Halkın müdahalesi: 1973, 1983 ve 2002 seçimleri
Halk, 12 Mart darbesi sonrasında 1973’te yapılan seçimlerde CHP’yi birinci parti yaptı. 1983 seçimlerinde ise, 12 Eylül askeri cuntasının desteklediği MDP halkın oylarıyla son sırada yer aldı. 2002 seçimlerinde de ekonomik kriz ve deprem, iktidardaki üç partiyi baraj altı bıraktı. Bakalım 2023 seçimlerinde halkın müdahalesi ne düzeyde olacak?
Türkiye, 12 Mart 1971 Muhtırası'yla birlikte bir darbe sürecine giriyordu. Bu süreçte Demirel hükümeti istifa etmiş, yerine partiler üstü bir hükümet kurulmuştu. Bu dönemde “sol” bastırılmış, aydınlar tutuklanmış, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan gibi devrimci gençlik hareketinin liderleri idam edilmiş, Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıldere’de güvenlik güçlerince katledilmişti.
Anayasada değişiklik yapılarak memurlara sendika hakkı yasaklanmış, ülkenin tek sosyalist partisi olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) kapatılmış, birçok grev ertelenmiş, bazı gazetelerin yayınları durdurulmuş, TRT’nin özerkliği kaldırılmış, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kurulmuştu.
12 Mart askeri cuntası, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Faruk Gürler, 5 Mart 1973’te cumhurbaşkanı adayı olmak üzere görevinden ayrılmış, mevcut cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatörlüğüne atanmıştı. Bu arada ordu, bir sıkıyönetim bildirisiyle 13 Mart 1973’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini etkileyecek her türlü yayını yasakladı.
AP ve CHP ise, Gürler’in cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkıyordu. Faruk Gürler, parlamentodaki oylamalarda gereken oyu alamayınca adaylıktan çekildi. 6 Nisan 1973’te AP ve CHP’nin ortak adayı olan kontenjan senatörü emekli amiral Fahri Korutürk, cumhurbaşkanı seçildi.
12 MART’TAN ÇIKIŞ
Ülke, bu koşullarda yeni parlamento seçimlerine hazırlanıyordu. Toplum, 12 Mart sürecinden çıkmak için Ekim 1973 seçimlerini önemli bir fırsat sayıyordu. Kurultayda İsmet İnönü’yü yenilgiye uğratan CHP’nin yeni genel başkanı Bülent Ecevit, “düzen değişikliği” vaadiyle kitlelerin desteğini alıyordu.
Gerek CHP’liler, gerekse devrimci gençler dağlara taşlara “Karaoğlan” adını yazarak 12 Mart sürecinden çıkılmasına katkı yaptılar. 1969 seçimlerinde yüzde 27,4 oranında oy alan CHP, 1973 seçimlerinde ise yüzde 33,3 oy oranına ulaştı.
CHP, bu seçimlerde 185 milletvekili ile birinci parti olmuştu. Demirel’in AP’si ise, 149 milletvekili ve yüzde 29,8 oranıyla ikinci sıraya yerleşmişti. 1973 seçimleri, 12 Mart askeri rejiminin kesin olarak son bulmasını sağlamıştı. Halk, oylarıyla hem askeri yönetimine son vermiş, hem de “düzen değişikliği” vaat eden bir partiyi birinci yapmıştı.
12 EYLÜL CUNTASINA SÜRPRİZ
12 Eylül 1980 darbesiyle parlamento ve tüm siyasi partiler kapatılmış, her türlü sendikal faaliyet askıya alınmış, 1982 Anayasası ile demokratik hak ve özgürlükler ve sosyal haklar kısıtlanmış, ülke bir askeri diktatörlükle yönetilir hale gelmişti.
12 Eylül cunta yönetimi, 1983 seçimleri için askeri yönetimle uyumlu olan bir partinin iktidara gelmesini istiyordu. Bu amaçla emekli orgeneral Turgut Sunalp’in önderliğinde Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kurulmuştu.
Erdal İnönü’nün lideri olduğu Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ile kapatılan Adalet Partisi’nin (AP) çizgisinde kurulan Yıldırım Avcı başkanlığındaki Doğru Yol Partisi (DYP) de cunta yönetimince seçimlere sokulmadı.
1983 seçimlerine askeri yönetimce desteklenen MDP ile Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) ve Necdet Calp’in kurduğu Halkçı Parti’nin (HP) katılmasına izin verilmişti.
