Renkli ahşaplar ve bir yorgun savaşçı...

Hakkı Şükrü Önduygu, Sobacılar Sokak'ta sobacı olmayan bir dükkân sahibi. Yaptığı masalsı ahşap ürünlerin yanı sıra, Kuvayi Milliye teşkilatlarından birinin kurucularından olan İsmail Hakkı Bey'in de torunu. Fakat bunlar, kiracı olduğu dükkândan çıkarılmasına engel değil...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Eminönü'nde bulunan Sobacılar Sokak içinde, sobacı olmayan bir dükkân var: Masal Ahşap. On seneyi aşkın burada ikamet eden ve Hakkı Şükrü Önduygu'nun kurduğu ve içerisinde kendisinin özgün tasarımı olan rengârenk masaların, kutuların, aynaların, rafların bulunduğu bu dükkân en geç Mayıs ayından bu noktada olmayacak. Çünkü Borçlar Kanunu uyarınca çıkarılan bir yasa gereği, mülk sahipleri 10 yılı aşmış kiracılarını sebep göstermeden mülklerinden çıkarma hakkına sahipler.

Bu yolla İstanbul'da tarihi birçok dükkân daha önce kepenk kapatmıştı. Fakat Masal Ahşap yoluna başka bir yerde devam edecek. Hakkı Usta, “Haber saldık sağa sola. Mayıs'a kadar sürem var ama bir yer bulsam hemen çıkacağım çünkü konsantrasyonum bozuldu. Çalışamıyorum öyle bir şey olunca. Hoş bir şey değil, moral bozucu bir şey ama insanın başına gelince yapacak bir şey yok,” diyor bu durum için.

“Mal sahipleri isterlerse 10 yılı aşan kiracılarını çıkartabiliyor. O yüzden çık diyorlar, çıkacağız. Ben eski kiracı olduğum için daha yüksek bir bedelle kiraya vermek istiyor. Her yıl mukavele gereği yasal zamlarımı yapıyorum. Ama tabii ona az geliyor. Bir bahane daha söyledi: Çocuğu burada iş yapacakmış, işinden memnun değilmiş. Ne derece doğru, yanlış bilemiyorum. Sonuçta böyle hakkı var,” diyen Hakkı Usta sağlık sorunu yaşadığı ve dükkânına gelmediği dönemde bile kirasını aksatmamış: “Her ay muntazaman kiramı ödedim. Hatta bir rahatsızlık geçirdim ve ameliyat oldum. Altı ay evden çıkamadım. Altı ay boyunca her ay başı kiralarını aldılar. Haberleri bile olmadı benim çalışmadığımdan.”

Hakkı Şükrü Önduygu, bu “hobiye” emekli olduktan sonra başlamış: “27 sene rakamlarla uğraştım. Emekli olunca bıraktım rakamları. Böyle bir şey aklıma geldi. Demek ki yeteneğimiz varmış, 10 senedir yapıyorum hobi olarak. Bir eğitim filan almadım bu konuda. Elim her şeye yatkın. Mesela bizim eve usta girmez, elektrik olsun, ne olursa olsun. Ama bu derece olacağını ben de bilmiyordum. Bir de tasarımlar da bana ait. O an aklıma ne gelirse...”

“İlk aylar işte tahtalar alıp evde uğraşayım diyordum,” diyen Hakkı Usta “Ama evde olacak iş değil tabii. Sonradan burayı buldu arkadaşlar. Zaman içinde yeni tasarımlar ortaya çıktı,” diyor. Mesela bir gün gittiği yapı markette gördüğü cam tuğlaları alıp gelmiş dükkâna. “Ne yapacağımı bilmeden aldım. O an hoşuma gitti, ileride bir şeyler yaparım diye düşündüm. Birkaç ay sonra bu sehpalar ortaya çıktı,” diyor.

Haftanın 7, yılın 363 günü burada Hakkı Usta. O iki günün hangileri olduğunu soruyorum. “Dini bayramların birinci günleri, kimse dükkânını açmıyor çünkü,” diye yanıtlıyor.

“İstanbul'da yaşıyor gibi değilim. Evim Moda'da. Yürüyerek sahile inmek 10 dakika. Oradan Turyol'a biniyorum, boğazı geçiyorum. İnince de iskeleden iki dakikaya buraya geliyorum. Dolayısıyla arabamı da sattım, araba kullanmıyorum. İstanbul'un stresinden uzağım. Böyle bir düzen kurdum kendime,” diyen Hakkı Usta “Benim kitap okuma saatim var. Gemide kitap okurum,” diyor ve devam ediyor:

“Gündüz burada hiç boş vaktim yok, sürekli üretim yapıyorum. Akşam 7 gibi dükkânı kapatıp Kadıköy'e iniyorum, gündemden kopmamak için gazetelerimi alıyorum. Günlük gazeteleri akşam 7'den sonra okuyabiliyorum bir kafede. Eve girmek istemiyorum çünkü yalnız yaşıyorum. Saat 9'u bulunca eve gidiyorum.”

