Karanlık işler çevirenlerle akşam yemeği!

İsmini çok duyduğum ve 'karanlık işler çeviren' bu grupla tanıştığımda çok etkilenmiştim ama onları daha iyi anlayabilmem için mutlaka yemeğe gelmemi tavsiye ettiler. Ben de öyle yaptım; zifiri karanlıkta, karanlık işler çevirenlerle yemek yedim…

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Tek eliniz, önünüzdekinin omuzunda, tanımadığınız insanlarla birlikte, loş ve mor ışıklı bir antreden, yavaş yavaş etrafınızı saran ve üstünüze yapışan ağdalı bir zifiri karanlığa geçiyorsunuz. Sanki o karanlık sizi bir anda yutuyor ve siz, tuttuğunuz o omuz başını kaybetmemek için garip bir telaşa kapılıyorsunuz. İçeri girdiğimiz yer daha önce hiç alışık olmadığımız bir karanlık… Öyle ki, ufacık bir ışık kırıntısı bile olmadığı için gözleriniz bu duruma alışmıyor. Masaya oturana kadar hissettiğiniz tek şey; garip bir heyecan…

GÖRME İSTEĞİ

Ama masaya oturduktan sonra her şey değişti. Önce bedenim olayı tamamen reddetti. İlk on dakika feci bir görme isteğiyle yanıp tutuştum. Beynim bilse de bedenim olayı kavrayamıyordu ve bu durumu kabullenemiyordu. Etrafıma umutla bakınıyor, deli gibi bir şey görebilmek istiyordum. Belki bir hareket, bir gölge, bir ışık kırıntısı… Ufacık da olsa… Biraz görebilsem, o gördüğümü sonuna kadar yutacaktım ama öyle bir şey mümkün değildi. Gözlerimi fal taşı gibi açıyor olmam bile işe yaramıyordu.

Başlarda hissettiğim o garip heyecan, yerini yavaş yavaş ve dalga dalga yükselen bir panik duygusuna bıraktı. Bu duygu içinde olduğum mekânın boyutlarını, oturduğum masanın düzenini, yanıma kimlerin oturduğunu ve etrafımda neler olduğunu görememekten kaynaklanıyordu. İlk on dakikam, beynimin bedenimle verdiği tuhaf bir mücadeleyle geçti. Sonra yavaş yavaş durumu kabullenmeye başladım.

yemek1 Yemeğe randevu alınmadan gidilemiyor.

Yanımdaki arkadaşımın da desteğiyle –ki ben karanlıkla mücadele ederken, kendisi de klostrofobisiyle boğuşmuştu- bir anda ortama alıştım. İnsan vücudu böyle mükemmel bir mekanizma; eğer müdahale edemeyeceği bir olay varsa hemen duruma ayak uyduruyor…

GÖRME ENGELLİ GARSONLAR

Misafirlere servis yapan görme engelli garsonlar size o kadar yardımcı oluyor ki, fazlasıyla rahatlıyorsunuz. Derken karanlıkta bir ses duyuluyor ve size talimatlar vermeye başlıyor. Yakın çevrenizde bulunan nesnelerle ilgili… Dokunduğunuzda hemen tanıdığınız bu eşyalardan sonra her şeyi daha kolay kavramaya başlıyorsunuz. Yavaş yavaş etrafınızdaki seslere daha duyarlı oluyorsunuz. Garsonunuzu bile sesinden tanımaya başlıyorsunuz. Onu ve kimseyi görmediğiniz için görünüşlerinden veya kıyafetlerinden dolayı insanları yargılayamıyor, herkesi olduğu gibi kabul ediyorsunuz.

İnsan hiç göremediği bir şeyi yiyebilir mi? Kesinlikle. Hem de üzerine bile dökmeden. Üstelik tadı çok lezzetli olan yiyecekleri yemeğe çalışırken girdiğiniz şekiller bile sizi çok eğlendiriyor. Görmediğiniz için diğer dört duyunuza muhtaç bir hale geliyorsunuz ve bu sayede daha evvel hiç tam anlamıyla kullanma fırsatı bulamadığınız diğer duyularınızı burada kullanmak durumunda kalıyorsunuz. Soğuk başlangıçlar, ara sıcaklar, ana yemek ve tatlı dâhil olmak üzere dört kap yemekten oluşan harika menü hem damak zevkinize uygun hem de son derece doyurucu. Üstelik mekânda muhteşem bir canlı müzik var.

