Geçim derdinden doğdu: Türkiye'nin tek Uçurtma Müzesi!
Dünyada 18, Türkiye'de ise sadece 1 adet bulunan Uçurtma Müzesi, bir ailenin geçinmek için ekstra gelir elde etme çabasından doğdu. Mehmet Naci Aköz, 1986'da temelini attığı ve 19 yılda oluşturduğu koleksiyonun ardından kurduğu müzenin hikâyesini anlattı.
DUVAR - “Bir çocuğa mutluluğu kelimelerle anlatamayız, en iyisi ona oynaması için bir futbol topu vermek,” diyen Eduardo Galeano'nun sözüne "bir de uçurtma" diye ek yapabiliriz belki. İnşaatların her yeri kaplamadığı zamanlarda ilkbaharla birlikte gökyüzünde rengarenk uçurtmalar süzülürdü. Hatta elektrik tellerine birçok uçurtma dolanır ve öylece kalırdı. Adeta baharın bir simgesi de uçurtmaydı. Günümüzdeki gibi çocukların tek tip oyuncaklar ve evlere mahkum olmadığı dönemlerde sokakta kullanılan birçok oyuncaktan biri ama belki de en gösterişlisiydi uçurtmalar.
"Artık uçurtmalar da müzelik hale geldi, müzede sergilenir oldu," denilecek bir durum henüz yok ama Türkiye'de bir Uçurtma Müzesi var. Üsküdar merkezde bir ara sokağa gizlenmiş ama çok sayıda çocuk ziyaretçisi olan bir müze. Uçurtmaların şanına yakışır şekilde "interaktif" olarak tasarlanmış. hayatında hiç uçurtma görmemiş bir çocuk bile buradan çıkarken kendi yaptığı ve uçmaya hazır bir uçurtmayla müzeden ayrılma şansına sahip.
Bu müzeyi 2005 yılında faaliyete geçirenn Mehmet Naci Aköz, müzenin temellerini 1986 yılında atmaya başlamış. "İstanbul 7 tepeli, Üsküdar 8 tepelidir. Ben de bu tepelerden birinde, Toygartepe'de büyüdüm," diye söze başlıyor başlıyor Aköz. 1958 doğumlu Mehmet Naci Bey "Ben 50-55 yıl öncenin çocuğum. O zamanlar çok başka bir dünya vardı. Çoğu arkadaşımız babasından harçlık almazdı. O yüzden kendi oyununu kendin yapmak zorundaydın," diyor ve o dönem nasıl uçurtma yaptıklarını şöyle anlatıyor: "Üç tane ağaç parçasını ya kırılmış dallardan alır ya da ağaçlardan bizzat koparırdık. Sonra gazete kağıtları bulurduk. Evden un aşırır, bunu suyla karıştırıp tutkal yapardık. İpimizi ise 60 yıl önce de burada olan balık pazarındaki kasalarda bulunan pamuk ipliklerden temin ederdik."
Yokluğun getirdiği yaratıcılık ve erken yaşlarda hayatla baş edebilmeyi öğrendiklerini o yıllarda fark ediyorlar mıydı bilinmez ama "Bizim en büyük hatamız 'biz çektik, onlar çekmesin' diye her şeyi hazır olarak çocuklarımızın önüne koymak oldu," diyor Mehmet Naci Aköz. Mehmet Naci Bey, "Hayallerimin ötesine, bulutlara giden," diye tanımladığı uçurtmadan erken yaşlarda mahrum kalmış: "Ben orta iki terkim. Bir gün karneyi getirdim, terzi olan babam beğenmeyince yanına çırak olarak aldı beni. Ondan sonra kalfalık filan derken askere gittim, geldim. Evlendim ama hâlâ babamın yanında çalışıyorum. Gençsin, isteklerin var, gezmek istiyorsun. İkinci bir iş için tırmalıyordum. Bunlardan biri de uçurtmaydı.
