Çocuklarına örnek olmak için ders çalıştı, avukat oldu!
Avukat Cahit Kırkazak 15 yıl Bursa Adliyesi'nde memurluk yaptıktan sonra çocuklarına ders anlatırken Hukuk Fakültesi'ni kazandı. 4 yıllık Hukuk Fakültesi'ni 3 yılda bitirip avukat olan Kırkazak'la memurluktan avukatlığa giden yolu konuştuk...
DUVAR - Avukat Cahit Kırkazak Bursa Adliyesi'nde 15 yıllık memurluk hayatından sonra 4 yıllık Hukuk Fakültesi'ni 3 yılda bitirip avukat oldu. 5 yıldır avukat olan Kırkazak okula giden çocuklarına ders anlattığı sırada kendilerine iyi bir örnek olmak için böyle bir karar alarak çocukları gibi ders çalıştı, üniversite sınavını kazandı. Hukukçuluğa giden yolda kendisini etkileyen başka bir sebebi de Kırkazak şöyle anlatıyor: "Kürt ve yoksul olmaları münasebetiyle memuriyet yapmış olduğum kurumla (adliye) ilişkilerinde çok rencide edildiklerine şahit oluyordum. Yaşadıkları çaresizliklerini de gözlemliyordum..."
Bursa Adliyesinde 15 yıllık memurluk hayatından sonra çocuklarınıza ders çalıştırırken 4 üniversite bitirip avukat oldunuz. Bu fikir nasıl gelişti?
Bu fikir toplumsal eşitsizlikten kaynaklanan haksızlıklara karşı değiştirme ve dönüştürme iddiasıyla başladı. Bu iddia başlangıçta, aidiyetimin olduğu toplumsal kimliğim, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel pozisyonum açısından ütopik gibi gözüküyordu. Ama gerçekleşti. Şöyle ki özellikle memuriyet hayatımda yoksul bir mahallede yaşıyordum. Bu mahalledeki insanların; eğitim, sağlık, istihdam ve belediyelerin sosyal etkinliklerinden faydalanmaları açısından çok dezavantajlıydılar. Yine çoğunluğun Kürt ve yoksul olmaları münasebetiyle memuriyet yapmış olduğum kurumla (adliye) ilişkilerinde çok rencide edildiklerine şahit oluyordum ve bu insanların sorunlarının çözümü için başvuracakları, dertlerini anlatacakları veya çözüm bulmaya çalışacakları hiçbir kurum ve kuruluş veya şahısın olmamasından dolayı yaşadıkları çaresizliklerini de gözlemliyordum. Ben kamu personeli kimliğimle olabildiğince kişisel destek sunmaya çalışıyordum.
'HAKSIZLIKLARA ETKİN BİR ŞEKİLDE İTİRAZ ETMEYE İSTENİLEN DÜZEYDE CEVAP VERMİYORDU'
Kamu personeli olmak insanların sorunlarına çözüm bulmak için yeterli olmuyor mu?
Sadece kamu personeli olmak insanların sorunlarına yeteri kadar çözüm bulmaya veya haksızlıklara etkin bir şekilde itiraz etmeye istenilen düzeyde cevap vermiyordu. Bu nedenle öncelikle Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimini bitirdim ve mesleki kariyer sınavlarına girdim ancak mülakatlarda elendim. Ardından Ankara Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulunu bitirdim, oradan da mezun olduğum alanlar neticesiyle mesleki sınavlara girdim ancak oradan da yazılı sınavlarda yüksek puan almama rağmen mülakatlardan elendim. Toplam da 4 yıl üst üste mülakatlardan elendim. Ardından tekrar sınavlara girip Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdım ve 2013 yılından Mezun olup kamu personeli görevimden istifa ettim. Ancak hukuki mücadeleyi toplumsal gerçekliğe ve ihtiyaçlara göre yapmak için son olarak Anadolu üniversitesi Sosyoloji Fakültesi'ni bitirdim.
