Biri Kürt biri Hemşinli iki âşık
Hemşinli müzisyen Selim ile turizmci olmak isterken kendini sahnede bulan Diyarbakırlı Nurgül, İzmir’de tanıştılar ve birbirlerine aşık oldular. “Hep mücadele ettik” diyen Selim ve Nurgül 2014 yılında evlendiler ve 2018 yılında Diyarbakır’a yerleştiler. İkilinin kurduğu Grup Çelina, Diyarbakırlı dinleyicilere tulum eşliğinde Karadeniz şarkılarının yanı sıra Kürtçe şarkılar dinletiyor. Grup Çelina’nın hayali ise Diyarbakır Newroz’unda şarkı söylemek.
DİYARBAKIR - İzmir’in ilçesi Foça’da bir mekanda sahneye çıkan Karadenizli Selim Gülay, önlerde oturan bir genç kadının kendisine eşlik ettiğini fark eder. Kadının sesi, Selim Gülay’ı şaşırtacak kadar güzeldir. Müzisyen olabileceğini düşündüğü kadına, “Sahneye çıkıp bir şarkı söyler misiniz?” diye sorar. Genç kadının cevabı olumsuz olur: “Karadeniz şarkılarını bilmiyorum.” Selim Gülay ısrar eder, bildiği bir şarkıyı birlikte okumak ister. Kadın, “Ben Kürtçe söylerim ama burada buna izin verilmez” diyerek bir kez daha reddeder teklifi. Selim Gülay durumu fark eder. Mekanın sahibi MHP’lidir ve mekanında Kürtçe şarkı çalınsın istemeyecektir. Ama sahne de kendisinindir, “Gel, istediğin dilde söyle” diyerek teklifini yineler. Genç kadın sahneye çıkar ve “Hejirokê” şarkısını söyler.
Mekandaki herkesin hayranlıkla dinlediği kadın Nurgül Dallı’dır. Aslen Urfa Sivereklidir ancak kendisini Diyarbakırlı olarak tanıtmayı tercih eder. Selimle tanıştıkları Foça’da Turizm ve Otelcilik okumaktadır. Selim Gülay, “O gece arkadaş olduk, bir süre sonra sevgili olduk” diyerek anlatıyor ilk tanışmalarını. Ardından, “Hep mücadele ettik” diyor.
Restore edildikten sonra kafe olarak hizmete sunulan eski bir Diyarbakır evinin avlusunda konuşuyoruz Nurgül ve Selim’le. Karşımdaki sedirde mutlulukları gözlerinden okunan iki insan var. Tanıştıkları zamanı ve atlattıkları badireleri aynı heyecanla anlatıyorlar. Yaşadıkları bütün sıkıntıları İzmir’de bırakmış, aşklarının işlerinin en güzel zamanlarını Diyarbakır’da yaşıyorlar. Nurgül’ün 3 ay sonra bir kız çocuğu doğuracak olması ise aşklarını pekiştiriyor.
Selim’in “Hep mücadele ettik” dediği ise içinde çirkinlikler ile güzellikler taşıyan bir Türkiye fotoğrafı gibi. Karı kocanın birlikte mücadele ettikleri meselelere geleceğiz. Ama daha önce Karadenizli müzisyen Selim Gülay kimdir, sorusunun cevabını aradık.
‘ŞARKI SÖYLEMEMİ KAZIM İSTEDİ’
Selim Gülay, Laz olmadığını, Hemşinli olduğunu ısrarla belirtiyor. Bunu etnik kökenine vurgulamak için yapıyor elbette. Aldığı ilk tulum, Amerika’da yaşayan dayısının sayesinde olmuş. “Babam 70 yaşını geçti ama hâlâ maniler yazar ve bunları sosyal medya hesaplarında paylaşır ama benim müzik yapmama sıcak bakmıyorlardı” diyerek ilk kez nasıl bir tulum sahibi olduğunu şöyle anlatıyor; “Amerika’da yaşayan dayımın oğlu gelmişti. Tuluma merakımı öğrenince 100 Dolar verdi bana. Ama babam paraya el koydu. Çünkü müziğe ilgimi, müzik yaparsam başka iş yapmayacağımı biliyordu. Tulum almamı bu nedenle istemiyordu. Ama doları babamdan çalıp bozdurdum ve o parayla bir tulum aldım.”
Tulum alındıktan sonra kimse bir şey dememiş artık. Çıkardığı sese hayran olsa da daha önce hiç tulum çalmamıştır Selim. Ancak birkaç saat içinde ezgiler çıkarmaya başlar ve bir daha da elinden düşürmez tulumu.
