Harvard vardı da biz mi kadın rektör olmadık?
Bir kadının ve azınlık gruplardan gelen birinin ABD’nin en prestijli eğitim kurumlarından birinin rektörü olabilmesi, yıllardır bu alanda ortaya konan çabaların, doğan endişelerin, artan beklentilerin, kızışan gerginliklerin, yani oluşan küçük çaplı felaketlerin sistemin duvarlarını esnetmesini sağladı. Claudine Gay işte tam da bu kuramın ispatı...
“Erkek kardeşlerimizden tek istediğim,
yakamızdan düşmeleridir.”
Sarah Grimké, 1837, ABD
Yoğun ulusal ve uluslararası gündemde küçük, küçücük, birkaç dakikalık bellek ömrü olan bir yer işgal etti ekranlarımızda: “Claudine Gay, Ivy League’in[1] ilk siyah rektörü oldu.”
Eril tahakkümün, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve beyaz üstünlüğün taraftarlarının karşısında var gücüyle duran tek bir cümleydi aslında o...
Kadınların toplumdaki yeri ve kariyeriyle ilintili tartışmalar, ırk kavramıyla kesiştiğinde, toplumsal cinsiyet kodlarına içkin önyargılar ve buradan üretilen ayrımcılıklar, her türlü sosyo-kültürel düzeye egemen olabiliyor ve katmanlı bir baskı ve sömürü mekanizması yaratabiliyor.
Bu durum Türkiye’de ayrı, Afganistan’da ayrı, İran’da ayrı, ABD’de ise ayrı biçimlere bürünüyor ama genelde benzer zihniyetler tarafından zemini döşeniyor.
ABD özelindeki tüm bu tartışmalar ise, Amerikan Yüce Mahkemesi’nin, Harvard Üniversitesi’nde işe alımlarda Asya-Amerikalı başvuru sahiplerine karşı, diğer etnik toplulukların temsilini artırmak adına ayrımcılık yapıldığı yönündeki iddiaları incelediği bir ortamda gerçekleşiyor.
Harvard bir süredir “beyaz, ayrıcalıklı Amerikalıların en seçkin kurumu” olma etiketinden kurtulma çabasında. Irkçılık ve kölelik geçmişini akademisyenlerin oluşturduğu bağımsız bir kurulun raporuyla sorguluyor, bir yandan da HBCU’lar (Historically Black Colleges & Universities; yani Tarihsel Olarak Siyahi Üniversiteler) ile ortaklıklarını geliştiriyor, bu üniversitelerden profesörleri düzenli olarak bir yıllığına Harvard’da misafir öğretim üyesi olmaya davet ediyor.
Şu anda Harvard Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde dekanlık görevi yürüten Gay ise, 1 Temmuz itibariyle 386 yıllık Harvard Üniversitesi’nin tarihindeki 30 rektör arasında ilk siyah rektör ve Ivy League’deki ikinci kadın rektör olacak. Kendisinden önceki kadın rektör, 2001-2012 yılları arasında Brown Üniversitesi’nin başındaki Ruth Simmons idi.
1970 yılında New York doğumlu olan Gay, Haitili göçmen bir aileden geliyor.
ABD tarihinde ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı verilen o büyük çaplı mücadelenin sembollerinden olan insan hakları savunucusu Rosa Parks’ın tarihe “Montgomery Otobüs Boykotu” olarak geçen, terzilik yapan siyahi bir kadının iş çıkışı yorgun argın otobüse bindiğinde “beyazlara yer vermek” kuralına uymaması üzerine tutuklanmasıyla, bir yılı aşkın süre boyunca hiçbir siyahın otobüse binmemesine ve ABD'de Sivil Haklar Hareketi'nin büyümesine neden olan o ilk kıvılcımı çakmasından on beş yıl sonra gözlerini dünyaya açtı.
Claudine Gay, Amerikan halkının siyasi katılımı konularında yoğun çalışmalar yürütmüş birisi. 2006 yılında Harvard’a profesör olarak katıldı ve sosyo-ekonomik faktörlerin siyasi görüşler ve oy verme davranışı üzerindeki etkisini inceleyen çok fazla araştırmada bulundu. Örneğin hükümete azınlık topluluklarından kişilerin getirilmesinin yurttaşların algılarını nasıl şekillendirdiğini ve onların siyasete ve kamusal meselelere ilgisini nasıl artırdığını; komşuluk ortamlarının siyah Amerikalılar arasında ırksal ve siyasi tutumları nasıl belirlediğini, siyah Amerikalılar ile Latinler arasındaki rekabet ve işbirliğinin kökenlerini inceledi.
Kendisi aynı zamanda 2017 yılında üniversite bünyesinde “Amerika’da Eşitsizlik Girişimi”nin kurucu başkanı oldu. Bu girişim kapsamında çocuk yoksulluğu ve Amerika’daki eşitsizlik biçimlerini küresel bir perspektiften inceledi.
Sivil haklar hareketindeki araştırmalarıyla adeta “akademinin Rosa Parks’larından biri”...
Gerek selefi rektör Lawrence Bacow, gerekse diğer meslektaşları onun akademik yetileri, iletişim becerileri, liderlik vasıflarını yere göğe sığdıramıyorlar. En önemlisi de Harvard’ın akademik mükemmeliyet düzeyini artıracağına olan inançları çok güçlü.