Masal Ahşap'ta hayal ettiği ürünleri gündelik hayatta kullanılabilecek şekilde tasarlayan ve eşyanın işlevselliği kadar estetiğini de gözeten Hakkı Usta'ya kendi hayal ettiğiniz eşyayı da anlatmayı veya bir parça çizmeyi becerirseniz, yaptırabiliyorsunuz. Zaten sipariş üzerine çalışıyor ve büyük boyutlu işlere girişmiyor. Tek başına bir masayı ortaya çıkarması 15 günü buluyor çünkü.

Dükkân ve ürünler üzerinde konuşurken Hakkı Şükrü Önduygu “Gelelim bu duvara,” diyor. Bu kez ona sormamı beklemeden anlatıyor: “Bu dedem. Bu annem. Bu annemle babam.”

“İstanbul işgal altındayken Anadolu'ya silah ve cephane kaçıran örgütü kuran benim dedem,” diyor Hakkı Usta. Yani Yüzbaşı Emin Bey ile Mim Mim Teşkilatını kuran Bahriye Yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey'den söz ediyor: “Cumhuriyet'te de yarbaylığa kadar yükseliyor. Sonra sağlık sorunu nedeniyle emekliliğini istiyor.”

Müdafaa-i Milliye Teşkilatı'nın kısaltması olan M.M.'nin Osmanlıca okunuşu “Mim Mim”. İşgal altındaki İstanbul'da, Nisan 1920'de kuruluyor ve işgal sona erdikten sonra Cumhuriyet ilanının arifesinde örgütün faaliyetleri son buluyor.

“Bizim aile hep asker; babam, amcam. Ben de çok istiyordum ama direkten döndüm,” diyen Hakkı Usta şöyle devam ediyor:

“Ortaokulu bitirince deniz lisesi sınavlarına girdim ama kazanamadım. Hatta o gün gelen cevabı hiç unutmam: '593 puan alarak 1117'nci oldunuz. Sivil hayatta başarılar dileriz. Sonra liseyi bitirdim, hava harp okulu sınavlarına girdim. Onu kazandım ama kilodan kaybettim. Çok zayıftım. Öylece kapandı konu. Gazi Üniversitesi'nde sosyal bilimler okudum. Bitirdim ve üç, dört ay askere gittim. Dönünce Ereğli Demir Çelik Fabrikası'na başladım ve aralıksız 27 yıl çalışıp oradan da emekli oldum. Alaylı muhasebeci oldum.”

Emeklilik yıllarında hem okumaya daha fazla vakit bulduğundan hem de bazı bilgi ve belgelerin ancak günümüzde ortaya çıkmasından dolayı dedesi ile ilgili bilgiler içeren basılı kaynakları edinmeye çalışıyor Hakkı Usta. Bunlar arasında kişisel belgeler de var: Mesela dedesi İsmail Hakkı'nın oğluna, yani Hakkı Usta'nın babasına yazdığı bir mektup. “Mektuplar eski yazıyla, babam onları sonradan daktilo edip Latin harflerine çevirmiş,” diyen Hakkı Usta okuyor:

“1941 Kadıköy Altıyol'dan gönderilmiş. 'Oğlum, göndermiş olduğun kartpostalla 20 lirayı aldım. Askere gönderdiğin tabakaları da aldım. Oğlum sen vaktiyle aldığın açık renk elbiseleri kullanmıyorsan, benim elbiseleri Emin Amca'na verdim. Hiç elbiseleri kalmamıştı. Mecburen ona verdim. Şimdi yaza benim elbisem kalmadı. Bana gönderirsen kendime yaptıracağım.'

Savaş kahramanı sayılan dedesi İsmail Hakkı, Meclis'te çıkan bir kanunla tüm teşkilat üyeleri gibi para ödülü ile mükafatlandırılır. Ancak o dönem bu ödüle layık görülen hiç kimse bu ödülü kabul etmez. Çünkü yapılan işleri tek başlarına değil, halkla birlikte gerçekleştirdiklerini söylerler. Ancak kanun Meclis'ten geçmiştir. Dolayısıyla o para onlar için ayrılmıştır. İsmail Hakkı ve arkadaşları parayı teslim aldıkları belgeyi imzalar imzalamaz başka bir belge doldururlar: Bütün parayı Kızılay'a bağışlıyoruz.

İsmail Hakkı Bey'in cenaze töreni. Kadıköy Rıhtım, 1961.

O yüzden elbisesi sayılıdır İsmail Hakkı'nın. Torunu Hakkı Usta'yı en çok kahreden de bu durum. Yönetici sınıfın bu duyarlılıkta ve bilinçte olmaması.

Kemal Tahir'in Yorgun Savaşçı adlı eserinde özellikle dedesini anlattığını söylüyor Hakkı Usta: “Öyle sanıyorum ki dedemle tanışıyorlar. Çünkü çok fazla detay var. Dedemle babaannemi çok ayrıntılı bir şekilde anlatır çünkü.”

İdeolojiniz ne olursa olsun, Hakkı Usta'nın anlattıkları resmi tarih anlatısının kişisel tarihler yanında ne kadar ruhsuz olduklarının da bir kanıtı. Belki de Hakkı Usta'nın bu kadar renkli ve bir ruha sahip eşyalar üretmesinin sırrı da bununla alâkalı olabilir...

Ayaklarıyla kuramadığı hayatını elleriyle kurduAyaklarıyla kuramadığı hayatını elleriyle kurdu