Taciz mağdurları neden unutamaz?

Taciz mağduru kadınlara sık sık "Unut gitsin, geride kaldı, hayatına devam et" deniyor. Oysa unutmak sadece duygusal değil, biyolojik açıdan da zor. Zira beynin amigdala bölgesi, kişiyi geçmişteki korkutucu durumların benzerleri yaşandığında uyarmaya programlı. Bu 'programlanmayı' ancak iyi bir terapist yumuşatabilir.

Google Haberlere Abone ol

Tom Bunn

Bir kadın, çocukluk çağında maruz kaldığı cinsel istismara ilişkin anılarının depreşmesi üzerine bir hastanenin psikiyatri kliniğine yatırıldı. Kendini davetsiz anılardan kurtarmaktan umudunu keserek, eline geçen tüm hapları içmişti. Kendisiyle ilgilenen terapist, durumu konusunda mantıklı davranması gerektiğini söyledi: “Olanlar geçmişte kaldı, artık bunları unutun ve hayatınıza devam edin.”

Duygu durumu basitçe düşüncelerin bir sonucu olsaydı veya aklımız istenmeyen anıları kendinden uzak tutabilseydi, bu türden bir yaklaşım faydalı olabilirdi. Fakat nörolojik (sinirbilimsel) araştırmalar, duygusal durumların akılla düzenlenmediğini açıkça ortaya koyuyor. Bu kadının yaşadığı soruna istenmeyen anılar neden olmuştu ama intihar girişimi aşırı uyarılmadan (hypyerarousal)* kaynaklanıyordu; bunu ne bastırabilmiş ne de tahammül edebilmişti.

Duygusal özdenetim, bu anıyla ​başa çıkmasına olanak sağlayabilirdi. Ne var ki gençlik döneminde yaşadıkları, duygusal özdenetiminin gelişmesine olanak tanımadı. Duygusal özdenetim, aşırı uyarılma belirtilerine düzenli olarak, kişinin uyum sağladığı bir başka kişinin yüzü, sesi ve temasından sinyallerle karşılık verilmesi ile gelişir. Araştırmacı Stephen Porgeshas, ​​insanların uyumlu olduğu ve önyargılı davranmadığı durumlarda bilinçdışı olarak, güvenli hissettikleri yönünde sinyaller gönderdiğini keşfetti. Bilinçsizce alınan ve işlenen bu sinyaller, alıcı konumundaki kişide, yatıştırıcı bir görev gören parasempatik (otonom) sinir sistemini harekete geçiriyor.

DUYGUSAL ÖZDENETİM ÇOCUKLUKTA GELİŞİR

Duygusal özdenetimin çocukluk çağında yeterince gelişmediği durumlarda, yetişkin bireyler uyarılma halini her koşulu kontrol altında tutarak düzenler. Kontrol, aşırı uyarılmaya yol açabilecek herhangi şeyin var yaşanmayacağından emin olmalarını sağlar. Bir durum üzerinde denetim sağlamalarının kesin olmadığı zamanlarda da, eğer o durumdan kaçmak mümkünse, aşırı uyarılma yine kontrol edilebilir.

Bahsi geçen olayda, söz konusu kişi farkında olduğu şeyleri kontrol edemedi ve içtiği haplarla farkındalıktan kaçmaya çalıştı. Farkındalıktan kaçma (ve muhtemelen hayattan kaçış) hastaneye kaldırılarak engellendi. Terapistinin mantıklı davranma yönergesi, kendini düzenleme becerisini artırmadı. Terapist önyargılı davranmamış ve kadının deneyimini paylaşabilmiş olsaydı, terapistin yüzü, sesi ve temasından gelen sinyaller kadının parasempatik sinir sistemini harekete geçirebilirdi. Sakinleştirici ilişki tekrarlandığında ve içselleştirildiğinde, duygusal özdenetim de artar.

