'70 yaşıma kadar karavanla gezeceğim'
10 yıl önce emekli olup eşinden ayrıldıktan sonra da kurulu düzenini parçalayan ve köpeği Zerdüşt'le birlikte karavanla seyahat eden Belma Koray: “Bir yerde ağaç gibi kök salmak istemiyorum, dünyanın bir parçası olmak istiyorum...”
DUVAR - Belma Koray 65 yaşında emekli bir İngilizce öğretmeni. Ona İzmir'de, Eski Foça'da deniz kıyısına kurduğu masa ve sandalyesinde kitabını okurken rastlıyorum. Hemen arkasında bulunan minibüsün karavan olduğunu anlayınca yanına yaklaşıp hikâyesini öğrenmek istiyorum. Boş olan ikinci sandalyeyi sorduğumda "O biraz da kendimi korumak için. Hani 'yalnız değilim, oraya gelecek birisi var' mesajı ve bir de sizin gibi davetsiz misafirlere," diye yanıtlıyor.
“Aslında nüfusta doğum yerim Ankara ama Ankara'yı hiç bilmem. Babam devlet memuru olduğu için ben henüz dokuz aylıkken ayrılmışız oradan. Beş kardeşiz ve hepimiz de farklı yerlerde doğmuşuz. Doğal olarak bana 'nerelisin' diye sorduklarında 'Türkiyeliyim' demeyi tercih ediyorum,” diye anlatmaya başlayan Belma Hanım'ım çocukluğunun büyük bir kısmı İzmir'de geçmiş.
'BABAMA 'HUKUK MU, ÖĞRETMENLİK Mİ' DİYE SORDUM, 'ÖĞRETMEN OL' DEDİ'
10 yıl önce emekli olan Belma Koray'ın öğretmenliği seçmesi ise babasının onu kendi annesine benzetmesi nedeniyle olmuş: “Öğretmen olmamı babam belirledi. Beni annesine, yani babaanneme çok benzetiyordu tip olarak. Babaannem de ilkokul öğretmeniymiş. O zamanlar hukuk okumaya yetiyor puanım. Babama dedim ki 'ne yapayım?', o da dedi ki 'öğretmen ol.'
“Ama öğretmen olduğumu göremedi. Ben biraz hareketli bir öğrenciydim. Mezuniyetimi çok uzattılar, yedi kez sınava girdim. O zamanlar 'illegal' sayılan bir yapıda mücadele ediyordum. Okuldan sonra çok dayak yedim. Ancak hükümet değişikliğinin ardından mezun olabildim. Sonrasında 5 sene 'sakıncalı' diye mesleğe başlatılmadım. 5 senenin sonunda dişlerimi söktüklerine inandılar sanırım, 'artık bu kimseyi ısırmaz' deyip göreve başlattılar. Ama eğer İngilizce öğretmeni olmasaydım yine de göreve başlamayabilirdim. Çünkü o zamanlar bizim sayımız azdı. Bir de çok fazla alanda iş bulma şansımız vardı; turizm, bankacılık vesaire. Öyle başladım. Mesleğe Buca'da başladım, İzmir'de bitirdim.”
Fakat Belma Koray'ın hayatında biten bir şey, aynı zamanda bir başlangıca dönüşüyor. Tıpkı evliliğin bitmesinin ardından “Kurulu düzeni parçaladık, bir daha bir araya gelmeyecek şekilde parçalanmış demek ki. Eşimden ayrılmam daha radikal kararlar almama neden oldu,” deyip “Sonra bir gün ani bir kararla, çoluğu çocuğu arkamda bırakıp 'ağaç gibi yaşamaktan nefret ediyorum, dolaşacağım' dedim. Karavandan önce çadırcılık yaptım uzun bir süre. Bir aracım vardı, onun içine koyuyordum malzemeleri, masa, sandalyeleri filan. Çadır hayatı da keyifli ama biraz daha sınırlayıcı oluyordu,” diye anlattığı gibi.
'KURALLARIN SARIP SARMALADIĞI BİR HAYATTA NE İŞİM VAR?'
“Benim çok sportif bir hayatım vardı. Dağ, tepe gezerdim yürüyüş gruplarıyla beraber. Evliyken de kampçılık yapıyorduk ama eşim bundan pek keyif almıyordu. Sonra ondan bağımsız katılmaya başladım. Eşim 'başına kötü bir şey gelecek' diyordu, ben de ona 'başıma gelebilecek en kötü şey sensin' diyordum (gülüyor)” diyen Belma Koray'a, yeni yerler keşfetmenin ateşi şöyle düşmüş:
“Bir sömestr tatilinde eşimle kavga etmiştik ve bana 'nereye gidersen git' demişti. Ben de 15 günlük Ege, Akdeniz gezisi yaptım. Çok iyi geldi. Bodrum'da, alt katı küçük bir restoran olan, üst katında da kendilerinin kaldığı bir ailenin yanında kalıyordum. Baba-oğul, balıkçılık yapıyor, anne ve kızı da yemek, temizlik gibi işleri hallediyorlardı. Akşamları ben rakımı içerken o adam ağlarını filan onarırdı, sohbet ederdik onunla. İlk o zaman karar vermiştim, tam bana göre bir hayat. 'Böyle bir hayatın içinde olmalıyım, kuralların sarıp sarmaladığı bir hayatta ne işim var' diye düşündüm.
