Alper Turgut: 'Kullan ve at' döneminde sanatın içinde yokum!
Özkan Özgür ile 23 Soru'nun konuğu film eleştirmeni Alper Turgut...
1. Sizin için kullanılan hitap biçimlerinden hangisi daha çok hoşunuza gidiyor?
Hocam, üstadım, ustam ve benzeri hitaplarla karşılaşıyorum, sanırım hiçbirini kendime yakıştıramıyorum, bana uymuyorlar, hepimiz bu hayatın öğrencileri ve acemileriyiz, hitap olmadan da gayet güzel yaşarız biz, beyefendi, sayın bilmem ne ise bana hiç uymaz, küçüklerim abi desin, büyüklerim ismimi söylese kâfi.
2. Sizden daha zeki olduğunu düşündüğünüz arkadaşlarınız var mı?
Resmen akıl durduran, cehaleti kutsayan bir memleketteyiz, çok zeki olsak ne yazar, yurdumuzu tıka basa kurnazlar, sinsiler, fırsatçılar doldurmuş. Keşke biricik derdimiz, çok zeki arkadaşlar olsaydı, inanın, herkesin saksısı, perişan durumda, aptal kutusu televizyon, havuz medyası, evlilik programları, abuk diziler, hakaret, küfür merkezli sosyal medya, fantastik ve absürt ülke gündemi, dünyanın en zeki insanını dahi, ben yoksa aptal mıyım, şapşal mıyım, denyo muyum, gerzo muyum diye derin düşüncelere sevk edebilir, rahatlıkla… “Cahillik bir zamanlar sonsuz mutluluktu” dememiş mi meşhur yeraltı abisi, acı çekmek isteyen, buyursun zeki olsun.
3. Arada sırada saçma şeylerle uğraşmak zorunda olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Arada sırada bence çok iyimser bir tespit olur. Saçma sapan işlerle uğraşmaktan, neredeyse imanımız gevredi. Saçma şeylere, insanları da katmak gerek, şimdi diyeceksiniz, yahu insan, tuhaf, insan, acayip olabilir mi? Valla olur, billa olur, zıvanadan çıktık sayelerinde, harbiden sıdkımız sıyrıldı. Misal benim alanım sinema yazarlığı, saçmalık, salt film adlarıyla kalsaydı, görmezden gelebilirdim, senaryosundan tut, oyunculuğundan çık, her şey saçma nasıl olabilir? Oluyor işte, ah be!
4. ‘Tüm yaşadığım sıkıntılara değdi bu!’ dediğiniz olaylar yaşadınız mı?
Tüm yaşadığımız sıkıntılar henüz bitmedi, geçici mutluluklar, sabun köpüğü muadili hevesler gibi, bunları çoğu zaman konuşmaya bile değmez. Kişisel dertlere, derman bulmak, meselelere çözümler üretmek pek sorun değil! Asıl büyük sıkıntı, toplumsal olanında, memleketimize, dünyamıza ve ortak yarınlarımıza dair kasavet, bariz bir şekilde ortada duruyor, çalışmak, çabalamak gerekiyor, belki de bir ömür sıkıntı yaşayacağımızı bilmemiz gerekiyor, işte buna değdi denecek güzel günler için…
5. Bir evcil hayvanın insanı mısınız? Geçmişte böyle bir deneyiminiz oldu mu, ileride bir gün düşünür müsünüz?
Evcil hayvanın, pardon kedi majestelerinin kölesiyim daha doğru, o sahip, ben de hizmetkârı… Ömrüm boyunca, insanın insana kulluğuna karşı mücadele ettim, etmeyi de sürdüreceğim, lakin kedi ise mevzu, köleliğimi gönüllük ile yapıyorum, keyif de almaya bakıyorum, çünkü o ne derse, o olacak, bir kedinin merakı malum, lakin ısrarı ve inadı da pes etmeyi baştan gerektirir. Kadıköy’ün merkezinde oturuyorum, iki buçuk sene evvel, dışarıda gaz bombaları yağarken, Ankara melezi iri bir erkek beyaz kedi, üçüncü kattaki eve çıktı ve hem kapıyı sertçe tırmaladı, hem de uzun uzun miyavladı.
Açtık kapıyı, evi turladı, sonra salondaki halıya çöktü kaldı. Dedik hoş geldin, bu sadece miyav dedi, adın Muhittin olsun mu dedik, olsun demedi, işte o gündür, bu gündür, biz kendi kendimize Muhittin veya çoğunlukla Mumu diyoruz evin patronuna, iyi ki çalmış kapımızı, iyi ki…
6. Çocukluğunuzdan kalan ve ilk fırsatta tatmak istediğiniz özel tat var mı?