Yıllar sonra yerleştiği İzmir’de, Karadeniz’deki HES projelerine karşı verilen mücadele sırasında Kazım Koyuncu ile tanışır. “Kaçkarlar” adıyla kurdukları müzik grubunda tulum çalıyordur. Sesinin güzel olduğunu ve şarkı söylemesini isteyen Kazım olur. “Kazım’la birlikte müzik yapmadık ama dosttuk. Kazım çok başka bir insandı, onu nasıl anlatabilirim ki. Hayat görüşü herkes tarafından biliniyor ama Kazım şimdi yaşıyor olsaydı eminim bir megastar olacaktı ve yine aynı mütevazı insan olacaktı. Karadenizli bütün müzisyenler Kazım’ın ekmeğini yiyor. Burada, sahnede ‘Kazım’ dediğim zaman kopan alkışı görmelisiniz. İnsanların alkış şekli bile değişiyor. Tulum bile onunla birlikte daha yaygın tanınmaya başladı.”
ÇOKKÜLTÜRLÜ BİR REPERTUAR
“Lisede okurken öğretmenler son derste hep şarkı okuturdu bana. Ama benim aklımda müzikten çok tiyatro vardı ve o dönem Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’na gidiyordum.” Aklında sahneye çıkıp şarkı söylemek olmadığını bu sözlerle anlatıyor Nurgül. Ama ailesi tiyatro eğitimi almasını istememiş, üniversite okuyacaksa, bitirdiğinde kolayca iş bulabileceği bir bölüm tercih etmesini istemiş.
Tanıştıktan sonra Selim, bir zamanlar Kazım Koyuncu’nun kendisini cesaretlendirdiği gibi, cesaretlendirmiş Nurgül’ü, “Gençsin ve sesin çok güzel, mutlaka müzik yapmalısın” demiş. Nurgül, profesyonel müziğe nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Tiyatro yaptığım zamanlarda aklımda müzikal yapmak vardı. Hem şarkı söyleyeceğim hem de oynayacağım bir oyun… Ama sadece müzik yapmak hiç yoktu. Selim cesaret verdi. Sahneye çıktığında birkaç şarkı söyletiyordu bana. Derken işte, Selim’le birlikte profesyonel olarak müzik yapmaya başladım.”
Bir yıl boyunca Foça’daki bir mekanda birlikte müzik yaparlar. Repertuarları yüzde 80 Karadeniz şarkıları, Nurgül’ün söylediği birkaç parça Kürtçe ve Ahmet Kaya gibi sanatçıların şarkılarından oluşuyor. Bir yıl sonra İzmir’e taşınacak ve kendi mekanlarında şarkılar söyleyeceklerdir. Çünkü Foça ikisi için de sıkıntılı bir yer olmaya başlamıştır.
FOÇA’DA KÜRT OLMAK
Nurgül’ün Turizm ve Otelcilik bölümünü tercih etmesinin nedeni, Diyarbakır ve bölgenin diğer illerini eğitim görmüş bir turizmci olarak tanıtabilmektir. Okulu bitirince bu alanda çalışacak, Diyarbakır’ın tanıtımına katkıda bulunacaktır. Ama Foça da okumak hiç kolay olmamış. Nurgül, Foça’da Kürt olmanın sorunlarını, “Okuldaki tek Kürt öğrenci bendim. Foça ve İzmir, bütün medeni görünümüne karşın söz konusu Kürtler olunca sıkıntılı bir yerdir. Sarhoşlar slogan atarak Foça’da evime taş ve yumurta attılar. Ankaralı bir arkadaşım hariç, hiçbir öğrenci benimle ev tutmaya cesaret etmedi” sözleriyle dile getiriyor.
Selim ile tanışınca aynı sıkıntıları ikisi birlikte yaşamaya başlamışlar. Selim, “2011’de İzmir Gündoğdu’daki Newroz mitingine katılan sanatçılardan biriydim. Sahneye çıktıktan sonra 8 konserim iptal edildi. Ama ne zaman Nurgül’le evlendim asıl o zaman sıkıntılar başladı. 2015 Newroz’una da sanatçı olarak katıldım. Bu sefer Nurgül’le evli olduğum için daha beter saldırmaya başladılar. Aralarında kuzenlerimin de olduğu bir grup sosyal medyada kampanya başlattı, ‘Bir daha Karadeniz’e giremezsin’ diye tehdit ettiler. Çekirdek ailem hariç bütün akrabalarım bana sırt döndü. Newroz’da şarkı söylememi bir Kürt kadını ile evlenmeme bağladılar yani.”
