YAZARLAR

Hapishanedeki Fil

Deprem bölgesinde yaşayan, yaşları 12-18 arasında değişen, adli sisteme giren, tutuklanarak ya da hapis cezası alarak ceza infaz kurumlarındaki çocukların halen kapalı kurumlarda tutulmaya devam edilmeleri, çocuk hakları savunucuları tarafından çocuğun yüksek yararının, gelişim ve sağlık haklarının bir ihlali olarak görülüyor.

"Karanlık zamanlarda şarkı da söylenecek mi?

Elbette, şarkı da söylenecek, karanlık zamanları anlatan."

Bertolt Brecht

Üzerinden altı ay geçmesine rağmen deprem bölgesinde hayat, normale dönmekten oldukça uzak. Veya deprem bölgesinde yaşayanlar için artık “normal” diye nitelendirdiğimiz şey her ne ise, çok daha farklı bir tanıma ve bağlama sahip.

Temmuz ve Ağustos aylarının en kavurucu sıcaklarını çadırlarda ve konteynerlerde geçirenler, ellerinde bidonlarla uçsuz bucaksız su kuyruklarında bekleyenler, halen devam eden enkaz kaldırma çalışmaları sırasında kaçınılmaz olarak silika ve asbest soluyanlar, temel hijyen ve sanitasyon eksiklerinin olduğu bir ortamda böcekten akrebe, yılana dek türlü risklerle yaşayanlar…

Bir de demir parmaklıklar ardında depremi ve deprem sonrası süreci yaşayan çocuklar var.

Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı geçtiğimiz günlerde Deprem ve Çocuk Mahpuslar konulu önemli bir ön araştırma raporu yayımladı.

Deprem hepimiz için olduğu gibi, çocuklar için de travmatik bir deneyim. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi verilerine göre, son depremde Türkiye’de 2,5 milyon çocuk, evsizlik de dahil olmak üzere, aşırı yoksunluk yaşamaya başladı ve temel hizmetlere erişemez oldu.

Deprem bölgesini demir parmaklıklar ardında deneyimleyen, depreme cezaevinde ve hatta bazen yetişkin hapishanelerinin çocuk koğuşlarında yakalanan çocuklar için ise travma katbekat artıyor.

Deprem bölgesinde yaşayan, yaşları 12-18 arasında değişen, adli sisteme giren, tutuklanarak ya da hapis cezası alarak ceza infaz kurumlarındaki çocukların halen kapalı kurumlarda tutulmaya devam edilmeleri, çocuk hakları savunucuları tarafından çocuğun yüksek yararının, gelişim ve sağlık haklarının bir ihlali olarak görülüyor.

Cezai sorumluluk yaşının düşük olduğu, yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzun tutulduğu, hapis cezasına alternatiflerin yetersiz olduğu, çocukların hukuki yardıma erişiminde sorunlar yaşandığı bir ortamda, Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, 37’nci maddesinde, özgürlükten mahrum bırakan hapis cezaları ve tedbirlerini, ancak ve ancak “son çare” olarak ve “en kısa süreyle sınırlı tutarak” uygulamayı şart koşar.

Özgürlüğünden mahrum bırakılan çocuklara da insan onuruna uygun düşecek şekilde davranmak ve yaşlarına uygun gereksinimlerine dikkat etmek esastır.

Türkiye’de resmi rakamlara göre toplam 1559 çocuk tutukluyken, hükümlü çocuk sayısı ise 1013. Çocuklar hakkında verilen mahkumiyet kararlarının yüzde 40’ı da hapis cezası.

Depremlerin ardından Hatay Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan 163 çocuk hükümlü ve tutuklu, tedbir amaçlı olarak, Samsun’daki Kavak Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na nakledilmişti. Ancak o dönemde birçok hak savunucusu, bu nakil işlemleri yerine, söz konusu çocukların tahliye edilerek güvenli bir şekilde yakınlarına ulaştırılmaları gerektiği çağrısında bulunmuştu.