'DEZAVANTAJLILARIN YANINDA OLMANIN HAZZINI YAŞIYORUM'
Peki bütün bunları başardıktan sonra insan nasıl bir duygu yaşıyor?
Şu anda özellikle haksız ve hukuksuz baskıların, göz altıların, tutuklamaları ve eşitsizliklerin olduğu toplumsal iklimde başta Kürtler olmak üzere bütün toplumsal dezavantajlıların yanında olmanın hazzını ve onurunu yaşıyorum. Değiştirme ve dönüştürme iddiam devam ediyor ve İnsanların; etnik, ideolojik, inanç, cinsiyet ve sınıfsal kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları eşitsizlikleri ortadan kaldırana kadar da sürecek.
Kaç çocuğunuz var?
3 tane çocuğumuz var. Baran, Berfin ve Muhammet Barış. Deyimi yerindeyse çocuklarımızla beraber büyüdük. Baran şu anda lise mezunu ve üniversiteye hazırlanıyor. Berfin; bu sene Lise 1. Sınıfa başladı. En küçüğümüz ve aynı zamanda ailenin en karizmatiği Muhammet Barış ise bu sene ilkokula başladı.
'ÇOCUKLARIMLA BERABER BÜYÜDÜK, BERABER OKUDUK'
Üniversite okumaya karar verdiğinizde çocuklarınızın tepkisi ne oldu? Maddi olarak zorluk yaşadınız mı?
Bu süreçteki en büyük destekçim eşimdi. Kendisini çoğu zaman ihmal etmeme rağmen hiç şikayet etmedi, sürekli motive etti. Eşimin bu süreçteki yaklaşımı bireysel değil toplumsal bir yaklaşım olduğu için desteğini esirgemedi ve bana hep inandı. Çocuklarım o dönemde küçük oldukları için deyimi yerindeyse beraber büyüdük ve beraber okuduk. Beraber okuma etkinliğimiz onlar açısından da benim açımdan da eğlenceliydi. Ekonomik sıkıntılarım oldu tabii ki ama bu süreçte ‘kendi kendime bahane bulmak yerine, hep çözüm yollarını aradım’. Ayrıca şunu anladım ki hiçbir bahane ve gerekçe kişiyi hedefinden alıkoyamaz.
Bütün bu koşuşturmalarda eşinizin, kendisine zaman ayıramadığınız için şikayeti olmuyor mu?
Benim hayattaki en büyük şanslarımdan biri annem diğeri de sevgili eşim. İkisi de ben mutlu olayım diye her türlü fedakarlığı yapıyorlar. Dolayısıyla eşim şikayet etmek yerine; bazen bir annenin koruma iç güdüsüyle beni koruyor, bazen bir sevgili sıcaklığıyla yüreğimi ısıtıyor, bazen bir yoldaş ruhuyla dayanışma içinde oluyor, bazen de bir ayna gibi gerçekliğimi yüzüme vurarak beni acımasızca eleştiriyor. Tabii bunlarla beraber haklı sitemleri olmuyor değil ama hiç şikayet etmiyor.
'DERS ÇALIŞMAK İÇİN AÇIK ÖĞRETİME KAYIT YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM'
Çocuklarınıza iyi bir örnek olduğunuz kesin. Onlara örnek olmak için beraber ders çalıştınız, beraber okula gittiniz... Peki bu başarıdan sonra çocuklarınız da sizin gibi başarı elde etti mi?