‘SONRA EVLENMEYE KARAR VERDİK’
Bütün bu sıkıntılar içinde Selim ile Nurgül evlenmeye karar veriyorlar. Evlilikleri de pek kolay olmamı elbette, bunun için de mücadele etmeleri gerekmiş. Selim daha önce evlenip boşanmış, iki çocuk sahibidir ve bu iki aileyi de düşündürür. Selim’in ailesi, torunları ortada kalır endişesi duyar. Nurgül’ün ailesini ise evlenip boşanmış, iki çocuk sahibi ve kızlarının kendisinden yaşça büyük biriyle evlenecek olması endişelendirir.
Ama ailelerin duyduğu bu endişe ikisini de kararından caydıramamış. Nurgül, çok sevdiği babasına, “Sen razı olmadan asla evlenmem” demiş. Ama kararı sürüncemede bırakmak ikisinin de işine gelmemiş. “Bir gün uçağa atladım, Diyarbakır’a geldim, kapılarına dayandım” diye anlatıyor Selim. “Kendimi tanıttım ve dedim ki kızınızı seviyorum ve onunla evlenmek istiyorum. Şaşırdılar elbette ama Diyarbakır’ın o müthiş misafirperverliğini göstermekten de geri durmadılar. Babası dedi ki, ‘Bu iş benimle bitmiyor, akrabaları var, aşireti var.’ Hepsiyle konuşmaya hazır olduğumu söyledim.”
Yola çıkmadan önce dostları “Diyarbakır’a gitme, seni keleşle karşılarlar, öldürürler” diye uyarmışlar ama o buna pek aldırmamış. Geldiğine de pişman değil şimdi, “Dünyanın en güzel ailelerinden biriyle tanıştım, çok şanslıyım” diyor. Nurgül burada araya giriyor: “Şimdi onu benden daha çok sevdiklerini düşünüyorum. Çünkü ne zaman aileme gitsek Selim’e sorarlar, ‘ne yemek istersin’ diye.”
HER KONSER HALAYLA BİTİYOR
İzmir’de yaşadıkları siyasi baskıların yanı sıra işleri de kötü gitmeye başlayınca Selim, “Diyarbakır’a yerleşelim” önerisinde bulunmuş. Daha önce yılda birkaç defa gittiği Diyarbakır’ı çok sevmiş çünkü. Ama Nurgül isterse Hemşin’e de gidebileceklerini de eklemiş.
Bu yılın Aralık ayında Diyarbakır’a geliyorlar. Diyarbakır’da yaşayabilecekler mi, kendilerini dinleyip koşullara bakacaklar, ona göre karar verecekler. Bir hafta sonra müzik dinlemek için bir mekana gidiyorlar. Sahnedeki sanatçı tanıyor Selim’i ve bir iki şarkı söylemesini rica ediyor. Selim şarkısını bitirdikten sonra iş teklifi alıyor. Sonra arkası geliyor işlerin. Devamlı çıktıkları mekanların yanı sıra Mardin ve Diyarbakır’da büyük konserlere de çıkmaya başlamışlar.
Kültürel farklılıklar hiç mi sorun olmadı? Birbirine aşık iki insan için kimi farklılıklar neden sorun olsun ki? Ama ayrıca hem Nurgül hem de Selim, iki kültürün birbirine çok yakın olduğunu ileri sürüyorlar. Nurgül şakayla karışık,” Selim sahil kesiminden değil, Karadeniz’in dağlık bölgesinden. Belki o yüzden hiç sorun yaşamadık” diyor.
DİYARBAKIR NEWROZ’UNDA ŞARKI SÖYLEMEK
Selim ile Nurgül konserlere Grup Çelina adıyla çıkıyorlar. Çelina, Selim’in doğduğu köyün adı ve “Belki doğacak kızıma da bu adı veririm” diyor. Diyarbakır’a yerleşince repertuarlarında biraz değişiklik olmuş elbette. Şimdi yüzde 50 Karadeniz şarkıları çalıp söylüyorlar, yüzde 50 Kürtçe ve türküler. Selim, “Ama her konseri illa bir halayla bitiriyoruz” diyor gülerek.
Nurgül Diyarbakır’da olmaktan mutlu. Yakında çocuğunu doğuracak ve ailesi yanında olacak, bu ona güven veriyor. Karadenizli Selim ise “Diyarbakır’a aşığım” diyor, “Surlarda, Suriçi’nde, eski Diyarbakır evlerinde gezmeyi çok seviyorum. 40 yaşımda her şey istediğim gibi oldu.”
Selim’in hayallerini ise Nurgül anlatıyor: “Selim memleketinde konser vermeyi hayal ediyordu. Bu hayalini Grup Kaçkar ile gerçekleştirdi. Bir diğer hayali ise Diyarbakır Newroz’unda şarkı söylemek. Umarım bu da olur.”