Hatay’da sağlık hizmetleri sağlıksız: Hastane 'reklam'daki gibi değil
Depremin yıkıma neden olduğu Hatay’da sağlığa erişim sorununa ilişkin TTB Hatay Saha Çalışanı Leyla Kalın, “Kamusal hizmetin bir an önce sağlığın tüm bileşenleri ile kurgulanması sağlanmalı” dedi.
HATAY - 6 Şubat’ta Maraş merkezli meydana gelen ve ciddi yıkıma sebep olan depremlerin ardından bölgede binlerce insan konteyner kentlerde ve çadırlarda yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Depremin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen bölgedeki birçok sorun gibi halkın sağlık hizmetlerine erişim sorunu da çözülebilmiş değil. Yıkılan hastanelerin yerine kurulan Defne Devlet Hastanesi’nin sağlık hizmeti açısından ihtiyaçları karşılayamadığı gözle görülür bir gerçeklik olarak halkın önünde duruyor. Yine hijyenik olmayan koşullar nedeniyle de henüz söz konusu olmasa da salgın riski de Hataylıların yaşadığı tedirginlikler arasında. Türk Tabipler Birliği (TTB) Hatay Saha çalışanı Leyla Kalın ile bölgedeki halkın sağlığa erişim konusunda yaşadığı sıkıntıları, yine sağlık emekçilerinin durumunu konuştuk.
‘FAALİYETLERİMİZİ KENT GENELİNDE SÜRDÜRÜYORUZ’
Hatay'da hangi bölgede ne kadar süre kaldınız, hangi faaliyetlerde bulundunuz?
10 Şubat tarihinden itibaren Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) tarafından Defne ilçesinde bulunan deprem koordinasyon merkezinde koordinasyon faaliyetlerini yürütmekteyim. Koordinasyon merkezi Defne ve Samandağ ilçesinde kurulmuş olsa da toplumun gerek iyilik hali için yürüttüğümüz koruyucu ve önleyici sağlık hizmetine yönelik faaliyetlerimiz, gerek raporlama, gerekse sağlık emekçilerinin süreç içerisinde yaşamış olduğu sorunlar (barınma, beslenme, çalışma ve benzeri koşullar) için yürüttüğümüz faaliyetlerimizi kent genelinde sürdürüyoruz.
‘KOORDİNASYONSUZ HER TÜRLÜ KAMUSAL GİRİŞİM HALKTA ÇARESİZLİĞE NEDEN OLMUŞ DURUMDA’
Bu bölgelerde halkı ve sizi zorlayan şartlardan bahseder misiniz?
Sürdürül(e)meyen, koordinasyonsuz ve belirsizlik içerisinde yürütülen her türlü kamusal girişim halkta derin çaresizliğe neden olmuş durumda. Yarını kurma düşüncesine dair ufak da olsa umudun var edilmesi gerekiyorken kentteki yurttaşların kenti adeta terk etmesi için yürütülen kamusal girişimler başta halkı zorlamakta. Sağlık hizmetini üreten biz sağlık emekçileri sağlık hizmetini alan yurttaşlarla da bir arada çoğu koruyucu/önleyici sağlık hizmetini kurgulamak durumundayız. Dolayısıyla yaratılan derin çaresizlik her çalışmamızda kayadan duvar gibi yüzümüze çarpmakta. Bu durumun yaşanma nedenin cevabı ise; kent hakkında bilgisi olmayan kenti başta kültürel olmak üzere pek çok sosyodinamik açıdan hissetmeyen yöneticiler tarafından yönetilmesindeki ısrarda saklı olduğu kadar; halkın, emek örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin yok sayılarak, demokrasiden ve katılımcılıktan uzak yürütülen politikalarda saklı. Kentte uzun süredir süren yıkımlar artık kentin içerinde nefes alamaz hale gelmemize neden olmakta. Kalıcı yaşam alanı oluşturulamaması her yağışın olduğu günde gerek çadırda yaşayan gerek konteynerde yaşayan yurttaşlar için yaşamı oldukça zorlamakta.
‘HERŞEY OLABİLDİĞİNCE ZOR’
Her yağış sonu çadırları ve konteynerleri su basmakta ve bu da bakım yükünün kadınlar açısından katmerleştiği bu süreçte kadınların yaşamlarını daha da daraltmakta. Ulaşımın olmadığı Hatay’da sağlık hakkı eğitim hakkı başta yoksul haneleri olmak üzere toplumun her kesimi için ciddi bir krize dönüşmüş durumda. Temiz içme ve kullanım suyunun son yaptığımız çalışma sonucunda içmeye uygun olmadığı gözler önüne serilmiştir. Zaten sık yaşanan su kesintilerinin olduğu kentte verilen suyun da kontamine olması yine karşımızda ilerleyen süreçlerde farklı sorunlar doğurabilme potansiyeline sahip. İyilik halinin bir türlü kurulamadığı kentte şiddetin derinleşmiş olması da ayrıca bizi ve halkı zorlayan bir diğer konu. Özel bir çaba sarf etmeksizin istinasız her gün ya öznesi olduğumuz ya tanığı olduğumuz bir şiddet olgusunun içinde kendimizi bulmaktayız. Aslında soru sizi zorlamayan şeklinde sorulmuş olsa belki daha kolaylaştırıcı olabilirdi ancak sanırım ‘bizi zorlamayan’ sorusunun cevabı da yok. Her şey olabildiğince zor ilerliyor.
