Ali Poyrazoğlu: Ben bir hayal taciriyim

Özkan Özgür ile 23 Soru'nun konuğu tiyatrocu Ali Poyrazoğlu...

Google Haberlere Abone ol

1. Sizin için kullanılan hitap biçimlerinden hangisi daha çok hoşunuza gidiyor?

Okuldayken benim takma adım 'ruh'tu. Ruh taklidi yapardım. Ruh diye telefon ederdim arkadaşlara. Ama sonra tiyatroda, yok üstad, duayen, gibi şeyler demeye başladılar. Benim için en güzel hitap biçimi, adımla hitap edilmesidir. Ali Ağebey, Ali Kardeş… 'Hoca' diyor çocuklar, gençler. Onlara, 'Hoca demeyin' diyorum. Usta demeleri daha çok hoşuma gidiyor. 'Usta’ yı tercih ederim.

Ali Poyazoğlu. Ali Poyrazoğlu.

2. Sizden daha zeki olduğunu düşündüğünüz arkadaşlarınız var mı?

Dolu. Hepsi benden zeki. En salakları benim.

3. Arada sırada saçma şeylerle uğraşmak zorunda olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum ama saçmalıkta da bir akıl mantık dengesi, bir güzellik bulunduğunu düşünüyorum. Saçmalığın ruhuna doğru yolculuk yaparsanız, gerçekle karşı karşıya kalırsınız.

4. ‘Tüm yaşadığım sıkıntılara değdi bu!’ dediğiniz olaylar yaşadınız mı?

Çok. Mesela Broadway’de başrol oynadım. Sıkıntılı bir dönemdi. Burada tiyatromu kapatmam gerekiyordu. Oyunculardan izin aldım. ABD’ye gittim. Oyuncular bana izin verdi. Burada dizi anlaşmam vardı. Dekorlar yapılmıştı. Kanalı ikna ettim. Altı ay sonra gelirim dedim. Çok sıkıntılı bir dönemdi ama çok büyük sükse oldu. Çok beğenildi oyun Broadway’de. Doğrusu, iyi ki yaptım dediğim işlerdendi. Fransa’da oynarken de öyle oldu. Bir de çok zor çıkmış oyunlarım vardır benim. O oyunları da iyi ki yaptım derim.

5. Bir evcil hayvanın insanı mısınız? Geçmişte böyle bir deneyiminiz oldu mu, ileride bir gün düşünür müsünüz?

Evcil hayvanım hep oldu. Ufakken, Cin ve Can adında iki fino köpeğim vardı. Büyüyünce papağanım oldu.  Şimdi bir Pekinez türünde köpeğim var. Adı Bıdık.

6. Çocukluğunuzdan kalan ve ilk fırsatta tatmak istediğiniz özel tat var mı?

Annemin yemekleri müthişti doğrusu. Rahmetli sağ olsaydı da bir ekşili köfte yapsaydı bana. Bir güzel patlıcan dolması yapsaydı… Elma dolması yapsaydı…

7. Sanatın ya da sanatınızın neresindesiniz?

Amatörlük seviyesindeyim. Hâlâ amatör sayılırım.

8. Ezberinizde şiir var mı? Hangi şairin hangi şiiri?

Büyük Türk şairlerinin birçok şiirini ezbere bilirim. Şiir ve edebiyat üzerine Gölgede Muhabbet’diye bir radyo programı yaptım. Bunun uzantısını da bir televizyon kanalında yaptım.

9. Okuduktan sonra çok etkilendiğinizi düşündüğünüz bir kitap var mı?

Var. Küçük Prens kitabını beş altı yıllık aralıklarla hep okumuşumdur. Hep başka şekilde altını çizmişim. Küçük Prens’i bir kenara tıkmıyorum. Altı çizili olarak tarih atıyorum. Aradan beş yıl geçince, bakıyorum bambaşka yerleri çizmişim. Shakespeare’in Hamlet oyunu dönüp dönüp tekrar okuduğum oyunlardandır.

10. En son ne zaman tiyatroya gittiniz?

Bir süre önce New York’ta bir oyun seyrettim. Muhteşemdi. Türkiye’ye geldikten sonra da tiyatro sezonu bitmişti. Fazla bir şey yoktu. Ben aslında boş zamanlarında tiyatroya giden biriyim. Seyahatlerimde de nerede olursam olayım, özellikle dilini bildiğim ülkelerde tiyatroya giderim. Hani postacı boş zamanlarında mahalleyi gezermiş ya, ben de öyleyim. İşim olmadığında tiyatroya giderim.

11. Belleğinizde yer eden ve tavsiye edeceğiniz bir film var mı?

Var tabi. Federico Fellini'nin Amarcord'u.

12. Size göre ‘yabancı’ kimdir?

Bana göre 'yabancı', insanın kendisidir. İnsan bir türlü içindeki öbür kimlikleriyle tanışmak; geçmiş halleriyle barışmak, buluşmak, el sıkışmak ve dost olmak istemiyor. Onları görmezden gelmek istiyor. Unutmak istiyor. Bilinçaltının karanlık odalarına gömmeye çalışıyor. Ötekileştiriyor. Öteki dediğin aslında sensin. Ötekileştirme dediğin hastalık da insanın içindeki öbür kimliklerini ötekileştirmeye çalışmasıyla, onlarla yüzleşmemesiyle, barışmamasıyla başlıyor. Yabancı, sensin!

