‘Türkiye’de bale ayakkabısı yapılır mı?'

Ankara'da küçük bir ayakkabı dükkânı Bale Kundura... Burada tamamı el emeği olarak üretilen ayakkabılar, Zeki Müren'den, Bülent Ecevit'e birçok isme ulaşmış.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bale Kundura’ya adını veren başlıktaki soru olmuş: Türkiye’de bale ayakkabısı yapılır mı? Ama bu soru sorulana kadar Bale Kundura’nın sahibi Nurettin Cebeci’nin başına çok iş gelmiş. 30 Kasım 1938’de, çok sevdiği ve hayranlık duyduğu Atatürk’ün ölümünden 20 gün sonra, Artvin’in Borçka ilçesi, Muratlı köyünde dünyaya gelmiş.

“Bizim köyümüze motorlu vasıta gelmezdi. Hudut bölgesi olduğu için hava harekatı değil de karadan yapılabilecek bir harekata karşı demirler dikiliydi şosede. O dönem çok taşıt yoktu ama bu nedenle bizim köye araç girmezdi,” diye söze başlıyor Cebeci, “O dönem köyde elektrik de yoktu. İlkokulu o şartlarda bitirdim. Defter kalem parasını çıkarmak için yumurta satardım.”

Nurettin Cebeci Nurettin Cebeci

SİBİRYA'DA SÜRGÜN

Nurettin Bey’in babası ise bu sınır köyünde bavul ticareti yaparmış. “Babam, oradakini buraya, buradakini oraya satan bir ufak esnaftı,” diyor Cebeci “Köyümüz Batum’a bitişikti. Dayısının oğluyla birlikte yaparlarmış. Hudut kapandığında da bu işe devam ediyorlar. Fakat bir gün Rusya’da yakalanıp hapsediliyorlar. Ne olduğunu şimdi tam hatırlamıyorum ama hapishane yetkililerinden birisi babamın dayısının oğlunu tokatlamış. Babam o zaman 25 yaşında, dalyan gibi bir adam, o da yetkiliyi koğuşta dövmüş. Babamı altı ay hücrede tutup ardından 5 yıl da Sibirya’ya sürgüne gönderiyorlar. Tabii o zamanlar haberleşme araçları bu kadar gelişmediğinden Türkiye’dekiler kendisinden umudu kesiyorlar. Hapishane süresi dolduktan sonra Batum’a kadar müsaade ediyorlar. Batum’da göz hapsinde günde üç beş defa emniyete imza veriyor. Bu şekilde on beş gün, bir ay geçiriyor ve bir gece yürüyerek sınırı geçip Türkiye’ye geliyor. Bu olaylardan önce annemle sözlü olan babam onunla evleniyor ve bizler dünyaya geliyoruz.”

“Sibirya’da geçirdiği yıllar boyunca bölgenin soğuğu adeta içine işlemiş,” diye devam ediyor Nurettin Bey, “Yağmurun kuvvetli yağdığı bir gün, kış için hazırladıkları odunları taşan dere götürmesin diye tek başına, kan ter içinde kenara taşımış. O terlemeden dolayı bir üşütme geçiriyor, iki sene yatakta kalıyor ve bunun üzerine rahmetli oluyor.” Babasını kaybettiğinde Nurettin Bey askerdeymiş. Askerden önce başladığı ayakkabıcılığı Ankara’da sürdürmeye o dönem karar vermiş.

. .

Mesleği seçme nedeninin ise köydeki şartlardan kurtulmak olduğunu söyleyen Cebeci, “Mesleği niçin seçtiğime gelelim, köydeki şartlardan kurtulmak için. Oralar dağlık bölge, yani iyi bir zirai çalışma ortamın yok, onun için çarşı insanı olmanız lazım? Bunun için bir zanaat öğrenmek şart. Terzi, marangoz, bakırcı, kalaycı, ayakkabıcı ne ise. Bize ayakkabıcılık nasip oldu. Çarşıda yaşayabilmek için ayakkabıcı olduk,” diye sürdürüyor sözlerini.

AYAKKABISINI SATAMADI, İSMİ KALDI YADİGÂR

Nurettin Bey, dükkânı ilk açtığında çoğu insanın yaptığı gibi tabelaya soy ismini yazdırmış. “Ama bu semtin adı da Cebeci olduğundan, sanki semtin adını koymuşum gibi oldu. O dönemde, Devlet Tiyatroları’ndan bir genel müdür yardımcısı çok sık gelirdi. Yine bir gün geldi ve ‘Türkiye’de bale ayakkabısı yapılır mı?’ diye sordu. Getirin, bir örneğini görelim, dedim. Bu ayakkabılar İngiltere’de yapılır. Onların ürettiği saten kumaştan bulduk ve ayakkabıyı yaptık. Yaptık ama o zamanlar işim oturmamış. Bir ekmek parasına muhtacız. O işe giremedik. Ancak ‘Bale’ ismini sevmiştim. Bale adı aynı zamanda nezaket, terbiye, kültür ve zerafeti çağrıştırdığı için dükkanın adını da ‘Bale’ koydum,” diye anlatıyor.