Biz, eşim Emine’yle erken evlendik. Ortaokul arkadaşıydık, lisede devam etti derken üniversiteye başlarken evlendik. dolayısıyla çocuklarımız da erken oldu ve deyimi yerindeyse çocuklarımızla beraber büyüdük. Ben 20 yaşındayken baba oldum, 26 yaşındayken Baran İlkokula başladı ben de 2. üniversiteme başladım. Baran’a ders çalış ödevini yap demek yerine, ona rol model olmak ve ders çalışma faaliyetinde bulunmak daha eğlenceliydi. Nitekim bu süreçte birbirimizden etkilendik. Ben Baran’dan, Berfin’den etkilendim onlar benden etkilendi ve beraber eğlenerek öğrenim hayatını başarıyla sonuçlandırdık. Muhammed Barış’la da birlikte ders çalışmak için bu sene açık öğretime kayıt yapmayı düşünüyorum.
'ORTAK FELSEFEMİZ BAHANE BULMA ÇÖZÜM BUL'
Kaç yıldır avukatlık yapıyorsunuz? 4 yıllık Hukuk Fakültesi'ni 3 yılda bitirdiniz. Hem iş hayatı, hem baba ve hem eş olmanız hem de üniversite okumanız zor olmuyor muydu? Hangi arada ders çalışıyordunuz. Bu başarınızı neye borçlusunuz?
Hukuk fakültesine DGS ile geçiş yaptım. Bu nedenle bazı derslerden muaf oldum, kalan diğer dersleri de kredili sistemin avantajını kullanarak üst sınıflardan ders alarak 4 yıllık fakülteyi 3 yılda bitirdim. Çocuklarımla ve eşimle ortak felsefemiz vardır. ‘bahane bulma, çözüm bul’ bu felsefe gereği, hem iş hayatı hem aile hayatı gerekçesine sığınmadık ve eğitim hayatını sürdürdük. Ders çalışma zamanlarım; genellikle sabah çok erken kalkıp işe gitmeden önce 2 saat çalışırdım, bir de akşamları 2 saat çocuklarla, iki saat de çocuklar uyuduktan sonra ders çalışırdım. Tabii olan eşime oluyordu çünkü hep ihmal edilen oldu. Staj süresi ile beraber 5 yıldır Avukatlık yapıyorum.
Hukukçu olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Bu süreçte hayatımda değişen belki de tek şey; yoğun bir tempo ve zamansızlık. Ben kamu personeli iken her gün saat 17.30 gibi evde olurdum. Dolasıyla hem çocuklara hem eşime hem de aileme, dostlarıma daha fazla zaman ayırabiliyordum. Çocuklarla birlikte kitap okuma, tartışma, sohbet edebiliyordum. Ancak bu süreçte hem iş nedeniyle hem de toplumsal mücadele nedeniyle ciddi bir zaman problemim var. Çoğu zaman karakollarda, emniyet binalarında, cezaevlerinde, adliyelerdeki hak ihlallerin tespiti ve bu hak ihlallerine müdahale ile geçiyor. Yine bu süreçte değişen bir başka durum ise yukarıda anlatmaya çalıştığım toplumsal eşitsizliklerden kaynaklanan adaletsizliğin ve hukuksuzluğun daha büyüklüğüne ve bunların kaynağına şahitlik etmek oldu.
'ÖTEKİNİ MUTLU EDERSENİZ MUTLU OLURSUNUZ'
Birçok davanın yanı sıra toplumsal davaların da avukatlığını yapıyorsunuz. Adliye memurluğundan toplumsal davaların avukatlığına giden yolu biraz anlatır mısınız?
Hayata karşı direnmeyi annemden öğrendim. Annem yaşamı boyunca uğramış olduğu bütün haksızlıklara ve yalnızlaşmaya rağmen pes etmek yerine her zaman daha iyisi için mücadele etmiş ve direnmiştir. Tek başına bir kadın olmasına rağmen bütün çocuklarını toplumcu bir bakış açısıyla yetiştirdi. Annemin bize öğrettiği ilk şey ‘ötekini mutlu ederseniz mutlu olursunuz’ anlayışıdır. Bu nedenle ben kendimi ‘gözyaşından ve duasından başka sermayesi olmayan bir kadının çocuğu’ olarak tanımlarım kendimi.
