Hapishane: Tehlikeli zarafet
Dada akımının kurucularından Emmy Hennings'in 'Hapishane' romanı, Kor Kitap tarafından yayımlandı.
Neslihan Eser
Kitaptan bir cümle: Ben tutukevinin avlusunda kaldırım çiçeği kadın ve genç kızların, hani galip gelirken kendini yenilmiş ilan edecek kadar zarif olan şu kızların yüzlerinde gülümseyen üstünlüğü gördüm. Bu zarafet, kalın duvarlar arasına hapsedildiğine göre tehlikeli olmalı.
Bir kabare yıldızı aslında, yazar olmakla beraber sahnelerin ışıltısı ve alkışıyla adı anılıyor Emmy Hennings’in. Dada akımının kurucularından olduğunu söylersek, 1'inci Dünya Savaşı’nı görmüş ve yaşamış sanatçı ve yazarlar arasında olduğunu da tahmin edecektir okur.
Emmy Hennings’in 'Hapishane' romanı, dönemin en önemli eserlerinden biri sayılıyor. Hennings, sonsuz duruluktaki sadeliği ve gündelik hayattaki yaşamını, lüksten uzak cümlelerle gerçekliğe büründürüyor. Paris’teki bir kabarede sahne almak için Almanya’dan ayrılmak üzere planlar yaparken yola bile çıkma fırsatı verilmiyor Hennings'e ve tutuklanıyor.
Burada bir kadının iç çekişi, zayıflığı, yazıklanmaları ve yenilgisi değil söz konusu olan. Romanda kahramanlık, dayanıklık ya da her zorluğa göğüs germenin olağanüstü karakterleri de söz konusu değil. Olması gereken olması gerektiği gibi; direnci ve zayıflıklarıyla bir kadın, tutuklu geçirdiği zamanı, günleri ve saatleri anlatmanın diliyle kurguluyor.
Çağla Vera Kılıçarslan, o denli sakin ve okunabilir bir Türkçeyle çevirmiş ki 'Hapishane'yi, Kor Kitap’tan yayımlanan roman, müstakil bir '72. Koğuş' edasıyla okunup iletişim kurulabilecek çağrıda bulunuyor okura.
Kadın olmanın tutuklu ve hapiste olma hallerini gözlüyor roman boyunca Hennings ve evirip çevirmeden, duru bir dille gündelik hayatın akışını, koğuş ve hapishane arkadaşlarıyla iletişimini, gardiyanlarla, revirle ve personelle olan biteni özetliyor. Her şey ve insanlar o kadar yoksul ki dünyanın o şartlarında, hırsızlar ve metresler aynı sorunla birbirinin gözünün içine bakıyor.
Yargının da bir dili var, o dilin kadınlardan taraf olmadığı muhakkak. Savaşın gelip dayandığı ve hükmünü acı bir yoksullukla dayattığı yerde hapishanede kadın olmanın yaşanır bir tarafı olmasa gerek.
Bir boşluğa eş oluyor 'Hapishane' romanı. Arka kapakta da yer aldığı üzere Herman Hesse, “Günümüzün en gerçekçi ve etkileyici kitaplarından biri” demiş Hennings’in yazdıkları için. Bir çağrıyla, günü ve saati olan bir davetle gittiği karakoldan bir tutuklu olarak çıkan kadın, zamanın o kışını hapishanede geçirmek zorunda bırakılıyor. Kaçma şüphesi ne büyük bir tutuklanma sebebi…
Yasa, herkese karşı aynı oranda ve adil işlemiyor romanda da, insanlık dışı muameleye maruz kaldıkça, insan farklı gerçekler ve gerekçelerle yüzleşiyor. Benim başıma gelmez, gelmesi için herhangi bir neden de yok zaten diye düşünen sıradan insanın üstüne yargı kararıyla kapanan kapılar, dayanma gücü edinmesi ve çıktığında hayata devam edebilmesi için sınıyor insanı adeta.
'Hapishane', 20. yüzyılın başında, bir Dada akımı kurucusu yazar tarafında kaleme alınmış olabilir ama günümüz dünyasının muhtelif ülkelerinde, içeriği ve yalın kurgusuyla, geçerliğini koruyor. Yer yer sertleşen hayat şartlarına rağmen, içinde hapishaneyi yaşamaya devam edenlerin de tercih edip okuyabilecekleri bir roman, isimsiz kahramanların perdesini bizim için aralıyor.