11 KEZ HACİZ

1960 yılından beri Ankara’da mesleğini yapan Cebeci, ilk yıllarında mahalle arasında tamirat işleri yapmış. Ondan sonra bu dükkânı açmış. Nurettin Bey, her zaman çok çalışmış. Sadece geçim derdi nedeniyle değil, yaptığı hatalar yüzünden de. Mesela, bir arkadaşına kefil olduğu için uzun yıllar ağır bir borcun altına girmiş. Tam 11 kez kendisine haciz gelmiş. Ama hepsini atlatmış neyse ki. Talihini döndürense bir gün dükkânına dönemin ünlü bestecisi İsmet Nedim’in gelmesi olmuş.

. .

ZEKİ MÜREN'E AYAKKABI

“Ondan sonra radyo sanatçılarının uğrak yeri olmaya başladı dükkanım,” diyor Nurettin Bey, “Kimler gelmedi ki; Güneri Tecer, Ziya Taşkent, Kutlu Payaslı, Adnan Şenses,Mustafa Sağyaşar, Ahmet Sezgin… 1963- 65 yılları arasında hep bu ünlü sanatçılara ayakkabı imal edip sattım. Hep üst düzeye hitap ettim.” Zamanla dönemin bütün sanatçılarına ulaşan Cebeci, “Bir tek Zeki Müren’e ayakkabı yapmamıştım. Ama ona da bir Ankara programında ulaştım,” diyor.

Nurettin Bey, dükkânından kimlerin gelip geçtiğini tek tek hatırlıyor. Neredeyse gelen herkesin bir fotoğrafının olduğu albümleri gösteriyor. "Bu bir İngiliz aktör," diyor "Türkiye'de çekilecek bir filmde ata binecekmiş. O sahneler için ona özel bir çizme yaptım."

'TÜRKİYE'DE REFAHTAN BAHSETMEK İÇİN AKILDAN YANA ZAYIF OLMAK GEREKİR'

Politikanın merkezi olan Ankara’da neredeyse tüm devlet erkânı, milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları müşterisi olmuş. Ama o günler artık uzakta kalmış. “Bugünün Türkiye’si inanın ekonomik açıdan çok sıkıntılı bir süreç geçiriyor. Şu anda işler tamamen durmuş durumda,” diyen Cebeci şöyle devam ediyor: “Şu on-on beş yıldan işler o kadar kötü. Türkiye’de refah seviyesinin iyi olduğunu söylemek için akıldan yana zayıf olmak gerekir. Eskiden paket paket deri alırdım. Durumum kendimize göre iyi, yaşım da ilerledi ama eskisi ile kıyaslanmaz.”

. .

Nurettin Bey’i bunca önemli insana ayakkabı yapacak konuma getiren şey, geçmişte yaşadığı yokluktu. Bugün gördükleri onun için hiçbir şey. Ama burada dikkat çekici olan, zamanında buraya yolu düşmüş bu kadar insanın artık Bale Kundura’ya adım atmıyor oluşu. Vefa, insanların irtifası yükseldikçe önemini yitiren bir şeye dönüşüyor sanırım.

'TAYYİP BEY'E DE AYAKKABI YAPALIM'

“Çok sevdiğim bir esnaf arkadaşım yanıma gelerek ‘Tayyip Bey’e de bir ayakkabı yapalım’ önerisi getirdi. Çok zengin olacağım söylendi,” diyor Nurettin Bey “Ancak daha önce çok sayıda devlet büyüğünün ayakkabı ölçüsünü alarak, ayakkabılarını yaptım. Yaşımın ilerlediğini gerekçe göstererek, kabul etmedim. Ama işin esası, çevresini kullanabileceğim söylentilerinin yayılması korkusu. Karakterime uygun olmayacağını gerekçe göstererek kabul etmedim.”

. .

Günlerini dükkânında kitap okuyarak ve gelen ziyaretçilerle sohbet ederek geçiriyor Nurettin Bey. Hareketli ve zorlu başladığı yaşamının bu dönemini huzurlu bir şekilde ve geçmiş yaşamından ödün vermeden sürdürmenin peşinde. Mesleğini her zaman sevmiş birisi. Kendisine de çok sayıda ayakkabı yapmış. Çoğu kıyafeti için ayrı çeşitlilikte ayakkabılar bunlar. Aralarında 40 yıldır giydikleri de var. Öyle nezaketli davranmış ki, yeni bir ayakkabıdan farkı yok neredeyse. Nurettin Cebeci, sadece ayakkabılarına değil, karşılaştığı tüm insanlara da aynı nezaketi gösteriyor. O yüzden iyi ki onu tanımışım...

‘Türkiye’de bunu yapan olursa elini öperim!’‘Türkiye’de bunu yapan olursa elini öperim!’