KÖR MÜZİSYENLERLE ŞARKI

Kör müzisyenlerle birlikte sanki kimse beni duymuyormuş gibi avaz avaz şarkılar söyledim. Hatta yemeğin sonuna doğru garsonların yardımıyla götürüldüğüm karanlık bir pistte, sanki etrafımda kimse yokmuşçasına dans ettim. Belki de kimse beni görmediği için çok ama çok eğlendim. Karanlık bir anlamda sizi gerçekten de özgürleştiriyor. Eğer başta verdiğiniz o mücadeleyi sağ salim atlatabilirseniz, sonrasında sizi hayatınızda hiç unutamayacağınız olağanüstü bir deneyim bekliyor.

Ben de yaşadığım bu ilginç deneyimi sizlerle paylaşmak ve burada çevrilen karanlık işlerin başındaki adamı, Nuri Kaya’yı sizlere tanıştırmak istedim… Nuri Bey, çocukluğundan beri körlere ve karanlığa hayranlık duymuş, her şeyini aslında ışığı olan bu kör dünyaya adamış, karanlık işler projesinin fikir babası…

Siz kimsiniz ve burada ne yapıyorsunuz?

Hayal tacirleriyiz biz ve burası da bizim oyun evimiz. Sizi hayal gücünüzün ve yaratıcılığınızın ellerine teslim edip, size onları canlandırabilecek programlar sunuyoruz burada. Kendi isteğinizle sizi görme duyunuzdan mahrum ederek diğer dört duyunuzu yoğunlaştırıyor ve bu duyular üzerinden yemek, tiyatro, konser, edebiyat toplantıları gibi pek çok sosyal program yapıyoruz. Tüm bunları zifiri karanlıkta yapıyoruz.

PROJENİN AMACI NE?

Bu çevirdiğiniz karanlık işlerin amacı ne?

Burası ve bu projenin ruhuyla çeşitli hedeflerimiz var. Öncelikle burada görme engellilerle çalışıyoruz, kör garson ve müzisyenlerle çalışıyoruz. Bu sayede hem görünür oluyorlar, hem para kazanıyorlar. Üstelik onlar, size gerçek anlamda görebilmenize yardım ediyorlar. Dolayısıyla yardım ilişkisini bu yaptıklarımızla ters-yüz ediyoruz. Diğer hedefimiz ise engelsiz misafirlerimizin gördükleri için körleştirdikleri diğer dört duyusuna kapı aralamak ve onları keşfetmelerini sağlamak…

Bunları keşfedince ne oluyor?

Önyargınız kırılıyor, empati gücünüz artıyor ve başka bir algı düzeyini yakalıyorsunuz. Daha farklı bir eğlence tarzı yaşıyorsunuz. Görmek körleştirir insanları, diğer duyguları köreltir. Halbuki burada görmediğiniz için daha az bir önyargı ile etkinliklere katılıp, insanları dinliyorsunuz. Bambaşka bir dünyayı keşfe çıkıyorsunuz. Burada yönetmen sizsiniz, hayal gücünüz size neyi gösteriyorsa onu görüyorsunuz. Bunun için de önce kendinizi karanlığa teslim etmeniz gerekiyor. Yüzde yüz teslimiyet çok önemli… Hepimizin egosun çok yüksek olduğu için, en başta görmeyi isteme arzusuyla mücadele ediyorsunuz, ama bir kere kendinizi karanlığın kollarına bıraktığınızda, bugüne kadar hiç tatmadığınız tecrübeleri yaşıyorsunuz.

Peki, ne tip karanlık işlerden bahsediyoruz burada?

