Futbolun güzel zamanları

Mardin Kalespor’un eski kalecisi Mehmet Artık, Mardinspor’un maçlarına gitmiyor artık. “Futbolun eski tadı kalmadı” diyen Artık, Kemik Kıran lakaplı Süryani arkadaşı Hanna, Diclespor’da beraber oynadığı Şorik Veysi’yi ise sevgiyle yâd ediyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Oktay Çili’den, Mardin’de olduğumu kendisine bildirmesini rica etmiştim. “10 dakika sonra oradayım” demişti telefonda. Sözünde durmuştu. Biz Oktay’la çay içip sohbet ederken, 10 dakikalık süresi dolmadan, dükkana inen bir iki basamağı çevik adımlarla bitirmişti bile.

Elimi sıkan parmakları yine güçlüydü. Ama nefes nefese kaldığı, yorulduğu da belliydi. Yüzü tıraşlı, üstü başı tiril tiril ve yine çok zarifti. “Zahmet verdim, yordum seni” dedim, özür diledim. Ama o, çok uzaklardan gelen bir yakınını ağırlar gibi heyecanlıydı.

Oktay’ın kuyumcu dükkânı, Mardin’deki bütün dükkanlar gibi küçük. Müşteriler gelince rahat oturmak, sohbet etmek mümkün olmuyor. Çayımı içmemi bekliyor, sonra birlikte, dükkânın karşısındaki Kuyumcular Lokali’ne çıkıyoruz. “Aç mısın? Yemek söyleyeyim” diyor. Mehmet Artık, yemek teklifini, ben Mardin’den ayrılıncaya kadar birçok defa tekrarladı.

BİR HATIRAYA GÜLMEK

Lisede okurken, okulun futbol takımında oynuyordum. Liselerarası bir futbol turnuvasında Kızıltepe Lisesi’nin takımıyla eşleşmiştik. Karşılaşma Mardin stadında oldu ve ben Şenyurt Lisesi’nin kalesini koruyordum. Kış günüydü ve hava inanılmaz soğuktu. Karla karışık bir yağmur, rüzgârla bir olup jilet gibi kesiyordu yüzümüzü. Sahada çim falan yoktu, düşenin dizini, dirseğini yaralayan çamurlu bir kum vardı. Topun çamurdan ağırlaştığını hesaplayamadığım için hatalı bir gol yedim. Bizim takım da golü atınca maç 1-1 bitti. Uzatmadan, penaltılara kalan maçı 5-4 kaybettik.

Kaleciliğin ne berbat bir şey olduğunu o gün anlamış oldum. Bir hatalı gol yemiş ve hiç penaltı kurtaramamıştım, dolayısıyla 90 dakikada yaptığın kurtarışlar heba olmuş, hafızalardan da silinip gitmişti.

Mardinspor Mardinspor

Yıllar sonra geçen Şubat ayında Mardin’e gittiğimde, şehre girmeden stada uğradım. Stadın kapısını açık görünce tribünlere değil, doğrudan sahaya geçtim. Penaltıdan 5 gol yediğim kaleye geçip poz verdim gülerek, “Böyle bir havada maça çıksak yenilmezdik” iddiasında bulunarak. Birazdan futbolcular çıktılar sahaya. Yeşillispor ile Kızıltepe Fıratspor’un maçı varmış o gün. Orada tanıştığım Yeşillisporlu futbolcu çimleri ayaklarıyla kontrol ederek, “İyi değil” dedi. Aklımdan, “Kumlu sahada düşüp dizini yaralamamış, elbette şımaracak, beğenmeyecek çimleri” diye geçirmiştim.

Maçın ilk yarısını izleyip Oktay’ın dükkanına gitmiştim. Oktay’ın babası Hanna Çili, namı diğer Kemik Kıran, Mardinspor’un eski ve efsane futbolcularından biri. Mardinspor’un diğer efsane futbolcusu ise kaleci Mehmet Artık. Artık ile işte o gün Oktay’ın dükkanında tanışmıştım.

KEMİK KIRAN HANNA

Mehmet Artık, kendisinden çok, birkaç ay önce hayatını kaybeden Süryani dostu Kemik Kıran Hanna’yı anlatmıştı o gün. Dediğine göre son yıllarda kendisine iyi bakmamıştı Hanna. “Bak bana, 84 yaşında olduğuma inanır mısın? Hanna dikkat etseydi kendine… Sporcu adamdı, çok güçlüydü, ama bıraktı kendini, gitti.”

