Ekmeğin faydalısı; hem doğaya hem insana...
Murat Demirtaş, bir heykeltraş. Ama mesleğini yapmıyor. Belki heykeltraşlığından daha iyi olduğu bir alanda, "ev erkeği" olmakta ilerliyor ve dünyadaki en temiz ekmek çeşitlerinden birini yapıyor.
DUVAR - Murat Demirtaş, kafamızdaki erkek kalıplarından biraz farklı biri; o bir ev erkeği. Yani, mesleği “ev hanımı” olanlarla aynı işi yapıyor. Daha fazlası da var. Demirtaş, tertemiz ekmekler üretip bunları emeğinin karşılığını veren insanlarla paylaşıyor. “Fırınımdan ekmekler” diye adlandırdığı bu ekmekleri büyük bir sırt çantasına dolduruyor ve başlıyor sokaklarda yürümeye. Sokak sokak, mahalle mahalle geziyor; mecbur kalmadığı takdirde taşıt kullanmıyor, kullanırsa bu sadece toplu taşıma araçları oluyor. “Mümkün olan en az karbon salınımı, doğaya minimum zararla dağıtmak istiyorum ekmeklerimi,” diyor Demirtaş.
Murat Demirtaş doğma büyüme Üsküdarlı. Bağlarbaşı’ında büyümüş, şimdi ise Fıstıkağacı’nda yaşıyor. “Çocukluğuma dair,” diye başlıyor anlatmaya “hatırladığım şeyler oyun oynamak ve evin yan tarafındaki pastanenin imalathanesindeki kırıntıları beklemek. Bugün gibi aklımda, hamurların hazırlandığı tezgah göz hizamdaydı. Muhtemelen Marmara mermeri. Ortaya hamur dökülür, ne yapılacaksa ona göre şekil verilirdi; pide, açma... Açmanın bol yağ ile yapıldığını oradan biliyorum. Gazlı bir fırında, yan tarafından gelen alevlerle piştiklerini hatırlıyorum. Oradan galetalar çıktığında, kırılan galetaları götürdüğümü hatırlıyorum. Ramazanlarda yumurtalı, pastırmalı pide yaptırdığımızı hatırlıyorum.”
Murat Demirtaş üniversitede heykel okuyor, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde. “Reklam ve sinema sektöründe dekor yapıyordum. Üç boyutlu dekorlar yapıyorduk. Polyester, plastik, köpüklerle çalışıyorduk. Kötü malzemeler bunlar. Orada kullanılan kimyasalların zararını geç fark ettim. Yoğun bir polyester malzeme kullandığımız bir gün eve döndüğümde eşim Esra nefesimin inanılmaz kötü koktuğunu söyledi. Bir hafta evden de kokusu çıkmadı. Suyla teması filan olunca daha da artan bir kokuydu bu,” diye anlatıyor.
Yaşadıkları bu olay sonucu Murat Demirtaş'ın yaptığı işe son vermeleri gerektiğini düşünmüşler. “Mutfağa bir yatkınlığım hep vardı,” diyor Demirtaş “Hamura meraklıydım, 15 sene öncesinde de ekmek denemeleri yapıyordum. Hem içinde bulunduğumuz durum hem de bu yatkınlığım nedeniyle Kızıltoprak'ta bir kafe açtık. Ama dükkânın olduğu bina üç yıl sonra kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılınca tüm yatırımlarımız da orada gömülmüş oldu.”
“Eve ne alıyorsam kafeye de onu alıyordum,” diye devam ediyor Murat Demirtaş, “Ancak bu durum bir süre sonra devam edemedi. Maliyetler nedeniyle bazı tavizler verdik. Ama asla kötü yağlar kullanmadık. Kafe kapandığında Eren 2,5 yaşındaydı. Bizim gıda farkındalığımız birkaç yıl önesinden başlıyor ama Eren'in doğumu bunu hızlandırdı.”
Kafe işi kötü sonuçlanınca Murat Demirtaş bir yol ayrımına girmiş. “Tekrar işe dönmekten başka çarem yok gibiydi ama istemiyordum. Küçük bir evimiz var; bir oda bir salon. Eşim devlet memuru olduğu için böyle bir şeyi önceden yapmıştık. Onun verdiği rahatlıkla ben Eren'e bakamaz mıyım, diye düşündük. Daha o zaman ev erkeği kavramı yok. Amaç oğlumuzla birlikte olmak. Özel okula, ana okuluna göndermemek, okula geç göndermek, mümkün olduğunca sistemin içine geç girsin istiyoruz. Hatta imkân olsa hiç girmesin istiyoruz. Keşke bu okullara vermek zorunda olmasaydık; özel ya da devlet fark etmez,” diyor Murat Bey.