Biz, demin saydığım o hedeflerin doğrultusunda çeşitli organizasyonlar yapıyoruz. Karanlıkta Yemek bizim her hafta yapmaya çalıştığımız bir etkinlik. Bu yemekte 40 kişiye aynı anda servis verebiliyoruz. Böyle bir organizasyonu yapabilmek için, elbette salonun dolu olmasını bekliyoruz. Yemeklerimizi kendi mutfağımızdan servis yapıyoruz. Vejetaryen ya da özel diyeti olanlara farklı bir menü hazırlanıyor, fakat misafirlerimize ne yiyeceklerini söylemiyoruz. Bu çok önemli, çünkü buraya gelecekseniz eğer, bize güvenmeniz gerekiyor. Güvenmeden bunu başarmanız çok zor. Çünkü geldiğinizde cep telefonlarınızı, saatlerinizi, çakmak veya kibrit gibi ışık çıkarabilecek her cismi, gecenin sonunda size iade etmek üzere alıyoruz. Yemeksiz programlarımızda ise 112 kişilik bir kapasitemiz var.

Bu, insanların kendilerini görme engellilerin yerine koyabilmelerini sağlamak için yapılmış bir organizasyon mu?

Bu kesinlikle görme engellileri anlamak için yapılan bir etkinlik değil. Bu etkinlik sizin kendinizi ve duyularınızı fark etmenizi sağlıyor. Kendinizi onların yerine koymanızı değil. Gördüğümüz için birçok bilgiyi artık görerek alıyoruz. Hâlbuki bütün bu her şeyin tadı ve kokusu da var. Bu yüzden tat ve koku alma duyularınızın farkına varıyorsunuz. Normalde bunlar göz ardı ettiğiniz duyular. Çünkü görmek o kadar güçlü bir şey ki! Yaptığımız faaliyetleri görme engellilerle empati üzerinden yapmıyoruz, duyularınızı kendinizi farkederseniz elbette çevrenize de bir başka bakarsınız.

Peki, hiç yediği yemeği karıştıranlar oldu mu?

Böyle şeyler zaman zaman oluyor. Mesela bir gün bir hanım misafirimiz, tavuk yediği halde kimyonlu dana eti yediğini düşünmüştü. Kırmızı şarapla beyaz şarabı karıştıran çok oluyor. Daha da ötesi, bir keresinde erkek bir misafirimiz partnerine evlilik teklif edeceğim diye benim elimden tutup bana teklifte bulunmuştu. (Gülüyor)

Müzisyenlerden bahsedelim biraz da! Yemekte canlı müzik var…

Evet, dört görme engelli müzisyen sahne alıyor bizde. Mekânda özellikle mikrofon kullanmıyoruz çünkü böylesi çok daha samimi oluyor. Bu şekilde, yanı başınızda müzisyenin soluğunu hissedebiliyorsunuz. Görmediğiniz bir müzisyenin elinden tutup şarkı söyleyebiliyorsunuz. Belki görseniz izin vermeyeceğiniz bir şeye kolaylıkla uyum sağlıyorsunuz. Mesela aydınlık bir yerde yemek yerken normalde bir müzisyen elinizi tuttuğunda bir tepki gösterebilirsiniz ama burada her şey fiziksel özelliğini tamamen yitiriyor.

İsteyenler karanlıkta dans da edebiliyor, değil mi?

Evet, yemek sonrası dans pistimiz açılıyor ve orada gönlünüzce dans edebiliyorsunuz. İnsanların karanlıkta nasıl rahat dans edebildiğini görseniz şaşırırdınız. Yemek programımızın bir bölümü ‘’gözlerden uzak’’ Karanlıkta dans, harika bir duygu. Bir keresinde bir hanım "40 yıllık kocam ilk kez beni dansa kaldırdı" demişti. Gerçekten de denemesi gereken bir tecrübe…

Yemek ne kadar sürüyor?

Yemek zifiri karanlıkta başlıyor, 2,5 saat sürüyor ve danstan sonra zifiri karanlıkta bitiyor. Garson ve müzisyenleri hiçbir zaman görmüyorsunuz. Mekanı görmüyorsunuz. Bunun sebebini şöyle açıklayabilirim; roman okuduğunuzda karakterleri mekanları hayalinizde canlandırırsınız ama filmini izlediğinizde hayal kırıklığına uğrar, yönetmen çekememiş dersiniz. Çünkü hayalinizde her şeyi siz yönetirsiniz ve en iyi yönetmen sizsinizdir. Hayal dünyanızla sizin için en özelini siz düşlersiniz, fakat gördüğünüz şey hayal ettiğinizi karşılamadığında hayal kırıklığına uğrarsınız. Size 2,5 saat içinde bir şeyleri hayal ettirirken neden gerçeğini gösterip kendi kurduğunuz hayali yıkalım ki!