“O seyahatten iki sene sonra Tunceli'ye gittim. Oralı olan eski öğrencilerim vardı, onları gördüm. İnsan seyahat ettikçe, dışarılara çıktıkça, farklı insanlar ve kültürler tanıdıkça kendine olan güveni zirve yapıyor. Geçen akşam bir erkek 'Yalnız mı seyahat ediyorsunuz, nasıl cesaret ediyorsunuz?' dedi. İşte o yaptığınız seyahatler kendinize olan güveni artırıyor. İlk önce küçük başlıyorsunuz. İzmir'den çıktım ilk ama Bodrum'a, Antalya'ya kadar gidip geldim. Sonra biraz daha genişleterek alanı devam ettim. Artık bu saatten sonra kimse tutamaz beni!”
Peki, çocukları annelerinin aldığı bu kararı nasıl karşılamıştı? “Çocuklarım evlenip çoluk çocuğa karışmışlardı. Kimse kimseden bir şey beklemiyor. En güzel yanı o. Ben zaten hep o şekilde öğrettim; bugün ben varsam yarın yokum, kendi ayaklarınız üzerinde durmalısınız. Şimdi hem onlar hem de ben kendi ayaklarımız üzerinde durabiliyoruz. Bugünlerin tadını böyle çıkarmaya kararlıyım,” diye yanıtlıyor Belma Koray.
“Çadırda ya da karavanda olmanın en güzel hali özgür olmak. Onu hissetmek,” diyen Belma Hanım “Bir de ben serseri bir hayatı seviyorum, serseri bir ruhum var. Yani evin o düzeni içerisinde yaşamak bana çok da cazip gelmiyor. O yüzden o serseri hayat içerisinde çadırdı, karavandı gidiyorsunuz,” diye devam ediyor.
'BİRAZ HAYRANLIK, BİRAZ DA SAYGIYLA BAKIYORLAR'
Peki, bu özgürlüğün bir bedeli var mı? Tek başına, şehirde ya da kırsalda kadınlar için zor bir coğrafya burası. “Arada gelip 'Gece sizi ısıtacak birini isterseniz...' diyen insanlarla karşılaşıyorum,” diyor Belma Koray ve şunu da ekliyor:
“Çadırla, karavanla gezen insanlar kültür seviyesi bakımından daha ilerideler sanıyorum. Çünkü bu tip şeyleri soruyorlar ama 'hayır' dediğinizde ısrar etmiyorlar. Bundan dolayı ertesi gün size tavır da almıyorlar. O anlamda çok negatif bir şey yaşamadım. Herkes biraz hayranlıkla, biraz saygıyla 'bu işi tek başınıza başarıyor olmanız gerçekten güzel' diyerek yaklaşıyorlar. Çünkü kadınların büyük bir çoğunluğu böyle bir şey için adım atmıyorlar. Çok az yalnız başına seyahat eden kadın var.”
'70 YAŞIMA KADAR KARAVANLA GEZECEĞİM'
Belma Hanım, 12 ay boyunca karavanda yaşamıyor. Fakat bunu yapmak için ilk kez bu kışı karavanda geçirmeyi deniyor. “Baktım, yapabiliyorum o zaman evi tamamen kapatıp hepten karavanda yaşamaya başlayacağım,” diyen Belma Koray şöyle devam ediyor: “65 yaşındayım. 70 yaşıma kadar seyahat etmeyi hedefliyorum. Ama gücüm yeterse tabii ki devam ederim. 70'e kadar karavanla gezeceğim. 70'e geldiğimde durumu değerlendireceğim, ne yapabilirim, ne kadar gücüm var diye. Eğer kendimi sağlıklı hissediyorsam devam ederim.
“Aslında Zerdüşt'ü de alıp yurt dışına çıkmayı hedefliyorum. Zaman ne gösterecek bilemiyorum. Zaten ülkeyi siz de yaşıyorsunuz, can sıkıcı olaylar oluyor. Herkes her şeye karışıyor; 'A kadına bak tek başına, açmış şarabını içiyor' diye. Bu ister istemez bir baskı oluşturuyor. Hani mahalle baskısı olayı bu işte. Can alıcı sözcük sevgi. Sevginin olmadığı yerde gül yetişmiyor, her taraf diken.”
Hareket etmeyi bir yaşam biçimi haline getiren Belma Hanım “İki sene önce karavan için koşulları oluşturdum, biraz arkadaşlarım da destek çıktılar ve karavanı oluşturduk. Bu bir minibüstü, karavan şeklinde modifiye ettik. İçinde ihtiyacım olan yatak, buzdolabı, tuvalet, banyo, dolaplar, mutfak eviyesi var,” diyor ve ekliyor:
“Minibüsü 20 bin liraya aldım. Aslında bu konulardan fazla anlamadığım için kazık yemişim. Aracın biraz fazla yıprandığını ve o kadar etmeyeceğini söyledi arkadaşlarım. İçerisine yapılanlarla 35 bin lira civarı bir para harcadım. Çadırdan karavana geçince dedim 'artık zenginim, kim tutar beni!' zenginlik parayla pulla değil ki; sağlığım yerinde, geziyorum, eğleniyorum, başımda 'hey nereye gidiyorsun?' diyen birisi yok...”
Belma Koray'ı dinlerken geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Ursula K. Le Guin'i anımsıyorum sıklıkla. Sanki Le Guin'in ruhlarının bir parçası da Belma Koray'da yaşıyor. Le Guin'in güçlü karakterlerinden biri de Belma Koray oluyor zihnimde, anlattıklarını dinlerken. İnsanların ruhunu öldürmeye en çok yaklaştığı zamanda, emeklilik çağında bunu yapıyor olması, insanı daha da iyi hissettiriyor üstelik.
Burada son sözü Belma Koray'a bırakıyorum: “Bir yerde ağaç gibi kök salmak istemiyorum, dünyanın bir parçası olmak istiyorum...”