Kemik Kıran Hanna Kemik Kıran Hanna

Dükkânın duvarlarında Kemik Kıran Hanna’nın fotoğrafları var. Mayolu bir fotoğrafı var ki, futbolcudan çok güreşçiye benziyor. Oktay babasının ağırlık kaldırdığını anlatıyor, bir atlet kadar iyi bir koşucu olduğunu da. Kemik Kıran lakabı da, kısa boyuna rağmen güçlü fiziksel yapısından ileri geliyor. Bir maçta da kaleye gönderdiği topu tutmaya çalışan kalecinin parmakları kırılmış, Kemik Kıran Hanna lakabını alması için bir neden de bu olay.

Mehmet Artık, “Boyu kısaydı Hanna’nın, ama bir zıplardı hava toplarında, sanki üç metre boyunda” diyor. Hanna ile aynı takımda birçok maça çıkmış Mehmet Artık. Futbolu bıraktıktan sonra da dostlukları hiç bitmemiş. Anlattığı her anıda Hanna da var. “Çok dürüsttü, çok cömertti, yiğit bir adamdı” diyerek sevgiyle yâd ediyor arkadaşını.

MARDİN’DE FUTBOLCU OLMAK

Mehmet Artık Merkez Bankası’nda memur olduğu için Diyarbakır ve Trabzon’da da bulunmuş. Gittiği şehirlerde futbolculuk yapmayı sürdürmüş elbette. Diyarbakır’da Diclespor’da oynamış. Şorik Veysi, Boğa Emin gibi isimleri sevgiyle hatırlıyor. Trabzon’da bulunduğu sıralarda daha Trabzonspor yokmuş, Trabzon İdman Ocağı, Sebat Gençlik gibi takımlar varmış. O yıllarda yeşil sahalarda top koşturan Özkan Sümer, Ahmet Suat Özyazıcı ile birlikte sahaya çıkmış. Artık, “Özyazıcı çok iyi bir futbolcuydu. İstanbul takımları onu transfer etmek istediğinde babası, ‘Transfer ücreti neyse ben ödeyeyim sana, ama gitme İstanbul’a’ demişti. Babası zengin adamdı, oğlunun İstanbul’a gitmesini istemedi” diye anlatıyor daha sonra Trabzonspor’u çalıştıran Özyazıcı’yı.

Dönüp dolaşıp yine Mardin’e, Mardinspor’a gelmiş. “Şimdiki stadın açılışında sahaya çıktım. O zaman şimdiki gibi tribün de yoktu, çim de yoktu. Saha çorak, koca koca taşlar var. Her maçtan sonra dizlerim, dirseklerim yara bere içinde eve giderdim. Her defasında da annem kızardı bana, ‘Bu halin nedir’ diye.”

PENALTIYI KURTARDI, PRİMİ TAKIM ELBİSE OLDU

Mehmet Artık ve kendi kuşağından futbolcular, şimdiki futbolcular gibi para kazanmıyorlardı. Kulüpler de birkaç kişinin emeğiyle ayakta duruyordu. Artık, “Her futbolcu maçtan sonra formasını eve götürür yıkardı. Başka da formamız yoktu zaten” diyor.

Mehmet Artık Mehmet Artık

Unutamadığı anılarından birinin içinden yine parasız bir futbolculuk geçiyor: “Elazığ’a deplasmana gitmiştik. Dakika 88’de Elazığspor penaltı kazandı. Kurtarmasam maçı kaybedeceğiz. Adam penaltıyı kullandı, ben uçtum. Sonra gözlerimi hastanede açtım. Gözümü açar açmaz ‘Kurtardım mı penaltıyı?’ diye sormuşum. Kurtarmışım. Unuttum çenemin ağrısını.” Gülerek ve çenesindeki yara izini göstererek anlatıyor bu anısını. Çene kemiği kırılmış, dudağı yarılmış. İzi hâlâ duruyor.

Bu anıdaki yoksulluk nerede derseniz: “Penaltıyı kurtardığım için kulüp başkanı Ahmet Sancar bana bir takım elbise yaptırdı. Mardin’in en ünlü, en pahalı terzisi Bedros’un yanında. Dedi ki Bedros’a, ‘Yarına kadar bitsin, 50’ye yapıyorsan sana 100 lira veririm.’ Ertesi gün giydim takım elbiseyi, Diyarbakır Kapı’dan Hükümet Konağı’na volta atıyorum. Çenemdeki kemikler kırılmış, hiç umurumda değil. Maç primi buydu işte. Takım galip gelmişse hamama, kebapçıya götürürlerdi, biz de mutlu olurduk.”

