Sırtında güğüm taşıyan adam

Bunaltıcı yaz sıcaklarında meyan şerbeti satarak hayatını idame etmeye çalışan Mehmet Kudtan, 27 yıldır sırtında bir güğümle dolaşıyor. Maşrapanın içine dökerken köpürttüğü şerbetin tadı hiçbir içeceğe benzemiyor. Şerbetin sağlığa iyi geldiği söyleniyor ama esas marifeti, bunaltıcı sıcakta verdiği ferahlık duygusu olmalı…

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Tekrarlamaktan sıkılmayacağım, yaz aylarında Diyarbakır’da hava sıcaklığının 40 derecenin altına düştüğü çok nadirdir. Güneş, sabahın ilk saatlerinden itibaren yakmaya başlıyor ve akşam saatlerine kadar sadece insanları değil, sokaktaki hayvanları ve ağaçları da pelteye çeviriyor. Hep acelesi varmış gibi yürüyen, yüksek sesle konuşmayı seven, her işe umutla koşturan Diyarbakırlılar bile yazın sıcağına teslim olur. Yaşlılar parklarda, ağaç gölgelerinde uzanarak güneşin amansız ışınlarından korunmaya çalışarak günün yakıcı saatlerini bertaraf eder. Gençler kafelerde fıskiyelerin altında serin bir muhabbet hayali kurar. Arada bir yel hissedilir ama o da bir ejderhanın ağzından çıkıp geliyor gibi sıcaktır.

İşte böyle sıcak yaz günlerinde Diyarbakırlıları en çok sevindiren, sırtlarında güğüm taşıyan adamlarla karşılaşmak oluyor. Güğümün altında iki büklüm yürüyen adamın bir elinde birkaç bakır maşrapa vardır. Maşrapalar, onları elinde tutan adamın marifetiyle birbirine çarparken ritmik bir ses çıkarır. Bu ses, genellikle sıcak havanın içinde mecalsiz gibidir ama Diyarbakırlılar nerede olsa duyar, tanır bu sesi.

Sırtında güğüm taşıyan adam, her derde deva meyan şerbeti satıyordur. Her derde deva olduğu gibi sıcağa karşı da iyi geldiği iddia ediliyor meyan şerbetinin. Bir maşrapa içtin mi bütün hararetini alır, cinsinden bir içecek.

MAŞRAPALARIN RİTMİK ÇINLAMASI

Mehmet Kudtan ile akşamüzeri Ofis semtinde karşılaştım. Hava sıcaklığının insaflı olduğu, insanların caddeleri doldurmaya başladığı bir saatte. Sırtındaki güğümün ağırlığından çok bütün günün yorgunluğuyla iki büklüm yürüyordu. Elindeki bakır maşrapaları birbirine değdiriyordu arada ama çıkan ritmik ses, heyecanını yitirmiş gibiydi.

Hiç düşkünlüğüm olmasa da Diyarbakırlıların hem sağlığa iyi geldiği için hem de sıcakta ferahlamak tükettikleri meyan şerbetinden içmek için durdurdum Mehmet Kudtan’ı. Güneşten nasıl yılmışsa, “Gölgeye gel, güneşte durmayalım” dedi. Meyan şerbetini gölgede, hafif öne doğru eğilerek doldurdu bakır maşrapaya. Güğümün uzun ince ağzından maşrapaya dökülen şerbet, gazlı içecekler gibi köpürdü. “Nasıl köpürüyor bu?” diye sordum. Bitkide böyle bir özellik mi vardı yoksa şerbetin içine köpürsün diye bir şey mi katıyorlardı? “Yok” dedi Mehmet Kudtan, “Maşrapaya böyle yüksekten dökünce köpüklü oluyor şerbet. İçinde başka bir şey yok.”

meyan-iç

Hafif öne doğru eğiliyor ama elinde tuttuğu maşrapayı da aşağıda tutuyordu. Güğümdeki şerbet maşrapaya neredeyse 20 santim yukarıdan dökülüyordu. Bu mesafeden yere dökmeden maşrapayı doldurmak, elbette marifet istiyordu ve Kudtan bu hareketi başarıyla icra ediyordu.

Ne de olsa Kudtan 27 yıldır Diyarbakır’da meyan şerbeti satarak geçiniyordu. Allah'a şükür, kazanıyordu ama sigortası yoktu. Esnaf olan bazı akrabalarından söz ederken, “Onların sigortası da var” diyerek kendisinin sigortasız olma haline hayıflanıyordu.

‘ÇOCUKLARIMI ŞERBET SATARAK BÜYÜTTÜM’

Diyarbakır’ın Hani ilçesine bağlı bir köyden yıllar önce, Mehmet Kudtan daha çocukken Diyarbakır’a göç etmiş ailesi. İlkokulu bitirdikten sonra okula devam edememiş, “Ne yaptıysam kafam basmadı. Arkadaşlarım yarım saat ders çalışıyordu, ben iki saat. Ama yine de onlar gibi başarılı olamıyordum. Baktım olmuyor, bıraktım okulu” diyor.

Aile yoksul, herkes bir işin peşinden koşmak zorunda. Kudtan da birkaç işe girip çıkıyor. Sonra bir akrabalarından meyan şerbetinin nasıl yapıldığını, nasıl satıldığını öğreniyor. Bir gün meyan şerbeti dolu güğümü sırtına alıyor ve bir daha da indirmiyor. “27 yıldır sırtımda bu güğümle dolaşıyorum” diyor gülerek. İşini seviyor ama “Kolay değil” demeyi de ihmal etmiyor.