Bu şifa verici yaklaşım Allan Schore’un “Psikoterapi Sanatı Bilimi” adlı kitabında ayrıntılarıyla anlatılıyor. Schore, terapistlerin etkili olabilmesi için, aşırı veya çok az uyarılmış hastalarının deneyimlerini paylaşabilmelerine olanak tanıyacak türden, geniş bir yelpazede duygu düzenleme yöntemleri kullanması gerektiğini söylüyor. Terapist bu sayede, hastasının özdenetim penceresini de genişletebilir.

PLASTİK VE DEPOLAYICI HÜCRELER FARKLI ÇALIŞIR

Amigdala** konusunda önde gelen uzmanlardan Joseph LeDoux, gerçekleştirdiği nörolojik araştırmada amigdalada iki çeşit hafıza hücresi bulunduğunu saptadı. Her iki tür hücre de acı verici durumlardan ders alıyor ve aynı durum tekrarlandığında, amigdalanın tepki göstermesine yol açıyor. Peki, acı veren durumla tekrar karşılaşıldığında ve bu kez acıya yol açmadığında ne olur? [Bu iki hafıza hücresinden biri olan] "plastik (değişken) hafıza hücreleri”, ilk öğrendiklerini tersine çevirir. “Depolayıcı hafıza hücreleri” ise bunu yapmaz.

Bir çocuk tehdit edildiğinde ve bundan kaçamadığında, yaşadığı travma her iki hücreye de kaydedilir. Yetişkinlikte, kişiler hayatlarını daha fazla kontrol edebildiğinde, plastik hücreler terapistin tavsiyesini gerçekleştirir; geçmişteki deneyimleri mevcut deneyimle değiştirirler. Gerçekten de “olanlar geçmişte kaldı ve şimdi durum farklı” diye öğrenirler. Bir şekilde tacizle bağlantılı olan durumlara tepki vermemeyi öğrenirler.

Fakat depolayıcı hafıza hücreleri bunu yapmaz. Başlangıçta öğrendiği şeyler yapışıp kalır. Yeni bilgiyi kabul etmez.

YAŞAMADAN ANLAMAK İMKÂNSIZ

#Metoo (#Bende / ABD ve Avrupa ülkelerinde tacizcilerin ve tacizlerin ifşa edilmesini teşvik eden kadın hareketi) hareketine ilişkin olarak, istismara uğramayan birisi, istismara maruz kalan kişinin bunu neden geçmişte bırakmadığını anlamayabilir. Tıpkı aktardığımız olaydaki kadının terapisti gibi, geçmişi geride bırakmanın mümkün olmadığını anlamıyorlar; oysa geçmiş (amigdalanın depolayıcı hafıza hücreleri nedeniyle) bizim peşimizi bırakmıyor. Depolama hücreleri, aynı veya benzer bir duruma maruz kalındığında uyarılmalara neden olacak biçimde programlanmıştır.

Bir çocuk aşırı uyarılma deneyimi yaşar ve sakinleştirilmezse, aşırı uyarılma korku ve tehlikeyle ilişkili hale gelir. Neticede, yetişkin bir birey denetleyemedikleri veya kaçamayacakları bir durumda kaldığında, hafif uyarımda bile kendini tehlikede hisseder ve paniğe kapılabilir.

*Aşırı uyarılma (hyperarousal): Aşırı uyarılma, travma yaşayan kişinin tüm fizyolojik fonksiyonlarının yoğun bir şekilde uyarıldığı, yaşanan saldırının psikolojik etkilerini en şiddetli olarak hissettiği ve bu etkilerden kurtulamadığı evre olarak tanımlanır. Aşırı uyarılma evresinde en sık görülen belirtiler; odaklanmakta ve uykuya dalmakta güçlük, irkilme, huzursuzluk, öfke, endişe, panik ve potansiyel tehlikelere karşı aşırı uyarılma olarak sıralanabilir.

** Amigdala: Beynin medial temporal lobunun derinlerinde yerleşen nöronların oluşturduğu badem şeklindeki beyin bölümü. Duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasında öncelikli role sahip bölge. 

*** Bu makalenin orijinali, www.psychologytoday.com'da yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)