Adana’daki çocukluğumdan kalan, arada aklıma takılan, hemen her lezzete ulaştım memlekete gittikçe, ancak “Eskimo” eksik kaldı. İnce tüp şeklindeki ilaç kutusuna, oralet benzeri bir sıvıyı doldurup, donarken çubuk batırmak, çekince hop sana ilkel bir tatlı buz… Bir gün dondurma, bir gün bunu satın almak, sonra sıcak havada hem yala, hem de koştur dur! Şimdi bulmak zor olabilir, steril olduğunu da pek sanmıyorum, belki evde yapmayı denerim. Kim bilir.
7. Sanatın ya da sanatınızın neresindesiniz?
Sanatın tam olarak ne ifade ettiğine ve ne olduğuna, üniversite insanları, tırnak içinde sanatçılar, eleştirmenler dahi henüz ortak bir karar verememişken, üstünde tartışmayı sürdürürken, sanatımın doruğundayım diyecek halim ve mecalim yok. Zaten bir insanın kendisine veya başkalarının ona sanatçı demesi, bana tuhaf geliyor. Şarkıcı, oyuncu de gitsin işte! Ve sanat, hani yeni aldığımız akıllı telefonların ömrü gibi, erken biten tüketim malzemesine dönüşüyor giderek… Artık garip şeylere sanat diyoruz ve gerçek sanatı, bu süratle kaybederiz, bir süre sonra, çağlar boyu hatırlanacak üretimlerin, yavaş yavaş sona erdiğini düşünüyorum. Bu kullan ve at döneminde, sanatın içinde yokum, olanlara da kolay gelsin.
8. Ezberinizde şiir var mı? Hangi şairin hangi şiiri?
Ezberimde birçok şiir var, bu güzelim topraklar, bu canım topraklar, şairler yetiştirmekte hayli bereketli, birçok şair, birçok şiir sevdim, ama en çok Ahmed Arif’i… Her şiirini bilirim, hele onun Anadolu kokulu sesinden dinlemeye bayılırım. İlla bir şiirini söylemek gerekirse; “Uy havar!” Neden olmasın?
9. Okuduktan sonra çok etkilendiğinizi düşündüğünüz bir kitap var mı?
Fyodor Dostoyevski’nin her kitabını ayrı tutarsam, çünkü kendisi, aşılamamış ve aşılması zor olan bir çıta, insanı bu denli tanımak, anlatmak, kötü ve karanlık yanlarını ortala koymak, herkese nasip olmaz, olamaz. Ben, bu sorunun yanıtını, Gabriel García Márquez’in, Yüz Yıllık Yalnızlık romanıdır diye vereyim. Çünkü bir filme, bir diziye uyarlanması, pek mümkün olmayan bu büyüyü, okumaktan asla bıkmayacağım.
10. En son ne zaman tiyatroya gittiniz?
Geçen sene gittim, belki bu sene de giderim, eskiden daha çok giderdim, şimdi azaldı. Çünkü ben sinemaya gönül verdim, tiyatro, bana yapay geliyor, büyük büyük oynanan, tiratlar atılan, mimik ve jestlerin, kontrolden çıktığı, put gibi oturarak seyrettiğim oyunlardan bıktım sanırım. Tiyatro sevgimi yeniden yeşertecek şeyin, klasik tiyatro olmayacağı kesin, sanırım yeni tiyatroyla ilgilenmem gerekecek, şimdilik bu deneyime hazır değilim.
11. Belleğinizde yer eden ve tavsiye edeceğiniz bir film var mı?
Gel ve Gör (Idi i simotri / 1985) , Sovyet sinemasının, en çarpıcı, en akılda kalıcı, en sarsıcı yapıtlarındandır. Bu filmi seyreden her izleyici, savaş cehenneminin yakıcılığını, teninde, yüreğinde hisseder. Kesinlikle kaçırılmamalı.
12. Size göre ‘yabancı’ kimdir?
Aynı göğün altında yabancı diye bir şey yok, mesafeler ve sınırlar bizi ayırsa da, hepimiz insanız, tanışmamış olabiliriz, lakin yabancı değiliz. Hah! Yabancılık çekmek başka mecra, memlekette kimi zaman düştüğümüz durum bu, lan arkadaş, ne arıyorum ben burada dediğim çok oluyor, ne yazık ki.
13. En son ne zaman haksızlığa uğradığınızı düşündünüz?
Her gün haksızlığa uğruyor muhalifler, kimi az, kimi çok, işinden olan, cezaevlerine doldurulan, kaçmak zorunda kalan, ne ararsan var, haksızlık skalasında… Hala susmayan, inatla çakılı duran, asla sapmayan insanlar, kişisel haksızlıkları dert edecek değiller, haksızlığa uğramamanın kolayı mümkün, ancak o yol, bize göre değil! Biz, haksızlığa uğrayacağız, bundan asla şüphemiz yok, ta ki gerçek bir adalet, hüküm sürene dek!
