Diyarbakır sokaklarında dolaşan Hevî
İki çocukluk arkadaşı olan Aliş ile Umut sokakta müzik yapıyorlar. Zaman zaman zabıta ya da polisle karşı karşıya gelseler de “Sokakta müzik yapmanın havası bir başkadır” diyerek, sokak müzisyenliğine devam etmek istediklerini belirtiyorlar.
DİYARBAKIR - Hafta sonu ve hava güneşli olduğu için Ulu Cami’nin önü biraz daha kalabalık. Sur ilçesinin sakinleri banklarda güneşlenerek zaman geçirirken başka semtlerden gelenler tarihi Ulu Cami’yi, oradan çıkıp Demirciler Çarşısı’ndaki dükkanları ve Sûka Şewitî’yi geziyorlar. Caminin yan tarafındaki çay ocağından kûrsîleri alıp meydanda, güneşe karşı oturmak isteyenlere çay ocağının garsonu müdahale ediyor, “Zabıtalar izin vermiyor abê” diyerek. Yıllarca bu meydanda oturup çay içen insanlar şaşırıyor ama diyecek bir şey de yok, mecburen kûrsîlerini alıp çay ocağının önünde, gölgede oturuyorlar.
Bu arada meydanın Gazi Caddesi’ne bakan köşesinden müzik sesi yükseliyor. Gitar çalıp şarkılar söyleyen iki gencin etrafı dinleyiciler tarafından kuşatılıyor. Cep telefonlarıyla gençlerin fotoğraflarını, videolarını çekenler, arada şarkılara eşlik ediyorlar. En çok eğlenenler ise Sur’un küçük çocukları oluyor. Dilediklerince ve bildiklerince şarkılara eşlik edip dans ediyorlar.
2015’ten bu yana içine düştüğü belirsiz sürece Olağanüstü Hal koşulları da eklenince şehrin neşesi büsbütün kaçtı. Sokak müzisyenleri ve onlara eşlik edenler, o kayıp neşeyi bulup çıkarmaya çalışıyorlar gibi geliyor bana. Belki daha çok bu yüzden zaman zaman Ulu Cami’nin önünde, Dağkapı Meydanı’nda, Sanat Sokağı’nda ya da alışveriş merkezinin önünde rastladığım sokak müzisyenlerinin yaptığı işe hayranlıkla bakıyorum ve elbette daha bir sevgiyle dinliyorum onları.
‘SOKAĞIN HAVASI BAŞKA’
Müziğe kısa bir ara veren Aliş Yıldız ile Umut Elbey ile çay ocağında çay içip sohbet ediyoruz. Daha çok Aliş konuşuyor ama o zaten şarkı söylerken de daha coşkulu. Ekonomik nedenlerle bitiremediği liseyi 24 yaşında dışarıdan bitirmeye çalışıyor. Umut ise açık öğretimde okuyor. Arkadaşlıkları çocukluk yıllarına dayanıyor. İkisinin ortak tutkusu ise müzik. Hiçbir eğitim almadan, gitar çalıp söylemeyi kendi kendilerine öğrenmişler. Yaklaşık dört yıl önce Grup Hevî’yi (Grup Umut) kurmuşlar. İlk zamanlar yanlarında bir de kadın arkadaşları varmış ama o konservatuvarı kazanınca ayrılmış gruptan.
Kimi zaman kafelerde sahneye çıkıyorlar ve bazen özel günlerde kendilerini çağıranlar oluyormuş. Bunun dışında hep sokakta müzik yapıyorlar. Dört yıldır sokakta müzik yapan Aliş, “Sokağın havası başka, insanların ilgisi daha sıcak” diyor.
