Hasan Söylemez: Afrika'nın bilinmeyen hikâyelerinin anlatıcısıyım
İlk uzun metraj belgesel filmi "Tenere" ile birçok ödüle değer görülen Hasan Söylemez'le yeni film projesi "Metamorfoz"u konuştuk.
DUVAR - Belgeselci Hasan Söylemez, Nijer’in Agadez şehrinden yola çıkarak Libya ve Avrupa’ya ulaşmak için bir kamyonla çölü geçmeye çalışan Afrikalı insanların gerçek hikâyesini anlattığı uzun metrajlı ödüllü belgesel filmi Tenere’nin (1) ardından yeni bir hikâyeyle izleyici karşısında olacak. Söylemez, bu hafta Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ilk saha çalışmalarını yapmaya ve çekimleri bir sene sürecek olan filmin güvenlik önlemlerini almak üzere yetkililerle görüşmeye başladı.
Söylemez'le yeni filminin hazırlıklarını konuştuk.
"Metamorfoz" filminin hikâyesi nasıl doğdu ve gelişti?
"Tenere"yi internette gördüğüm bir fotoğraftan etkilenerek çekmiştim. "Metamorfoz" da öyle oldu. İnternette 1989 yılında Orta Afrika Cumhuriyeti’nde çekilmiş bir fotoğrafla karşılaştım. Son derece etkileyici bir fotoğraftı. Fotoğrafın hikâyesini araştırdım, hatta fotoğrafı çeken kişiye ulaştım. Ardından Fransız entomologlar (böcek bilimci) ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nden yerlilerle görüştüm. İki yıl boyunca birçok kişiyle görüşüp araştırmalar yaptım. Ortaya çok çarpıcı bir hikâye çıktı. Şimdiyse Orta Afrika Cumhuriyeti’nde bu hikâyenin ön çekimlerini yapacağım.
FİLMDE HER ŞEY 'GERÇEK' OLACAK
Filmde profesyonel oyuncular mı olacak, yoksa yine Afrika’da yerelde tanıştığınız kişileri mi ön planda göreceğiz?
Filmin anlatım dili, kurmaca bir filmi andıracak fakat gerçek karakterlerle, diyaloglara ve olayların akışına müdahalenin yok denecek kadar az olduğu bir belgesel sinema olacak. Filmin bazı sahneleri Avrupa’da çekilecek. Sadece Avrupa’daki sahnelerin bir kısmında set kurulup oyuncu oynatılacak. Onun dışında filmin tamamında gerçek karakterler ve gerçek diyaloglar olacak. Belgesel denince insanların aklına genelde konuşan kafalar veya dış sesli bir anlatım geliyor. Bu filmde konuşan kafa yok, dış ses yok. Bütün bilgileri karakterler arasındaki gerçek diyaloglardan ve yaşanan olaylardan öğreniyoruz.
Filmin geçeceği mekanlar, uzunluğu, ekibiniz ve filmin ana teması hakkında kısa bir bilgi paylaşabilir misiniz? Çekimlerin ne kadar sürmesi öngörülüyor?
Film, Orta Afrika Cumhuriyeti yağmur ormanlarında başlayıp Avrupa’ya uzanıyor. Yaklaşık 15 kişilik bir ekiple, bir yıl boyunca gece gündüz çekim yapacağız. Filmin konusunu kısaca özetlemek gerekirse; Orta Afrika Cumhuriyeti’nin vahşi ormanlarında ailesiyle yoksul bir hayat süren bir kelebek avcısı, zengin olma hayaliyle Afrika’nın en değerli kelebeğinin peşine düşer. Av ve avcının kendi yaşam döngülerindeki yolculukları, kelebeğin avcıyla karşılaşmasından sonra yüzlerce milyon dolarlık bir ticaret ağında devam ediyor.
Filmin bütçesi ne kadar?
Açıkçası yurtdışında çekilmiş Türkiye menşeli en büyük belgesel film projelerinden biri diyebilirim. Bizi en çok zorlayan şey, filmin yüzde doksan beşinin Orta Afrika Cumhuriyeti’nde çekiliyor olması ve çekim sürecinin soluksuz bir yıl olması. Dolayısıyla filmin yapım bütçesi 1.5 milyon doların üzerinde astronomik rakamlara çıkıyor. Bugünkü döviz kuruyla hesapladığımızda 25 milyon TL. Bakanlıktan aldığımız destek ise 1.6 milyon TL. Geriye 23.4 milyon TL’lik bir açığımız var. Filmi finanse etmek için bir miktar kendim yatıracağım; bir miktar da Avrupa ve Amerika’dan görüştüğümüz ortak yapımcılar yatıracak. Ancak bunlar da yeterli değil.
FİLMİN BÜTÇESİNDE NFT’YE BAŞVURULACAK
Peki, kalan parayı nasıl bulmayı düşünüyorsunuz?
