Korsan kitaplar, kağıt heykellere dönüşüyor
Alper Özkan, sanatçılar sokağındaki dükkânı kaldırıldıktan sonra sahaflığı öğrenmeye çalıştığı kitapçıda, oraya getirilen korsan kitapları kağıttan minik heykellere, minyatür dünyalara dönüştürüyor.
DUVAR - Kadıköy'de Ali Suavi Sokak isminde ama “sanatçılar sokağı” diye bilinen bir yer vardı. Burada kulübe şeklindeki dükkânlarda el sanatları, resim, takı tasarımı gibi işlerle uğraşan insanlar olurdu. Kadıköy Belediyesi'nin kurduğu bu sokaktaki küçük kulübe dükkânlar, yine belediye tarafından yaklaşık üç yıl evvel o kaldırıldı.
Alper Özkan da o kulübelerden birinde su kabağından lambalar yapan biriydi. Esprili bir şekilde “Erkek ismine sahip bir kadınım,” diye söze başlayan Alper Hanım, “Ağabeyim kendi ismine uyumlu olsun istemiş, o yüzden ismim Alper olmuş,” diye devam ediyor. Ağabeyinin ismi ise Alp'miş.
İzmirli Alper Hanım'ın el sanatlarına merakı henüz çocukken evde annesi ve teyzenin yaptığı el işlerinden ileri geliyor. Annesine, yaptığı örgüde kollarına sarılmış yün iplik yumağıyla yardım edenler, o zamanki hevesli hallerini hatırlayacaklardır. Bir dönemin fonu gibiydi adeta iğne oyaları, danteller, yün kazaklar, işlemeler, kekler, pastalar, börekler, kiralanmış video kasetinde izlenen Türk filmlerine akıtılan gözyaşları...
Alper Hanım “evde yap, yap nereye kadar” demiş ve bir takım atölyelere katılmış: “Çok alakasız kurslara gittim sıkıntıdan. En çok vitrayla uğraştım. Bir atölyede asistanlık gibi bir şey yaptım yıllarca. Amacım da vitray atölyesi açmaktı.”
Fakat amacını gerçekleştiremeden yolları İstanbul'a düşmüş: “Sonra İstanbul hikâyesi başladı. Oğlumun okulu sebebiyle geldik. Gemi kaptanlığı okuduğu için okul bittiğinde de uzaklara gidecek diye yanına geldik. Burada da su kabağından lambalar yaptım. Belediyenin dükkânları vardı sokağımızda. 2-3 sene orada lambalar yaptım. Ondan sonra belediye onları kaldırınca sahafa kapak attım. Sahaflık öğrenmeye çalışıyorum. Burayla komşuyduk zaten, komşuluk ilişkilerimiz güzeldi. Boşlukta kalmayım diye başladım.”
Alper Hanım bahsettiği sahaf, Patika. Aslında çoğumuzun ismini bilmesek de burada anlatılan bir hikâyeyi bildiğimiz bir sahaf dükkânı. Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve Veli Saçılık'a ithafen çekilen “Söz Uçar” adlı kısa filmin geçtiği mekân. Filmin başında, Alper Hanım'ın üretimi olan kitap sayfalarından yapılmış çiçekler de görünüyor.
Sahaflık öğrenmek üzere buraya gelse de Alper Hanım'ın yaratıcı yanı ortaya çıkmakta gecikmemiş: “Buraya çok korsan kitap geliyordu. Bunun yanı sıra sayfaları eksik, kopmuş kitaplar da oluyordu. Onlar kağıtçılara gidiyordu ya da parçalayıp çöpe atıyorduk. 'Bu dükkâna ve kitaplara uygun ne yapabilirim' dedim. Sonra internette araştırdım. Yabancı sitelerde birkaç şey gördüm.
“İlk çiçek yapmaya başladım. Dışarıdaki masalarda çay-kahve içen, kitap okuyanlar oluyordu. Oraya canlı çiçek yetiştiremiyorduk bir türlü. Soluyordu, çöpe gidiyordu çiçekler. Sonra bir arkadaşımızın düğünü oldu burada, kitapçıda evlendiler. O 'benim buketimi yapabilir misin?' dedi. Yapa yapa çiçekler çoğaldı.”
Çiçek yapmanın doygunluğuna erişen Alper Hanım başka denemelerin de peşinden gitmiş: “İstanbul'un kedileri meşhurdur ya, kedi yapmaya başladım. En çok da kediler revaçta. Küçük boy kitaplardan ya da sözlüklerden de yavrularını da yapıyorum.”
Figürler satıldıkça ufak tefek değişiklikler yaparak yenilerini ürettiğini söyleyen Alper Hanım “İnsanların ilgisini çektiği kadar satış olmuyor açıkçası,” diyor. Başka bir zamanın insanı olan Alper Özkan interneti bir satış kanalı olarak kullanmayı denese de çok rahat edememiş: “İnternet işini pek kıvıramadım. Instagram'a bunların resimlerini koyuyorum ama bir süre sonra da utanıyorum. Satış olsun diye koyuyorum ama çok satış olmuyor. Sanki 'bak bunu da yaptım, bunu da yaptım'ın havasını atıyormuşum gibi geliyor.”
“Saatlerce kağıtları katlamaktan sıkıldığım oluyor ama figür ortaya çıkınca keyifli oluyor,” diyen Alper Hanım, İstanbul'da yaşlanıp ölmeyi düşünmediğini, el becerisiyle ürettikleri üzerinden geçimini sağlayacak kadar turistik, kalabalıktan uzak olacak kadar da sakin bir yere taşınmayı planladıklarını söylüyor ilerisi için.
“Bir taraftan da sahaflığı öğrenmeye çalışıyorum. Üç senede öğrenebilmek mümkün değil ama kitapların arasında olmak, o kokuyu almak keyifli,” diyen Alper Hanım “2 yıldır buradaki kitapları kütüphane düzeniyle numaralandırıp sisteme giriyorum. Biraz dağınıktı,” diyor. Alper Hanım'dan önceki halini hatırladığım sahaf için “kadım eli değmiş” diyebiliriz.
“Bazen raftan bir kitap çekip okumak istiyorum ama okuyacak kitap bulamıyorum binlerce kitabın içinde. Hangisini okuyacağına karar vermek zor,” diye devam eden Alper Hanım, kitap kurdu sayılacak bir okur olmadığını ancak klasik edebiyat eserlerini severek okuduğunu söylüyor.
İsminin ona yaşattığı sıkıntılar olup olmadığını sorduğum Alper Hanım, “Erkek olup da kadın ismine sahip olsaydım toplum daha çok yaralardı belki ama benim başıma travma yaşatacak bir olay gelmedi,” diyor ve ekliyor: “Ama belli bir yaşa kadar erkek gibi giyiniyordum, hareketlerime de yansıyordu bu durum. Sonra bir gün kitapçının önünde bir amca 'oğlum saat kaç?' dedi bana. O duruma bozuldum. Ondan sonra saçlarımı uzatmaya, hareketlerime dikkat etmeye başladım.”
Alper Özkan, isminden yaptıklarına müstesna bir insan. Dileğim odur ki, yaptığı kağıt heykeller çoğalsın, kitapçıları, kafeleri, evlerimizi ve kısa filmleri süslesin...