Subliminal mesaj nasıl verilir?

Zihnimiz gün boyu kayıt halinde olan bir makine gibi… İzlediğimiz programlarda, filmlerde, dizilerde beynimize biz farkında olmadan bilgiler yükleniyor. Subliminal mesajlar ise gözün görüp kulağın duymadığı, ancak beynin algıladığı mesajlara deniyor. Peki reklamlara hatta çizgi filmlere bile çaktırmadan yerleştirilen bu mesajlar bizleri nasıl etkiliyor?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bilinçaltı mesajları ilk olarak markalar tarafından bir ürünü ön plana çıkarmak için kullanılmış olsa da, zamanla çok farklı niyetlere hizmet etmeye başlamış. Normalde zihnimizin kaydettiği bu mesajlar net bir algı yaratmazken, daha sonra bu mesajlarla ilgili uyaranlarla karşılaştığımızda bu saklı bilgiler aktif hale geçiyor. Subliminal mesajlar sadece görüntü ve ses dosyalarında bulunuyor.

Dünyada pek çok yerde bu bilinçaltı mesajlarının kullanılmasına rağmen ülkemizde bu yasak! Subliminal mesajların verilmesi bir bireyin karar aşamasını etkilediği için, 15 şubat 2011 tarihinde kabul edilen 6112 sayılı RTÜK kanunun 9’uncu maddesinde ticari iletişimde bilinçaltı mesajlar kullanılmak yasaklandı. Ancak subliminal mesajların diğer alanlarda kullanılmasını yasaklayan bir kanun yok!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu'nca, 'FETÖ' soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci-yazar Ahmet Altan ve Prof. Mehmet Altan'a da "subliminal mesajla darbe işareti verdikleri" yolunda suçlama yöneltildi. Aynı suçlama tutuklanan Cumhuriyet yönetici ve yazarlarına da yöneltildi.

Subliminal mesajların ne olduğunu, nasıl verildiğini ve insanları nasıl etkilediğini psikiyatr ve psikoterapist Dr. Alper Hasanoğlu* ile konuştuk!

BEYİN YIKAMANIN BİR VERSİYONU

Son yıllarda, özellikle medyada kullanılan ‘subliminal mesaj’ diye bir tanım var, nedir bu subliminal mesaj?

Bu ülkemizde son yıllarda kullanılmasına rağmen, subliminal mesaj dediğimiz şey aslında yeni bir kavram değil. 1957’den beri var olan birşey. Subliminalin kelime anlamı, eşikaltı demek… Eşikaltı uyaran aslında yani…

Yani bir çeşit kodlama… Nasıl verilir bu tip mesajlar?

Eşikaltı uyaranlar görsel mesajlarla verilir. Bir görüntü bize 30 milisaniyeden daha az bir zamanda gösterildiğinde, biz onu görmüyoruz. Daha doğrusu görüyoruz ama bilincimize çıkmıyor.

Gördüğümüzü anlamıyorsak, nasıl işe yarıyor o zaman?

Mesela insanlara 30 milisaniyeden daha kısa bir sürede rakamlar gösteriyorlar ve bu rakamlardan biri 4; insanlara soruluyor, ‘bir rakam gördün mü’ diye ‘hayır’ diyorlar; peki ‘rakam 5'in üstünde mi altında mı’ dediklerinde insanların yüzde 99'u ‘altında’ diyor. Aynı şekilde 8 rakamını gösteriyorlar ve bu sefer de yüzde 99 rakamın 5'in üstünde olduğunu söylüyorlar.

Ama bilinçli bir şekilde söylemiyorlar bunu, değil mi?

Hayır çünkü gördükleri şey bilince çıkmıyor. Bilince çıkmadan verilen bu subliminal mesajlarla eşikaltı uyaran olarak insanların bir şeyi öğrenmesini ya da birşey hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayabiliriz.

Yani fark ettirmeden, karşınızdakine belli etmeden beynine bir bilgi yüklüyorsunuz, bu bir nevi beyin yıkamak değil mi?

