'Heyecanla bakma yetimizi çoktan yitirmişiz'
Özkan Özgür ile 23 sorunun konuğu yazar Zehra İpşiroğlu...
1. Sizin için kullanılan hitap biçimlerinden hangisi daha çok hoşunuza gidiyor?
Kendi adım tabii ki, ama moda olmasına rağmen ‘hocam’ sözcüğüne de karşı değilim. Çünkü yaşamım boyu gençlerle iç içeyim, çok öğrencim oldu. Bazılarıyla da arkadaş oldum. Kimi “Zehra” diyor, kimi “Sen ve hocam” diyor, artık içlerinden nasıl gelirse...
2. Sizden daha zeki olduğunu düşündüğünüz arkadaşlarınız var mı?
Böyle bir iddiam yok ki, neden olmasın? Bir de tabii zekânın da çeşitleri var. Benim duygusal zekâm sanırım çok yoğun. Yazma yoluyla daha da gelişti.
3. Arada sırada saçma şeylerle uğraşmak zorunda olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Bürokratik işler, üniversitedeyken bitmek tükenmek bilmeyen akademik toplantılar vb. Bana göre bunlar yaşam hırsızları, zamanımızı çalıyorlar. Bizde de ne yazık ki zaman hırsızlarından geçilmiyor. Bu nedenle de saçma sapan şeylerle çok çabuk enerjimizi tüketiyoruz. Hiç dikkatinizi çekti mi bir toplantıda, örneğin bir dernek toplantısında durmadan aynı şeyler konuşulur, bir adım bile ileri gidilmez. İşte yaşamımdan bir şeyler götüren bu tür işlerden hep kaçmışımdır.
4. ‘Tüm yaşadığım sıkıntılara değdi bu!’ dediğiniz olaylar yaşadınız mı?
Çok. Çünkü bir hayaliniz varsa ve onu gerçekleştirmek istiyorsanız sıkıntıyı da üstlenmek zorundasınız. Hiçbir şey mücadele etmeden olmuyor. Ama sıkıntı ve heyecan, sevinç ve mutlulukla bir arada gidiyor. Öyle olmasa hiçbir şey yapamayız.
5. Bir evcil hayvanın insanı mısınız? Geçmişte böyle bir deneyiminiz oldu mu, ileride bir gün düşünür müsünüz?
Kedileri de köpekleri de severim ama mobil bir yaşamım olduğu için hiç birine bağlanmak istemem.
6. Çocukluğunuzdan kalan ve ilk fırsatta tatmak istediğiniz özel tat var mı?
İçimdeki çocuk yaşadığı için çocukluğumdan kalan tatları da farklı biçimlerde hala yaşıyorum. Örneğin dondurma yemeden daha keyifli bir şey olabilir mi ya da doya doya gülebilmek ne kadar güzel bir şey! Anneannem de çocuksu bir tipti. Bizlere hep şuradan buradan hediyeler getirirdi. Kocaman bir oyuncak dolabı vardı evinde. Ama en çok kendisi çıkartırdı bu dolabın tadını. Ben de ona çekmişim. Bitpazarlarında dolaşmayı, şunu bunu keşfetmeyi, hediye almayı vermeye, doğum günleri kutlamaya bayılırım... Ama bütün bunların ötesinde belki de en önemlisi bir şeyi ilk defa yaşayan bir çocuğun inanılmaz heyecanı...
Zaman zaman bu heyecanı hala yakalayabiliyorum. Ama bu kolay değil, çünkü biz yetişkinler öylesine kafamızdaki düşüncelerin, alışkanlıkların, önyargıların etkisi altındayız ki, bir şeye heyecanla bakma yetimizi çoktan yitirmişiz.
7. Sanatın ya da sanatınızın neresindesiniz?
İleri bir aşamasında. İnsan sürekli bir gelişme içindeyse, yaş aldıkça ve deneyim kazandıkça bu da yazdıklarına da yansıyacaktır. Ben de yaş aldıkça daha geliştiğimi ve olgunlaştığımı düşünüyorum. Çalışmalarım da bu çizgide ilerliyor.
8. Ezberinizde şiir var mı? Hangi şairin hangi şiiri?
Nazım Hikmet: Akrep gibisin kardeşim. ...En çok da ‘koyun gibisin kardeşim’ dizesini seviyorum. Ne kadar güncel... Bize tam tamına ayna tutuyor öyle değil mi? Ne kadar çok sanatçı var bugün yaşamayan ama yaşam boyu bize eşlik eden, yani sürekli diyalog içinde olduğumuz.
