Hatay’ın psikolojisi iyi değil: ‘Darp vakalarında artış var'
6 Şubat depremlerinin üzerinden aylar geçti. Pek çok kişinin evi yıkıldı ya da hasar aldı. Kentte görev yapan Psikiyatri Uzmanı Dr. Yıldırım, darp vakalarının arttığını söylüyor.
Duygu Kıt
DUVAR – 6 Şubat depremleri sonrası, büyük yıkıma uğrayan Hatay’da enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor. Kent nüfusunun üçte ikisi göç etmiş olsa da kalanlar hayatına çadırlarda ve konteynerlerde devam ediyor. Hatay’da içme suyu, ulaşım, hijyen gibi pek çok ihtiyaç hala tam anlamıyla karşılanabilmiş değil. İnsanlar, bu şartlarla hayatına devam ederken bir yandan da deprem kayıplarının yasını tutuyor.
Hatay Eğitim ve Araştırma Sahra Hastanesi’nde görev yapan Psikiyatri Uzmanı Dr. Mihriban Yıldırım, “Deprem, kayıplar, kötü yaşam koşulları ciddi şekilde travmatize etkiler yarattı. Tahammülsüzlük çok belirgin, acil servise başvuran darp vakalarında artış olduğunu görüyoruz" diyor.
'KONTEYNER KENTLER İNSANLARIN İHTİYAÇLARINA GÖRE DÜZENLENMEDİ'
Konteyner kentlerin insanların sosyal bir varlık olduğunu yok sayarak düzenlendiğini söyleyen Yıldırım, “Barınma sorunu konteyner kentlerle çözülmeye çalışıldı ancak bu ilk dönemler için geçici bir çözüm olmalıydı ki, hala çadırlarda yaşayan insanlar var. Ortak yaşam alanları, sosyalleşme ihtiyacı gözetilmemiş. Geçici olması gereken barınma alanları, insanların kültürel sosyal gereksinimlerini yok sayarak uzun süreli bir yaşam alanı haline geldi ne yazık ki” diye konuşuyor.
Kalabalık ailelerin 20 metrekarelik konteynerlerde yaşamak zorunda olduğunu belirten Yıldırım, “Özel alanın kalmayışının da sosyal alanların olmayışının da olumsuz etkileri var. Ne sosyalleşme ihtiyacı gözetilmiş ne de mahremiyet” diyor.
‘CİDDİ BİR SOSYAL YAŞAM KRİZİ GÜNDEMDE’
Her yağmurda yeni sorunların ortaya çıktığını, su baskınları olduğunu hatırlatan Yıldırım, şunları söylüyor: “Altyapı, elektrik sorunları, su kesintileri devam ediyor. Ne temel yaşamsal ihtiyaçlar ne de nitelikli yaşam olanakları sağlanmış değil. Ulaşım için toplu taşıma yeterli değil, yıkımlar nedeniyle ciddi trafik sorunu var. Trafik kazaları artmış durumda. Ayrıca kadınların yükü oldukça fazlalaştı. Hem kendilerinin hem de çocukların travmaları ile baş etmek zorundalar. Evlerinin ne olacağı, yapılaşma, ya da kentin yeniden inşası ile ilgili ciddi belirsizlik var. Kullanılmayan kamusal hizmetlerin faturaları bile borç olarak yansıyor. Borç, işsizlik, belirsizlik, yaşam alanlarının niteliksiz oluşu, her şey ciddi bir sosyal yaşam krizi olarak devam ediyor. Bu durumun ciddi psikolojik yansımaları var.”
'AÇIK HAVADA YÜRÜYÜŞ ÖNERMEK BİLE LÜKS'
İnsanların yasını tutmakta zorlandığını dile getiren Yıldırım, "Yasın başlayabilmesinin ön koşulu güvenli bir ortamda olabilmek... Ancak koşullar, travmayı artırıcı etmen olarak karşımıza çıkıyor. Hastaneye ulaşabilmek de ciddi bir sorun. Normalde 50 yataklı psikiyatri servisi, 12 psikiyatri hekimin olduğu Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ne yazık ki şu anda hekim var. Tedavi için yataklı birimlerimiz yok” diyor.
Hekimlerin çalışma ve tedavi koşullarına dikkat çeken Yıldırım, mevcut koşullardan ötürü sağlıklı bir hizmet sunamadıklarına dikkat çekiyor. Yıldırım, şöyle devam ediyor: "Şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon gibi kronik psikiyatri hastalarımızın tedavileri aksadı, takipleri yapılamıyor. Hastalar atak geçiriyor, yakınları çaresiz. Deprem, kayıplar, kötü yaşam koşulları ciddi şekilde travmatize etkiler yarattı. Tahammülsüzlük çok belirgin, acil servise başvuran darp vakalarında artış olduğunu görüyoruz. Depresif belirtilerle başvuran hastalarımıza normalde basit yaşam tarzı değişiklikleri öneririz ama burada açık havada yürüyüş önermek bile büyük lüks."
‘YAŞAM KOŞULLARININ SOSYAL VE KÜLTÜREL DOKUYA UYGUN HALE GETİRİLMESİ LAZIM’
Tüm bunların önlenebilmesi için bir an önce yaşam koşullarının düzeltilmesi gerektiğine vurgu yapan Yıldırım, "Hatay'da uzun süreli etkileri zamanla göreceğiz. Bu koşullarda depresyon, kaygı bozuklukları öngörülebilir psikiyatrik hastalıklar. Başvuran vakalarda intihar düşüncelerinde artış olduğunu gözlemliyorum. Bunlara karşı sosyal ve kültürel dokuya uygun kalıcı yaşam alanlarının oluşturulması gerekiyor” diyor.