‘KURULAN HASTANE REKLAMI YAPILDIĞI GİBİ DEĞİL’
Yıkımın üzerinden 8 ay geçti. Bölge halkının sağlık hizmetlerine erişimi ne durumda?
Sağlık hizmetini dört duvar arasına sıkıştırılmış kamusal binalarından beklemek ve sorunuzu sadece bu bağlamda cevaplamak istemiyorum çünkü sağlıklı olma hali birden fazla bileşeni kendi içinde barındırmakta. Örneğin; yeterli ve güvenli gıdaya erişebilmek, temiz ve kesintisiz suya erişim, insan onuruna yaraşan kalıcı barınma koşullarına erişememek, hapishanede olduğu duygusunu yaratan; sosyal, kültürel, eğitim faaliyetlerinden, mahremiyettin gözetilmediği ismine kent verilen aslında gerek görüntü gerek hissiyat itibari ile kamp alanlarında olmak/yaşamak ve bunun ne zamana kadar böyle gideceğini bilmeme halinin olduğu, temiz hava hakkının gözetilmediği bir biçimde yaşamak başlı başına sağlık sorunu aslında. Ama bunların dışında kamusal sağlık hizmetinin sağlık kurumları üzerinden de soruyu değerlendireceksek onunda cevabı şöyle verilebilir; depremden bu yana yıkılan çöken ağır hasarlı olan ya da orta hasarlı olan aile sağlığı merkezleri yerine bir yenisi hala kurulabilmiş değil. Afetin faturası ise aile hekimliği birimlerine adeta kesildi aslında bunu belirtmeyi önemsiyorum çünkü bir konteyner temin etmek ve temin edilen konteynerden halkın kışkırtılmış sağlık hizmeti talebinin karşılanmasını beklemek ne yazık ki akılcı olmadığı gibi gerçekliği olmayan bir durum. Yine depremle beraber yıkılan devlet hastanelerinin yerine yalnızca Defne Devlet Hastanesi kurulmuş durumda. Ancak kurulan hastanede günlerce reklamı yapıldığı gibi olmayıp, sağlık hizmeti talebini kışkırtmaya devam edip sağlık emekçilerinin şiddete uğradığı bir mekâna dönüşmüş durumda. Yine hastaneye ulaşım ile ilgili yaşanan zorluklarda cabası.
‘COVİD’İN YENİ VARYANTININ DEPREM BÖLGELERİNDEKİ YASIMASININ NASIL OLACAĞI BİZİ KAYGILANDIRMAKTA’
Herhangi bir salgın durumu söz konusu mu? Ya da önümüzdeki süreçte böyle bir durum gelişebilir mi?
Şu an için herhangi bir salgın durumu söz konusu değil. Uyuz pek çok kentte olduğu gibi görülmeye devam etmekte ayrıca bu hakkında belirtilebilecek bir salgın durumu bulunmamakta. Ancak beslenmede yetersizlik, stres, uyku düzeninde bozukluk barınma koşullarının 8 aya rağmen iyileştirilmemiş olmaması yurttaşların bağışıklık sistemi ile yakından ilişkili yine toplu yaşam alanları da bulaş riskini arttıran bir diğer faktör. Covid’in yeni varyantının deprem bölgelerindeki yansımalarının nasıl olacağı bu noktada bizleri kaygılandırmakta. Yine yürütülen son halk sağlığı çalışmamız ile suların kontamine olduğu gerçekliği ile karşı karşıya kaldık ve bu sular ne yazık ki içme suyu olarak da olarak ta kullanılmakta. İçilemez durumda olan suyun kullanım açısından uygun olmadığı bilgisine ne kadar sahip olsak da derinleşmiş su krizinin içerisinde suları kullanmayın demenin yaşamsal olarak gerçekliği olmadığını deneyimlemekteyiz. Bu nedenle içme kullanım amaçlı kullanılan suların da herhangi bir salgın riski oluşturulmaması adına yönetmeliği ve ilgili mevzuatlara göre kontrollerinin onarımlarının ve bunun kamuoyu ile paylaşılmasının altını tekrar çizmiş olmakta fayda var.
Son olarak ne yapılmalı? Yetkililere ve ilgili kurumlara çağrınız?
Kamusal hizmetin bir an önce sağlığın tüm bileşenleri ile kurgulanması sağlanmalı. Sürecin demokrasinin de gereği olarak emek örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve halk ile beraber insan onuruna yaraşır bir biçimde en hızlı şekilde örülmesi gerekmekte.