'HANIM HANIM DEVLET SENİN OĞLUNU OKUTUYOR'
Annem beni 1995 yılında o dönemde OKS sınavı ile yatılı öğrenci alan liseye kayıt ettirmeye Ankara’ya götürürken tek kelime Türkçe bilmezdi. Kayıt sırasında kaydı yapan okul müdür yardımcısı anneme kayıt işlemi ile ilgili soru sordu. Annem Türkçe bilmediği için ben tercüme ettim. Okul müdür yardımcısı (daha sonra milliyetçi olduğunu öğrendiğimiz) sert bir dille ve azarlayıcı bir üslupla ‘hanım hanım devlet senin oğlunu okutuyor, sen devletin dilini bilmiyorsun, olur mu böyle nankörlük’ diye çıkışınca. Annem mahcubiyetin de vermiş olduğu çaresizlik ruh haliyle çok ezildi. Tabii bende o dönem ki aklımla annemin bu ruh halini yaşanmasında kendimi sorumlu tutuyor ve anneme karşı kendimi mahcup hissediyordum. O günden beri çaresiz durumda gördüğüm her insan bana annemi çağrıştırıyor ve o insana her yardım ettiğimde anneme yardım ediyormuşum gibi bir ruh halini yaşatıyor bana. Ülkemizde toplumsal olayların mağduru genellikle toplumun dezavantajlılarıdır. Bu dezavantajlılar; Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Kadınlar, Ezidiler vb inanç ve kimlik sahibi azınlıklardır. Ben de annemin anısına dezavantajlılarla dayanışma içinde olup toplumsal davalara katkı sunmaya çalışıyorum.
'ÜÇÜNCÜ BİR YOL VAR'
Hukukçu olduğunuz kadar aynı zamanda bir siyasetçisiniz. Takip ettiğimiz kadarıyla Bursa'da faaliyet gösteren pek çok siyasi faaliyetleriniz de oluyor. Türkiye'deki siyaset ve hukuk nasıl bir ilişki içerisinde?
Siyaset Türkiye’de o kadar çok kirletilmiş ki; insanlar ya bu kire bulaşıp kirleniyorlar ya da kirlenmemek için siyasetten uzak duruyorlar. Oysa üçüncü bir yol vardır. O da siyaseti kirden arındırmak için ilkeli mücadeleyi büyütmek gerekir. O nedenle herkesi özellikle kadınları, gençleri kirlenmiş siyasete toplumcu bir bakış açısını kazandırmak için mücadeleye çağırıyorum. Aslında ben kendimi bir siyasetçi olmaktan daha ziyade siyaset (yürütme erki veya devlet gücü) kurumunun hukuk üzerindeki tahakkümünü kırmaya ve hukuka müdahalesine karşı çıkmaya itiraz eden bir hukuk mücadelecisi olarak tanımlıyorum. Maalesef gerek ülkemizdeki sosyolojik alt yapı gerekse de 1982 Anayasası'nın yürütme organına vermiş olduğu güç nedeniyle hukuk baskılanmakta. Burada özellikle hukukçulara düşen iş, yürütme (devlet) erkinin çeşitli argümanlarla yapmış olduğu baskıya karşı direnmektir.
'HUKUKUN KALKAN GÖREVİ GÖRMEK GİBİ BİR MİSYONU VAR'
Lakin hukuk toplumdaki dezavantajlıların temel hak ve hürriyetlerinin korunması için bir kalkan görevi görmek gibi bir misyonu vardır. Yoksa yürütme organın elinde bir sopa olup toplumu terbiye etme aracına dönüşmemelidir. Özetle hukukçu olarak siyaset yapma amaçlarım; siyasete toplumcu bakış açısını kazandırarak kirlenmekten arındırmak, bir diğeri de yürütme (devletin) erkinin hukuk üzerindeki hegemonik baskısını kırmaktır.