Hasan Âli Yücel aydınlığı
Hasan Âli Yücel, yaşamını eğitime, kültüre adamış, ülkenin her köşesinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmamayı amaç edinen bir Cumhuriyet devrimcisidir.
"Babam Boşnakmış benim, bahçıvanlık etmiş/ Bahçıvanlıktan önce dağda davar güdermiş/Boşnak olsa ne çıkar, o da Allah’ın kulu/Fakat ecdadım belli, dedemgil Trabzonlu/ Bizler Görele’deniz, hem de Daylı köyünden/Bu yemyeşil cenneti över her gidip gören/Atalarımın mezarı ordadır, herkes tanır/İmamoğlu soyumuz, sevilerek anılır… Geleyim anamgile / O taraf Tekirdağlı… Köyleri “Dedecik”tir, hepsi toprağa bağlı / Atası Mehmet Ağa, orda testereciymiş;/Hem de çifti, çubuğu düzgün olan biriymiş/Oğlu fakat durmamış, okumak isteğiyle / İstanbul’u boylamış bu içten dileğiyle”
Hasan Âli Yücel 17 Aralık 1897 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelir ve 64 yaşında 26 Şubat 1961 tarihinde aramızdan ayrılır. 1940’lı yıllarda kendisine yönelik ırkçı saldırılara karşı yukarıda bazı dizelerini verdiğimiz 'Öğrensinler Aslım Ne!' şiirini yazar. Dizelerden de göreceğimiz gibi Yücel marazi bir durum olan ırkçılığa karşı hümanist bir bakışın temsilcidir. Hasan Âli Yücel, yaşamını eğitime, kültüre adamış, ülkenin her köşesinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmamayı amaç edinen bir Cumhuriyet devrimcisidir. Milli Eğitim Bakanlığının tüm basamaklarında çalışmış ve bu makama liyakatla gelen tek bakan olmuştur. Doğu ve Batı kültürünü çok iyi incelemiş-içselleştirmiş bir yazar, şair, bestekar, felsefeci bir Cumhuriyet aydını, aşılamayan Milli Eğitim Bakanıdır. Şiirimizin radikal şairi Can Yücel babasını “Hasan Âli Yücel bir kent çocuğuydu. Tanıyanlar da bilirler, babam bir şehir çocuğuydu. Alaturka sever, şiir sever, insanlarla sohbet etmeyi, yani eski anlamıyla meclis-i ara bir insandı. Ama aynı zamanda, insan olma meselesini kendi halkının insan olma meselesini bütün olarak görecek kadar da geniş yürekli ve vicdanlı, bilinç sahibi bir insandı. Yani bir insanın kendi başına bir insan olamayacağı kadar bir hafsala genişliğine sahiptir…” ifadeleriyle anlatırken kızı Canan Eronat da insan Hasan Âli Yücel için “Babam yaptığı işten çok keyiflenen biriydi, babam için yaşamak keyifti, kafası, yüreği ve bütün benliğiyle anını yaşamak, acısıyla tatlısıyla duya duya doya doya yaşardı.” tanımlamasını yapar.
HASAN ÂLİ YÜCEL’İ BESLEYEN DİNAMİKLER
Hasan Âli Yücel’in müziğe yatkın, Mevlevi aile ortamı, aldığı felsefe eğitimi, 1908 İkinci Meşrutiyet ve özgürlük kavramıyla tanışması, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Eğitim Devrimi şekillenmesinde önemli dinamikler olarak karşımıza çıkıyor. Kendisi bu süreci "Artık ben 'hürriyetin' ne olduğunu anlamıştım. Sıra anlatmaya gelmişti. Önüme gelene ne olduğumuzu, hürriyetin ne manaya geldiğini açıklamaya başladım” şeklinde ifade eder. Oğlu Can Yücel de babasının bu dönemini “Derken efendim, 1908 gelip çatıyor. Bir curcunadır başlıyor. O harekete, canlılığa susamış insan yavrusu gözüyle o dönemi nasıl coşkuyla anlatıyor yazılarında. Sokağa çıkış o çıkış, kalabalığa karışış o karışış, babam denebilir ki bir daha eve girmedi. Girdiyse de her zaman bir ayağı eşikteydi” ifadeleriyle aktarır. Tüm bu süreçlerde Yücel ailesindeki şiir geleneği karşımıza çıkıyor. 1926’da Hasan Âli Yücel ikiz çocukları Can ve Canan dünyaya geldiklerinde 'Çocuklarımın Nefesi' adlı şiiri ve daha sonra kızı Gülümser için şiir yazar. Can Yücel de babası Hasan Âli Yücel için 'Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim' ve çocukları Yeni Hasan, Güzel ve Su için şiirler yazar.