Seçimlerde MDP’nin birinci parti olması beklenirken halk bir sürpriz yapmıştı. 1983 seçimleri sonucunda MDP, üçüncü, yani sonuncu sırada yer aldı. ANAP, yüzde 45 oyla birinci parti olurken, HP yüzde 31 oyla ikinci parti, MDP ise yüzde 23 oyla üçüncü parti konumuna geldi.
2002 SEÇİMİ, İKTİDARI VURDU
1999 seçimleri sonrasında Ecevit’in DSP’si (Demokratik Sol Parti) yüzde 22,2 oranıyla birinci parti olmuştu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yüzde 18, ANAP ise yüzde 13,2 oy almıştı.
Bu üç parti Ecevit’in başkanlığında bir koalisyon hükümeti kurdu. 1999 Marmara depremi, emeklilik yaşını yükselten kanunun toplumda yarattığı memnuniyetsizlik ve 2001 ekonomik krizi, 2002 seçimlerinde iktidarın sonunu getirdi.
Halk, bu üçlü koalisyon hükümetinin hatalarını, yanlış yönetimini affetmedi. Kuşkusuz, hem 2002 seçimlerinde, hem de 12 Mart ve 12 Eylül darbe dönemlerinin sonrasında yapılan seçimlerde, birçok sosyolojik ve dışsal faktörler rol oynadı. Ancak burada sadece seçim sonuçları ve halkın tepkisi açısından bir değerlendirme yapmaya çalışıyoruz.
2002 seçimleri sonucunda, iktidardaki koalisyon hükümetinin üç partisi de, yüzde 10’luk seçim barajının altında kaldı. 1999’da yüzde 22,2 oy alan DSP, 2002 seçimlerinde büyük bir düşüş yaşayarak yüzde 1,2 oranına geriledi.
MHP, 2002 seçimlerinde yüzde 8,6, ANAP da yüzde 5,2 oranında oy aldı ve böylelikle üç parti de parlamentoya giremedi. Yüzde 34,3 oy oranıyla Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) birinci parti olarak parlamentoda tek başına iktidar oldu.
CHP de, yüzde 19,4 oyla ana muhalefet partisi konumuna geldi. Yüzde 10 seçim barajı nedeniyle başka hiçbir parti mecliste temsil edilmedi.
HALK ŞİMDİ NE YAPACAK?
AKP’nin 21 yıllık iktidarı sonucunda, ciddi bir ekonomik kriz, yoksullaşma, vahim bir gelir adaletsizliği, yoğun bir işsizlik söz konusu. Bir de bunların üstüne deprem geldi, iktidar bu depremde de beceriksizliğini ortaya koydu.
Tüm bu koşullara rağmen, anketlerde AKP’nin oy potansiyelinin yüzde 30’lar civarında olduğu belirtiliyor. Cumhur ittifakının diğer ortakları (MHP ve BBP) ile birlikte ittifakın toplam oy oranının yüzde 40’lar dolayında olduğu öne sürülüyor.
Muhalefetteki Millet İttifakı’nın ise, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesiyle birlikte bir çıkış yakaladığı, İyi Parti ve diğer ortaklarıyla birlikte oy oranının yüzde 45 dolayında bulunduğu ifade ediliyor.
Üçüncü bir ittifak olan Emek ve Özgürlük İttifakı ise, ittifakın ana gövdesini teşkil eden HDP ya da partinin kapatılma riskine karşı Yeşil Sol Parti olarak seçimlere girmesi halinde diğer sosyalist partilerle birlikte yüzde 15’lik bir oy potansiyeline sahip gözüküyor.
Bu ittifakın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi halinde Millet İttifakı adayının yüzde 60’a, yüzde 40 gibi bir oranla seçimleri kazanması mümkün olabilir. Ancak bu durum, normal bir senaryo olarak ortaya konmaktadır.
Seçim güvenliği, kaotik bir durumun meydana gelmesi, muhalefetin yeterince kendini topluma anlatamaması ve güçlü bir alternatif olarak halk nezdinde itibar kazanmaması gibi durumlarda seçim sonuçlarının değişebilme ihtimali de mümkün olabilir.
Yine de toplumda bir değişim arzusu, 21 yıllık bu iktidara “artık yeter” deme tavrının da güçlü olduğu varsayılabilir. Muhalefet, bu potansiyeli iyi değerlendirdiği takdirde seçim güvenliğini alarak ve kazanma azmiyle, halkı ikna edecek alternatif programıyla AKP’yi iktidardan uzaklaştırabilir. Halkın geçmiş tecrübelerini de dikkate alarak haydi hayırlısı diyelim…