9. Okuduktan sonra çok etkilendiğinizi düşündüğünüz bir kitap var mı?
Çook. Son zamanlarda toplumsal cinsiyet konusunda yoğunlaştığım için Burçe Bahadır’ın “Ölü Kadınlar Memleketi’ni etkilenerek okudum. Emrah Serbest’i de severim, daha az maço ve daha az küfürbaz olsa daha da çok seveceğim. Can Dündar’ın “Tutuklandık” kitabından da çok etkilendim. Şu sırada çok severek Elif Şafak’ın Tanrı kavramını sorguladığı “Havva’nın Üç Kızı” nı okuyorum.
Ama kitaplardan gençken çok daha kolay ve çabuk etkileniyordum. Klasiklerin dışında en sevdiğim yazar Ermeni kökenli Amerikalı William Saroyan ve Çek tiyatro yazarı Vaclav Havel’di. Yaş aldıkça insan daha seçkici ve eleştirel oluyor, her şeyi kolay kolay beğenmiyor. Yine de eleştirel duruşum tat almamı engellemiyor.
10. En son ne zaman tiyatroya gittiniz?
En son kendi oyunuma gittim. Kadın ve göç öyküsünü anlatan ”Lena Leyla ve Ötekiler” Ayla Algan’ın rejisiyle Cihan Bıkmaz oynuyor Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda. Bir de Genco Erkal’ın oyununa gittim “Güneş’in Sofrası”. Nazım Hikmet ve Bertolt Brecht’in şiirlerinden bir derleme, çok etkileyiciydi, çok günceldi, özellikle sonlarına doğru gözlerim yaşararak izledim. Artık Genco Erkal’ın oyununa mı, Nazım Hikmet’in insanın yüreğine dokunan dizelerine mi, yoksa bugünkü halimize mi ağladığı mı kendim de bilmiyorum... Yurt dışında da çok oyun izliyorum ve yazıyorum.
11. Belleğinizde yer eden ve tavsiye edeceğiniz bir film var mı?
En son izlediğim Nazi Almanya’sındaki çocukları anlatan “Ağustosta Sis” beni günlerce etkiledi. Eskilerden Frederico Fellini’nin, bugünün yönetmenlerinden Michael Haneke’nin, Costa Gavras’ın filimlerini çok severim. Fellini’nin “Sekiz buçuk” filmi Haneke’nin “Son Band”ı unutulmayacak filimler. Özellikle Fellini ataerkil bir bakışı olmasına rağmen benim ruh kardeşim gibi. Türk filmlerinden Emin Alper’in “Abluka” filminin etkisinden günlerce etkisinden kurtulamadım. Eskilerden çok sevdiğim bir filim de Fehmi Yaşar’ın “Camdan Kalp” filmi, toplumuzdaki kutuplaşmayı Genco Erkal’ın yorumuyla öyle yoğun anlatıyor ki sahneler belleğimden çıkmıyor; sanırım you tubeda izlenebiliyor.
12. Size göre ‘yabancı’ kimdir?
Kendini yabancı hisseden, yani hiçbir bir yere tam ait hissetmeyen herkes... Yabancılık duygusu belki de çocukluğumdan beri farklı ülkelerde yaşadığım için benim çok iyi bildiğim, tanıdığım bir duygu. Kitaplarımda da bu konu hep gündeme geliyor. Çocuk kitaplarımda bile yabancı temasının izlerini bulabilirsiniz. Aslında insanın bir duruma, bir şeye, bir olaya yabancı hissetmesi olumsuz bir şeymiş gibi ama olumlu bir yanı da var, çünkü mesafe alabiliyorsunuz. Yani bulunduğunuz durumla yüzde yüz özdeşleşmiyorsunuz. Yazmanın kaynağı belki de.
13. En son ne zaman haksızlığa uğradığınızı düşündünüz?
Çok sevdiğim ve değer verdiğim bir arkadaşım beni yanlış anladığında ve değerlendirdiğinde büyük bir haksızlığa uğradığımı ve bunu hiç hak etmediğimi düşündüm... Bazen kafamızda karşımızdaki insanla ilgili gerçekle hiç ilgisi olmayan bir imge oluşturuyoruz, sonra da o insanı değil de imgeyi görmeye başlıyoruz. Kim bilir belki ben de hiç fark etmeden birilerini böyle kırmışımdır. Ama kişisel haksızlıkların tamir edilmesi belki mümkündür. Tamir edilemeyecek olanlar insanların ideolojik ve politik nedenlerden dolayı baskılı dönemlerde yaşadıkları haksızlıklardır.
14. Hak etmediğini düşündüğünüz birilerine saygı göstermek zorunda kaldığınız oldu mu?
Evet, üniversite kariyerim boyunca hiyerarşik yapılanma içinde sık sık beş para etmez insanlarla karşılaştım. Kendimi korumak için aklımdan geçenleri söyleyemedim, yine de medeni cesaretim az değildi.
15. Günlük hayatta görünce nefret ettiğiniz hareket nedir?
Saldırganlık, başkalarını kötülemek, aşağılamak, kendini bir şey sanmak, otoriterlik, ukalalık, demagoji, yalan, empati eksikliği, hangi birini saysam ki...
