Ayaklarıyla kuramadığı hayatını elleriyle kurdu
Eski bir profesyonel futbolcu olan Jirayir Özgün, "üç büyüklere" karşı forma giymesine, Lefter'le karşılıklı top oynamasına rağmen o dönem futbolda para olmadığından, daha sağlam bir adım atmak istiyor ve bir çanta dükkânı açıyor...
DUVAR - Tam 54 yıldır küçücük bir dükkânda, aynı köşede, bir dikiş makinesinin başında "yaşıyor" Jirayir Özgün. Halaskargazi Caddesi üzerinde bulunan Selamet Pasajı'nda, 1964 yılında bu dükkânı açtığı zaman niyeti alım gücü yüksek olan semt insanlarına kaliteli çantalar satmakmış: “Bu semtte çok saygın insanlar vardı. Satış olur diye açtık biz de.”
ÇALAR SAAT YERİNE ARABA KORNASI
Fakat insanlar çanta almaktan çok tamirat işlerini sorar olmuş. “Müşteriler 'tamir yapar mısın' diye soruyorlardı. Ben de onları geri çevirmiyordum. Çantaları Beyazıt'a kadar götürüyordum,” diye anlatmaya başlıyor Jirayir Usta: “Bir gün oradaki usta dedi ki 'kendin yapsana.' Dedim 'anlamıyorum, hem makinem de yok' filan. 'Makine var orada, al götür' dedi. Dedim, 'param da yok.' 'Para mı isteyen var senden' dedi, 'al götür işte.' O makineyi getirince dükkânı kapattıktan sonra akşam 8'de başlıyordum, gece 3-4'te uykum geliyordu, o saate kadar makinede işi öğreniyordum. Saatim bile yoktu o zaman. Dışarıdan arabalar geçiyordu, 'sabah olmuş' deyip uyanıyordum.”
Şimdi kullandığı makinenin o zamanki olup olmadığını soruyorum. “5 sene oldu değiştireli,” diyor “ama ilk makinem vitrinde, fotoğrafını çekebilirsin.”
BEYOĞLUSPOR'DA 'KEŞFEDİLİR'
Ailesi, doğduğu Amasya'dan İstanbul'a geldiğinde 4 yaşındaymış Jirayir Usta. Kumkapı tarafındaki Gedikpaşa'ya yerleşmişler. “1933 Amasya Merzifon doğumluyum. Gedikpaşa İlkokulu'nu bitirdim. Hem çalıştım, hem okudum. Okulda okumayı çok istedim ama eve yardımım dokunsun diye ilkokuldan sonra işe atıldım. Mahalle arasında da top oynardım,” diyen Jirayir Usta bir gün top oynarken “keşfedilir”: “Kadırga sahası vardı. Mahalle takımıyla orada oynardık. Sonra orası kapanınca Cinci sahasına geçtik. Beyoğluspor'la antrenman maçı yaparken beni orada keşfettiler.”
“Çoğu büyük takım Beyoğluspor'la antrenman yapmak isterdi. Çünkü temiz top oynardık,” diyen Jirayir Usta'ya başka bir takımdan teklif gelir: “Yeşildirek'ten teklif aldım ve profesyonel ligde top oynadım. 'Orta half' derlerdi o zaman, libero oynardım. Lefter, Reha, Bülent Eken, Muzaffer'e karşı forma giydim; yani Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe'ye karşı top oynadım. Ama iki sene dayandık, takım küme düştü.”
Takım küme düşünce Jirayir Usta da futbolu bırakıyor: “Takım düşünce artık biz de para kazanmaya, evlenmeye bakalım dedik. O zaman para yoktu futbolda. Kramponu biz yaptırıyorduk, formayı evde yıkatıyorduk. Birbirimize yardım ederdik krampon yaparken filan, o çivili kramponlar. Şimdi topa vuran para kazanıyor!”