İnsanlar korkmuyorlar mı peki? Hani sonuçta göz gözü görmüyor, paranoyaya çok müsait bir mekân!

Korku unsuru aslında burayı cazip hale getiren çok önemli bir etken… İnsanlar elbette korkuyorlar ama merak da ediyorlar. Korku beraberinde konuşmayı ve mizahı getiriyor. Mizah, korkularınızın üstesinden gelmenize yardımcı olan güçlü bir faktör… Karanlıkta yapılan en ufak bir şeye gülebiliyorsunuz. Sürekli konuşma ve dokunma ihtiyacı hissediyorsunuz. Fakat ilginçtir, konuşurken karşınızdaki kişiyi görmediğiniz için ses volümünüzü yükseltiyorsunuz. Bu yüzden karanlıkta yemek sesli bir organizasyon… (Gülüyor) Karanlık korkusu ya da klostrofobisi olan misafirlerimiz, önceden bunu bizimle paylaşıyorlar. Böylece onları bu duruma hazırlayan bir süreç yaşıyoruz birlikte. Bu deneyimle korkularını aşan hatta panik ataklarını atlatan misafirlerimiz bile var. İlk on dakikadan sonra rahatlıyorsunuz zaten, bu durum büyük bir eğlenceye dönüşüyor.

muzisyen Mekanda kör müzisyenler, ses düzeni olmadan müzik yapıyor.

Peki, atak yaşayan biri olduğunda ne yapıyorsunuz?

İnsanlar böyle bir durumda önce kapalı bir kutunun içine hapsolmuş gibi hissediyorlar ama eğer buranın bir ilaç kutusu olduğunu düşünürlerse bu durumu daha kolay aşıyorlar. Diyelim ki içeri girdiğinizde çıkma arzusu duydunuz; hemen garsonunuza sesleniyorsunuz ve garsonumuz size dışarı çıkmanız için yardımcı oluyor. Kimseyi orada kalması için zorlamıyoruz. Bu anlamda öyle katı kurallarımız yok! Tek kuralımız, mekân zifiri karanlık kalmalı…

Zamanla gözleriniz alışıyor mu bu zifiri karanlığa?

İnsanlar aynen sinemadaki gibi bir süre sonra gözlerinin alışacağını zannediyorlar ama hayır, gözleriniz bu duruma alışmaz. Çünkü sinemada az da olsa bir ışık olduğu için büyüyen göz bebeğiniz – ki muhtemelen hayatınızda ilk kez göz bebekleriniz bu kadar açılıyor- bu ışığı alarak görmenize yardımcı oluyor. Hâlbuki burada böyle bir durum söz konusu değil. Rakamlarının parlama ihtimaline karşın saatinizi dahi teslim edip giriyorsunuz.

Gelen misafirler arasında kadınlar mı çoğunlukta, erkekler mi?

Erkekler genelde eş veya sevgilileri istediği için geliyor. Bu konuda kadınlar bizim en güçlü destekleyicilerimiz. Bir erkek yüzünden bir kadının gelmesi çok nadir. Erkeğin egosu görüntüyle bir tatmine dayalıdır, kadın ise daha çok hayal gücünü kullanmayı sever. Bu yüzden kadınlar bizim faaliyetlerimizi daha yoğun takip ediyorlar. Doğum günlerini burada organize edenler de var. Hatta doğum günü olan hanıma -eğer yanında bir partneri varsa-, öyle bir hediye veriyoruz ki o geceyi bir daha hayatı boyunca unutamıyor.

adam Nuri Kaya: Kamu yönetimi eğitimi aldı. Multivizyon yapımcısı olarak çalıştı. Fotoğraf sanatıyla yoğun uğraştı, enstalasyon projeleri yaptı. 2008'den beri Karanlık İşler'le uğraşmakta.

Sanırım insanlar sadece bir kere deneyimleyebiliyorlar bunu; tekrar tekrar gelenler var mı?