HASAN ÂLİ YÜCEL VE İZMİR
Yücel, 1922 yılında İzmir Erkek Öğretmen Okuluna Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olarak atanır. 2 Şubat 1923 tarihinde Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal İzmir’de halka açık bir toplantıdadır. Toplantıya katılan Yücel, Mustafa Kemal’e “Gelecekte bilim-kültür hayatımızda medresenin yeri ne olacaktır? Bugün fosil mevkiinde bulunan medresenin irfan hayatı bundan sonra nasıl olacaktır? Zatı alileri bu hususta ne düşünüyor, bunu öğrenmek istiyorum?” sorusunu sorar. Mustafa Kemal, Yücel’in düşüncesine katıldığını ifade eder ve sonra da 3 Mart 1924 tarihinde Öğretim Birliği Yasası TBMM’nde kabul edilir. …Yıl 2024 Türkiye’de medreselerin, sıbyan okullarının kurulduğu, dinsel öğretimin yaygınlaştırıldığı, öğretim birliği yasasının, laik-bilimsel eğitimin yok edildiği bir dönem yaşanıyor. Hayat hep iyiden, güzelden, akıl ve bilimden yana akar. Bu nedenle fetret döneminin uzun sürmeyeceğine inanıyoruz. Yücel’i, 1935 yılında 15 yıl sürecek olan İzmir Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanı olarak görüyoruz. UNESCO’nun 1997 yılını Hasan Âli Yücel yılı ilan etmesi nedeniyle dönemin 9 Eylül Üniversitesi rektörü Sayın Prof. Dr. Fethi İdiman’ın çok önemli katkıları ve İzmir Üniversiteleri Öğretim Üyeleri Derneği (İZÜNİDER) imecesiyle Hasan Âli Yücel sempozyumu gerçekleştirilir. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Aralık 2001 yılında kurulur. İlk etkinliği 26 Şubat 2002 tarihinde Hasan-Ali Yücel paneliydi. Panelin konuşmacıları Talip Apaydın, Prof. Dr. Zeki Arıkan ve Kızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı Yusuf Balaban’dı… Kaybettiğimiz üç değerli aydınımızı bu satırlardan saygıyla selamlıyorum. Şubat 2011, Hasan-Ali Yücel’in aramızdan ayrılışının 50. Yıldönümüydü. YKKED, Balçova Belediye Başkanı Sayın Mehmet Ali Çalkaya’nın çok değerli katkılarıyla Ekonomi Üniversitesi konferans salonlarında ülkenin çok değerli aydınlarının katıldığı üç gün süren ve kitaplaştırılan bir sempozyum gerçekleştirildi.
26 Şubat 2024 tarihinde İzmir’de APİKAM konferans salonunda YKKED, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Cumhuriyet Gazetesi imecesiyle “Hasan Âli Yücel’e Saygı” adını verdiğimiz etkinlikle Yücel’in aramızdan ayrılışının 63. yılında eğitim tarihimize, kamusal eğitime, laik demokratik eğitime, eğitim hakkına, kültür ve sanat dünyamıza yaptığı katkıları konuştuk. Prof. Dr. Ayfer Kocabaş yönetimindeki YKKED Mandolin Orkestrasının Yücel’in bestelenen şiirlerini ve Suzinak bestesini seslendirdiği mini konser sonrası Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın yönlendirici olduğu panelde Doç. Dr. Güzel Yücel, Prof. Dr. Alp Yücel Kaya, Prof. Dr. Doğan Göçmen konuşmacı olarak yer aldı.
AYDINLANMACI HÂSAN ALİ YÜCEL
Hasan Âli Yücel 1938-1946 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapar. Onun bakanlık dönemi Mustafa Kemal’in 1940’lı yıllara taşındığı bir aydınlanma dönemidir. İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’la beraber hayata geçirdikleri, yoksul köy çocuklarına eğitim hakkı penceresini açan, ülke gereksinmelerini öne çıkaran özgün “Köy Enstitüleri” kazanımı döneminin çok önemli atılımıdır. Enstitüler dışında “Neşriyat Kongresi, Maarif Şuraları, Tercüme Bürosu, yeni yüksek okullar, teknik eğitim, opera ve konservatuarın kuruluşu, müzeler, ansiklopediler, 1946 Özerk Üniversite Yasası” Yücel döneminin çok önemli başarılarıdır.
Köy Enstitüleri kuruluş sürecinde Yücel ve Tonguç’un iş bölümü yaptıklarını görüyoruz. CHP içindeki ve TBMM’ndeki görüşmelerde Yücel aktif rol oynar. Tonguç ise daha çok enstitü kuramında ve uygulamalarda yer alır. Enstitülerle ilgili yaptığı açıklamalarında gerekçeyi “Biz kurtuluş savaşından sonra sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek istedik. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardı. Bu imamdır. İmam insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar manen hakimidir. Bu manevi hakimiyet maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik. İşte köy enstitüleri fikri böyle doğdu” şeklinde açıklar. Kendisine yönelik suçlamaları ve milliyetçilikten ne anladığını “Ben canla başla çalışırken elleri uyuzdan yaralı, başları sirkeli bu bakımsız yavrucukları bağrıma bastım, onlardan yüksünmedim. Onları sevdim. Dün bu halde enstitüye gelmiş köylü çocukları bugün, kız-erkek aslan gibi büyümüş, işleri başında çalışıyorlar. Benim onları himaye etmek haddim mi? Ben bu memleket evlatlarına sadece hizmet ettim. Benim anladığım milliyetçilik budur. Başka türlüsünü ne anlıyorum, ne kabul ediyorum” ifadeleriyle aktarır. Yücel’in bu ifadeleri günümüzde de geçerlidir. Gerçek milliyetçilik hamaset ve insanları ötekileştirmek değil ülkenin insanlarını, doğasını, taşını, toprağını, suyunu sahiplenmektir.