"Baktım sağda solda uçurtma satılan fazla yer yok. Çarşıda bir arkadaşımın kırtasiyesi vardı. 'Sabri, sana uçurtma yapıp getirsem satar mısın' dedim. 'Para istemiyorum, satılırsa ödersin' diye ilk uçurtmaları bıraktım. Haftasonu geçince gittim Sabri 'Senin uçurtmalar bitti' dedi. Sonraki hafta yine aynı şekilde. Derken daha fazla yapmaya başladık eşimle. O zamanlar birkaç aylık evliyiz, daha çoluk çocuk evde, rahatça yapıyoruz. Sonra başka kırtasiyelere de bırakmaya başladık. Ve biz o zaman eşimle fark ettik ki, biz bu işten para kazanabiliriz. Yani şu andaki sürecin başlangıcı budur.
"Sonra şuna karar verdik: Kış boyunca evde uçurtma yapalım, yazın da sadece dağıtımı ile uğraşalım. Ümraniye'deki kırtasiyelere kadar dağıtım yaptık. Ve o yaz bittiğinde ilk arabamı aldım: 110 liraya 'Reno Steyşın Vagon'."
Bu şekilde geçen 3 yılın ardından Mehmet Naci Bey, Tercüman gazetesinin düzenlediği Uçurtma Bayramı'na katılır ve "En Güzel Uçurtma" birincisi olur. "Birincilik ödülüm nerede," diye soran Aköz'e "Bu bir yarışma değil ki, eğlence," yanıtı verilir. Bunun üzerine Mehmet Naci Bey ertesi yıl Türkiye'nin ilk uçurtma yarışmasını düzenler. Ve o yıl kategorileri de belirler: En yükseğe çıkan uçurtma, en güzel uçurtma ve en ilginç uçurtma dallarında kupa ve para ödülü verilir.
1986 yılında Mehmet Naci Bey Doğancılar Karakolu'na gider ve Uçurtma Derneği kurmak istediğini söyler: "Dernekler masasındaki polis, 'Yürü git, bir uçurtma derneğimiz kalmıştı!' deyince 'Peki abi' deyip karakoldan çıktım. Sonra düşündüm ve 'birlik' kurmanın önünde bir engel olmadığını fark ettim ve 'Eyüp Kardeş Uçurtmacılar Birliği'ni kurup bir de 'başkan' diye kendime kart bastırdım. Belediye başkanlarına, valilere o kartı sundum ve çeşitli organizasyonlar yaptık birlikte. Hatta o yıl Orhan Boran'ın konuğu bile oldum."
Aynı yıl Mehmet Naci Bey uçurtma koleksiyonunu da oluşturmaya başlar. Aslında o dönem bunu fark etmez ama elindeki uçurtma sayısı ve çeşitlilik çoğalınca işin rengi değişir. Mehmet Naci Aköz hiç İngilizce bilmediği halde 26 ayrı ülkeye gönderdiği “Türkiye’de uçurtma kültürünün geliştirilmesi için yaptığı çalışmalara destek aradığını ifade eden” mektup sonucunda pek çok ülkeden yanıt olarak gelen destek mektupları ve çeşitli ürünlerin müzenin ilk ürünleri olduğunu söylüyor.
1991 – 1993 yılları arasında Hollanda’da yaşayan Mehmet Naci Aköz, uçurtmanın sadece “üç çıta bir kâğıt” olmadığını orada fark eder ve bu dönemde özellikle Hollanda, Belçika ve Almanya’dan topladığı çeşitli ürünleri Türkiye’ye getirerek müze koleksiyonuna ciddi katkılarda bulunur. Şu an 2500'den fazla ürünü olan bir koleksiyonu olan müzede Japonya, Sri Lanka, Çin, Endonezya gibi uzak doğu ülkelerinden Jamaika'ya kadar çok geniş bir yelpazede ve çeşitlilikte uçurtmalar müzede sergileniyor.
Uçurtma Müzesi tüm yıl boyu mesai günleri 09.00 – 17.00 saatleri arasında açık ve giriş ücretsiz.
Ziyaretçilere, rehberlik yapılarak uçurtma kültürünün farklı ülkelerde nasıl algılandığı ve tarihte yer aldığı olaylarla ilgili bilgiler verilmekte, 3-6 ve ilköğretim çağındaki çocuklara ise teatral anlatımla, interaktif olarak eğlenceli programlar gerçekleştirilmektedir.
Uçurtma Müzesi'ndeki ürünler, bağışlayıcılarının adları, konumları, ülkeleri gibi bilgileri, ülke ve kurum bayrakları ile birlikte sergileniyor.