Elbette var ama zaten biz sadece yemek organizasyonu yapmıyoruz ki burada. Mesela, siz Haydar Zorlu tarafından sahneye konan Faust’u hiç karanlıkta izlediniz mi? Ya da Kani Karaca için yapılan bir mevlit dinlediniz mi; ikram edilen gül suları ve şerbetlerle birlikte? Ezan dinlediniz mi peki? Ya da sevgililer gününde hiç tanımadığınız biriyle bir yemek yediniz mi? Daha da ilginci hiç gerçek bir seks işçisi ya da bir travestiyle sohbet ettiniz mi?

Çok ilginç gerçekten…

Örneğin 21 Şubat Dünya Anadil günüdür. UNESCO’ya göre dünyada 10’u aşkın dil ölmek üzere ve biz bunlardan birini burada misafir ettik; Ladino dilini…  Ladino, 15. Yüzyılda Sefarad Yahudilerinin kullandığı fakat ölmek üzere olan bir dil ve burada Los Pasados Separados gurubu sahneye çıkarak, çok güzel Ladino şarkıları seslendirdiler. Argosuna, deyimlerine ve dil özelliklerine varana kadar her şeyi konuştuk ve neredeyse 100 kişi ölmek üzere olan bu dili tanıdılar. Ayrıca gelen misafirlerimize de Sefarad mutfağından ikramlar sunduk. İki kez Süryanice program yaptık mesela.

O zaman gerçekleştirdiğiniz çok ilginç faaliyetlerden bahsedelim biraz!

Burada tiyatrolar, stand-uplar, konserler, anma programları, ayinler, blind date, iftarlar, tartışmalar, edebiyat ve felsefe söyleşileri, cadılar bayramı, tematik çalışmalar var. Toplumsal belleğimize ilişkin, toplumumuzun zihnine yer etmiş olayları içeren toplantılar mevcut… Bütün bunlara biz karanlıktan bakmanızı sağlayarak, başka şeyler görebilmenize yardımcı oluyoruz.

Şimdi karanlıkta ayin deyince insanın aklına türlü türlü şey geliyor. Şu yapılan ayinlerden birine örnek versenize!

(Gülüyor) Mesela, etnomüzikolog Gomidas Vardapet için Ermenice, Kürtçe şarkıların harmanlandığı bir ayin düzenliyoruz. Örneğin, Sarı Gelin türküsünü derleyen ve bize kazandıran Gomidas’dır. Kendisinin sonu akıl hastanesinde biten çok hazin bir hayat hikâyesi var. Her yıl onu anmak ve bu ayin için 30 sanatçı buraya geliyor ve pazar ayinlerinde seslendirilen Badarak dâhil olmak üzere, pek çok şarkı söylüyorlar.

Böyle bir oyunun karanlıkta oynanması daha mı kolay acaba?

Genelde buraya uygun olabilecek oyunları seçiyoruz. Mesela Esmeray’ı aydınlıkta izlediğinizde bir takım önyargılarınız sizi ele geçirebiliyor. Yüzüne, kıyafetine, duruşuna bakarak eleştirebileceğiniz birini, karanlıkta izlemek daha kolay ve gerçek geliyor. Oyuncu gelip de size dokunduğunda ya da sizinle konuştuğunda ne yapacağınızı şaşırabilirsiniz normalde; çünkü görülüyorsunuz ama karanlıkta bu durum değişiyor. Karanlıkta herkes maskelerinden kurtulup, eşit hale geliyor çünkü o birkaç saat içinde önyargı oluşturacak bir zamanınız olmuyor.

Burada aslında sadece oyunlar yok, gerçek hikayeler dışında toplumu derinden etkilemiş olayları da canlandırıyorsunuz…

Elbette. Mesela 6-7 Eylül 1955 olaylarının yıldönümünde her yıl bir program düzenliyoruz ve gelecek misafirlere diyoruz ki ‘O gece Beyoğlu’nda yaşayan bir Rum’un ne yaşadığını size bir nebze de olsa hissettirebileceğiz’. Konuşan kişiyi görmeyince vücut dilini okuyamayınca, bulunduğunuz salona ilişkin her hangi bir görsel kod olmayınca o an gerçekleşmekte olanlara yoğunlaşıyor, duygudan duyguya geçiyorsunuz. 12 Eylül’de ise o zamanda işkence görmüş insanları konuşturuyoruz. Karanlıkta konuşmak onlar için özellikle çok zor ama aynı zamanda iyileştiren bir şey… Çünkü işkence mağdurları her şeyin aynen böyle ‘kapkaranlık bir yerde’ başladığını söylüyorlar.