Doktorasını 1998 yılında Harvard’dan alan, aynı zamanda en iyi siyaset bilimi araştırması ödülünü kazanan Gay, bir süre Stanford Üniversitesi’nde de ders verdi.
Beethoven’e atfedilen bir söz vardır: “Yanlış bir nota çalmak önemsizdir, ama tutkusuz çalmak affedilemez”. Claudine Gay hem notaları doğru çalıyor, hem de işine tutkuyla bağlı. Harvard bünyesindeki okullar arasında işbirliğini artırma ve üniversiteyi dış dünyaya çok daha fazla açma hedeflerini daha şimdiden açıklamış durumda.
“Fildişi kulelerde olma fikri geçmişte kaldı; akademinin geleceğinde buna yer yok. Biz toplumun dışında değiliz, onun bir parçasıyız. Harvard’ın dünyaya hizmet etme gibi bir görevi var,” diyor.
Gay’in bu göreve getirilmesiyle birlikte, Ivy League bünyesindeki sekiz okulun başındaki kadın sayısı erkek sayısını geride bırakmış oldu. Columbia, Princeton ve Yale, erkek rektörler tarafından yönetilirken, Pennsylvania, Dartmouth, Brown, Cornell ve Harvard artık kadın rektörlerin yönetimi altında. "Ad astra per aspera” diyen rektörler onlar: yani, nice badireler atlatıp yıldızlara ulaşanlar...
Felaketler kuramının da kurucusu olan Fransız matematikçi René Fréderick Thom, bir sistemdeki küçük değişikliklerin, tüm sistemde büyük ve ani değişikliklere neden olabileceğini söyler. Bir diğer deyişle, damlayan su, taşı delebilir. Son dönemde bunu İranlı kadınlar özelinde gördük, ancak ABD’de de Claudine Gay’in rektörlüğüne giden yolu döşeyenler işte tam da bu küçük değişikliklerin kümülatif etkisi.
Bir kadının ve azınlık gruplardan gelen birinin ABD’nin en prestijli eğitim kurumlarından birinin rektörü olabilmesi, yıllardır bu alanda ortaya konan çabaların, doğan endişelerin, artan beklentilerin, kızışan gerginliklerin, yani oluşan küçük çaplı felaketlerin sistemin duvarlarını esnetmesini sağladı. Claudine Gay işte tam da bu kuramın ispatı...
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve Anayasa Hukuku Profesörü Bertil Oder’in de söylediği gibi, “sadece kimlik üzerinden bir temsil (kadın, siyah) değil, savunuculuk yetkinliğine sahip kadın ve siyah bir akademisyenin atanması söz konusu. Atama karar alıcı ve hatta lider pozisyona olduğu için çoğulcu ve dönüştürücü kurumsal liderliğin bir örneğini görüyoruz.”
Claudine Gay’in rektörlüğüne dek, nasıl ki Montgomery Otobüs Boykotu’na dek belediye otobüslerinde ilk dört sıra koltuklar beyazlara ait olup siyahlara en arka koltuklar ayrılmışsa, akademinin “en beyaz” koltukları hep “Claudine Gay gibi olmayanlara” uygun görülmüştü. Gizli, örtülü, ifade edilmeyen, ama herkesin kabullendiği bir kural misali... Ta ki bu kural, dönüştürücü, çoğulcu ve hak savunuculuğunu önceleyen bir yaklaşım galip gelene dek...
Irk ve bilim konularında uzun süredir çalışmakta olan ödüllü bilim gazetecisi Angela Saini, “Üsttekiler: Irk Biliminin Geri Dönüşü” adlı müthiş kitabının son sözünde şöyle der:
“Entelektüel ırkçılık her zaman var oldu, hatta tarihin büyük kısmında da gelişti. Onun hâlâ akademinin kalbinde yer alan zehirli, küçük bir tohum olduğuna inanıyorum. Öldüğünü düşünseniz de ihtiyacı olan tek şey su ve şu anda da yağmur yağıyor.” (Minotor Kitap, sf.308).
Dolayısıyla, ırkçı önyargıların akademide halen mevcut olduğu ve pandemi veya bir terör saldırısı gibi kriz anlarında yüzeye kolaylıkla çıkabildiği düşünüldüğünde, siyah bir rektörün ABD’nin en önemli eğitim kurumlarından birinin başına geçmesi, önemli bir adım. Ama ardında ne kadar büyük bir gayret olduğu da malum.
Oysa ırka değil liyakate göre değişken statülü koltuklara ‘en başarılı olan oturur’ kuralı esastır.
1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiş olan, ancak şimdilerde anayasa değişikliğinde kadının kıyafetinin tartışıldığı Türkiye’de 200 üniversitenin 19’unda kadın rektör olduğu düşünüldüğünde ise kat edecek çok yolumuz var. Ve dün Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeliğine ve altı üniversite rektörlüğüne yapılan atamaların istisnasız tümü de erkek.
[1] Sarmaşık Ligi / Ivy League, ABD’nin New England bölgesi ve güneyindeki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu dayanışma ligidir.