Ama sokakta müzik yapmanın zorlukları var elbette, polis ya da zabıta “Yasak” diyerek dikiliyor karşılarına. Aliş, “Sur Emniyet Müdürü’ne çıktık. ‘Biz müzik yapıyoruz, siyaset ya da başka bir şey yapmıyoruz’ dedik. Bizi dinledi ve ‘Size karışan polis olursa adımı verin’ dedi. Şimdi bize polis karışmıyor ama zabıta gelip müdahale ediyor. Bizden çok bizi dinleyenler karşı çıkıyor zabıtaya. Ama böyle bir tartışma başlayınca moralimiz bozuluyor, daha müzik yapmak istemiyoruz” diyor.
SOKAKTAKİ ADAMLAR...
İnsanlardan daha çok ilgi görüyorlar ama kimi işgüzarlar da yok değil. Daha az önce karşılaştıkları bir olayı şöyle anlattı: “Az önce yaşlı bir adam geldi, ‘Burası xezalin yeri değildir, cami var burada’ dedi. Sanki sadece kendisi Müslüman. Ezan okununca, insanlar namazını kılıncaya kadar müzik yapmıyoruz zaten. “
Aliş’in “Xezal” dediği Kürtçede ceylan anlamına geliyor. Söyledikleri şarkının içinde xezal geçince yaşlı adam böyle bir cümle kurmuş. “İyi ki herkes bunun gibi değil” diyerek tepkisini dile getiriyor Aliş.
Ama tabi herkes “Burası xezalin yeri değildir” demiyor Aliş ile Umut’a. Yakın zamanda bir başka adam yanlarına gelmiş, onları kutlamış, sohbet etmişler. Adam belediye başkanları ile milletvekillerinin tutuklandığından, Kürtlerin maruz kaldığı baskılardan söz etmiş ve “Siz sokakta şarkı söyleyerek iyi bir şey yapıyorsunuz, moral veriyorsunuz” deyip gitmiş. Meğer bu arada polisler de ‘kulak misafiri’ olmuş bu muhabbete. Aliş, daha sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Biz de dinledik adamı, doğru dürüst cevap bile vermedik. Ama adam gittikten sonra polisler geldi, bizi alıp emniyete götürdüler. Adamın söylediklerine başımızı sallamışız, sessiz kalıp itiraz etmemişiz. Bizi bu nedenle sorguya çektiler.”
SİYASET CAN YAKIYOR
Daha biz bunları konuşurken bir başka adam gelip kutluyor, sevgisini gösteriyor Aliş ile Umut’a. Adam gittikten sonra çok az konuşan Umut, “Biz siyaset yapmıyoruz, müzik yapıyoruz” diyor. İkisi de siyasetten konuşmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Siyasete uzak olduklarını anlatırken bile siyasi baskının ağırlığını hissediyor insan. Muhalif siyaset insanın canını yakan bir şey. Gençler “siyaset yapmıyoruz” derken, aslında siyaset yapmanın koşullarına dair tanıklıklarını paylaşmış oluyorlar.
Sokakta müzik yapan iki grup daha varmış. Bu gruplardan birinin elemanları İstanbul’a gitmiş, orada sokakta müzik yapıyorlarmış. Aliş, “Biz burada, Diyarbakır’ın sokaklarında müzik yapmak istiyoruz. Bunun için de polisin, zabıtanın bize karışmaması lazım” diyor.
“Para kazanıyor musunuz?” sorusuna ise şöyle cevap veriyor Aliş: “Bizim hayatımız müzik. Hiç para kazanmasak da müzik yapmaya devam ederiz. Ben zaten muhasebecide çalışıyorum. Burada ne kadar kazanırsak önemli değil. Bizim için önemli olan insanların bize destek olması, bizimle birlikte eğlenmesi.”
Aliş ile Umut yeniden çalıp söylemek üzere gidiyorlar. İleride duran zabıtaları kollayarak…
Türkiye’de sokakta müzik yapanların başı polisle, zabıtayla hoş değil. Diyarbakır’da da sokak müzisyenleri rahat çalıp söyleyemiyor. Ama sokak müzisyenlerinin bir dinleyici kitlesi var ve hiç kuşkusuz, çalıp söyledikleri sokakların havasını değiştirme becerileri var. Zabıtanın ve polisin tahammül edemediği bu mudur acaba?