13. En son ne zaman haksızlığa uğradığınızı düşündünüz?

Haksızlığa uğradığımı düşündüğümde, beni haksızlığa uğratanın gözlerini okumaya çalışırım. Diyalog ve konuşmak, iki taraflı yoldur. Biri bir taraftan yürür, diğeri bir taraftan. Ben haksızlığa uğradığım zaman, bana haksızlık yapanı hemen affetmek için kendimi ikna etmeye çalışırım. Umarım başkaları da benim için öyle yapıyordur. Bize haksızlık yapılıyor da biz haksızlık yapmıyor muyuz? Yapmışızdır, yapıyoruzdur…

En azından kendimize, en yakınımıza, çoluğa çocuğa, sevgiliye, karıya, kocaya, haksızlık ediyoruz. Önemli olan hemen fark edip kendini affettirmesini bilmek, o hatalardan dönmektir. Benim hayatta yol gösterici pusulam, zihnimin içinde dönen bir cümledir: ‘Ben, başarılarımı hatalarıma borçluyum.’ Hatalarımın üniversitelerinden mezun olmaya çalıştım ve becerdim.

14. Hak etmediğini düşündüğünüz birilerine saygı göstermek zorunda kaldığınız oldu mu?

Saygı göstermem. Derhal tavrımı belli ederim. Ben, antipatik olmayı göze alan bir adamım. Bana, mesleğime, mesleğimdeki insanlara ya da herhangi birisine bir haksızlık yapıldığı zaman, sesimi yükseltirim. Bana zararı dokunacağını bile bile, antipatik olmayı göze alarak karşı tavır koyarım.

Örneğin, Türkiye’deki tiyatro ödülleri meselelerinde, o sulanmaya, çürümeye başlamış olan ödül törenleriyle ilgili, o jürilerle ilgili sesimi yükselttiğimi bütün kamuoyu bilir. Benim mesleğimle ilgili kurumlarda bu çürüme olmasın istediğim içindir. O ciddiyet, o ağır başlılık devam etsin istediğim için. Bazı haklarımdan vazgeçerek sesimi yükselttim.

15. Günlük hayatta görünce nefret ettiğiniz hareket nedir?

İkiyüzlülük, gericilik, din bezirgânlığı.

16. Sizi umutlandıran bir duruma örnek verir misiniz?

Birçok şey var beni umutlandıran. Türkiye’de çok farklı bir genç kuşak var. Yükseliyor. Onları ne kadar görmezden gelmeye çalışsalar da gelecek onların geleceği. On yıl sonra onlar milletvekili, pilot, beyin cerrahı, kalp cerrahı, oyuncu, öğretmen, profesör olacak. Genç kuşağa güveniyorum.

17. Hayallerinizin peşinden koştunuz mu? Hayal kurmaya devam ediyor musunuz?

Aman efendim, benim işim hayal ticareti. Ben bir hayal taciriyim.

18. Rekabetçi olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Rekabet iyi bir şeydir. Gerektiği zaman rekabetin bütün silahlarını kuşanmalı diye düşünüyorum. İnsanı ayakta tutan, canlandıran bir şeydir. Rekabet olması, karşı ses olması, karşı hareket olması, insanı motive eder. Kurumlar için de geçerlidir bu.

19. Özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi ihmal ettiğiniz olur mu?

Hayır. Ben özür de dilerim, hemen teşekkür de ederim, her zaman, herkese…

20. Neyi ya da kimi özlüyorsunuz?

İstanbul’un eski halini özlüyorum doğrusu. On yıl, yirmi yıl, otuz yıl öncesini. Uygar, çağdaş, cumhuriyete inanmış, canla başla çalışmış insanlar yaşlandılar. Bir bir ölüyorlar. Onların bazılarını çok özlüyorum. Ve tabii ki Atatürk’ü…

21. Stres atmak ya da kafanızı dağıtmak için ne yaparsınız?

Öyle stresle uğraşmıyorum. Kitap okuyorum, spor yapıyorum. Her gün jimnastik yapıyorum. Bir buçuk saat yüzüyorum. Ya havuzda ya da yazın denizde. Zaten benim işim kondisyon gerektiren bir iş. Sahnenin üstüne çıkıyorum, iki saat gösteri yapıyorum. Bu, bir futbolcu kadar performans gerektiren bir iş…

22. Şu ana kadar geçen hayatınızı özetleyen kelime hangisidir?

Çok şey söylenebilir. Ne maceralı bir sirkmiş bu yahu! Hayatımı hep lunapark gibi olsun istedim. Birinden ineyim, diğerine bineyim… Aynalar pavyonuna gireyim, oradan çıkayım korku odalarına gireyim, atlıkarıncaya bineyim… Yaşamım devamlı bir şenlik olsun istedim. Şenlik!

23. Allah gecinden versin, hak vaki olursa, geride kalanların sizi nasıl anacağını düşünüyorsunuz?

Yeni oyunda bir bölüm yazdım. Kendi cenazemi oynuyorum. Kimler geliyor, neler anlatıyorlar, gelsin izlesinler. Kimisi diyor ne iyi adamdı, kimisi muhteşem bir hocaydı, kimi de büyük oyuncuydu… Sonra başkaları geliyor. Kimisi diyor ne cimri, eli sıkı adamdı, kimisi  s… et, o… çocuğunun tekiydi… Ona bunu yaptı, buna bunu… Onun için yani, kimsenin ağzı torba değil ki büzesin. Ne söylerse söylesinler. Bundan sonrası için söyleyecek bir tane şeyim var. Arthur Rimbaud’nun bir mısrası vardır: ‘Benden sonra tufan!’