şey kalmıyor.
Eğitim politikanızı, etkinliğe sindiren bir duruş sergiliyorsunuz. Bu anlamda teknik olarak hangi yaş ve eğitim kategorilerine göre, hangi disiplinleri örgütlüyorsunuz?
Okullarda verilen eğitim müfredatında sanata verilen değerin iyice azaldığını düşündüğümüzde sorumluluğumuzun bu alanda daha da çok arttığını düşünüyorum. Çok uzun yıllardır adeta bir akademiye dönüşmüş eğitimlerimizin yanında etkinliklere paralel yaratıcı atölyelerle Nilüfer’de yaşayan herkesin farklı konularda değişik görüşlerle tanışmalarına olanak sağlamaya çalışıyoruz.
Çocuk ve gençlere yönelik enstrüman, bale, resim, karikatür, drama, halk dansları, seramik, satranç, akıl zeka oyunları gibi geniş bir yelpazede, yaygın bir eğitim ağımız var. Herhangi bir sınava tabi tutmadan, kültürevleri ve gençlik merkezlerimizde verdiğimiz sanat eğitimlerine her yıl yaklaşık 2 bin 500 çocuk ve genç katılıyor. Ayrıca, kırsal yerleşimlerde katılmak isteyen her çocuğa enstrümanını hediye ettiğimiz bir projeyi de uzun yıllardır sürdürüyoruz. Eğitimlerinin sonunda çocukların sahne aldığı etkinlikler, gösteriler, sergilerle Mayıs ve Haziran aylarımız cıvıl cıvıl ve çok renkli geçiyor.
Sanat eğitimlerinin bir diğer ayağı yetişkinlere yönelik atölyeler. Bu alanda seramik, resim, müzik ve özellikle kadınların çok yoğun ilgi gösterdiği el sanatları gibi atölyelerinin katılımcı sayısı 4 bin 500’ü geçiyor.
Bu eğitimlerin geleceğe dair önemli bir kazanımı da sanatla yakın ilişki içinde olan kendi izleyicimizi de oluşturmuş olmamız.
Vahit Tuna, İnci Eviner, Fulya Erdemci, Nilbar Güreş, Kevser Güler, Duygu Demir, Köken Ergün gibi isimlerin yer aldığı, eleştirmen Murat Alat'ın başını çektiği çağdaş sanat konuşmalarının geleceği için söylemek istedikleriniz nelerdir ? Sanırım Zeynep Sayın, Adnan Yıldız, Ekmel Ertan ve Yekhan Pınarlıgil de yakında izleyici ve çağdaş sanat meraklılarıyla buluşacaklar... Bu tür toplantıların kitaplaşması da düşünülmüş müydü ?
Murat Alat ile güzel bir başlangıç yapmıştık. Misi’de yer alan Sanatevi’nde. Hem güzel sanatlar eğitimi alan öğrenciler için hem de bu alanın meraklıları için çok doyurucu bir etkinlikti. Misi’ye gelen sanatçılar açısından da geleneksel Osmanlı sivil mimarisinin korunduğu bir köyde böylesi bir etkinlik gerçekleştirmek ilginçti. Güncel sanat buluşmalarını dönemi anlama üzerine kurulu eğitici bir sürece dönüştürerek çevrimiçi atölyeler şeklinde devam etmeye karar verdik. İlk buluşmamız Prof. Dr. Zeynep Sayın ile olacak. Etkinliği kayıt altına alacağız tabi. Çıktıları bizi ve atölye yürütücülerini memnun ederse kitaplaştırılmasını, tabii ki çok isteriz.
Ne içindeymişiz, serginin… 09 Ekim 2022
Yüzünde yüzyılı taşıyan ressam: Lucian Freud 02 Ekim 2022
Komet’i kuyruğundan tutabilmenin cüreti 24 Eylül 2022
Varlık ve hiçlik arasından, Godard’a projeksiyon vakti 18 Eylül 2022 YAZARIN TÜM YAZILARI