Çocuk adalet sisteminin iyileştirilmesine dair kıymetli çalışmaları ve önerileriyle bu alandaki çalışmalarda önemli bir referans kurum olan Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Şubat depremlerinden sonra 14 il barosundan çocuk hakları uzmanı avukatların katıldığı toplantının çıktıları ışığında hazırladığı bu raporda temel olarak şu taleplerde bulunuyor:

- Çocuk ceza infaz kurumları bağımsız izlemeye açılsın.

- Barolar afete hazırlıklı hale getirilsin ve afete yönelik olarak çocuk-dostu şekilde kapasiteleri güçlendirilen barolar arasında koordinasyon ve destek mekanizmaları oluşturulsun. Böylelikle deprem bölgesinde çocuklarla ilgili çalışan avukatlarla dayanışmanın güçlendirilmesinin yanı sıra acil durum iletişim ağları kurulsun.

- Afete hazırlıklı çocuklara özgü kurumlar kurulsun ve bu kurumlar hesap verebilir hale gelsin.

- Baro, kamu ve sivil toplum örgütleri arasında iş birlikleri geliştirilsin; deprem anında çocuk hakları savunuculuğu alanında yapılacaklar konusunda işbirliğine dair acil durum eylem planı oluşturulsun. Çocuk adalet sistemi içerisinde yerelde görevlendirilmiş yargı mensuplarıyla düzenli iletişim kurulsun.

- Adalet sistemi içindeki çocuklarla ilgili veri eksikliği giderilsin; adli sisteme girmiş çocuklar hakkında yaş, cinsiyet, eğitim, ikamet, uyruk, tutukluluk süresi gibi veriler düzenli aralıklarla kamuoyuyla paylaşılsın ve bu veriler izlensin. Böylelikle deprem bölgelerinde kapalı kurumlarda depremden doğrudan etkilenen çocuklar ve depremin etkilediği bölgelerde yakınları olan çocuk mahpuslar ayrıştırılmış veriler üzerinden sayısal olaral hızlıca tespit edilsin.

Deprem sonrası çocuk mahpuslarda birçok özel ihtiyaç doğdu, çocuğun iyi olma haline dair birçok bileşen de hasar gördü; çünkü mahpus çocukların tek sorunu içinde bulundukları fiziki şartlar değildi. Tüm bu ihtiyaçlar ve yaşanan hak ihlalleri raporda titizlikle işleniyor.

Buna göre, çocukların çoğu yakınlarını enkaz altında kaybetti.

Çocuğun üstün yararını gözeten bir ortamda yas tutamadıklarından ve kendilerine ölüm izni verilmediğinden dolayı yas hakları ihlal edildi.

Ziyaretçiden, sosyal etkinliklerden ve iletişim kanallarından yoksun kaldılar. Oysa çocuğun böyle kaotik bir süreçte yakınlarına telefon etmek, onların sağlık durumlarını öğrenmek için parası olup olmadığına bakılmaksızın ücretsiz olarak düzenli ve sağlıklı bir iletişim kurmaları sağlanmalıydı.

Duruşmalar ertelendi; çocuklara atanan avukatların büyük kısmı başka illere göç etti ve bazıları hukuki destek sunamayacak duruma geldi.

Çocuklar, riskli yapılarda tutulduklarından dolayı deprem sonrası kaygı düzeyleri arttı; deprem travmasına dair psikolojik ihtiyaçları yeterince giderilemedi veya hiç fark edilemedi.

Adeta depremle birlikte bir katman daha büyüyen mahpus çocuklar için artan mahrumiyet hali bununla da sınırlı kalmadı.

Adliyeler yıkıldığı için çocuk mahkemeleri yargılama faaliyeti yürütemedi, çocuk hakimlere ulaşılamadı. Çocuk şube müdürlükleri hasar gördüğü için adli sisteme giren çocukların işlemleri, çocuk konusunda uzmanlaşmamış genel kolluk kuvvetleri tarafından yapıldı.