Beyin yıkamak dediğimiz şeyin başka bir versiyonu diyelim. Yalnızca bir şeyi görmesini değil, bir olayı yorumlamasını da değiştirebiliriz bu yöntemle. Diyelim ki insanlara son derece basit bir olay gösteriliyor ekranda. Ama o olayı gösterirken 30 mili saniyenin altında kızgın ve üzgün suratlar gösteriliyor. Olay hakkındaki duyguları sorulduğunda, insanlar çok üzücü diye cevap veriyorlar, ama aralarda gülen surat gösterilirse bu iyi bir olay da diyebilirler. Yani o subliminal mesaj aynı zamanda bana gösterilen şeyi yorumlamamı da etkiliyor.

KULLANAN DIŞINDA KİMSE BİLMEZ

Peki bu mesajlar siyasette, mesela referandum öncesinde evet yada hayır mesajları olarak da kullanılabilir mi? Bu şekilde insanların düşüncelerinde bir değişiklik yapılabilir mi?

Subliminal mesaj dediğiniz yöntem her şeyde kullanılabilir. Ama kullanan dışında bunu kimse bilemez.

Yani ispatlanabilir bir şey değil o zaman!

Hayır, değil. Bu yüzden sadece spekülasyon olarak söyleyebiliriz bunu, çünkü sadece bize bu mesajı veren kişi, yani bizlerin üstünde bu mesajı kullanan kişi bunu bilebilir.

Pekala geçmişte bu konuyla ilgili ölçülebilmiş bir veriye rastlandı mı?

Tabii. 1957 yılında ilk olarak yapılan çalışma hepimizin bildiği çok klasik bir hikaye aslında… Sinemalarda film görüntülerinin arasına 30 milisaniyeden kısa bir sürede ‘mısır ye, kola iç’ mesajları konuluyor. Bu mesajın verildiği insanlarla verilmediği insanlar arasındaki fark çok net; bu mesajının gösterildiği insanlar yüzde 40 daha fazla mısır yiyorlar, yüzde 60 daha fazla kola içiyorlar.

BUSH KULLANMIŞTI

Bunun siyasette kullanıldığına dair bir örnek var mı peki?

Evet. Mesela 2004 yılındaki seçimlerde George W. Bush bu yöntemi kullanmış. ‘Demokrat bürokrat’ diye bir şey söylenirken ya da yazılırken yani ses ve görüntü olarak demokrat kelimesinin son hecesi biraz daha yüksek kullanılıyor. Rat İngilizcede sıçan demek, böylece her ‘demokrat bürokrat’ dendiğinde insanlar kötü bir şey algıladı.

Yani bunun farkında olmayan demokrat insanlar Cumhuriyetçilere oy vermiş olabilirler mi?

Olabilir yada en azından demokratlara karşı soğukluk ya da soğuma hissedebilirler. Veya neyi seçeceğini, hangi tarafı tutması gerektiğini bilmeyen insanlar için bir yönlendirme olmuş olabilir diyebiliriz.

Televizyonlarda da yapılıyor bu yani!

Tabii tabii... Televizyonlarda görüntü olarak verilen bir şey ve her zaman kullanılan bir yöntem. Başka bir Cumhuriyetçi aday da başka bir yöntem uyguluyor mesela. Bu öyle subliminal mesaj anlamına da gelmiyor ama mantık aynı! Kendisiyle ilgili bir reklam konuşması yaparken arka tarafında kitap rafları var. Ve o kitap raflarının koyu renkli çizgili yerleri var ve o koyu çizgiler bakıldığında bir haç şeklini alıyor. Böylece o adamı izleyenler veya o adama bakanlar eğer dindar kişilerse onlarda Hıristiyanlık duyguları ön plana çıkıyor. Yani inançlı olan insanlara bu yöntemle seslenmiş ve onları etkilemiş oluyor. Bu görüntü 30 milisaniyeden daha uzun bir süre orada olmasına rağmen, mantık aynı mantık! Başka bir algı yaratılıyor yani. Seni bir şekilde bir şeye ikna etmiş oluyor ya da yönlendirmiş oluyor.