Mesela bu videodaki hanım işkence konuşmalarını dinlerken gözyaşlarına boğulmuş, ağlarken birden kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Çünkü işkenceci askerler, kadın mahkumlara eziyet edeceğim derken çok komik bir şey yapmışlar, kadın da bunun üzerine gülmeye başlamış. Aydınlık salonda olsa belki kendini tutardı, ağlarken gülmeye başlarsa çevresi samimiyetsiz olduğunu düşünür diye... Karanlıkta "oynanacak tribünler olmayınca" en saf halinizle duyguları yaşıyorsunuz.

Bana en ilginç gelen projelerinizden biri de, 14 Şubat’ta sevgilisi olmayanlar için bir ‘Blind Date’ gecesi düzenlemeniz… Anlatsanıza biraz, nasıl oluyor bu?

Her yıl yalnız kalpler için 14 Şubat’ta gerçekleştirdiğimiz bir program bu. Sevgililer gününe yalnız girmek istemeyen hanımlar, beyler bize başvuruyorlar. Normalde çoğunlukla hanımlar bizi tercih ederken, sevgililer gününde ezici bir üstünlükle beyler öne geçiyor. Uygun bir profil yakalarsak aynı sayıda kadın ve erkeği, tek tek ve birbirlerini görmeden karanlığa alıyoruz. Önce kokteyl bölümünde sıcak şaraplarını yudumlarken birbirleriyle sohbet ediyorlar. İçerisi aydınlık olsa, genelde gözünüze güzel gelen birini seçersiniz ama burada öyle olmuyor. Birlikte zaman geçireceğiniz birini, sadece sohbetine bakarak, sezgileriniz doğrultusunda siz seçiyorsunuz ve masanıza geçiyorsunuz. 2.5 saat boyunca sohbet ediyor, yemek yiyor, dans ediyorsunuz. Program sonunda yine birbirlerini görmeden önce kadınları sonra erkekleri çıkartıyoruz. Yani seçtikleriyle çıkamıyorlar ama oyun da bitmiyor; gece yarısı daha evvel çektiğimiz partnerinizin görüntüsünü size, sizin görüntünüzü ona yolluyoruz. Taraflardan biri videoyu izledikten sonra görüşmeye devam etmek isterse onun iletişim bilgilerini karşı tarafa e-maille ulaştırıyoruz. Artık karar verecek olan kişi karşı taraf.

Reddedilseniz bile bu sizi üzmez sanırım çünkü nasıl olsa birbirinizi görmüyorsunuz, değil mi?

Aynen öyle. Yalnız şunu belirtmemde fayda var; burada fiziki anlamda bir yakınlaşma söz konusu değil tabii ki. Burası kesinlikle cinsel fantezilerin gerçekleştiği bir program değil. Bazen insanlar yanlış fikirlere kapılıp bizleri arıyorlar ve biz bu konuda çok dikkatli davranıyoruz. Yemek sonunda buradan tek başınıza ayrılıyorsunuz. Size çok şık ve kör alfabesiyle yemek yediğiniz kişinin ismini yazan bir kitap ayracı veriyoruz ve evinize gittiğinizde benden, kiminle yemek yediğinizi gösteren bir mail alıyorsunuz. Eğer o kişi hala ilginizi çekiyorsa, bana bunu yazıyorsunuz, ben de bunu karşı tarafa gönderiyorum ve aradan çekiliyorum; sonrası size ait.

Peki, buradan mutlu ayrılan ve hala birlikte olan bir çift var mı?

Evet, var. Hatta geçen yıl o gecenin en güzel kadınıyla, en yakışıklı erkeği birbirlerini hiç görmeden eşleştiler ve hala beraberler.