'BEN İŞLE, EŞİM ÇOCUKLARLA MEŞGUL OLDU'
Futbolu bırakınca da bu dükkânı açıyor. İşler rayına girdikten sonra 1970 yılında evleniyor. 1970 ve 1974'te iki oğlan çocuğu dünyaya getiriyorlar: “Evlendikten sonra Feriköy'e taşındık. Çocuklar Pangaltı Ermeni Okulu'nda okudular. Sonra Robert Kolej'e, oradan da İTÜ'ye gittiler. Şimdi ikisi de Amerika'da yaşıyor. Bilgisayar üzerine bir şirketleri var. Durumları çok iyi. Ama onların okumalarına anneleri yardım etti. Ben işle meşgul olurken o da çocuklarla ilgilendi. Çocuklar da başkalarından yardım almadan kendileri çalıştı, okudu.”
Jirayir Usta yaptığı işe “sanat” diyor: “Mühim olan işi temiz yapmak. İşi temiz yapınca müşteri çoğalır. Müşteri memnuniyeti sanata en büyük teşviktir. Müşteri memnun kaldıkça sanatı da ilerlettik. Zamanla işler çoğaldı. Louis Vuitton, Samsonite, Pierre Cardin çantaları tamir ederdim. Artistler, ses sanatçıları bile çantalarını buraya getirirdi.
“İnsanların eski, kıymetli çantaları oluyor. Bunları bilir bilmez insanlara veriyorlar. Orijinalliği kayboluyor. Ben her çantanın orijinal parçasını kullanıyorum. İşini temiz yapınca herkes takdir ediyor. Seni buluyorlar, 'bu usta yapar' diyorlar. Getiriyorlar çantalarını buraya. Kendimden fazla müşteriyi düşünerek çalıştım.
“Bugün işini bilmeyen sanatkârlar var. Sanatı bilmeden iş yapıp bu sanatı öldürüyorlar. Bizim zamanımızda saygı, sevgi vardı. Teknoloji ilerlerdi ama insanlık, sevgi, saygı unutuldu.”
'BU DÜKKÂN 54 YILDIR SABAH SEKİZ BUÇUKTA AÇILIR'
Jirayir Usta'ya 20 yıldır yeğeni Ardaş Agopcan eşlik ediyor. “Ama ondan sonra gelen yok. Biz son nesiliz,” diyor Jirayir Özgün “Bütün gençler okumaya heves ediyor ama iş bulamıyorlar. Bu işlere heves eden de yok, sanat bitti. Bu dükkân, 54 yıldır sabah 8 buçukta açılır. Herkes yıllardır bu dükkânın sabah o saatte açıldığını bilir. Akşam 7 buçukta da kapanır. 'Allah seni başımızdan eksik etmesin' derler. En büyük zenginliğim aldığım bu güzel karşılık. Aslında mesleği bırakmak istiyorum ama müşteriler beni bırakmıyor. Ben de severek çalışıyorum.”
“İşteki mutlulukla evdeki mutluluğun çok ilgisi var” diyor Jirayir Usta: “40'ıncı senemiz evlilikte. Evdeki mutluluk çok önemli. O yüzden işe mutlu geliyorum, gülerek geliyorum.”
MUTLU ZAMANLAR...
Elbette güçlükleri, eşitsizlikleri vardır ama onların yaşadıkları zaman, daha mutlu zamanlarmış sanırım. “Burada hep aileler otururdu. Akşam evlerden hep müzik sesi gelirdi; kimi piyano çalardı, kimi akordeon, kimi de keman. Sonradan işyeri oldu buralar. Konak Sineması vardı ki en meşhur, sosyetenin gittiği sinema. İnsanlar defileye gider gibi giyinirlerdi. Gedikpaşa'dayken düğüne gider gibi giyinir Beyoğlu'na çıkardık. Sinema biletlerini bir hafta evvelinden alırdık,” diye anlatıyor Jirayir Usta.
"Mutlu zamanlar" derken belki de Jirayir Usta konuşurken zihnimde canlanan o özen kast ettiğim. En azından bu kadar hızla geçip gitmiyormuş her şey, insanların “özenecek” zamanları oluyormuş. Bir eşya hatasıyla da sevildiği için tamire götürülüyormuş. En önemlisi, o zamanlar para yokmuş ama her şey “hakkıyla” yapılıyormuş...