MANİPÜLASYON YARATMAK İÇİN BAŞLIKLAR SEÇİLİYOR

Bu adam ‘ne kadar dindar, bu yüzden de kesin dürüsttür’ mesajı verilmiş oluyor böylece. Bu mantıkla her şey yapılabilir o zaman...

Evet, aynen öyle ama bu yöntem sadece siyasette değil, her yerde kullanılabilir. Medya bu konuda bir numara. Mesela sizinle yapacağım röportajda bu konuda bir örnek verebilmek için bugün Hürriyet gazetesindeki haberlere baktım. Hatta size de göstereyim! (Telefonundan gazetenin sitesini açarak haberi gösteriyor) Son derece sıradan bir habere bakıyorum şu an. Bakın başlığa; ‘Müsteşardan Nihat Doğan'a sert sözler’… Şimdi söyleyiş tarzımız ve üslubumuz bu haberle ilgili insanlara ne mesaj vereceğimizi çok net gösteriyor. Bu haberin Nihat Doğan karşıtı bir mesaj verdiği çok açık.

Peki, onun yerine başka algı yaratmak için ne diyebilirlerdi?

‘Nihat Doğan’a müsteşardan boş tehditler!’… Böyle söyleseydi başka türlü bir mesaj verirdi. Başlık insanları yönlendiriyor. İlk başlığı okuyanlar direkt Nihat Doğan ne kötü bir adam diye düşünebilir.

Yani haberi açmadan, hatta daha okumadan bile bir fikir sahibi oluyoruz aslında.

Medya bunu devamlı yapıyor. Nerede durduğumuz, ne açıklama yapacağımızla ilgili başlıkları yönlendiriyor. Böyle bir şeyi bir nefret söylemi oluşturmak için kullanabilir mesela. Örneğin bir haber vardı; ‘Aleviler, Suriyelilere saldırdı bilmem ne kentinde’ diye. Burada çok net şu mesaj veriliyor; ‘Aleviler Sünnilere saldırdı’. Aslında mahallede esnaf arasında bir anlaşmazlık çıkmış ama bu anlaşmazlıkta kimin haklı kimin haksız olduğu bilinmiyor. İlgili en ufak bir bilgi yok. Orada amaç Suriyelilerle ilgili bir mesaj vermek; onlara ırkçılık yapıldığını ve istenmediklerini göstermek! Mezheple ilgili olarak da Alevileri kötülemek! Bu şu da olabilirdi; ‘Trabzonlular, Rizelilere saldırdı’.

‘AHMET ALTAN’IN YAPTIĞI SÜBLİMİNAL MESAJ FALAN DEĞİL’

Ahmet Altan’a yönelim suçlamalardan biri Taraf gazetesini kullanarak subliminal mesaj vermekti. Bu konuda ne diyorsunuz?

Şimdi subliminal mesajın ne olduğunu açıp Google’a baksalar, bu adamın subliminal mesaj vermesinin imkansız olduğunu anlarlar. Çünkü mesaj gazetede duruyor. Bu kadar uzun süre duran bir şey subliminal mesaj olamaz. Tekrar söylüyorum; subliminal mesaj 30 milisaniyeden daha kısa sürede gösterilen bir görseldir, dolayısıyla Ahmet Altan’ın yaptığı subliminal mesaj falan değil.

Ama demin Nihat Doğan ve müsteşar meselesinde algı yaratıldı dediniz… O haber de orada duruyordu.

Ben ona subliminal mesaj demedim ki! Medyanın manipülatif bir şekilde algı yaratmasından bahsettim. Yani orada bunun başka bir türü, yönlendirme var. Bunu Ahmet Altan da yapmış olabilir. Zaten herkes belli bir yerde durduğuna, ideolojik mesaj vererek bir şeyler anlatmaya çalıştığına göre, insanların farklı fikirleri olması kadar doğal bir şey yok. Türkiye’de basın, basının asıl işlevinin esasında enformasyon vermek olduğunu unuttuğu ya da aslında hiç öğrenmemiş olduğu için illa ki bir tarafta duracak! İlle bir taraftan acayip acayip mesajlar verecek ve bu şekilde manipülatif yönlendirmeler yapacak.

