'Uçan teneke'yle dünyayı dolaşıyor

Zafer Kılınç, 32 yıldır TIR şoförlüğü yapıyor. Kan davasından kaçarak İstanbul'a gelmiş. Eski sendikacı, çevresindekiler 'ipe sapa gelmez bir komünist' diye bahsetmiş ondan bir dönem. 12 Eylül sonrası Mamak'ı aşındıranlardan. 'Uçan teneke’ adını verdiği TIR'yla kesintisiz 6 bin kilometre yol yaptığını anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Babasını erken yaşta kaybettiği için amcaları tarafından büyütülen Zafer Kılınç, 32 yıldır sürdürdüğü TIR şoförlüğüne amcasının kamyonunda çalışarak başlamış. Hikayesinde kan davasından çocuk işçiliğe, solculuktan 12 Eylül darbesine, askeri mahkemelerden hapis cezasına kadar her şey var.

Biraz anlatır mısınız kendinizi?

Ben 1965 yılında Kars, Sarıkamış’ta doğmuşum. İlkokul 3’e kadar orada okudum. Sonra apar topar İstanbul’da öğretmenlik yapan amcamın yanına gönderildim ve Üsküdar’daki bir okula gittim.

Bir kan davanız varmış sanırım?

Evet. Sonradan öğrendiğime göre bizim bir kan davamız varmış, bu yüzden İstanbul’a göndermişlerdi beni. Ama çocuğum işte, annemi çok özlediğim için duramadım tekrar köye döndüm. Ortaokulu da köyümde bitirdim. Yine karşı tarafın beni öldüreceklerine dair bir haber alınca bizimkiler, İstanbul’a geri döndüm. Bu sefer başka bir amcamın yanına gönderildim. Bu amcam da Sümerbank'ta dokumacıydı, yani zor şartlar da yaşayan biriydi ama sırf ben okuyayım diye kabul etti beni.

tirci .

Hayatınızın dönüm noktası olmuştur o yıl…

1978, hayatımın dönüm noktasıydı hakikaten. O kaotik ortamda okumak ya da hayatta kalmak kelimenin tam anlamıyla çok zordu. Ama ben o sene Sağmalcılar Lisesi’ne kaydımı yaptım ve okula başladım. Okulumuz solcuların hakim olduğu bir okuldu, benim için değişik bir ortamdı. Evimiz de aynen okul gibi çok hareketliydi.

OKULDA BOYKOTLAR, EVDE TOPLANTILAR

Neden?

Amcamın biri Pancar Motor’da sendika görevlisi, diğeri Sümerbank'ta; ikisi de siyasal anlamda çok aktifti, artık o ortamı siz tasavvur edin. Ben ki feodal bir ortamdan gelmişim, dini duygularım had safhada, bir anda alabora oldum. Okulda boykotlar, evde toplantılar, Beyoğlu’nda her hafta sonu yeraltı sinemalarında Türkçe dublajlı filmler… Neyse o yılın ilk yarısında beden eğitimi öğretmenim faşistler tarafından katledilince, ben bir daha okula gitmedim. Hemen işçilikle tanıştım tabii.

Daha çocuksunuz hala!

Evet. Bereç pil fabrikasına işçi olarak girdiğimde 16 yaşımı henüz doldurmuştum. O zamanlar bu çok normaldi. O fabrikadaki bir yılın sonunda grev örgütlediğimde 17 yaşıma daha yeni girmiştim.

O yaşta grev mi örgütlediniz?

Evet, çalışma koşullarını düzeltmek adına… Daha çocuktum ama beni zapt etmek ne mümkündü! Sonuçta amcalarımdan ve onların çevresinden dolayı alaylıydım, sürekli kitap okuyordum.

Başınız belaya girmedi mi?