Mütevazı bir jübile ile yeşil sahalardan futbolcu olarak ayrılmış Mehmet Artık. Ama uzun yıllar Mardinspor için çalışmaya devam etmiş. “Mardinspor zaman zaman ekonomik sıkıntılar yaşadı, hâlâ yaşıyor. Teknik adamlar bu nedenle kulübü bırakıp gittiler. Böyle zamanlarda takımın başına ben geçtim. Bir sezon takımın durumu çok kötüydü. Teknik direktör bırakıp gitmişti. Beni çağırdılar yine. Beş maç arka arkaya kazanarak takımı ligde tutmayı başardık.”

‘HEMED ZİNÊ MİSİN?

Şimdi Mardinspor’un maçlara gitmiyor. Hem takımın hem de seyircinin gidişatından memnun değil. “Her şey değişti, her şey zevksizleşti” diyor Artık.

Günümüz futbolunu anlatırken öfkeleniyor Mehmet Artık. Fenerbahçe’yi tutuyor ve takımın oynadığı oyundan, Aziz Yıldırım etrafında gelişen polemiklerden hiç hoşnut değil. “Fenerbahçe taraftarını çok üzdü bu sezon, kendisine yakışmayan bir futbol oynadı” diyen Artık, Aziz Yıldırım için ise, “İyi işler yaptı Fenerbahçe için. Ama artık gitmeli, onun yüzünden takım, futboldan dışında başka şeylerle anılıyor” tespitini yapıyor.

. .

Ama geçmiş günlere gidip Şorik Veysi’yi, Hanna’yı ve diğer futbolcu arkadaşlarını anlattığı zaman gözleri parlıyor. Bir de bir anısı var ki, saha içindeki anılardan bambaşka. “Hiç unutmayacağım” dediği anısı şöyle: “Bir gün evden çıkmış, maça gidiyordum. Çocuklar sahada top oynuyordu. Bu arada birisi penaltı çekecek. Ben de penaltının çekilmesini bekledim. Kaledeki çocuk çok heyecanlıydı. Çocuklardan biri, kaleciye, ‘Kendini Hemed Zinê mi sanıyorsun’ diye dalga geçti. ‘Hemed Zinê’yi tanıyor musun?’ diye sordum çocuğa. ‘Onu herkes tanır’ demişti çocuk, ama kendisyle konuşanın Hemed Zinê olduğunu bilmiyordu.”

Hemed Zinê, Mehmet Artık’ın Mardin’deki adı. Hemed Mehmet demek. Zinê ise babasının adının kısaltılmış hali. Hemed Zinê, Zeynettin’in oğlu Mehmet anlamına geliyor.

KALECİNİN PENALTI TEDİRGİNLİĞİ

Söz penaltıdan açılmışken, yıllar önce penaltıdan yediğim 5 golü hatırlıyorum elbette. Rakip takım penaltı kazandığında ne hissettiğini soruyorum. “Penaltı yüzde 99 goldür” diyor Mehmet Artık. “Kaleciyle top arasındaki mesafe çok kısadır ve top çok hızlı gelir. Kalecinin penaltıyı kurtarması mucizedir.”

Sonra penaltı karşısında nasıl bir taktiği olduğunu da anlatıyor. “Penaltıyı kullanacak futbolcuya bakıyordum. ‘Bu sağa atacak’ diyordum kendime. Bir defa buna inanınca, adam gelip sol köşeye atacağını söylese de ben inanmazdım. Ve o topa vurduğu anda sağa uçuyordum. Bütün kaleciler de böyle yapar zaten.”

Kalecinin takım içindeki talihsizliğini de şöyle anlatıyor. “Maçta en az 5-6 gol kurtarırsın, ama bir tane gol yedin mi suçlu oluyorsun, yaptığın bütün kurtarışlar unutuluyor.”

Mardin’e, Mezopotamya ovasına bahar akşamının karanlığı çöküyor. Mehmet Artık yine yemek teklif ediyor ve “Akşam oldu, misafirim ol” diyor. “Bir dahaki sefere” diyerek söz veriyorum. Sertçe sıkıyor elimi, 84 yaşında ve sağlıklı olduğunu göstermek ister gibi. Sonra o anılarını da yanına alıp evine, ben Diyarbakır minibüslerine doğru gidiyoruz. Şu her şeyin karman çorman olduğu günlerde, Mehmet Artık gibi sade ve sahici bir insanla muhabbet etmenin sevincini kalbimde taşıyarak…