“Herkes bir iş yaparak geçiniyor, benim de işim bu” diyor Kudtan. “Çocuklarımı şerbet satarak büyüttüm, okula gönderdim, evlendirdim. Daha ne kadar taşıyabilirim bu güğümü sırtımda, Allah bilir, ama o zamana kadar satmaya devam edeceğim.”

meyan-iç2

OĞULLARIN BİRİ ETİYOPYA’DA, DİĞERİ ŞERBETÇİ

Kudtan’ın dediğine göre meyan kökü şerbeti satanların sayısı eskiden daha çokmuş. Giderek azalmış sayıları. Şimdi yaklaşık 30 kişi kalmış bu işi yapan. Sayılarının giderek azalmasını işin zorluğuna bağlıyor Kudtan. “Sigorta yok, sabahtan akşama kadar güneşin altında, sırtında bir güğümle dolaşıyorsun. Daha kolay iş bulanlar hemen kaçıyor tabi. Ancak başka çaren yoksa bu işi yaparsın zaten. Bir de benim gibi yıllardır bu işi yapanlar vazgeçemiyor.”

Çocuklarının ne iş yaptığını soruyorum. Oğullarından birini Etiyopya’da işçi olarak çalışıyor. “Öteki oğlum liseyi bitirdi. Ona dedim ‘Seni dershaneye yazdırayım, ben okuyamadım sen oku.’ Ama beni dinlemedi, okumak istemedi. Onu evlendirdim, şimdi üç çocuğu var ve o da benim gibi şerbet satıyor. Bazen şikayet ediyor işinden, ama ben ne yapayım, ‘Oku’ dedim okumadı.”

meyan-iç3

HER DERDE DEVA

Mehmet Kutan bir yandan arada gelen müşterilere becerikli bir şekilde köpürttüğü şerbetten veriyor, diğer yandan anlatmaya devam ediyor. Meyan bitkisinin su kenarındaki kumluk yerde bolca bulunduğunu anlatıyor. Şerbeti güzel olan meyan kökü ise sulak yerde bulunuyor. “Bejî yani kurak yerden toplanan meyan kökünün şerbeti iyi olmaz. Hem şerbetin rengi daha açık olur hem de tadı bu kadar iyi olmaz” diyor Kudtan.

Şerbetin rengi kolayı çağrıştıran koyu pembe gibi. Tadı kekremsi. Damakta ilk bu hissediliyor. Sonra kendi şekerinin tadı da alınıyor. Ve bu tat uzun süre damakta kalıyor, hiç rahatsız etmeden.

Son yıllarda büyük şehirlerden insanların bölgeye gelerek meyan kökü almaya başladığını anlatıyor Kudtan. “Çünkü” diyor “Meyan kökünün bağışıklık sistemine, mideye, idrar yollarına iyi geldiğini doktorlar da söylüyor. Buradan aldıkları meyan köklerini hazırlayıp poşet çay gibi poşetlerde satıyorlar.”

Kudtan doğru söylüyor. Diyarbakır’daki bütün çerezcilerde, aktarlarda lif haline getirilmiş, çuvallar içinde meyan kökü satılıyor. Ayrıca bir içimlik poşetlerin içinde de satılıyor. Kudtan, meyan kökünün bu şekilde satılmasına itiraz etmiyor, ama “Evde hazırlanan şerbetin tadı her zaman daha iyidir” diyor.

meyan-iç4

KÖKTEN ŞERBET ÇIKARMAK

Kudtan, köylülerden alıyormuş meyan köklerini. Köylülerden aldığı köklerin şerbet oluncaya kadarki sürecini ise şöyle anlatıyor: “Aldığımız köklerin üzerinde kurumuş çamur oluyor, bu yüzden önce kökleri bir güzel yıkıyoruz. Bizim evin avlusunda havuz var, burada yıkıyoruz. Sonra odun istif eder gibi istiflediğimiz küçük parçaları, vakti gelince lif haline getirinceye kadar çekiçle ya da başka bir şeyle dövüyoruz. Lif haline gelen meyan kökünü kazanlara koyuyoruz. Kazandaki suya rengini ve tadını bırakıyor. Sonra bu şerbeti ağzını tülbentle kapattığımız başka bir kaba boşaltıyoruz. Bunu iki kez yapıyoruz ki liflerin kırıntıları şerbetin içinde kalmasın. Sonra işte güğüme doldurup satıyoruz.”

Kudtan her gün sabah saat beşte yapıyor bu hazırlıkları. Saat 8-9 gibi çıkıyor evden. Öğleye kadar 100 maşrapa şerbet satıyor, güğüm boşalıyor. Öğle saatlerinde eve gidiyor, yemek yiyor ve biraz dinleniyor. Bu arada en büyük yardımcısı olan eşi, güğümü dolduracak şerbeti hazırlamış oluyor. 100 maşrapa şerbet satmak için oturduğu Bağlar’dan Ofis’e doğru yola çıkıyor. Elinde tuttuğu maşrapaları hafifçe sallayarak, boş maşrapaların birbirine değerken çıkardığı sesleri dinleyerek…