Hasan Âli Yücel 3 Temmuz 1941 tarihinde Ankara Devlet Konservatuarı’nın ilk mezunları için düzenlenen diploma töreninde yaptığı konuşmada “…Hangi milletten olursa olsun insanlığa yeni bir düşünüş, yeni bir duyuş getiren her esere bizim yüreklerimizin besleyeceği his, ancak saygı ve hayranlıktır. Biz bu saygı ve hayranlık duygumuzu nazari bir bakışla değil, yaparak ve yaşayarak, kendimizin kılarak ifade ediyoruz…Yazar bizden olmayabilir, bestekar başka ulustan olabilir. Fakat o sözleri ve sesleri anlayan ve canlandıran biziz. Onun için Devlet Konservatuarının temsil ettiği piyesler, oynadığı operalar bizimdir, Türk’tür ve millidir…” sözleri, felsefeci kimliğiyle ulusaldan evrensele hümanist bakışını dışa vurur. Yücel, 8 Kasım 1943 tarihinde Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi açılışında yaptığı konuşmada “Her ilerleme, hiç kimse tereddüt etmemelidir ki, pozitif bilimin ışıkları altında olmaktadır. Tarih içinde Avrupa Rönesansı'ndan sonraki asırlarda ilerleyen milletlere ayak uydurmadan zaman kaybetmiş bir millet olarak biz, aradaki açığı kapatmaya mecburuz… Bilmeliyiz ki, her türlü hurafeleri silip süpürecek olan bereketli yağmurlar, pozitif bilimlerin yaşatıcı ve besleyici bulutları içerisindedir. Iskolastik ve bizim tarihimizdeki adıyla medresecilik zihniyeti, ancak pozitif bilimlerin prensiplerine ve deneyimlerine inanmakla ortadan kalkabilir.” Bu konuşma Yücel’in pozitif bilimlere bakışını ortaya koyan önemli bir belgedir. Günümüzde tarikatlarla, cemaatlerle bakanlığı yöneten Milli Eğitim Bakanının ve üniversite rektörlerinin Yücel’i anlamalarını öneriyorum.
İsmail Hakkı Tonguc, Yücel’in çok önemli dostu ve çalışma arkadaşıydı. Tonguç’un vefatı sonrası Yücel’in Cumhuriyet gazetesinde yazdığı 'Çilekeş Tonguç' başlıklı yazısı ortak aklı öne çıkaran dostluğun bir belgesidir. Tonguç, 1953 yılında yazdığı 'Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü' kitabını 14 Nisan 1953 tarihinde yol arkadaşı, Bakan Yücel’e: “Sayın Hasan Âli Yücel’e… Bakanlığınız zamanında temelleri sağlam işler gerçekleşmemiş olsaydı, bu kitabın birçok maddeleri pek cılız ve kısır kalırdı. Müşterek ülkülerimize dayanan başarıların, sizin tabirinizle doğum sancılarını çekmeyenler, eğitim alemindeki hareketleri savunamazlar. Hamuru alınterimizle yoğrulmuş olan bu kitabı, geçmişin iyi günlerini hatırlayarak saygı ve sevgilerimle bezeyerek sunuyorum” ifadeleriyle imzalar. Tercüme Bürosunda ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü imecesinde yer alan Sabahattin Eyüboğlu Yücel için “Yücel memleketçi insandı… Yücel bu memlekette cömert, su götürmez anlamıyla iş görmüş bir adamdı… Yücel, öldüğüne inanılmayan insanlardandır. Çünkü sağken ölmüşlerden değildi. Derdinden çok sevincini yüceltir, yayar; hiç ölmeyecekmiş gibi yaşardı… Taşkın diriliği, gürbüz kahkahası ve hele yalın, keskin bakışlı, sağlam renkli gözleri ölümü kovar gibiydi çevresinden. Ölümün bir fiskeyle yıktığı Yücel gürül gürül yaşayan bir insandı.” İfadeleriyle Yücel’i selamlar.
Şubat ayının son haftasında tüm YKKED şubelerinde Hasan Âli Yücel Aydınlığı konuşuldu. Aramızdan ayrılışının 63. yılında anısını saygı ile selamlarken son sözü Can Yücel’e bırakalım: “Yurdunu sevmek solculuksa, Hasan ÂliYücel, solcuydu tabii… Atatürkçülüğün halk ihtiyaçları temeli üstüne kurulu halkçı bir devlet anlayışı, ortaçağdan yeniçağa geçmemiz uğruna girişilen bir uygarlık savaşı bellemek solculuksa, Hasan Âli Yücel solcuydu…”
* Prof. Dr. / Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Kurucu Genel Başkanı