Murat Bey şöyle devam ediyor: “Ama toplumun içinden kendinizi çok da soyutlayamıyorsunuz. Sonra 'o' oluyorsunuz, parmakla gösterilen o. İşte o aykırı olan, bizi kabul etmeyen, bizi beğenmeyen. Böyle de olmak istemiyoruz. Burada yaşayacaksak Eren de tüm bunları tanıyacak. Bizim yaşamımızı, seçtiklerimiz,, gördüklerimizi, okuduklarımızı görecek. Bugün belki onun arkadaş çevresine göre aykırı durduğumuz için belki bir süre bize uzak kalacak. Ama sonunda bazı şeylerin farkında olacaktır diye düşünüyorum. Kendini bütünüyle soyutlamıyorsan, alıp başını dağa gitmek gibi, ki o da bir seçim, ama biz bunu yapmadık. Eğer burada yaşıyorsak her şeyin farkına varacağız, düşüneceğiz, ne yapacağımıza karar vereceğiz. O da kendi kararını verecek ve gerçekleştirecek.”
“Onunla mümkün olduğunca gezmeye, sosyal ilişkiler kurmaya çalıştık. Ben sokakta büyüdüm. Seksekler, saklambaç, yakan top; gecelere kadar oynardık. Onları nasıl aktarabiliriz bilmiyorum. Muhtemelen aktaramayacağız. O da kendi çevresini, bugünü yaşayacak,” diye devam ediyor Demirtaş, “O tablet devrinde, tabletindeki oyunu arkadaşına gösterme ya da babaannesinin akıllı telefonuna hangi oyunu yüklesem peşinde. Bunu da engellememek gerekiyor. Ne varsa onu yaşasın. O dönemler işleri çok iyi yönetemiyordum ama elimden geldiğince yapıyordum. Yemek yapmayı seviyorum ama arkasını toplamayı becermiyorum. Eren'le oyun oynamak diğer işlerden daha önemli ve öncelikliydi benim için. Esra o dönemde daha fazla yoruldu o yüzden.”
Eren'i olabildiğince temiz gıdalarla beslemek isteyen Murat Bey, onun için yaptığı ekmekleri zamanla çok daha iyi yapar hale gelince eşe dosta da götürmeye başlamış. “Bir arkadaşım 'sen bu ekmekleri çok iyi yapıyorsun. Eğer düzenli üretirsen haftada üç tane ben alırım' diyerek beni teşvik etti. Ondan sonra başladım yaptığım ekmekleri dağıtmaya. Yaklaşık 50-60 eve giriyor ekmeklerim. Kullandığım buğdayı ve tuzu Çankırı'dan temin ediyorum; tertemizler,” diyor Demirtaş.
Kendi deyimiyle “çamurdan hamura geçen” Murat Demirtaş, yaptığı ekmekler için İstanbul dışından da talepler geldiğini söylüyor: "Ankara'dan, Antalya'dan, İzmir'den, Çanakkale'den, Rize'den ve Van'dan ekmek isteyenlere ekmek göndermedim. Çünkü böyle olursa ben daha fazla ekmek üretmek zorunda kalacağım. Bu ekmekleri dağıtacak kargo firması bu nedenle daha çok araç kullanacak ve bu yüzden karbon salınımı artacak. Dolayısıyla ekolojik dengeye zarar vermiş olacağım. O nedenle ben büyümek istemiyorum. Evet para kazanmam gerekiyor ama bunu ekolojik dengeyi bozmadan yapmayı istiyorum, yerel olmak iyidir ve ben elimden geldiğince yerel kalmak istiyorum."
Ekmeklerini artık evinde, kendi fırınında değil, bir kafede üretiyor Murat Demirtaş: "Kafe sahibi 'Ya bize öğret ya da bizim için yap' deyince teklifi değerlendirmeye karar verdim. Son 6 aydır Kadıköy'de bir kafenin ekşi mayalı tam buğday ekmeklerini yapıyorum. Karşılığında mutfaklarını ve malzemelerini kullanıyorum. Onların ihtiyacı kadar yaptıktan sonra kendi siparişlerimi de yaparak çıkıp dağıtıyorum."
Murat Demirtaş şimdilerde evi geçindirmek ve çocukların ihtiyaçları nedeniyle yaptığı ekmek sayısını biraz artırmış. “Esra halen çalışmıyor. Küçük çocuğumuz 2 yaşına gelene kadar çocuklarla birlikte olsun istiyoruz,” diyor. Murat Demirtaş, yaratıcı bir ekmek ustası. Ve çok iyi bir aile babası ya da “ev erkeği.” Ekmekte kullanmak üzere aldığı organik cevizdeki kurdun, kuşun payını gözetecek kadar hakkaniyetli bir insan. Umarım ekmekleri gibi temiz ve lezzetli bir hayatı olur bundan sonra da...