Grev kırıcı arkadaşlarımla kavga ettiğimden ötürü o sene karakol, polis ve hapisle de tanıştım. Tabii bunlar beni yıldırmıyor, aksine daha da keskinleştiriyordu. E, bizimkilerin korkuları bu sefer iki katına çıktı, ben ölmeyeyim diye beni İstanbul’a göndermişlerdi ama bu sefer de 'anarşi yüzünden' öleceğimden korkmaya başlamışlardı. Bu bir yıl daha böyle devam etti, 1979 sonlarında ben artık 'ipe sapa gelmez bir komünist olmuşum' bizimkilere göre.

tirson .

'MAMAK İKİNCİ ADRESİMİZ OLDU'

Sonra, hikaye nasıl devam ediyor?

Garip anam kalkıp İstanbul’a geldi ve beni Ankara'ya büyük ablamın yanına götürdü. Orada da her gün olaylar oluyordu, ülke savaş halindeydi. Polis karakol derken ihtilal oldu sonunda. Bu sefer de mahkemeler başladı. Mamak askeri mahkemeleri ikinci adresimiz oldu.

Hiç pişman oldunuz mu?

Yaşadıklarımdan hiç pişmanlık duymadım, ve utanılacak hiçbir şey yapmadım çünkü. Bütün hayatımı insanların eşit, özgür ve insanca yaşamaları için harcadım diyebilirim.

Mesleğinize dönersek... 

Bu meslek en ağır iş kollarından biri. Hani bazıları bu mesleği macera olarak görse de, üzerinden ekmek kazanıyorsan iş değişir. Bu mesleği yapan insanlar (istisnalar hariç) tamamına yakını eğitimsiz ve kelimenin tam anlamıyla kültürel anlamda sıfırlar. Hal böyle olunca sömürü de çok daha fazla oluyor. Çünkü özlük haklarından bihaber insanlar bunlar. Hani esnek çalışma hikayesi var ya? İste bu meslekte bu en uçta.

Neden bu mesleği seçtiniz o zaman?

Amcam Köy Enstitüsü mezunuydu, okumamı çok istemişti ama anlattığım şartlar okumama el vermedi ve koşullar beni TIR şoförü yaptı. Bu mesleği yaparken biraz da gözlemleyerek yapıyorum. Bizler tatil, bayram seyran bilmeyiz, hele de bu transportçuluk, yani diğer ülkelere yük taşımak bu işin en zor yanı. Çünkü sürekli aynı adrese gitme şansın yok. Her seferinde başka ülke, başka adres.

'HİÇBİR DERDİMİZİ ANLATAMIYORUZ'

En büyük sorununuz ne?

Tabii en büyük sorunumuz dil sorunu, hiç bir derdimizi anlatamıyoruz. Bu da sıkıntı çekmemize sebep oluyor. Bir başka sorun da sınır kapıları… Mesela Almanya'ya giden bir TIR'cı, Slovenya'ya kadar 4 tane kapı geçmek zorunda. Bu kapıların birini geçmek minimum 1,5 günümüzü alıyor. Slovenya’dan sonra kapı sorunu yok, Avrupa Birliği olduğu için.

tir2 .

Çalışma saatleriniz nasıl?

Aslında en büyük sorunlarımızdan biri de çalışma saatleri… Avrupa bize bir günde 13 saat çalışma izni veriyor. Bunun sadece 9 saati araç kullanabilirsin diyor, molalar dahil. Eğer bir hata yapar da bir kaç dakika fazla araç kullanırsan çok büyük cezalar alıyorsun ve bu cezaları bir şoförün ödemesi neredeyse imkansız. Çünkü aldığımız ücret sefer başı 600 euro ama yediğin ceza 5 bin - 10 bin euro. Bu hata seninse bunu şirket karşılamıyor ve sen aylarca hatta yıllarca borçlu olarak çalışmak zorunda kalıyorsun. İşte bu hataları yapmamak için yoğun bir stres altına giriyoruz. Düşünsenize, beyniniz sürekli teyakkuz halinde, bu da sizi sürekli hataya açık hale getiriyor. Kısacası bize kaldırabileceğinizden çok daha fazla sorumluluk yüklüyorlar. Bir de geride bıraktığınız aileniz buna eklenince varın gerisini siz düşünün!