Böylesine büyük projeler genelde film sektöründe tekelleşmiş şirketler ve kanalların ekonomik gücüyle onların istediği şekilde yapılıyor. Ancak Blockchain gibi merkeziyetsiz bir ekonomik sistemin, bağımsız sinemanın daha özgün ve daha güçlü hikayeler anlatmasının yolunu açacağına inanıyorum. Dolayısıyla filmi finanse etmek için de bir NFT projesi geliştirdim. Bu proje de NFT dünyasının en ilginç projelerinden biri.
Biliyorsunuz, Afrika’nın hayallerini araştırıp belgeseller çekmek üzere Ocak 2017’de bisikletle tek başıma dünyanın en zor yolculuklarından birine çıkmıştım. Journey To Dreams (JTD) adlı bu projede Batı Afrika’nın 17 ülkesinde, çölleri, yağmur ormanlarını, nehirleri, bataklıkları ve dağları aşarak üç yıl süren sıradışı ve çok zor bir yolculuk yaparak kısa ve uzun metraj belgeseller çekmiştim. Tenere de onlardan biriydi zaten.
Afrika yolculuğumda daha çok güvenlik amacıyla yanımda sürekli bir GPS cihazı taşıyordum. Hareket halindeyken cihazı açıyordum ve belli zaman aralıklarıyla uydudan gelen sinyallerle konumum belirleniyordu. Üç yıl içinde GPS cihazıma 4,650 adet uydu sinyali geldi. Her sinyalin koordinatları, tarihi ve saati birbirinden farklı. Kanada merkezli büyük bir teknoloji şirketiyle anlaştık ve bu sinyalleri Ethereum Blockchain ağında kendi kontratımızla bir NFT koleksiyonuna dönüştürüyoruz. Her bir sinyalin datası, alındığı bölgenin desen ve renkleri kullanılarak generative art (üretimsel sanat) ile NFT’ye dönüşecek. Her bir NFT’imiz modern bir sanat eseri. İşte Bu NFT’ler ile sanal ve gerçek dünyayı birleştireceğiz.
Şöyle düşünün; sokaktaki herhangi bir vatandaş bile Metamorfoz filminin ortak yatırımcısı olabilecek. JTD NFT’lerini elinde bulunduranlar filmin dünyadaki sinema, TV ve dijital platform gelirlerinin yüzde 25’inden ömür boyu telif alacaklar. Film, festival süreçlerinden sonra, ilk önce sinemalarda gösterilecek, ardından televizyon ve dijital platformlara satılacak. Filmin mali bilançoları bağımsız yeminli mali müşavirlerin denetlemelerinden sonra yılda bir temettü paylaşımı yapılacak.
Büyük ihtimalle Mayıs sonu veya Haziran başında NFT projesinin lansmanını yapacağız. Lansman günü JTD NFT’leri mintleyenler yeni filmin jeneriğinde 15 karakterle sınırlı istedikleri ismi yazdırma hakkına sahip olabilecekler. İster kendi adınızı yazdırırsınız, isterseniz köpeğinizin veya şirketinizin adını!
Tabii ki ayrıcalıklar bunlarla sınırlı olmayacak. Lansman günü JTD NFT mintleyenler arasında yapılacak çekilişle 5 koleksiyoner bütün masrafları karşılanarak Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki film setine gelecek. 1 kişi filmin dünya prömiyerine, 1 kişi Amerika prömiyerine, 1 kişi Avrupa prömiyerine, 10 kişi de Türkiye prömiyerine gelerek filmi benimle birlikte izleyecek. Filmin dünya prömiyerinden sonra elinde NFT bulunduranlara da Metaverse’te özel gösterim yapılacak.
İlk mintlemelerde veya Marketplace’deki satışlarda JTD NFT’lerinin yüksek çözünürlüklü formatı Metamask cüzdanınıza tanımlanacak. Bu eserleri ticari amaç dahil dilediğiniz gibi kullanabileceksiniz.
Bölgede film çekerken elbette güvenlik riskleriyle de karşılaşmak mümkün. Daha önceki deneyimleriniz ışığında, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde hangi “hassas” noktalara dikkat etmeyi planlıyorsunuz? Güvenliğinizi nasıl sağlayacaksınız?
Güvenlik konusu en önemli sorunlardan biri. Şu an Orta Afrika Cumhuriyeti’nin bazı bölgelerinde iç çatışmalar ve karışıklıklar mevcut. Zaten bugüne kadar hep riskli bölgelerde çekimler yaptım. Genelde tek başıma olduğum için kendi sorumluluğumu taşıyordum. Fakat "Metamorfoz"da durum çok farklı. Kalabalık bir ekip olacağız. Bu yüzden maksimum tedbirleri almak zorundayız.