Dünyanın her yerinde medyanın bir savaşı başlatabilecek veya bitirebilecek güçte olduğu kesin, bundan dolayı bize subliminal mesajla algı operasyonun arasındaki fark anlatır mısınız?

Bunların aslında hepsi algı operasyonudur. Algıyı değiştirmek için manipülatif bir haber yaratmaya çalışmak da subliminal mesaj vererek algıyı değiştirmeye çalışmak da aynı şeyler. Bu anlamda ikisi de aynı amaca hizmet eder. Ama algıya operasyon demek son derece saçma. Bu algıyı değiştirmek üzerine yapılan bir faaliyet olarak söylenebilir ancak.

Sonuçta işe yarıyor!

İşe yarıyor elbette ama buna operasyon demek saçma. Hepimiz birilerinin algılarını değiştirmeye çalışabiliriz ve bundan daha doğal bir şey yok. Biz psikoterapide de insanların algısını değiştirmek üzere çalışmalar yapıyoruz. Mesela insanın bilinçaltının en dibinde yetersizlik ve değersizlik duyguları var sevilmediğiyle ilgili. Bu çocukluktan getirmiş olduğu bilinçdışı bir bilgi. Sevilmeye layık olmadığıyla ilgili temel bir inanç yerleşmiş kafasına… Diyelim depresif depresif bir caddede yürüyor, karşıdan, çocukluk arkadaşı geliyor, ona selam veriyor, arkadaşı selam vermiyor. Olay, bu. Bu değersiz ve sevilmeye layık hissetmeyen insanın algısı ‘beni selam verecek kadar değerli bulmuyor, beni görmek bile istemiyor’... Ciddi bir üzüntü, hayal kırıklığı yaşıyor bu yüzden. Ama bu düşüncesi doğru mu? Bu gerçek olmayan temel bir inancın otomatik olarak ortaya çıkmış algısı da olabilir. Biz terapide, ‘bu otomatik düşünce gerçekten doğru mu’yu anlamaya çalışıyoruz. Belki de adamın kafası karışıktı, onu görmedi. Bu şekilde karşımızdakinin algısını değiştirmeye çalışıyoruz. Algı değiştirmek bütün insan ilişkilerinde kullanılan bir şeydir zaten. Pazarlıkta bile algıyı değiştirmiyor muyuz? Toplantılarda insanlar düşüncelerini ifade ederek karşı tarafın algısını değiştirmiyor mu? Yani bütün ilişkiler algı operasyonuna dahildir.

İkili ilişkilerde de bu böyle!

Zaten böyle bakarsan onlar da algı operasyonudur. Mesela bir adamla evlenmek istiyorsundur ama adam seni istemiyordur Bu yüzden adamın seninle ilgili olan algısını ve sana bakış açısını değiştirmek için uğraşırsın; al sana algı operasyonu! Neresi kötü bunun?

Ama niyetler farklı! Yani birinin evlilik hakkındaki algısını değiştirmekle toplumun algısını değiştirmek arasında bir fark vardır diye düşünüyorum.

Bu nereden baktığına bağlı! Öteki taraftan bakarsan sonuç iyi olabilir ama benim tarafımdan bakarsan kötü. Kimin için iyi olması gerekiyor peki, benim için mi onun için mi? Subliminal mesajlar ya da algı operasyonları gibi şeyler pazarlamada ve satışta kullanılan bir teknik sadece.

EVET YA DA HAYIR KAMPANYASI YAPANLAR DA MESAJ VEREBİLİR

Televizyon reklamlarında da kullanılıyordur o zaman...