Yollarda insan neler düşünür?

Bu aslında kişiye göre değişiyor. Yani bu daha çok kişinin karakterine, psikolojisine, eğitimine, kültürüne göre değişiyor. Mesela ben daha çok gideceğim yolu, boşaltacağım adresi, polisi, cezayı ve sağ salim dönmeyi düşünürüm. Bununla beraber çocuklarımı ve ailemi düşünürüm. Çocuklarımı işin yoğunluğuna göre görebiliyorum. Bu bazen ay da iki gün, bazen üç gün, en fazla da beş gün olabiliyor.

'TIRIM'IN ADI UÇAN TENEKEDİR'

Zor olmalı… Çok yalnız bir meslek!

Zor ama hayat şartları bunu gerektiriyor. Kendinizle iyi geçinemiyorsanız, yol bitmez zaten.

TIR'ınızla özel bir bağınız var mı? Mesela bir ismi var mı sizinkinin?

Neredeyse hepimizin TIR'ıyla özel bağı vardır. TIR'ımız bizim evimiz, otelimiz, yanımızda olmayan ailemiz, dert ortağımız. Bizim her şeyimizi bilir çünkü her şeyimizi onunla paylaşırız. O bizim sırrımızı hiç açık etmez, hep onunla dertleşiriz. İsmi var tabii, benimkinin adı ‘uçan teneke’dir. Arada ona markası DAF olduğu için ‘DAF palas’ da derim.

Neden ‘TIR'cıların, kamyoncuların olduğu yerler de yemek yiyin’ derler?

Bu daha çok yurt içi çalışanlar için geçerlidir. Bunun sebebi de tesis sahiplerinin müşteri kapma ya da diğer tesislerle rekabet etmesiyle alakalı. Onlar için müşteriler, gelip geçici ya da sürekli olarak ikiye ayrılır. Gelip geçici müşteri yemeğin hem kalitesizini hem pahalısını yer ama sürekli aynı tesise uğrayan kamyoncu veya TIR'cı hem kaliteli hem de hesaplısını yer.

'HEM BİZE UYMUYOR HEM ÇOK PAHALI'

Uluslararası yolda durum farklı mı?

Benim gibi transport çalışanlar, yani Avrupa'ya çalışanlar yemeğini kendisi yapmak zorundadır. Bunun sebebi de damak tadının farklılığı ve ücret konusu. Onların hem yemekleri bize uymuyor hem de çok pahalı… Bizler alışverişimizi Türkiye’den yaparız, birazını evde hazırlatırız, birazını da kendimiz pişiririz.

tiryemek

En uzun kaç km yaptınız bugüne kadar?

Ortalama olarak söyleyeyim; minimum 6.000 km diyebilirim. Bunun üstü de olur altı da.

TIR'cı kardeşliği gibi bir şey var mı? Birbirinize sahip çıkar mısınız?

TIR'cı kardeşliği diye bir şey yok ama yabancı ülkeye çalıştığımız için ister istemez bir sinerji oluşuyor aramızda. Mesela arıza ya da kaza yapan bir TIR gördüğümüz de mecburen durup yardım ediyoruz. Hele bizim ülkeden ise TIR, kesin duruyoruz ama bu TIR kardeşliğinden kaynaklanmıyor.

En azından size sahip çıkan bir sendikanız vardır herhalde…

Sendikaya gelince o biraz şaibeli, çünkü bizimki gibi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde sendikalar biraz sorunlu. Bizde sendikalar, dernekler sadece aidat almak için var. Hiçbir sorunda yanında olmazlar. Mesela yurt dışı çalışanlar için UND (Uluslararası nakliyeciler derneği) diye bir dernek var ama ne işe yarar kimse bilmez, sadece kağıt üzerinde vardır. Yurtiçi çalışanlar için de şoförler cemiyeti var ama onun da bir işe yaradığı söylenemez, tabii aidat toplamak dışında...

Etiketler tır şoför uzun yol