14. Hak etmediğini düşündüğünüz birilerine saygı göstermek zorunda kaldığınız oldu mu?
Herkesin birbirini sevmek zorunda değildir, lakin saygı duymak zorundadır. Saygısızlığın, hadsizliğin, hal bilmezliğin, bizi ve ülkemizi getirdiği yer, işte ortada… Başkasına saygı göstermeyen bir insana, asla saygı göstermedim, saygı hak edilen bir şeydir, saygısızlığa pirim vermek, onu daha da azdırır. İsa gibi, tokadı yedikten sonra çevireceğimiz, al bu tarafa vur diyeceğimiz bir yüzümüz yok bizim.
15. Günlük hayatta görünce nefret ettiğiniz hareket nedir?
Gündelik hayatta insanın çileden çıkartan birçok hareket var, toplu taşıma araçlarında, bacaklarını ayırarak oturan pislik herifler, ortak kullanılan alanları, bulduğu gibi bırakmayan, kendisinden sonra gelecek olanı düşünmeyen uyuz tipler, kuyruklara kaynak olan ibişler, misal metrobüse binmeye çalışanları iterek öne geçmeye çabalayan dingiller, say say bitmez. Özetle; nefret ettiğim tek hareket yok, çok hareket var.
16. Sizi umutlandıran bir duruma örnek verir misiniz?
Son referandumun şaibeli olmasını geçtim, devlet destekli, valilerin, kaymakamların koşturduğu iktidarın evet projesini de geçtim, bu memlekette, güce, baskıya, aldanmaya, erk sevdasına, nemalanmaya karşı çıkan 24 milyon insanın var olduğunu bilmek, umuda örnek değilse nedir? Az olmadığımızı bilmek, iyi geldi, iyi…
17. Hayallerinizin peşinden koştunuz mu? Hayal kurmaya devam ediyor musunuz?
Elbette, hayatımızın en güzel rengidir o, gerçeklikten kopmanın, sığınmanın, yenilenmenin, tazelenmenin, güzel bir dünya kurabilmenin, yarınları düşleyebilmenin yolu bu, onsuz her şey, saman tadı gibi kalırdı. Hayallerini gerçek kılmak için yola çıkanlara selam olsun! Her ne kadar, Tolstoy Abimiz, “Gerekli olmadıkça, hayal âleminde kaybolma” gibi bir şeyler gevelemiş olsa da, bu konuda kendisini pek ciddiye almaya gelmez, en nihayetinde, geneleve ayda iki kez git, kadınlardan uzak dur deyip, 14 çocuk yapmış bir büyüğümüzdür kendisi.
18. Rekabetçi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Asla! Rekabeti hiç sevmem. Yarışmak, bir oyunsa, hay hay, ama yaşamın gerçeğine dönüşüyorsa, hiç o topa girmemeli. Hırslı insanlardan, harbiden nefret ederim, çünkü bu insanı kuşatan, yakıp, yıkan ateşli bir ihtirastır, kibri büyütür, başkalarını görmeni engeller veya onları gözünde küçültür. Sonrasında haksızlık gelir, diğerlerinin hakkını gasp etmek gelir, bölüşmek, paylaşmak bilmeyen, tüm insanlık için zararlıdır, o kadar. Mülkiyet arzusuyla yanıp tutuşanlar, hep bu rekabetcilerdir, onlardan uzak durmak, mesafe koymak şarttır.
19. Özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi ihmal ettiğiniz olur mu?
Hata yapmak insanın doğasında varsa, özür dilemek de olmalıdır, teşekkür etmek de insanı bozmayacağına göre, ihmal etmek saygısızlık ve değer bilmemektir, kendime yapılmamasını istediğim bir şeyi, başkasına yapmam. Eşitlik, bunu gerektirir.
20. Neyi ya da kimi özlüyorsunuz?
Çocukluktan gençliğe evrildiğimiz dönemi özlüyorum, bu kadar hata yapılmaz, şapşallığım, şaşkınlığım yorucuydu, şu an ki aklım o yaşta olsaydı, önce kendimi tokatlardım, sonra kafamı okşardım. Geçmişteki bene, uygulamayacağı öğütler verir, tutamayacağı sözler alırdım. Hani duygusal bir insan olsam, belki bana da sarılırdım. Ergenlik beladır, tatlı bir bela.
21. Stres atmak ya da kafanızı dağıtmak için ne yaparsınız?
Telefona indirdiğim bir oyun var, Yunan tanrılarını savaştırıyorum, hep insanlar mı savaşacak, tanrılar da acı çeksin, belki barışın ne demek olduğunu anlar ve kavrarlar.
22. Şu ana kadar geçen hayatınızı özetleyen kelime hangisidir?
Miskin. Lakin daha yeni başlıyoruz.
23. Allah gecinden versin, hak vaki olursa, geride kalanların sizi nasıl anacağını düşünüyorsunuz?
Ben öldükten sonra, beni ilgilendirmiyor, iyi veya kötü anmaları, insanın olduğu yerde, her şey mümkün, sevenler olduğu kadar, sevmeyenler de vardır, ancak küfür edeceklerse arkamdan, şimdiden misliyle iade edeyim de, aklım kalmasın.