Geçtiğimiz aralık ayında İstanbul’da Afrika’daki devlet başkanları ve dışişleri bakanlarının katılımıyla bir Afrika Zirvesi düzenlenmişti. Ben de Afrika sinemasıyla ilgili bir konuşma yapmak üzere davet edilmiştim. Orada çekim yapacağımız ülkenin dışişleri bakanıyla tanıştım. Kendilerine özellikle güvenlik konusunda birtakım taleplerimin olacağını söyledim. O da memnuniyetle yardımcı olacağını söylemişti. Bu hafta oraya gitme amaçlarımdan biri de güvenliğimizin nasıl sağlanacağının detaylarını görüşmek. Çekimlerimiz devam ettiği süre boyunca mutlaka asker, polis veya özel güvenliğin bize eşlik etmesi gerekiyor. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm. B, C ve D planlarım da var. Umarım sorunsuz A planını hayata geçirebiliriz.
Manchester Film Festivali’nden ödül aldığınız ve ilk uzun metraj belgesel filminiz olan "Tenere"nin kariyerinizdeki önemi nedir?
"Tenere", kariyerimin dönüm noktalarından biridir diyebilirim. Bu filmden çok şey öğrendim, sırf bu yüzden tamamen uzun metraja yönelmemi sağladı. Eğer "Tenere" olmasaydı "Metamorfoz" için de bir hazırlığım olmayacaktı. Kim bilir, belki "Metamorfoz"dan sonra farklı bir dönüm noktasına da girebilirim.
"Tenere"yi çekerken yaşadığınız birkaç ilginç olayı paylaşır mısınız?
Birbirine en yakın arasındaki mesafenin 400 km olduğu, Türkiye’nin yarısı büyüklüğündeki bu "Tenere" çölünü geçmeye çalışan herkes eşit koşullardaydı. İster bir keçi olsun, ister bir göçmen, isterse de bir asker. Eğer çölü geçmeye çalışıyorsanız kaybolma, susuzluk ve ölme riskiniz çok yüksek. Ben de Agadez’den diğer yolcularla birlikte yola çıkarken tıpkı onlar gibi hazırlık yaptım. Yanıma en az iki hafta yetecek kadar yiyecek ve su aldım. Nelerle karşılaşacağımı bilemiyordum, endişelenmedim ve korkmadım dersem yalan söylemiş olurum.
Telefon zaten çekmiyor, çölden çıkana kadar kimseyle iletişim kuramıyorsunuz. Aklınızda hep acaba sorusu var. Acaba sağ salim bu çölü geçebilecek miyiz endişesi yaşıyorsunuz. Ölüm korkusu hiçbir şeye benzemiyor, yaşadığımız zorluklar ve 45 dereceyi bulan hava sıcaklığı da eklenince kalp atışlarınızın ritmi değişiyor. Yaklaşık on gün çölde kaldım ve bu on günde altı kilo verdim. İnsanın psikolojisi bozuluyor. Her yer birbirine benziyor, zaman ve boyut algınız değişiyor. Çölde kum dışında gördüğüm şeyler sadece araba mezarlıkları ve etrafa dağılmış yüzlerce araba lastiklerinden ibaretti. Nerede olduğumuzu bilmiyoruz. Gece gündüz gidiyoruz, gidiyoruz ama bir türlü varamıyoruz. Sürekli ya araba bozulursa, ya suyumuz biterse, ya kaybolursak ne yapacağız diye düşünüyoruz.
Teknik açıdan da havanın sıcak olması elektronik cihazlara zarar veriyordu. Beş dakikadan fazla çekim yapamıyordum. Çünkü kameralar çok çabuk ısınıp kapanıyordu. Senaryosu yazılmış, bir sahneyi defalarca çekme şansı olan bir film çekmiyordum. “Hadi şu sahne olmadı bir daha deneyelim” deme lüksüm yoktu. Tek atımlıktı her şey. Ya yakaladım ya da bir daha yakalayamazdım. Kameranın tepe mikrofonu kırıldığında onu bantla yapıştırmak zorunda kalmıştım. Ancak hava öyle sıcaktı ki, bant eriyordu. Sonra gömleğimi kesip ip olarak kullanmıştım.
Kendinizi film ve belgeselcilik dünyasında unutulan veya belki de göz ardı edilen bir kıta olan Afrika’nın elçisi olarak görüyor musunuz?
Hayır, kendimi bir elçi olarak görmüyorum. Sadece bir hikâye anlatıcısıyım. Yaptığım belgesellerin bu kadar ilgi görmesinin sebebi de bilinmeyen hikâyeleri hiçbir müdahalede bulunmadan, dramatize etmeden kendime has bir dille olduğu gibi anlatmamdır.
- Tenere, Güney Sahra’nın orta yerindeki bir çöl bölgesi.