16. Sizi umutlandıran bir duruma örnek verir misiniz?
Her tür duyarlılık, yapıcılık, aynı zamanda dayanışma beni umutlandırıyor. Bir de genç kuşaktan pırıl pırıl insanlarla karşılaştıkça çok heyecanlanıyorum, işte o zaman belki de bir gün bir şeylerin değişebileceği umudunu hissediyorum.
17. Hayallerinizin peşinden koştunuz mu? Hayal kurmaya devam ediyor musunuz?
Her zaman. Hayaller yaşadıkça da sürecek. Çünkü yaşamın özünü oluşturuyor. Bir şeyi başarmak istiyorsanız önce hayalini kurmanız gerekiyor. Bu hayal çok olmayacak uçuk bir hayal değilse mutlaka zamanla tomurcuklanıyor, olgunlaşıyor, zamanı gelince de gerçeğe dönüşüyor. Ben hayallerimi hep böyle yaşıyorum.
18. Rekabetçi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Hayır. Rekabetten nefret ederim. Hayatta yapıcı ve yaratıcı olmak için rekabete ihtiyacımız yok. Hayat o kadar zengin ve güzel ki bundan herkes rahat rahat payını alabilir. İnsanlar hayatım ne kadar değerli olduğunun bilincinde olsalar hırs ve saldırganlık da olmazdı.
19. Özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi ihmal ettiğiniz olur mu?
Özür dilemesini de teşekkür etmesini de bildiğimi düşünüyorum. Bunu bilmeyenlere de üzülüyorum. Yaptığımız yanlışı kabul edememe, özür dileyememe aşırı egodan kaynaklanıyor olmalı. Bence çok büyük bir eksiklik. Bu tür bir insan kendisiyle de barışık değildir bence.
20. Neyi ya da kimi özlüyorsunuz?
Geçen yıl yitirdiğim canım annem Nazan İpşiroğlu’nu. 92 yaşında son kitabı “Karşılaşmalar ve Düşündürdükleri”ni yazan inanılmaz verimli bir insandı. Halit Ziya Uşaklıgil’den Nazım Hikmet’e kadar nice sanatçımızla karşılaşıyoruz bu otobiyografik kitapta. Evet, annemi sohbetlerimizi, şakalaşmalarımızı, çekişmelerimizi çok özlüyorum.
21. Stres atmak ya da kafanızı dağıtmak için ne yaparsınız?
Taichi ChiGong yaparım, bisiklete biner ya da yürürüm, en güzeli de denizde yüzmek... Bazen bulabilirsem güzel bir dizi de izlerim, ama bunu bulmak çok kolay değil. Arkadaşlarımla buluşup kafa çekmeye gitme de çok güzel bir şey.
22. Şu ana kadar geçen hayatınızı özetleyen kelime hangisidir?
Yapıcılık, yıkıcılığa karşı yapıcılık... Bunun kaynağını sevgide bulduğunu düşünüyorum, yaşam sevgisinde. Yakın ilişkilerimden ve dostluklardan çalışmalarıma değin uzanıyor bu duruş. Bence mutluluğun kaynağı: Yapıcılık ve sevgi… Öte yandan yapıcılığın karşıtı yıkıcılık öyle bir şey ki özenle koruduğunuz, dahası üstüne titrediğiniz bir şeyi bir anda yıkıveriyor. Bu nedenle kitaplarımda yıkıcılığın kökenlerine de iniyorum, özellikle belgesel romanım “Haneye Tecavüz” gibi toplumsal cinsiyet konusunu ele aldığım kitaplarımda.
23. Allah gecinden versin, hak vaki olursa, geride kalanların sizi nasıl anacağını düşünüyorsunuz?
Kitaplarımı okumalarını isterdim. Tiyatroculardan çocuklara değin farklı okuyuculara seslenen çoksatar değil de uzun satar bir yazarım. O açıdan belki benden sonra da kitaplarım bir süre daha yaşar. Sanırım bu her yazarın isteyeceği bir şey. Yaşamım boyu bana eşlik eden beni düşündüren, kaygılandıran, üzen, sarsan sevindiren her şey kitaplarımda var. Bunlar hem bana ait hem de bana ait değil, çünkü ortak bir zaman diliminin, yaşamın ürünü. Benden sonraki kuşaklar da bu kitaplarda kendilerini ilgilendiren ya da düşündüren bir şeyler yakalayacaklardır. Ama tabii bu da sınırlı bir süreç, çünkü yaşam baş döndürücü bir hızla değişiyor. Düşünüyorum da, benim de yaşamım boyu bana eşlik eden ve çok şey öğreten çok yazar ve sanatçı hocam oldu. Onların benimle aynı zaman diliminde yaşamamaları bir şey fark etmiyor, düşünceleri ve sanatlarıyla varlar. İdealim onlar gibi olabilmek.