Elbette, bütün reklamlarda kullanılıyor. Ya da reklam yapmıyormuş gibi görünen şeylerde bile kullanılıyor. Ürün yerleştirme derler ya hani; mesela bir filmde Brad Pitt sigara yakar, bir bira açar, bu filmin hangi markadan para aldığı ile ilgili bir şey. Sonuçta oraya bir ürün yerleştirdi. Sen o kahramanı seviyorsun ve onun içtiği birayı içmek istiyorsun farkında olmadan. Hepsi zaten algıyı değiştirmek için kullanılan teknikler, sonuçta reklam dediğin budur. Ama bunu siyaset için kullandığında farklı sonuçlara sebep oluyor sadece. Demin bahsettiğim cumhuriyetçi adam vardı ya, adam Hıristiyan zaten, dindar olan insanları daha çok etkilemek istiyor. Bunda da kötü olan bir şey yok. Sonuçta bir ateist, bundan etkilenebilir mi?

Yine de aklıma şöyle bir şey geliyor; önümüzde bir referandum var ve iki taraf da hayır ve evet kampanyası yapıyor. Her iki tarafın da subliminal mesaj kullanması mümkün o zaman!

Olabilir. Ama zaten açık açık mesajı veriyorlar, subliminal mesaja gerek yok. Herkes birbirine küfrediyor zaten. İki taraf da birbiriyle düzgün bir üslupla konuşmuyor. Bu üslubun yanında, subliminal mesaj o kadar masum kalıyor ki! Üslup bu kadar çirkinken, yerine subliminal mesaj yapsınlar canımı yesinler.

Peki, bu 30 milisaniye altındaki verilen mesajları görse de bunlardan hiç etkilenmeyecek insanlar varmı?

E, tabii kola içmeyi sevmiyorsanız, biri size kola gösterdi diye gidip kola içecek haliniz yok. Ama genel olarak kola ile bir derdin yoksa, o mesaj verildikten sonra gidip kola içersin. Aklına gelmeyecekse, mesaj verildiğinde aklına gelir. Reklam dediğinde bu değil mi zaten? O zaman bütün reklamları yasaklayalım.

SUBLİMİNAL MESAJ VERDİ DİYE KİMSE KİMSEYİ SUÇLAYAMAZ!

Dediklerinize bakarsak kötü bir şey yok subliminal mesajda ve bu anlamda kimse kimseyi suçlayamaz. İspatlanabilir bir durum da değil!

Kesinlikle kimse kimseyi suçlayamaz çünkü bunun için itiraf ettirmen lazım karşındakine… Bunu yapandan başkası bilemez.

Ben mesaj verdim demesi gerekiyor yani, peki bu suç olabilir mi?

Subliminal mesaj veriyorsun demek başka bir şey, algı operasyonu yapıyorsun demek başka bir şey ve ikisi de suç değil. Evet, algını değiştirmeye çalışıyorum, bundan daha doğal ne olabilir ki! Çünkü ben senin bu partiye oy vermeni ya da referandumda evet veya hayır demeni istiyorum. Bunun zaten açık açık söylüyorum. Seni ikna etmeye çalışıyorum. Sen de ikna olmaya açıksan olursun.

Diyelim kendim inanmadığım bir şeye birini ikna ettim ve inandırdım ama gerçek bir gün mutlaka ortaya çıkacak, o zaman ne olur sizce?

Gerçek ortaya çıkacak ama atı alan Üsküdar'ı da geçmiş olacak.


*Alper Hasanoğlu, 1967 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’nin ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Fizyoloji ihtisası yaptı. Fizyoloji ihtisasında özellikle stres fizyolojisi ve epilepsi üzerinde çalıştı. Ardından İsviçre’de psikiyatri ihtisası yaptı ve Basel Üniversitesi Psikiyatri Polikliniği’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Türkiye’ye döndüğü 2010 yılından beri kurmuş olduğu TherapiaGroup çatısı altında ekibiyle birlikte klinik çalışmalarına devam ediyor. Remzi Kitabevi’nden yayınlanmış üç kitabı bulunuyor: Bir Terapistin Arka Bahçesi (2009), Aşkın Halleri (2010), İlişkilerin Günlük Hayatı (2013).