Rapor’da deprem sonrası süreçte “Hatay Çocuk Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki mahpus çocukların sevk işlemi için saatlerce soğukta bekletildikleri, bu süreçte çocuklar için gerekli önlemlerin alınmadığı, çocukların sevk işlemi ile ilgili yeterince bilgilendirilmedikleri”, bazı çocukların deprem sonrası ailelerine ulaşamadıkları, başka kentlere sevk edilen çocukların aileleri ile görüşemedikleri yönünde avukatlara iletilen ihbarlara da değiniliyor.

Depremin ardından hızlı bir şekilde kurulan ve çocuk hakları konusunda kamu kurumları, uluslararası kurumlar ve medya ile iletişim halinde çalışan Afet Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi bünyesinde kurulan Mahpus Çocuklar Alt Çalışma Grubu bu açıdan mahpus çocuklarla ilgili birçok hak ihlalini görünür kılmak için çabaladı.

Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı bu süreçte Afet Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi ile “Hapishanedeki Çocuklar için Acil Çağrımızdır!” başlıklı bir metin yayımlamış; deprem sonrası çocukların tahliye edilmesi ve tüm ceza infaz kurumlarında kriz masaları kurularak sosyal hizmet uzmanları ve psikologların desteğiyle çocukların üstün yararı gözetilerek afet sonrası ihtiyaçlarının tespit edilmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Deprem sonrası ortaya konan bu tür tespitlerin, yapıcı uyarıların ve çözüm önerilerinin dikkate alınması ve bilimsel bir model hazırlanması, kaçınılmaz olarak sonraki depremlerde yaşanacak risklerin de azaltılmasında referans niteliğinde olur.

Rus şair ve fabl yazarı İvan Krilov, bir müzeye giden ve oradaki tüm küçük şeyleri fark etmesine rağmen kocaman bir fili gözden kaçıran adama dair “Meraklı” isimli kısa bir fabl yazar. Ardından Dostoyevski, “Ecinniler” romanında, bir kahramanını “Krilov’un meraklı adamına” benzetir ve antika eşyalar müzesindeki canlı filin bile farkına varamadığından dem vurur.

Türkiye’de uzun zamandır odada sembolik bir fil var ve herkes bu filin etrafından ustaca dolanıp geçiyor.

“Hangi fil?” diye soruyor herkes birbirine bakarak.

Ağzının tadı kaçmasın diye, fil hakkında konuşmak istemiyor hiç kimse.

Herkes onu görmezden geliyor, sürekli büyüyen file karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor, sorumsuzluk “yeni normal” haline getiriliyor.

Fil, bu ülkenin orta yerinde duran, oynayan, koşuşturan, bazen de demir parmaklıkların ardından gün ışığını arayan, avluda uçurtmalar uçuran, bazen ailenin geçimini sağlamak için üzerine yük asansörleri düşen, bazen uyuşturucu batağına saplanan, bazen oyun çağında zorla evlendirilen, bazen okul çağında tarlalarda aileleriyle fındık toplayan çocukların iyi olma halini de etkileyen, özünde insan haklarını içeren tüm kangrenleşmiş sorunları temsil ediyor.

Odanın orta yerinde duran bu fili görmek, duymak, anlamak, mümkünse fil her şeyi daha fazla yıkıp geçmeden uzman görüşlere kulak vermek, hasarı önlemek gerekiyor.

Oysa çocukların özgürlüklerinden mahrum kaldıkları hapishanelerdeki fil karşısında gözler de kulaklar da kalpler de depremden bu yana bir kat daha kapanmış durumda.

Deprem bölgesindeki çocuklar için çifte hapishaneye dönen bu ortamdaki fili görün ve duyun lütfen. Çünkü Fransız çocuk kitabı yazarı Alain Serres’in de dediği gibi, “Çocuk hakları: Hemen. Şimdi. Çünkü yalnızca şu anda çocuğuz.”


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.